Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

AB İle Yanlış Dans

AB İle Yanlış Dans

Şu sıralar bir çevre fena halde kimlik sancısı yaşıyor. Batıcı olarak gelmişlerdi. Onun adına çağdaşlık diyorlardı. İnsan hakları falan onlar için önemliydi. Avrupa Birliği de tam bu açıdan ideal bir yapılanmaydı ve Türkiye mutlaka oraya girmeliydi.

Türkiye'nin AB'den müzakere alması bile çok önemli bir başarı idi. Muhtemelen AB ile ilişkinin, onların Türkiye'de öteden beri tepeden inme yöntemle yapmak istediği şeyi gerçekleştireceğini düşünüyorlardı. Ama bir gün "Çağdaş Avrupa" adına Türkiye'nin ne halde olduğunu denetlemeye gelenler onları "jakoben laik" kimlik içinde görüverdi. İşin ilginç yanı, AB tırpanı ile biçmek istedikleri siyasi oluşum, AB standartlarına onlardan daha yakın durmaktaydı. Apıştılar. AB adına gelenler, diyelim Olly Rehn, "Türkiye'de Müslüman demokratlarla ulusalcı katı laiklerin mücadelesi var" deyiverdi.

En önde gidenleri "şimdi ben neyim?" diye sormaya başladı. Barroso "Müslümanlığınızdan utanmanıza gerek yok" diye sesleniyordu. AB ile ilişkide Müslümanlığı hep bir ezik duygu gibi yaşayanlar için ne demekti bu? Batılılar "demokratik laiklik" diye bir şeyin altını çiziyorlardı. O zaman onlar ne oluyordu? "Jakoben laik - militan laik" diye tanımlanmak, demokrasinin ıskalandığı suçlamasına maruz kalmak bazıları için şeref gibi görülse de, bir kısmı bundan fevkalade rahatsızdı. Bir gün Olly Rehn çok daha çarpıcı bir şey söylemişti: "Ak Parti'nin şeriat yasasını savunmadığını artık sağır sultan bile biliyor.!" Alın bakalım, benim artık "kapatmacılar" diye nitelemek istediğim çevreler bu suçlamanın neresine düşmekteydiler?

AB, bir türlü kapatmaya ikna edilemiyordu. AB'yi mahalle baskısına karşı ikna etmeye çabalıyor ve kapatma girişimini buna yönelik bir tedbir gibi sunmak istiyorlardı. Ama AB'liler, yüzde 47'nin üstüne çizgi çekmenin hiçbir AB standardı içine girmediğinin farkındaydılar. Bütün röportajcılar, medyacılar, köşeciler seferber olmuşlar ve AB yetkililerini sıkıştırmaya yönelmişlerdi. Olmuyordu, ne Lagendijk, ne Barroso, ne Rehn kül yutmuyordu... Türkiye'yi öğrenmişlerdi. Türkiye'de hangi iş - hangi söz ne anlama gelir, bunu artık bizden biri gibi biliyor, üstelik bizim gibi kamp mantığı içinde hareket etmiyorlardı. Lagendijk, Hürriyet'in başyazarına (Oktay Ekşi) yazdığı mektupta tıpkı Olly Rehn gibi konuşuyor:

"-Ne müzakerelerin başladığı Ekim 2005 tarihinde, ne de bugün AKP hükümetinin laikliği tehdit eden bir politik hedefi olduğunu düşünmedik ve bu yüzden müzakerelerin başlamasını destekledik ve bu desteğimiz bugün de sürmekte. Eğer Cumhuriyet Başsavcısı AKP'ye yönelik iddianamesinde haklı ise, bizim Türkiye hakkında hazırladığımız rapor ve aldığımız kararlarda hata yapmışız demektir." diyor. Yani "isterseniz kendi ipinizi kendiniz çekebilirsiniz" diyor Lagendijk bir anlamda. İnce bir ironiyi satır aralarına yerleştirerek... "Başsavcı haklı ise müzakereleri durduralım", demeye getiriyor. Hadi soralım:

-Sayın Başsavcı haklı mı? Amerika bizde Ilımlı İslam'ı destekliyorsa ve bunun da operatörü Ak Parti... ise... AB de "demokratik laiklik" diyerek aslında Avrupa sömürüsüne uygun bir Türkiye oluşturmayı hedefliyorsa, bunun da sembolik öncüsü Ak Parti ise... Mantık böyle işliyorsa çekin kuyruğunu kopsun! Lagendijk diyor ki: -Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararı politikti. -Türkiye'de birçok insan gibi Ak Parti'yi kapatma davasının da hukuki değil politik olduğuna inanıyorum.

Ve Lagendijk diyor ki: -Sizin işiniz, bizim iç işimiz. Çünkü sizinle üyelik müzakeresi sürdürüyoruz. Yani demek istiyor ki, "Bizimle dans etmek istiyorsanız, bu dansın kuralı şudur. Tek başına dans etmek istiyorsanız onu da söyleyin, o dans AB usulü dans değildir." İşte burada, neredeyse iki asırdan beri Batıcılık yapan geleneğin kafası karışıyor. Türkiye'de birileri çağın başından (2000) beri tekerleğin farklı döndüğünün farkında değil. Ama öğrenecekler.

 

bugün

 

Bu yazı toplam 1557 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar