29 Kasım Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü

29 Kasım Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü

44 sene önce BM’nin aldığı karar neticesinde her sene bu gün, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü olarak kutlanmaktadır.

Aradan geçen yıllara rağmen, İsrail’in Filistin üzerindeki işgali devam etmektedir.

29 Kasım tarihinde Filistin halkıyla dayanışma sağlanması yönünde farkındalık yaratmak ve BM görev gücünün Filistin’deki durumu takibini devam ettirmek amaçlı böyle bir uluslararası gün olduğunu biliyor muydunuz?

Biz de bu anlamlı bir gündeme sahip günde hem BM’nin bu konuda tavrına hem de Filistin meselesinin ne olduğuna yakından bakalım istedik.

Filistin halkıyla dayanışma günü tarihçesi

Öncelikle BM’nin bu kararı neye göre ve nasıl verdiğine bakalım.

BM, kendi resmi web sitesinde yaptığı açıklamada ilk olarak 1977 yılında Genel Kurul’un, 29 Kasım tarihinde Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü olarak 29 Kasım tarihi itibariyle yıllık gözlem yapılmasını istemiş.

29 Kasım ise 1947 yılında o tarihte yine BM Genel Kurulu’nun Filistin’in İsrail – Filistin olarak bölünmesini kabul etmesinden geliyor. Yani, ana sorunu teşkil eden kararı alan BM’nin bundan 30 yıl sonra bu kez konuyu gözlem altına alması ve Filistin halkıyla dayanışma isteği. Devamında ise BM, 2005 yılında Filistin Halkının Devredilemez Haklarının Kullanılması Komitesi ve Filistin Haklarına dair Filistin haklarının Kalıcı Gözlemcileri ile Birleşmiş Milletler BM görev gücü iş birliği içinde Filistin hakları için kültürel bir etkinlik düzenlemeye devam etme kararı almışlar.

Konuyu şöyle toparlayalım. Filistin meselesinde Filistin halkının yaşadığı haksızlıklar ve süreç içinde İsrail devletinin yaptıkları sonucunda çektiği acıların yanında günümüzdeki son durumun konuşulduğu, sergilendiği ve tartışıldığı bir etkinlik, her yıl 29 Kasım’da BM’nin Genel Merkezi New York’ta yapılıyor.

Peki, Filistin meselesi nedir? Şimdi tarihsel olarak buna bakalım.

1947’de ne oldu?

29 Kasım 1947 tarihinde BM Genel Kurulu’nda alınan kararla Filistin ülkesi; Yahudi ve Arap bölgeleri olarak ikiye ayrıldı. Bunun geri planına bakalım.

Bugünkü Filistin, 19. Yüzyıl sonuna kadar Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeydi. 1. Dünya Savaşı sonrasında ise İngiltere, daha doğrusu Birleşik Krallık tarafından manda yönetimine bağlı hale geldi. Söz konusu ülke sınırları içinde Yahudi halk da yaşıyordu. 1945 yılında sona eren 2. Dünya Savaşı boyunca Alman Diktatör Hitler ve İtalyan diktatör Mussolini tarafından soykırım yaşayan Yahudiler, bu zulümden kaçabildikçe yönlerini Filistin tarafına çevirmişlerdi. 2. Dünya Savaşı sonrasında da İngiltere yönetiminde kalan Filistin’de Yahudi nüfusu, toplam nüfusun üçte birine yaklaşmıştı. Yahudilerin kontrol ettikleri alan ise ülkenin % 6’sı düzeyindeydi. Bu noktada Siyonist bir lobi ortaya çıktı ve ABD de bu lobini önemli bir destekçisiydi. Yeri gelmişken sıkça duyduğumuz Siyonizm kavramının ne olduğuna da bakalım.

Siyonizm; Filistin içinde Yahudiler için yeni bir vatan kurulmasına destek veren uluslararası Yahudi siyasi hareketi anlamını taşıyor. Bu topraklar için Yahudilerin motivasyonu ise kutsal kitapları Tevrat'ta bahsedilen ve İsrail Diyarı olarak anılan topraklar. Soykırım sonrasında savaşın galip devletlerinin Yahudilere pozitif bakışı, Siyonist hareket, Yahudi nüfusunun artışı durumlarını devamında Filistin, Araplar ve Yahudiler arasında çatışmalı bir ortam haline geldi.

İngiltere de Yahudi- Arap sorununu çözme yetkisini 1947 yılında Birleşmiş Milletler'e devretti. Ardından 29 Kasım 1947 yılında BM Genel Kurulu da Filistin ülkesinin yüzde 56,47'sini Yahudilere yüzde 43,53'ünü de Araplara bırakan kararı, 33 kabul, 13 red ve 10 çekimser oyla kabul etti. İşte Filistin meselesinin çözüm derken daha büyük ve halen devam eden sorunlara yol açan kararı, 1947 yılında alınan bu karardır.

1947 Sonrası Filistin’de Yaşananlar

BM’nin aldığı bu karar sonrasında çatışmalar daha da şiddetlendi ve Yahudi kuvvetleri, kendilerine ayrılan bölgelerde egemenlik kurmak için Arap köylerinde etnik temizliğe başladılar.

14 Mayıs 1948 tarihinde de İsrail Devleti, resmen ilan edildi. Bu Yahudilerin tarihlerinde kendi tanımlarıyla kurdukları ilk devletti. Filistinli Müslüman Araplar da 15 Mayıs tarihini Felaket olarak anıyorlar. BM tarafından alınan kararda üç büyük dinin ortak kutsal mekanı olarak geçen Jerusalem yani Kudüs, uluslararası bir yönetimde olacaktı ancak Yahudi güçleri, 1948’ten itibaren kendilerine verilen bölgenin dışında Arapların bölgelerine de Kudüs’e de asker sokarak işgal etmeye başladılar. Bu noktada diğer Müslüman ve Arap devletler; Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Mısır, Filistin’in yanında yer alarak askeri destek verseler de İsrail, bu girişimleri sonuçsuz bıraktı. Mısır, Gazze Şeridi’ni yine de elinde tutarken Ürdün de o zaman Batı Şeria’yı kontrol etti.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Kuruluşu – 6 Gün Savaşları

Tarihsel olayları aktarırken hele ki söz konusu, savaş ve silahlı çatışmaysa konuyu anlatan kronolojik sırada cümleler kullanılır ancak bunların esasen ne olduğuna yeniden bakıldığında binlerce insanın öldüğü, sakat kaldığı, yerlerinden edildiği gerçeğini hatırlarız.

İsrail – Filistin çatışması da işte bu acılarla 20 yıl devam etti ve bu süreçte liderliğini Yaser Arafat’ın yaptığı El – Fetih örgütü, Kudüs’ten çıkarak 1964 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) olarak Filistin halkının sözcüsü haline geldi. Silahlı bir örgüt olan FKÖ, 1968 yılında İsrail ordusuna çok büyük kayıplar verdiren saldırılar düzenledi. FKÖ, esasen Filistin halkının direniş simgesiydi ve Arap devletleri tarafından tanındı.

Arap devletleri ile İsrail arasında 1967 yılında yaşanan ve 6 gün süren büyük savaş sonrasında İsrail; Suriye’den Golan Tepelerini, Mısır’dan Gazze Şeridi’ni ve Ürdün’den Batı Şeria’yı alırken Kudüs’te El Aksa’da kontrol sağladı. Yani, savaşın galibi İsrail olmuştu ve bu süreçte 500 bin Filistinli, yerlerinde olarak mülteci konumuna geldi. Birleşmiş Milletler, İsrail’in savaşla hakim olduğu yerleri meşru tanımadığı kararını verdi ve çekilmesini talep etti. Ancak İsrail devleti, o zamandan beri bu topraklardan çekilmiyor. Devam eden süreçte ise Yaser Arafat ve FKÖ, Filistin dışına Lübnan’a geçmiş, İsrail devleti de pek çok katliam gerçekleştirmiştir. Mısır lideri Enver Sedat’ın fikir değiştirerek İsrail ile anlaşması, durumun seyrini değiştirmiş, Filistin halkının başlattığı intifada eylemi yani sivil itaatsizlik ve kalkışma önemli izler bırakmıştır. Yapılan barış görüşmelerinde İsrail devleti FKÖ ve Arafat’ı terör örgütü olarak nitelendirerek muhatap almamış ancak Clinton’ın ABD başkanlığı döneminde İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin ile Yaser Arafat, ABD’de tokalaştı.

1993 yılında Norveç’in başkenti Oslo’da yürütülen barış görüşmeleri olumlu ilerledi. İsrail, Gazze şeridinin önemli bir bölümünü boşalttı ve Arafat’ın başkanlığında Filistin Ulusal İdaresi 1994 yılında kuruldu. Barış sürecinin hızını kesen olay ise fanatik Yahudi bir grup tarafından İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin’in suikastle öldürülmesi oldu. Devamında daha ılımlı olan Şimon Peres başa geçti ama sonraki seçimleri kaybederek yerine barış konusunda istekli olmayan Benyamin Netanyahu başa geçti. Barış yerine savaş ve çatışma tırmandı, 2000 yılında Filistin halkı ikinci İntifadayı başlattı.

Bugün hala İsrail devletinin, uluslararası olarak tanınmayan işgalleri, Müslüman Arap Filistin halkına orantısız müdahaleleri, ablukaları devam ediyor.(İsrail Post)