B.Yıldırım: Biz Suriye'de İç Savaşı İstemedik

B.Yıldırım: Biz Suriye'de İç Savaşı İstemedik

İHH Başkanı Bülent Yıldırım, Genç Öncüler Dergisi’ne verdiği röportajda İslam coğrafyasındaki son duruma ilişkin açıklamalarda bulundu.

İHH Başkanı Bülent Yıldırım, Genç Öncüler Dergisi’ne verdiği röportajda İslam coğrafyasındaki son duruma ilişkin açıklamalarda bulundu.

İsrail’in İslam dünyasının içinde bir kaos ortamı oluşturduğunu ve İslam dünyasının kendi iç meselelerini körüklediğini belirten Yıldırım, böylece Mescid-i Aksa’nın Müslümanların gündeminden düşürülmeye çalışıldığını vurguladı.    

Artık Türkiye’de Mescid-i Aksa meselesinde Filistin halkının yanında yer almayan, Mavi Marmara’nın yanında yer almayan hiçbir iktidar oy oranını sabitleyemez” diyen Yıldırım, Ak Parti Hükümeti’nin çok doğru şeyler ifade etmekle birlikte bazen doğru şeyler yapmadığını söyledi ve ekledi:

“Türkiye’den İsrail’e Türk Yahudileri içerisinden askere gidenler var ve askerliğini orada yapanlar burada askerlikten muaf oluyorlar.  Bu 1993 bakanlar kurulunda alınmış bir karar ve çok kolay kaldırılabilmesine rağmen hükümet bunu kaldırmıyor. Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırının geleceğini İHH gördü. Bunu Türk devleti mi göremedi? Buna rağmen asıl saldırının zirveye çıkmasından bir hafta önce konsolos buraya gönderildi. Buradan giden her Türk vatandaşı saatlerce aramaya tabi tutuluyor, çırılçıplak soyuluyor. Fakat İsrail’den Türkiye’ye gelirken ellerini kollarını sallayarak geliyorlar. Bu Türkiye için bir onur meselesidir.  Ayrıca doğalgaz anlaşmalarının el altından yapılması bir takım şirketlerin bu anlaşmaların içinde yer alması bazı bürokrat ve siyasilere ortaklıklar teklif edilmesi, ortaklıkların kapalı kapılar ardında kurulması, ticaret hacminin artması.”

Arap Baharı ile ilgili de konuşan Yıldırım, Mısır’da İhvan’ın seçimlere Türkiye’nin zoruyla girdiğini dile getirdi.

İHH olarak Suriye’de muhaliflerin yanında olduklarını; ama hiçbir zaman bir iç savaşı da istemediklerini ifade eden Yıldırım; “Türkiye Suriye ile diplomatik ilişkileri kesmemeliydi ne olursa olsun. Altmış kere değil yüz kerede gitmiş olsa bin kere de gitmiş olsa Suriye’den de buraya insanlar gelmiş olsa da Türkiye devlet olarak Suriye ile ilişkilerini devam ettirmeliydi. Alttan STK’larda halkın taleplerinin yerine getirilmesi için çalışmalar yapmalıydı.”  dedi.

Röportajın tamamı şu şekilde:  

Genç Öncüler: İsrail’in Son Mescidi Aksa Saldırılarını Nasıl Yorumluyorsunuz? Zamanlamanın Ayrı Bir Önemi Var Mı?

Bülent Yıldırım:  Siyonizm’in nihai hedefi Mescid-i Aksa’nın yıkılmasıdır. Bu hedefe ulaşmak için çalışırken, dünya kamuoyunun tepkisini de ölçüyor. Sadece İslam dünyası değil batıdaki hareketliliği de dikkate alıyor. Bu nedenle İslam dünyasının içinde bir kaos ortamı oluşturdu ve İslam dünyasının kendi iç meselelerini körükledi. İslam dünyası kendi iç meseleleriyle uğraşmaya başladı. Batıda yoğun olarak İslamofobia arttı. Tabi bu İsrail’in planı. Ben bu planı başarıyla uyguladıklarını düşünmüyorum. Çünkü son Mescid-i Aksa saldırılarında İsrail dünya kamuoyundan çok ciddi tepkiler aldı ve bu tepkiler İsrail’i epey tedirgin etti. Dikkat ederseniz şu an da geçici bir rahatlama var. Ama her an tekrar bir atağa geçebilir.

Genç Öncüler: Filistin Davasında Arap Liderlerin Umursamaz Tavrını Biliyoruz. Türkiye’deki Eylem Hareketliliğinin Yönü Arap Ülkelerine Çevrilmeli Mi? STK’lar Türkiye Kamuoyunda Arap Devletlerinin Bu Tutumunun Aleyhine Bir Kampanya Başlatmalı Mı?

Bülent Yıldırım: Son Gazze savaşıyla ortaya çıkan tabloda Suudi Arabistan, Ürdün, BAE ve Mısır’ın İsrail’in yanında yer aldığını gördük. Türkiye ve Katar’ın Filistinlilerin yanında yer aldıklarını gördük. İsrail’e karşı bir direniş ekseni vardı. İran, Hizbullah, Hamas, İslami Cihad. Son savaşta bunun bölündüğünü fark ettik. Hamas, Türkiye ve Katar çizgisine kaydı. İslami Cihad ortada kaldı. Hizbullah’ta İran çizgisinde kaldı. Fakat Suriye meselesi ister istemez bu direniş hattını yaraladı. İslam dünyasının liderlerini sadece Ortadoğu’daki İslam ülkeleri görürsek tamam fakat Pakistan, Uzakdoğu ve diğer İslam ülkelerini dikkate alırsak halklar nezdinde Filistin Davası noktasında bir birliktelik var. Ama özellikle diktatörlerin olduğu ülkelerde kendi ailelerini ve geleceklerini korumak isteyen diktatörlükler İsrail’in yanında yer alıyor. Geçmişte Türkiye halkı Arap-İsrail savaşlarında İsrail’in yanında yer alırken şu an Türkiye’de yapılan anketlerde %87 İsrail Karşıtlığı olduğu sonucu çıkıyor. Bu dünyadaki bir ülke içerisindeki en yoğun İsrail karşıtlığının barındığı ülke olduğumuzu gösteriyor. Bu nedenle ister istemez halk sadece İsrail’le değil, İsrail’in yanında yer alan bu Arap diktatörlere karşıda sesini yükseltiyor. Meydanlarda bu diktatörlüklere karşı tepkiler çoğalıyor.

Genç Öncüler: Türkiye’de İktidarın Son Mescid-i Aksa Baskınına Yönelik Sert Tepkisini Nasıl Karşılıyorsunuz?

Bülent Yıldırım: Mescid-i Aksa bütün Müslümanların ilk kıblesi ve en kutsal üç mescitten biridir. Mescid-i Aksa meselesi imanî bir meseledir. Yani Kur’an-ı Kerim’de etrafı bereketli olarak geçer. Bu minvalde Mescid-i Aksa’yı savunmamak ve Mescid-i Aksa savunması yapan Filistin halkının yanında yer almamak kişinin imanını sorguya açar. İnançlı insanların iktidarda olması doğal olarak Mescid-i Aksa meselesinde Filistin halkının yanında olan insanların sayısını artırdı. Şu an Türkiye hükümetinde bulunanlarda geçmişten beri özellikle Milli Görüş çizgisinden gelenlerde daha fazla görüyoruz. Rahmetli Erbakan Hoca’nın Siyonizm, İsrail karşıtı söylemleri hareketin merkeziydi. Doğal olarak bu söylemlere de yansıyor.  Şu bir gerçek ki Mescid-i Aksa meselesinde Filistin halkının yanında yer almayan, Mavi Marmara’nın yanında yer almayan hiçbir iktidar oy oranını sabitleyemez. Türkiye artık Filistin’e mahkûmdur. Bu Mavi Marmara’dan sonra iyice netleşmiştir.  Türkiye ile Filistin arasında ayrılmaz bir birliktelik vardır. Eskiden bu birliktelik İsrail ile Türkiye ile arasındaydı. Stratejik bir ittifak vardı. Şimdi bu stratejik ittifakın Türkiye ile Filistin arasına kaydığını görüyoruz.

Genç Öncüler: Son Mescid-i Aksa Baskınından Bir Hafta Önce İsrail Konsolosunun Türkiye’ye Tekrar Giriş Yaptığını Söylemiştiniz. Buna Türkiye’den Ciddi Bir Tepki Gelmedi. Ve İsrail Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarına Vize Uygularken, Türkiye İsrail Vatandaşlarına Vize Uygulamıyor. Bu Noktada Hükümetin Tavrını Pasif Buluyor Musunuz?

Bülent Yıldırım: Hükümete getirdiğimiz eleştiriler var. Hükümet çok doğru şeyler ifade ediyor ama bazen doğru şeyler yapmıyor.  Türkiye’den İsrail’e Türk Yahudileri içerisinden askere gidenler var ve askerliğini orada yapanlar burada askerlikten muaf oluyorlar.  Bu 1993 bakanlar kurulunda alınmış bir karar ve çok kolay kaldırılabilmesine rağmen hükümet bunu kaldırmıyor.  Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırının geleceğini İHH gördü. Bunu Türk devleti mi göremedi? Buna rağmen asıl saldırının zirveye çıkmasından bir hafta önce konsolos buraya gönderildi. Bunu kabul etmemek lazımdı ama geldi. Buradan giden her Türk vatandaşı saatlerce aramaya tabi tutuluyor, çırılçıplak soyuluyor. Ben çırılçıplak soyulan milletvekilleri bilirim. Bu milletvekilleri bunu söylemeye hayâ ediyor. Fakat İsrail’den Türkiye’ye gelirken ellerini kollarını sallayarak geliyorlar. Bu Türkiye için bir onur meselesidir.  Ayrıca doğalgaz anlaşmalarının el altından yapılması bir takım şirketlerin bu anlaşmaların içinde yer alması bazı bürokrat ve siyasilere ortaklıklar teklif edilmesi, ortaklıkların kapalı kapılar ardında kurulması, ticaret hacminin artması. Bütün bunlar İsrail’e şunu söyletiyor.  Biz istediğimizi parayla satın alabiliriz. Onun için Mescid-i Aksa’yı yıkma faaliyetlerimizi sürdürelim.  Nasıl olsa bunları parayla durdurduk. Nereye kadar bu faaliyeti sürdürebiliriz diyorlar, adeta test ediyorlar. Fakat elhamdülillah en başta liderlerin ve STK’ların çağrısı İsrail’e bunun çok kolay olmadığını hatırlattı.  Ama içimizde İsrail’le ilişki kurmak isteyen, İsrail’le ticaret hacmini artırmak isteyen her kesimden insan var maalesef. O zaman kendi kendime soruyorum yerlere atılan Kur’an-ı Kerim bizim fakat demek ki İsrail’le ticaret yapan Müslüman tüccarların değilmiş diyorum.

Genç Öncüler: İsrail Mescid-i Aksa’ya Yönelik Saldırılarını Daha Fazla Şiddetlendirir Ve Mescid-i Aksa’nın Yıkımına Sebep Olursa Müslüman Toplumların İsrail’e Karşı Birleşip Bir İntifada Başlatacağına İnanıyor Musunuz?

Bülent Yıldırım: Öncelikle Orta Doğu’da Arap baharı dediğimiz birçoklarımızın İslami Uyanış olarak algıladığı süreci iyi okumak lazım. Biz de bu süreci İslami Uyanış olarak kabul ettik ama sürecin rahat geçeceğini ve Müslümanların hemen zafere ereceğini düşünmedik. Sadece insanları, toplumları, ülkeleri uyardık. Bu halk hareketleri Amerika’nın iradesi dışında gerçekleşti. Herkeste bir şaşkınlık var. Onun için kim çok çalışırsa o kazanacak. Fakat bir devrim mantığı bizim dünyamızda olmadığı için, devrimi kurgulayacak ve devrimin aklını oluşturacak aydınlarımız ve entelektüellerimiz devreye giremedi. Doğal olarak Amerika ve batılı güçler devreye girdi ve halkı tekrar bastırdılar. Bizim büyüklerimiz kalktı dedi ki bu devrimi Amerika tezgâhladı, Amerika’nın bir eylemi olarak bunu gördü. Evet, Emperyalizm ve Siyonizm kadrolarını değiştirmek istiyordu Ortadoğu’da.  Daha genç kadrolar getirmek istiyordu ama halk hareketliliği onların bu planını uygulamaya geçirmesinden önce devreye girdi ve onları şaşkınlığa uğrattı. Amerika planlarına karşı ani bir baskındı adeta.  Fakat Müslüman aydınlar bunu çok iyi göremediler. Kalkıp bu uyanışın bir İslami Uyanışa geçebilmesi için o bölgedeki insanlarla direk ilişki kurmadılar. Sadece oturdukları yerden Amerika’nın oyunu diyerek eleştirdiler.  Şu anda Amerika, İngiltere, Fransa tekrar bölgeyi dizayn etmeye çalışıyor. Fakat halkın hareketine saygı duyulmalıydı. İkincisi Türkiye burada çok önemliydi. Mesela Mısır’da İhvan seçimlere girmek istemiyordu. Türkiye’nin zoruyla seçimlere girdi.  Aslında seçimlere girmeme kararıyla haklıydı çünkü bütün yükü omuzlarına almış olacaktı. Nitekim öyle oldu ve Mursi hükümeti başarısız şekilde gösterilmesine sebep olundu. Biz Suriye’de muhaliflerin yanındayız bu doğru. Ama İHH olarak biz hiçbir zaman bir iç savaşı da istemedik.  Biz dedik ki barış olsun. Bu yüzden biz Suriyeli muhaliflerle İran arasında hatta rejim arasında arabuluculuk yapmaya çalıştık. Türkiye Suriye ile diplomatik ilişkileri kesmemeliydi ne olursa olsun. Altmış kere değil yüz kerede gitmiş olsa bin kere de gitmiş olsa Suriye’den de buraya insanlar gelmiş olsa da Türkiye devlet olarak Suriye ile ilişkilerini devam ettirmeliydi. Alttan STK’larda halkın taleplerinin yerine getirilmesi için çalışmalar yapmalıydı.  Bu sadece Suriye için değil Suriye, Mısır, Tunus, Libya, her taraftan STK’lar, İslami Aydınlar, Müslüman kanaat önderleri, Âlimler, Siyasetçiler bu kazanımların geleceğe taşınması için uğraşmalıydılar.

Ama hepimiz sınıfta kaldık işin doğrusunu isterseniz. Mesela biz bu savaş başladığında çıktık dedik ki İran’a “yanlış adımlar atılmasın”. Dediler ki biz 7 ayda muhalifleri bitiririz. Türkiye dedi ki biz 3 ayda Emevi camisinde namaz kılarız. İHH çıktı dedi ki en az 8-10 yıl sürecek bir savaşa giriyoruz Allah hepimizin yardımcısı olsun. Şimdi bir STK’nın gördüğünü 2 devlet göremediyse İslam dünyasının devletleri kendilerini sorgulamalı.

 Genç Öncüler: Ben İHH’nın İçine Dönük Sorulara Geçeceğim. Uluslararası Ceza Mahkemesi İsrail’i Mahkûm Etti. Bu Noktadan Sonra İHH’nın Beklentileri Neler Uluslararası Kamuoyundan?

Bülent Yıldırım: Şimdi Türkiye hala halk olarak, hükümet olarak, devlet olarak da hukuki mücadelemizin değerini anlayabilmiş değil. İslam dünyası içerisinde daha doğrusu tüm dünyada İsrail’e vurulmuş en büyük darbedir bu hukuki süreç ve ilk defa Uluslararası Ceza Mahkemesi Afrika ülkelerinin dışında bir beyaz ülkeyi hem de dünyayı yöneten bir ülkeyi, Siyonizm’i yargılıyordu. Elimizde de çok güçlü bir belge vardı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu kararları vardı. Bu komisyonun kararları bağlayıcıydı. Çünkü Güvenlik Komisyonu’nun aldığı karar neticesinde bu komisyon harekete geçmişti ve orada %100 İHH’yı haklı İsrail’i haksız görmüştü. Bunun üzerinde devlet olarak Adalet Divanı’na gidebilirdik. İsrail’i mahkûm edebilirdik. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler’de İsrail’i mahkûm edecek birçok iş yapabilirdik. Bunun üzerine Türkiye ile başka her hangi bir ülke bir araya gelip yargılama müessesi kurabiliyordu kanunen bunun imkânı vardı ve bunu BM’ye taşıyabiliyordu. O zaman İsrail hükümetinin hepsini, askeriyenin hepsini yargılayabiliyorduk ve hiçbiri dışarı çıkamıyordu. Ama Türkiye bir oyuna geldi kalktı BM İnsan Hakları Komisyonu’nda maç bitmişken 90 dakikalık maç bitti ve biz belki de 100-0 kazanmışken birdenbire Pomer komisyonu denilen bir komisyon önümüze atıldı ve Türkiye’nin kendi içerisindeki bazı bürokratları vasıtasıyla (bu bürokratların ve diplomatların demek ki İsrail ile ilişkisi güçlü) Pomer komisyonuna gidildi. Pomer Komisyonu’nda bir tane Türkiye’den -Özden Sanberk- vardı diğer üçü İsrail’in paralı hukukçularıydı, arabulucularıydı. Geçmişlerinde hep bunlar vardı. Bu komisyonda ne yazık ki Filistin halkına çok büyük bir haksızlık yapıldı ve abluka şu ana kadar hiçbir zaman İsrail’in lehine olarak görülmezken yani hukuki görülmezken Pomer Komisyonu ablukanın hukuki olduğunu savundu. Pomer Komisyonu bağlayıcı değildi ama iletişim öyle yapıldı ki BM İnsan Hakları Komisyonu’nun bağlayıcılığının da önüne geçti. Burada Türkiye aslında hem Filistin’e hem de Mavi Marmara mağdurlarına, bütün dünyaya haksızlık yapmış oldu. Biz o zamanki yetkililerin hiçbirini ikna edemedik bize dediler ki “aman ha bu konuda kimseye ses çıkarmayın! Güneş balçıkla sıvanmaz”. Biz de dedik ki böyle bir şey olabilir mi ne yazık ki yine haklı çıktık keşke haksız çıksaydık. Sonuç olarak uluslararası ceza mahkemesine gittik ayrıca Türkiye’de de bir mahkeme açıldı. Bu mahkeme açılma süreci de 3 yıl sürdü. Biz mücadele ederek buraya kadar geldik. Keşke Türkiye burada hakkımızı rahat bir şekilde almamıza izin verseydi hem de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde bize destek verseydi. Ne yazık ki Türkiye’nin bazı bürokratları yetkilileri ikna ederek Uluslararası Ceza Mahkemesi Türkiye’den bilgi ve belge istemesine rağmen bu bilgi ve belgeyi göndermediler. Bunun üzerine Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki İsrail lobisi bir çıkış noktası buldu. O da şuydu, evet hukuken vazgeçemediler çünkü biz 60 sayfalık bir mütalaa verdik. Bu mütalaa hukuk tarihinde çok önemlidir. Savaş suçunu kabul etti Uluslararası Ceza Mahkemesi. Kasten adam öldürme, kasten adam yaralama, bilinçli bir şekilde hürriyeti tahdit ve insan onurunu zedeleyici bir şekilde işkence bunların hepsini kabul etti. Ama dedi ki yoğunluktan dolayı biz bu mahkemede İsrail’i yargılayamayacağız. Yoğunluktan kastı tabiri yerindeyse eğer Türkiye bilgi ve belge gönderseydi, bu mahkemedeki ifadeleri gönderseydi burada mesela kasten adam öldürme dedi ki 10 kişi öldü. Ama 60 kişiden fazla yaralama vardı. Esaret ne kadardı 700 kişiydi. Bütün bu ifadeler Türkiye mahkemelerinden oraya gitmiş olsaydı mağdur olan kişilerin sayısının çokluğundan dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi İsrail’i mahkûm edecekti. Türkiye’de birileri İsrail lehine çalışarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne bu bilgi ve belgeyi göndertmedi. Fakat şimdi bakıyoruz bazı yetkililer bize diyor ki biz Uluslararası Ceza Mahkemesine taraf değiliz. Doğru taraf değilsiniz. Eğer diyorlar Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni muhatap alırsak bu sefer Ermeni meselesi güneydoğudaki PKK meselesi Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde aleyhimize olur. Biz de Roma sözleşmesini gönderiyoruz kendilerine diyoruz ki, taraf olmayan ülkeler bile adaletin bulunması adına bu bilgi ve belgeyi gönderebilir. O nedenle biz Türkiye içerisinde İsrail yanlısı olan bu bürokratların, siyasetçilerin ve diplomatların tespit edilmesini istiyoruz. Şu anda her şey cemaate mal ediliyor. Doğru zaten cemaat İsrail ile paralel bir şekilde şu anda diyelim ki bu işleri yaptı. Ama İsrail ile ABD’nin iş tuttuğu sadece bir yer mi var? Şu anda herkes cemaate yükleniyor öbür kanatlar aşağıdan İsrail-Türkiye ilişkilerini kurguluyor ve bunu da aleyhimize kurguluyor. Bu işin başında da Feridun Sinirlioğlu ve arkadaşları var. Bilgi ve belge gönderme görevi onundu.

Genç Öncüler: Şöyle Bir Algı Oluştu Kamuoyunda: Bir Ara Suudi Arabistan İçin Hacca Gitmeyin Suudi Arabistan’ı Boykot Edin Deniliyordu. Şimdi De Kudüs’e Gitmeyin İsrail’e Para Kazandırıyorsunuz Deniliyor. Sizce Müslümanlar Kudüs’ü Ziyaret Etmeli Mi?

Bülent Yıldırım: Bence Kudüs’e gidilmeli. Hem o bölgede yaşayan Müslüman halka destek verilmeli. Hem de Mescid-i Aksa’ya gidilirse, Mescid-i Aksa’nın savunucuları sadece Filistinliler değil diğer Müslümanlar da savunuyor, diye İsrail’e mesaj verilir.

Genç Öncüler: Mavi Marmara Gemisi Gitmeden Önce Durum Hemen Hemen Şu Şekildeydi: Refah Sınır Kapısı Kapalı, Müthiş Bir Ambargo Var, Gazze’de Kıtlık Var Ve Uluslararası Kamuoyunda Gazze Hassasiyeti Yeterli Değil. Bu Ambargoyu Kırmak, Refah Sınır Kapısını Açmak Ve Uluslararası Kamuoyunda Bir Filistin Hassasiyeti Oluşturmak İçin Birinci Mavi Marmara Seferi Yapıldı. Bugün Günümüze Gelecek Olursak Refah Sınır Kapısı Kapalı, Mısır Darbesiyle Kapatıldı Tekrar, Abluka Devam Ediyor Ve Dünya’da Son Mescid-İ Aksa Saldırılarına Yeterli Tepki Oluşmadı. Dünyada Hassasiyet Kırılmaya Başladı. Bu 2. Mavi Marmara Seferinin Sebebi Olabilir Mi? 2. Mavi Marmara Yola Çıkacak Mı?

Bülent Yıldırım: Öncelikle Mavi Marmara’dan sonra ambargoya tâbi malların % 80’ine serbestlik geldi. Şu anda da yollar ne kadar kapalı dahi olsa bu karar halen böyle devam ediyor. İçeriye bazı malzemeler giriyor bazıları giremiyordu şu an bu ortadan kalktı. Sadece çimento, demir ve çakıl konusunda problem devam ediyor. Sadece bu malların girişinde kriz yükseldiği zaman sıkıntı doğuyor. Zaten İsrail hiçbir zaman doğru bir şey söylemez. Hep yalancıdır. İki kere Gazze’ye saldırdı yenildi yaptığı anlaşmaların hiçbirini kabul etmedi. Siyonizm’in bu yönünü bilmeyen Müslüman devletler her seferinde Siyonizm’e aldandı. Türkiye de dâhil olmak üzere onu da söylemek istiyorum. Her seferinde aman şu anlaşmalar yapılsın bombalar dursun, İsrail şu sözleri veriyor. İsrail hiçbir zaman onu yapmayacak. Mavi Marmara’nın sebebi sadece ablukanın kalkması, sadece ablukaya dikkat çekmek değildi. Biz Siyonizm’in dünyada deşifre edilerek kollarının kanatlarının kırılmadan Filistinlilerin özgür olacağına inanmıyoruz. Yani bugün Filistin’de abluka kalksa bile Siyonizm dünyayı hâkimiyeti altına almış durumda. Mavi Marmara bütün dünya Siyonist hareketine karşı bir başkaldırıydı. Dikkat ederseniz ondan sonra ülkelerdeki, örgütlerdeki, şirketlerdeki Siyonizm deşifresi kendiliğinden gelmeye başladı. Bir domino taşı gibi şu anda her yerdeki İsrail yanlıları ortaya çıkmaya başladı. Bu bir süreçtir. Bu süreç ne zaman tamamlanır taş, toprak arkamızda bunlar var diyene kadar bu devam edecek. Onun için Mavi Marmara’ya Siyonist Yahudiler sonun başlangıcı olarak bakıyorlar. Tevratlarında geçen bir ayet böyle, sonun başlangıcı olarak bakıyorlar. 2. Mavi Marmara, 3. Mavi Marmara biz Mavi Marmara’yı hazır tutuyoruz. Bazı bürokratlar Mavi Marmara için gerekli olan evrakları vermiyorlar biz yola çıkarız diye. Fakat bizde Avrupa’dan bekliyoruz Avrupa’daki arkadaşlar hazır olduğu zaman Mavi Marmara yola çıkacak tekrardan. Biz dünya vicdan hareketiyiz, hılful fudul hareketiyiz, erdemliler ittifakıyız. Sadece bir yerin alıp bunu götürmesi değil farklı görüşte de olsa vicdanların buluştuğu, insanların bir araya geldiği bir hareket olarak kalmak istiyoruz. O yüzden mücadelenin bu safhasına bir ara vermek istemiyoruz. Bu safha Hristiyan, Yahudi, Budist, Müslüman vicdan sahiplerinin olmalıdır. Yeni çıkacak Mavi Marmara birincisi kadar etkili olacak mı, olmayacaktır. Birincisi için bile cemaatler yeterli çalışma yapmadığı için tepkiler azalıyor. Onun için cemaatlerin bir kere kendine gelmesi lazım. Artık şu siyasete ve iktidara eklemlenmekten vazgeçmesi lazım. Şimdi herhangi bir olay olduğu zaman neden önce İHH harekete geçiyor, İHH değil cemaatler harekete geçmeli. Şimdi İHH topladığı zaman 10 bin kişi topluyor ama bütün cemaatler toplasa 100 bin kişi toplayacak. Ama biz cemaatleri harekete geçiremiyoruz.

Genç Öncüler: 2. Mavi Marmara Yola Çıkarsa Rotası Sadece Gazze Olmak Zorunda Mı? Bir Arap Ülkesine Bir Arap Diktatörlüğüne Gidecek Bir Mavi Marmara Mümkün Müdür?

Bülent Yıldırım: Her zaman. Strateji ve taktik her zaman değişebilir.

Genç Öncüler: Güncel Bir Mesele Müslüman Gençleri İkiye Böldü Şu An. El Fetih Son Bir Saldırı Yaptı İsrail’e. Türkiye’deki Müslüman Gençler İkiye Bölündü. Mabetlere Saldırılabilir Çünkü İsrail İşgalcidir. Kimisi De Hayır Hiçbir Şartla Mabetlere Saldırılamaz Bu Yanlıştır Diyor. Siz Ne Düşünüyorsunuz?

Bülent Yıldırım: Bu konular ihtilaflı konulardır. Bu konularda vakaya ve sonuca bakmak lazım. Sonucun ne için olduğunu herkesin iyi sorgulaması lazım. Sebepler ortaya konulmadan sonuçlar üzerinden yapılacak yorumlar ancak ihtilafları artırır. 

 
Kaynak: Genç Öncüler