Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 507., Sakarya'da 532., Konya'da 428.,

"Bir kaç Hıristiyan’ın burnunu kanatsalar aynı çevreler “İslâmcı Terör” yaygarasını koparıyor."

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN
21 KASIM 2015 TARİHLİ 507. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Halkı Müslüman ülkelerde görmeye alıştığımız terör olaylarının Fransa’da da görülmesi üzerine dünya medyası terör konusunu yeniden manşetlere taşımaya başladı. Aslında siyasi suikastlar ve katliamlar insanlık tarihi kadar eski olsa da, terörizm ilk defa sistemli olarak 1789 Fransız İhtilâli sırasında ortaya çıkmıştır. O tarihlerde övünülecek bir metot olarak takdim edilen terörizm, bu gün herkes tarafından kınansa da üzerinde uzlaşılmış bir tarifi bile yoktur. Dünya’daki egemen güçler ve haberleşmeye hâkim olan medyanın bu kavramı istediği gibi kullandığı malumdur. Dünya egemenleriyle işbirliği içinde olan nice terör örgütleri özgürlük savaşçısı olarak takdim edilirken, ülkeleri işgal edilmiş Müslümanların işgalci güçlere karşı çıkmaları terör olarak isimlendirilebilmektedir. Günümüzde İsrail, Suriye ve Mısır gibi kendi vatandaşlarına devlet terörü uygulayan ülkeler olduğu gibi, diğer ülkelerdeki terör örgütlerini destekleyerek terörü bir baskı unsuru olarak kullanan ülkelerin varlığı da bilinmektedir. Özel eğitimli istihbarat elemanlarının terör örgütlerinin yönetim kadrolarına sızarak örgütleri istedikleri gibi yönlendirmeleri sonucunda; aslında devletler arasında yaşanan ama hiçbir kurala tâbi olmayan yeni bir savaş türü ortaya çıkmıştır. Bu yeni savaş türü emperyalist devletler için daha az masraflı olmaktadır. Zira terör örgütlerinin hiçbir sorumluluğu ve yükümlülüğü yoktur. Örgüt elemanlarının gönüllü veya devşirme olması, insan hayatına verilen değeri bir hiç noktasına indirmiştir. Etnik veya dini duyguları istismar ederek örgüt saflarına çekilen elemanlar arkalarında gözü yaşlı analar, eşler ve çocuklar bırakmış olarak kolayca harcanabiliyorlar. İşin ilginç bir yönü de, Suriye’de sivillerin üzerine, pazar yerlerinde, fırınların önlerinde sıra bekleyen insanlara atılan bombalar, kimyasal silahlar ve varil bombalarını terör eylemi saymayan batı ve medya organları üç maymunları oynamaktadırlar. Batı ülkelerinde ise birkaç Hıristiyan’ın burnunu kanatsalar aynı çevreler “İslâmcı Terör” yaygarasını koparıyor. Bu haksızlık ve zulümler karşısında aciz kalıp terör yöntemlerine baş vuran örgütlerin varlığını da unutmamak gerekir.

Bu genel girişten sonra son Paris saldırılarına baktığımızda birçok anormal durum görüyoruz. Türkiye’nin anılan teröristler konusunda Fransa ve Belçika’yı uyardığı açıklandı. Bu durumda tam da G-20 Zirvesi öncesi bu terör olaylarının amacı neydi? Bugünkü zenginliğini sanayileşmeden fazla sömürgecilik sonucu elde eden batı dünyası onca zenginliğine rağmen halkını mutlu edememiştir. Batıda aile kurumu çökmüş, alkolizm ve uyuşturucu tüketimi yaygınlaşmış, intiharlar çoğalmıştır. Bunun sonucu nüfus artışı durmanın ötesinde gerilemeye başlamıştır. Oysa Avrupa’da azınlık halde yaşayan Arap ve Türk Müslümanlarda ise 5-10 çocuklu aileler dikkat çekmektedir. Son yıllarda Avrupa kökenli insanlardan da İslâm’ı seçenlerin çoğalması batılı yöneticileri zaten kara kara düşündürmekteydi. Son olarak Suriye olayları nedeniyle Avrupa’ya yönelen göç dalgası işin tuzu biberi oldu. İnanç özgürlüğü, fikir hürriyeti, insan hakları ve demokrasi kavramlarını slogan olarak kullanıp işlerine geldiği gibi istismar eden batılı politikacılar bir çıkmazla karşı karşıya kaldılar. İşte tam da bu sırada Suriye ve Irak’da daha çok muhalif Müslümanlarla çatışan ünlü İslâmcı (!) bir terör örgütü üyeleri yanlarına bombalara bile dayanıklı pasaportlarını da alarak anılan terör eylemlerini gerçekleştirdiler. Fransa’da olağanüstü durum ilan edildi. Polise öldürme de dahil, camileri kapatabilme vs… gibi geniş yetkiler istendi. Arkasından göçmen kampları ve Müslümanlara saldırılar yaygınlaştı. Bu saldırı ve baskılar sonucu Avrupa’da yaşayan birçok Müslüman kendi ülkelerine dönme hesapları yapmaya başladılar. Şimdi kamuoyuna soruyoruz: Bu terör saldırıları kime yaradı ve bu terör saldırıları nedeniyle en çok zararı kimler görüyor?

Bugün BM ve Güvenlik Konseyi kararları, veto yetkisine haiz ülkeler yüzünden pratikte hiçbir işe yaramıyor. Ülkeler arası ilişkilerde menfaatler ve uluslararası şirketlerin sömürüsü ön planda tutuluyor. Hak ve adaleti sağlayacak bir sistem yerine kuvvetli olanın haklı olduğu bir sistem yürürlükte. Dünya bu sistemi daha fazla taşıyamayacaktır. Bütün dünya halklarından IŞİD saflarına katılımın nedenlerinin iyi okunması gerekiyor. Aslında bütün insanlık farkında olmasa da, Allah’ın adaletinin özlemi içinde bu sömürü çarkının kırılacağı günleri bekliyor.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun 532. hafta basın açıklamasında, “Sorun üretenlerden, çözüm beklemiyoruz. İnsanlığa kaos, şiddet ve felaketten başka bir şey vaat etmeyen politikalardan da, liderlerden de medet ummuyoruz.” denildi

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun 532. hafta basın açıklamasını Sakarya Dayanışma Derneği’nden Muhip Üzümcüoğlu okudu. Açıklamaya, “Utanmazlığın hüküm sürdüğü günlerden geçiyoruz. Bu öyle bir hükümranlık ki, insanlığa yeryüzünü çekilmez kılanlar; barıştan, adaletten, özgürlüklerden bahsedebiliyor. Dünyayı cehennem çukuruna çevirenler; körükledikleri ateş kendi payları yokmuş gibi davranabiliyor.” diyerek başlayan Üzümcüoğlu, “Bu utanmazlığın son örneklerini G20 zirvesi ve Paris katliamları sonucu ortaya çıkan tabloda gördük. G20 zirvesi boyunca, toplumsal refahtan, yoksulluğun ortadan kaldırılmasından, sosyal diyalogdan, dürüstlükten, şeffaflıktan, yolsuzlukla mücadeleden ve hatta yolsuzluğa bulaşanlara koruma sağlanmamasından bahsedildi. Tüm bu konuşmaların ardından çözüm diye sunulanlar ise, özetle dünya düzeninin daha da güçlendirilerek sürdürülmesinden ibaretti. Başka bir ifadeyle, hastalığın kendisi, şifa niyetine reçete edildi!” dedi.

Paris katliamlarının yeni savaş politikalarına bahane edilmesinin eleştirildiği açıklamada, “İşgal ettikleri, sömürgeleştirdikleri, yıkıma uğrattıkları beldeleri bitimsiz çatışma ve savaş alanlarına çevirenler; yeryüzünü şiddete mahkûm ederek yaptıkları kötülüğü kabullenmek yerine, yaktıkları ateşin kendi evlerine sıçramasının hıncını yine Ortadoğu’dan, Afrika’dan çıkarmanın peşine düştüler!” dedi. Açıklamada, benzer sorunların Türkiye’de de yaşandığına dikkat çekilerek “Sorun üreten bu akıl, Türkiye’deki siyasal sistemde de hükmünü sürdürmenin beyhude çabası içindedir. Egemen sistem, inkârı üzerine kurumsallaştığı Kürt halkının siyasal talepleri karşısında yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacına olumlu cevap vermeye yanaşmamıştır. Bunun yerine, krizi aşamadığı noktada, bir kez daha her türlü şiddet aracını sahaya sürmeyi tercih etmiştir… Sorunun kaynağında, Meclis’teki yemin metnine kadar sirayet etmiş; ırkçı, ayrımcı kodlarla kurulu sistemin kendisi vardır. Bunu temel bir mesele olarak ele almadan, bunun dolayımındaki konuları tartışmak, bizi çözümsüzlükle oyalamaktadır.  Toplumsal barışı ve kardeşliği ağır şekilde yaralayan bu ortamın, diğer yandan da nefreti ve şiddeti yükselttiğini görmek gerekiyor.” denildi.

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 532. Hafta Basın Açıklaması

Duyarlı dostlar, sevgili hemşehrilerimiz;

Utanmazlığın hüküm sürdüğü günlerden geçiyoruz. Bu öyle bir hükümranlık ki, insanlığa yeryüzünü çekilmez kılanlar; barıştan, adaletten, özgürlüklerden bahsedebiliyor. Dünyayı cehennem çukuruna çevirenler; körükledikleri ateş, tuttukları maşa kendi ellerini yaktığında, bunda kendi payları yokmuş gibi davranabiliyor. Bu utanmazlığın son örneklerini G20 zirvesi ve Paris katliamları sonucu ortaya çıkan tabloda gördük.

G20 zirvesi boyunca, toplumsal refahtan, yoksulluğun ortadan kaldırılmasından, sosyal diyalogdan, dürüstlükten, şeffaflıktan, yolsuzlukla mücadeleden ve hatta yolsuzluğa bulaşanlara koruma sağlanmamasından bahsedildi. Tüm bu konuşmaların ardından çözüm diye sunulanlar ise, özetle dünya düzeninin daha da güçlendirilerek sürdürülmesinden ibaretti. Başka bir ifadeyle, hastalığın kendisi, şifa niyetine reçete edildi! Sorunların kaynağı, çözümün adresi diye gösterildi!

Bu nasıl bir utanmazlık halidir ki; hırslarıyla yeryüzünü ifsada uğratanlar yahut kalkınma ve büyüme ideolojisiyle doğayı talan edenler, kendilerini çözüm makamında görebilmektedir?

Nasıl bir aymazlıktır ki; yolsuzlukların en üst düzeyde korunabildiği, toplum kesimlerinin birbirine karşı adeta düşmanlaştırılmaya çalışıldığı bir ülkede çıkan sonuç bildirgesinde sosyal diyalogdan yahut yolsuzlukla mücadeleden bu kadar rahat bahsedilebildi?

 

Geçtiğimiz hafta yaşanan Paris katliamlarıyla ortaya çıkan tablo da utanç vericiydi. Gündelik hayatlarını sürdürürken, trajik bir şekilde canlarına kast edilenler; başka masum insanların katledilmesine bahane edilerek, ikinci kez kurban edilmiş oldular!

İşgal ettikleri, sömürgeleştirdikleri, yıkıma uğrattıkları beldeleri bitimsiz çatışma ve savaş alanlarına çevirenler; yeryüzünü şiddete mahkûm ederek yaptıkları kötülüğü kabullenmek yerine, yaktıkları ateşin kendi evlerine sıçramasının hıncını yine Ortadoğu’dan, Afrika’dan çıkarmanın peşine düştüler!

Bu nasıl bir utanmazlık ki, sebep oldukları savaşlarla El Kaide, Boko Haram, IŞİD gibi örgütlere de zemin hazırlayanlar, şimdi bunlarla mücadele adına kendilerini kurtarıcı diye ileri sürebiliyorlar!

Yeryüzünü terörize eden dünya sisteminin egemenleri, Fransa’daki saldırılar sonrasında “milli birlik” ve “terörle mücadele” diyerek, insanlara kendi savaş politikalarını kabul ettirmeye çalışıyorlar!

Benzerlik gerçekten ibret verici! Sorun üreten bu akıl, Türkiye’deki siyasal sistemde de hükmünü sürdürmenin beyhude çabası içindedir.

Egemen sistem, inkârı üzerine kurumsallaştığı Kürt halkının siyasal talepleri karşısında yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacına olumlu cevap vermeye yanaşmamıştır. Bunun yerine, krizi aşamadığı noktada, bir kez daha her türlü şiddet aracını sahaya sürmeyi tercih etmiştir. Şimdi bunun yansımalarıyla karşı karşıyayız. Cizre, Silvan, Nusaybin, Lice ve Hani’de gördüğümüz üzere, günlerce süren olağanüstü hal uygulamalarıyla, can güvenliği başta olmak üzere her türlü hak ve hukuk hesapsızca çiğnenebiliyor.

Sorunun kaynağında, Meclis’teki yemin metnine kadar sirayet etmiş; ırkçı, ayrımcı kodlarla kurulu sistemin kendisi vardır. Bunu temel bir mesele olarak ele almadan, bunun dolayımındaki konuları tartışmak, bizi çözümsüzlükle oyalamaktadır.  

Toplumsal barışı ve kardeşliği ağır şekilde yaralayan bu ortamın, diğer yandan da nefreti ve şiddeti yükselttiğini görmek gerekiyor. İnsanlar etnik ya da politik kimlikleri üzerinden ayrıştırılırken, birbirinin acılara duyarsızlaşıyor. Her türlü muhalefet negatif bir dille düşmanlaştırılıyor, tehdit sayılıyor ve susturulmak isteniyor. Böylece “bir yanımız yaprak dökerken, diğer yanımız bahar bahçe” kalsın isteniyor! Ve nasıl bir utanmazlıktır ki, tüm bu olup bitenler, bize “birlik ve kardeşlik” projesi diye sunulabiliyor!

Değerli dostlar,

Sorunu üretenlerden, çözüm beklemiyoruz. İnsanlığa kaos, şiddet ve felaketten başka bir şey vaat etmeyen politikalardan da, liderlerden de medet ummuyoruz.

Her alanda arsızlığın, utanmazlığın ve zorbalığın hüküm sürdüğü bir düzenden çıkışın, utanmayı bilenlerin erdemli dayanışmasıyla mümkün olabileceğine inanıyoruz.

Bunun için 10 yıldır ısrarla sözümüzü yükseltmeye çalışıyoruz.

Gayret bizden, akıbet ise elbette ki Allah’tandır.

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu adına Sakarya Dayanışma Derneği

 

 

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 
428. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Rahman, Rahim Allah’ın Adıyla:

                Allah inkar edenleri, hiçbir hayra ulaşmaksızın kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Allah, savaşta mü'minlere kâfi geldi. Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. Allah kitap ehlinden olup müşriklere yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine büyük bir korku saldı. Siz onların bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir ediyordunuz. Allah sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız topraklara varis kıldı. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.                                                                                                                                (Ahzab 25-27. Ayetler)

          Sevgili dostlar değerli basın mensupları,

                Bütün dünya yasta, bütün dünya ayakta, dünya liderleri açıklama üstüne açıklama yapmakta, Avrupa teyakkuz haline geçmiş, Fransa olağanüstü hal ilan etmekte, böyle bir manzara içerisinde şu soruyu sormak zorunda değil miyiz? Bir Fransızın kanı kaç bin Müslüman’ın kanının değerindedir? Bir tek Avrupalı için dünyayı ayağa kaldıranlar milyonlarca Müslüman için aynı tepkiyi vermiyorsa medeniyet adına söyledikleri her bir şeyin yalan olduğu apaşikar ortadadır.

            Batı kendi değerlerini bütün dünyaya dayatırken bu kültürün merkezine oturttuğu hangi değerler varsa her biri batı için batıya göre ve batılı insan anlayışına uygun şekilde üretilmiştir. Pratik uygulamalardan anlıyoruz ki batı için insan Batılı insan demektir. Diğerleri onlara göre insana benzeyenlerdir. Onlardan kendileri dışındakilere insan muamelesi yapmalarını beklemek ham bir hayal ve bir kuruntudan ibarettir.

                  Suriye olayları, Batının Dünyayı yeniden dizaynının yeni postmodern sömürgeler üretmenin yeni laboratuarıdır. Suriye’de yapılan deneyler Batının bundan sonraki büyük projelerinin başka coğrafyalarda da uygulanacağını göstermektedir. Suriye sahnesine etkin bir şekilde giren Rusya’dan sonra şimdi sırada Fransa var. Fransa 1. Dünya Savaşı paylaşımlarından payına düşeni 2. Dünya Savaşı sonrasında yeteri kadar muhafaza edemeyince Batı Fransa’ya hak iadesi(!)  yapmayı tezgâhlamaktadır.

              Fransa devlet başkanının olayların hemen akabinde Bu bir savaştır ve savaş başlamıştır demesi Bush un 11 Eylül saldırılarından sonra Haçlı Savaşları başlamıştır demesi aynı zihin altyapısından kaynaklanmaktadır. Onlar topraklarımızı işgal etmek, zenginliklerimizi sömürmek, içlerinde taşıdıkları kinlerini düşmanlığa dönüştürmek için sebepler aramaktadırlar. Fransa’da hiçbir şey olmamış olsaydı da onlar yine planladıkları alçakça saldırılarını gerçekleştirecek, bunun için başka bahaneler bulacaklardı.

              Şu an mevcut olan hiçbir bahane Batının iğrenç saldırılarının sebebi olamaz onların bizim topraklarımızda bizim insanımızı katletmelerine hiçbir şekilde sebep ve mazeret bulunamaz. Onların bizim topraklarımıza saldırmalarını haklı görenlerin onların topraklarında yapılan saldırıları makul görmemesi bir çelişki olur. Ormanı görmeyip kürdan tanesini savaş nedeni saymak ancak kurdun kuzuyu yemek için bahane üretmesiyle izah edilebilir.     

               Müslümanları başta Suriye olmak üzere İslam coğrafyası üzerinde arttırılacak olan saldırılara, yeni işgallere, yeni katliamlara karşı uyanık olmaya, bu saldırıların zeminini hazırlayacak açıklama ve eylemlerde bulunmamaya, işgalci destekleyecek tavır ve davranışlardan azami derecede uzak durmaya davet ediyoruz. Onların yanında olanlar onların cürümlerinin ortağı olacaklardır. Adli İlahi karşısında mahkeme olmaktan kurtulamayacaklardır.   

             Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 429. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

 

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

     9 SAFER 1437  -  21 / 11 / 2015