Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Sakarya'da 559., Konya'da 455.,Ankara'da 534.,

Sakarya'da açlık grevindeki Başkurt işçileriyle dayanışma eylemi

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu'nun 559. hafta basın açıklamasında, Başkurt Motor'da grev yapan işçilerle dayanışma mesajı verildi.

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu'nun 559. hafta basın açıklamasında, Başkurt Motor'da grev yapan işçilerle dayanışma mesajı verildi.
 
Diriliş Saati Dergisi adına Serdar Duman'ın okuduğu açıklamada, mevcut düzenin zengini daha da zenginleştirmeye yönelik kurgulandığınına dikkat çekilerek "İşverenlerin emeğin hakkını arz talep dengesi ve minimum maliyet üzerinden ele aldığı gayri insani bir süreci yaşıyoruz. Adaletin ve empatinin zerre  kadar öneminin olmadığı, insanca yaşamanın kriter olarak görülmediği bir süreçten bahsediyoruz. İşverenler bir ailenin asgari geçim koşullarını çok iyi bilmelerine rağmen, serbest piyasa koşullarında emeği bir mal gibi arz talep üzerinden değerlendirmeye devam ediyorlar. Emeğin sömürülmesi, emekçinin sürünerek yaşaması gibi hususlar işverenlerimizin vicdanlarında yankı bulmuyor. Mevcut sistem de kapitalizme entegre olma telaşıyla tüm hukuk sistemini işverenler lehine düzenliyor" ifadelerine yer verildi.
Tüm bu olumsuzlukların bir yansıması olarak Sakarya 1. Organize Sanayi'de kurulu bulunan Başkurt Motor'daki işçilerin grev başlattığının belirtildiği açıklamada, "Bir iş yeri düşünün ki, tuvalette  kaldığınız süre dahi kontrol edilmektedir. Bir iş yeri düşünün ki, ibadet özgürlüğü dahi verimliliği düşürme endişesi ile kısıtlanmaktadır. Bir iş yeri düşünün ki, işçilerin geçim zorluğu nedeniyle talep ettikleri küçük ücret artışları bile karlılık düşer endişesi ile kabul görmemektedir. BAŞKURT MOTOR işvereni ve fabrika müdürü, fabrikayı işçiler için yarı açık bir cezaevi olarak telakki ediyor. BAŞKURT MOTOR'da gerek işverenin gerekse işveren vekili olan fabrika müdürünün uzlaşmaz ve kibirli tavırları şu an yaşanan sorunun kaynağıdır" görüşü dile getirildi.
 
 
 
Açıklamanın sonunda, Adalet ve Özgürlükler Platformu'nun direnişi tercih eden onurlu Başkurt işçileriyle dayanışma içinde olduğu ifade edilerek "Bizler Adalet ve Özgürlükler Platformu olarak BAŞKURT MOTOR işçilerinin yanında olduğumuzu buradan deklare ediyoruz. BAŞKURT MOTOR'da açlık grevini sürdüren işçi kardeşlerimizi ayrıca selamlıyoruz. Tüm Müslüman halkımızı bu mücadeleye destek vermeye davet ediyoruz. Basın-yayın kuruluşlarının Başkurt Motor direnişini gündemleştirmesini talep ediyoruz" denildi.
 
Açıklamanın ardından fabrikanın sendika temsilcisi olan Çelik İş Sakarya Şube Başkanı Rıfat Kurt söz alarak, Sakaryalı Müslümanlara verdikleri destekten ötürü teşekkür etti.
Kurt, grevin 29 Mart'ta başladığını, açlık grevinde ise 12. güne girildiğini söyleyerek "Ücret, ikramiye, sosyal yardım ve asgari geçim indirimi dahil en düşük 1470 TL, en yüksek 2 Bin TL, ortalamada da 1670 TL dolayındaki ücret talebimiz kabul edilmemiştir. Asgari ücretin 1300 TL, açlık sınırının 1387 TL, yoksulluk sınırının ise 4518 TL olduğu ülkemizde, işverenin yapmış olduğumuz bu teklife yanaşmaması, işçi arkadaşlarımızı ve sendikamızı greve zorlamıştır" şeklinde konuştu.
 
İşverenin yasaları da çiğnediğini kaydeden Kurt, "İşveren grev kararını astıktan sonra yasaları ve kanunları tanımayarak 40 civarında işçi aldı. Fabrikanın belli bölümlerini kapatarak, makineleri Sakarya'da başka firmalara taşıyarak üretime devam etti " dedi.
 
Basın açıklamasının tam metni şöyle:
 
559. Hafta Basın Açıklaması
 
BAŞKURT MOTOR DİRENİŞİNİ SELAMLIYORUZ!
 
Sakarya 1.Organize Sanayi'de kurulu bulunan BAŞKURT MOTOR'daki grev üçüncü ayına giriyor.
 
Sözleşme sürecinde çalışanların talep ettiği makul artışların karşılanmaması üzerine başlayan hak arama mücadelesi devam ediyor.
 
1980 darbe yasaları ile iş hayatı büyük ölçüde işverenler lehine yeniden düzenlendi. Sendikaların yetkileri kısıtlandı. Emekçinin en önemli silahı olan grev hakkı ciddi manada törpülenerek anlamını yitirdi.
 
İşverenlerin emeğin hakkını arz talep dengesi ve minimum maliyet üzerinden ele aldığı gayri insani bir süreci yaşıyoruz. Adaletin ve empatinin zerre  kadar öneminin olmadığı, insanca yaşamanın kriter olarak görülmediği bir süreçten bahsediyoruz. Maalesef kapitalizmin üretim ve emek ilişkilerinin tam anlamıyla yürürlükte olduğu bir sürecin içindeyiz.
İşverenler bir ailenin asgari geçim koşullarını çok iyi bilmelerine rağmen, serbest piyasa koşullarında emeği bir mal gibi arz talep üzerinden değerlendirmeye devam ediyorlar. Emeğin sömürülmesi, emekçinin sürünerek yaşaması gibi hususlar işverenlerimizin vicdanlarında yankı bulmuyor.
 
Mevcut sistem de kapitalizme entegre olma telaşıyla tüm hukuk sistemini işverenler lehine düzenliyor. Meclisten çıkan son yasa bunun en bariz örneği... Kiralık işçi tedarikçisi olarak tanzim edilen özel istihdam büroları tam olarak kölelik düzeni kurumlarını çağrıştırıyor. İşçinin birçok hakkının istismarına açık bu kölelik düzenlemesini şiddetle reddediyoruz.
 
İktidarın kalkınma anlayışı da aynı ölçüde sorunlu... Kalkınmayı sadece  büyüme rakamları üzerinden okuyan, büyümenin gelir dağılımına yansımasını dikkate almayan sakat bir anlayışla karşı karşıyayız. Adil bir gelir bölüşümünün dikkate alınmadığı, zenginin daha da zenginleşmesi üzerinden kalkınma hesaplarının yapıldığı sorunlu bir bakış açısının bu halka dayatıldığını gözlemliyoruz.
 
Tüm bu olumsuzlukların şehrimizdeki son yansıması BAŞKURT MOTOR grevidir. BAŞKURT MOTOR'da gerek işverenin gerekse işveren vekili olan fabrika müdürünün uzlaşmaz ve kibirli tavırları şu an yaşanan sorunun kaynağıdır.
 
Bir iş yeri düşünün ki, tuvalette  kaldığınız süre dahi kontrol edilmektedir.
 
Bir iş yeri düşünün ki, ibadet özgürlüğü dahi verimliliği düşürme endişesi ile kısıtlanmaktadır.
 
Bir iş yeri düşünün ki, işçilerin geçim zorluğu nedeniyle talep ettikleri küçük ücret artışları bile karlılık düşer endişesi ile kabul görmüyor.
 
Kısacası BAŞKURT MOTOR işvereni ve fabrika müdürü, fabrikayı işçiler için yarı açık bir cezaevi olarak telakki ediyor. Çalışma koşullarını onlar belirleyecek, çalışanlar ise hiç sesini çıkarmadan teslim olacaklar...
 
BAŞKURT MOTOR'un onurlu işçileri yapılan haksızlıklara daha fazla dayanamayıp direnişi tercih ettiler. Bu direniş hakkın ve adaletin sağlanması içindir. Bu direniş onurlu bir yaşam içindir. Bu direniş insani ve İslami bir duruşa tekabül etmektedir.
 
Bizler Adalet ve Özgürlükler Platformu olarak BAŞKURT MOTOR işçilerinin yanında olduğumuzu buradan deklare ediyoruz. BAŞKURT MOTOR'da açlık grevini sürdüren işçi kardeşlerimizi ayrıca selamlıyoruz. Tüm Müslüman halkımızı bu mücadeleye destek vermeye davet ediyoruz. Basın-yayın kuruluşlarının Başkurt Motor direnişini gündemleştirmesini talep ediyoruz.
 
Allah (c.c) her zaman mazlumların yanındadır. Bizler Sakaryalı Müslümanlar olarak BAŞKURT MOTOR'daki zulmü lanetlediğimizi ve mazlum Başkurt Motor işçileri ile birlikte saf tuttuğumuzu bu meydandan bir kez daha ilan ediyoruz. 
 
Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi

 

 

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 455. kez bir araya geldi. Platform adına Musa Kazım YILMAZ basına açıklamalarda bulundu. Tevbe suresi 69. ayeti okuyarak başladığı açıklamasında BM güvenlik konseyindeki ülkelerin zulmüne değinen YILMAZ ''Yer yüzünde var olan sorunların tamamına yakını birleşmiş milletler güvenlik konseyinde bulunan ülkeler ve bunların müttefiklerin den kaynaklanmaktadır. Bu ülkeler kendi topraklarında bir kaosa ve iç karışıklığa diğer dünyanın tamamının yangın yeri haline gelmesi pahasına müsaade etmemekteler, kendi topraklarında olacak küçücük bir problemi aşmak için dünyayı yangın yerine çevirebilmektedirler.'' dedi. ''Çözüm yeryüzünde fitnenin son bulması, ilahi vahyin gereği olan İslami hükümlerin uygulanarak adaletin tesis edilmesiyle mümkün olacaktır.'' diyen YILMAZ, 456. haftada aynı yer ve saatte buluşacaklarını duyurdu.

 

Açıklamanın Tam Metni:

 

Rahman, Rahim, Allah’ın adıyla

Siz de tıpkı, sizden öncekiler gibisiniz: Onlar sizden daha güçlü, malları ve çocukları daha fazlaydı. Onlar paylarına düşenden faydalanmışlardı. Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız ve onların daldığı gibi, siz de (dünya zevkine) daldınız. İşte onların dünyada da ahirette de amelleri boşa gitmiştir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. (Tevbe 69)

 

Sevgili dostlar değerli basın mensupları;

Birleşmiş Milletler üyesi bulunan veya üyesi olmayan tüm ülkelerin ve halkların menfaatlerini korumak için kurulmuş değildir. Aksine bir çıkar ve menfaat örgütlenmesidir.  İkinci dünya savaşından sonra galiplerin kendi çıkarlarını korumak ve kendi aleyhlerine olabilecek her şeye müdahale etmek için tesis ettikleri bir kuruluştur. Bu güne kadar da galiplerin çıkarlarından başka hiçbir şeye hizmet etmemiştir.

İkinci dünya savaşının galiplerinden oluşan güvenlik konseyi veto hakkıyla kendi aleyhlerine olabilecek her şeyi veto edip, kendi lehlerine olan her şeyi karara bağlamışlardır. Bazen mazlumlarında lehlerine kararlar çıksa da bunlar hiçbir zaman uygulamaya konulmamış hayata geçirilememiştir. Bunun en belirgin örneği Siyonist İsrail çetesinin aleyhine çıkarılan kararlardır. Siyonist çete hiçbir zaman alınan bu kararlara uymamış, birleşmiş milletlerde her hangi bir yaptırım uygulayamamıştır.

Yer yüzünde var olan sorunların tamamına yakını birleşmiş milletler güvenlik konseyinde bulunan ülkeler ve bunların müttefiklerin den kaynaklanmaktadır. Bu ülkeler kendi topraklarında bir kaosa ve iç karışıklığa diğer dünyanın tamamının yangın yeri haline gelmesi pahasına müsaade etmemekteler, kendi topraklarında olacak küçücük bir problemi aşmak için dünyayı yangın yerine çevirebilmektedirler.

Dünyada var olan açlık sorunu emperyalist batının doymak bilmez iştahından kaynaklanmaktadır. Mevcut insan nüfusunun iki katını ve daha fazlasını besleyebilecek kaynaklar batı toplumlarının lüksü ve israfı için kullanılınca dünyanın diğer halklarının payına darlık ve açlık düşmektedir. Dünyanın yüzde yirmisi geriye kalan yüzde seksenini paylarını gasp ederek har vurup harman savurmakta onları yokluğa mahkum edecek şekilde zenginliklerini çalmakta, imkanlarını sömürmektedir.

Günümüzdeki en büyük sorunlardan kabul edilen mülteci sorunu batının siyasal iktidarını güçlü kılmak, hegemonyasını daimi eylemek isteğinin sonucudur. Dünyanın her bir yanını daha güçlü olabilmek için kana bulaması sonucunda insanlar topraklarında yaşayamaz hale gelmiş ve topraklarını terk ederek galiplerin, ve müttefiklerinin yaşanabilir topraklarına canlarını tehlikeye atma pahasına gitmek zorunda bırakılmışlardır.

Sömürgeci galipler göç etmek zorunda bıraktıkları bu mültecilerle ne topraklarını ne de imkanlarını paylaşmak istememektedirler. Onları yüz üstü bırakmakta sefaletlerine göz yummaktadırlar. Vicdanları bulunmayan bu sömürgeci güçler bu mazlum halkların ihtiyaçlarının karşılanması da henüz vicdanları körelmemiş yarı yoksul halkların sırtına yıkmaktadırlar.

Dindar ve vicdanlı insanlar bu sorunları çözmek için yırtınmakta ellerindeki kıt imkanları diğer mazlumlarla paylaşmakta onların acılarını bir nebze olsun dindirebilmek için gayret göstermektedirler.

Birleşmiş Milletler öncülüğünde düzenlenen dünya insani zirvesinden beklenildiği gibi hiçbir somut girişim çıkmamış bol bol vaatlerde bulunup fakir halkların yaptıkları yardımlar üzerinden probağanda yapıp siyasi rant elde edilmek istenmektedir. Yörük sırtından ağalık yapanlarda bu yardımlarla siyası geleceğini sağlama almak peşindedirler. Zengin devletler kasalarına hiçbir şekilde el atmamakta zenginliklerinin küçük bir parçasını dahi mazlumlarla paylaşmamaktadırlar. Yardım işlerini sivil toplum üzerinden halkın üzerine yıkıp onların küçük imkanları ve merhametlerini istismar etmektedirler.

Birleşmiş milletlerin insanı zirvesinden olumlu bir şeyler bekleyenler iyi sonuçların çıkacağına inananlar sorunların kaynağından çözüm bekleme şaşkınlığında ve akıl noksanlığındadırlar.

Yer yüzünde var olan ifsadın kaynağı zulmün sebebi haktan ve hakikatten uzak olmak tır. İşleri zulüm ehline tevdi etmek ifsadın yaygınlaşma sebebidir. Çözüm yeryüzünde fitnenin son bulması, ilahi vahyin gereği olan İslami hükümlerin uygulanarak adaletin tesis edilmesiyle mümkün olacaktır.

Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 455. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

21 Şaban  1437    (28  Mayıs  16)

BM İnsani (!) Zirvesi (Konya İ.Ö.P 455. Hafta Basın Açıklaması)

 

 

"Laik ve dinsiz dedelerinin Müslüman halka yaptığı katliam ve soykırımı özleyen torunları eski günlerini özlemektedirler."

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN

28 Mayıs 2016 TARİHLİ 534.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Es Selamünaleyküm;

Değerli katılımcılar! Türkiye’de ve dünyanın neresinde olursa olsun din, inanç, düşünce, ifade özgürlüğü, baskı, engellemeler, insanlara yapılan tüm saldırı ve zulümlere karşı MÜSLÜMANCA tavır koyma amacıyla oluşturduğumuz platformumuzun 534.Hafta Basın Açıklamasına hoş geldiniz.

Geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Cumhuriyet Halk Partisi grup toplantısında yaşanan seviyesiz olaylar ülke gündeminde geniş yer buldu. CHP genel başkanı Kemal Kılıçtaroğlu konuşması sırasında Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez halkın oyuyla seçilen Cumhur Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve sevenlerine en ağır küfür sayılacak sözler sarf edilerek sloganlar atıldı. Seviyesiz ve mesnetsiz küfür karşısında başta CHP genel başkanı olmak üzere toplantı salonunda bulunan hiç kimse müdahale etmedi ve ahlaksız bu olayı zımnen onaylamış oldular.

90 yıldır bu ülkede inanmış insanlara tahammül edemeyen CHP zihniyeti; içindeki kin ve nefreti TBMM çatısı altında tarihte emsali görüşmemiş bir şekilde dışarı vurdular. Bu zihniyet İngilizlerin altın tepsiyle sundukları devletin ellerinden alındığını, gerçek sahiplerine verildiğini gördükçe her türlü ahlaksızlığı yapa bildiklerini görmüş olduk.

Laik ve dinsiz dedelerinin Müslüman halka yaptığı katliam ve soykırımı özleyen torunları eski günlerini özlemektedirler. Hiçbir dini argümanın hakim olmadığı günlerin özlemini çeken çapulcu çeteleri, üç yıl önce ülkenin dört bir yanını yakıp yıkmışlar 4-5 ağacı bahane ederek Müslüman halka karşı içlerinde ki kin ve nefreti dışa vurmuşlardı. Maalesef adalet dediğimiz mekanizma bu çapulcu güruhunun Vandalizm’ini görmezden gelmiş, açılan kamu ve tüzel davalar bir bir düşmüş, gezi ayaklanmasında çevreye verilen milyarlarca liranın, ölen ve yaralanan insanların hesabı sorulmamıştır.

Platformumuz bileşenleri arasında bulunan STK temsilcileri ve Ankaralı vatandaşlar şehrimizi savaş alanına çeviren şehir teröristlerine karşı suç duyurularında bulunmuş maalesef adalet mekanizmaları yapılan yüzlerce suç duyurularına cevap verilmesine bile tenezzül etmemişlerdir.

Çiçeği burnunda Adalet bakanına çağrı yapıyoruz. “Ülkeyi alt üst eden, insanları öldüren, kamu ve tüzel kişilerin mallarına zarar veren bu Vandallardan hesap sormayı düşünüyor musunuz?”

Adalet beklediğimiz diğer bir konuda; Dünya Terörist başı katil İsrail şebekesinden hesap sorulması. Şehitlerimizin kanları Mavi Marmara gemisinde hala tazeliğini korurken yetkili mercilere “ayıdan post İsrail’den dost” olmayacağını hatırlatırız. Mavi Marmara Şehit yakınlarının hakları iki ülke yetkilileri arasında siyasi pazarlığa konu edilmesi kabul edilemez. Mağdur yakınlarının rızasını ve onayı alınmadan, Terör Şebekesi İsrail’le yapılan her türlü antlaşmayı tanımadığımızı bu platformdan haykırıyoruz.

Tüm gönüldaşlarımızı “Yeniden Diriliş, Yeniden Kıyama Kalkış” için Mavi Marmara katliamının seneyi devriyesinde 29 Mayıs 2016 Pazar günü (yarın) saat 04:00’de Siyonist konut evinin önünde sabah namazı, dua ve basın açıklamasına davet ediyoruz.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU