Unutulmaz Şehid Fethi Şikaki Anıları

Unutulmaz Şehid Fethi Şikaki Anıları

“Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC)-Genel Komutanlık” lideri AHmed Cibril Şehid Fethi Şikaki'yi anlatıyor:

"Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC)-Genel Komutanlık" hareketinin genel sekreteri Ahmed Cibril, anti Siyonist mücadelenin öncü şahsiyetlerinden biridir. Cibril, Kudüs işgalcisi rejimle savaşan örgütler arasında yaşanan bazı hadiselerden müteessir olarak, önderliğini George Habaş'ın yaptığı Halk Cephesi'nden ayrılmış ve lideri olduğu yeni teşkilatı kurmuştu.

Ahmet Cibril; Şikaki ve arkadaşlarının "İslami cihad" kavramı, Kurani çerçevede anti Siyonist mücadele vermenin yolları vs. gibi konularda pek çok yeni söze sahip olmalarının, kendisiyle birlikte FHKC'deki pek çok arkadaşının, kendilerini Şehid Şikaki ve düşüncelerine her gün bir adım daha yaklaştırmalarına neden olduğunu söylüyor. Aşağıda okuyacaklarınız Cibril'in Şikaki'nin özellikleri ve düşüncesi hakkında kaleme döktüğü satırları"

Bismillahirrahmanirrahim

Benim Fethi Şikaki ile tanışmam, kendisinin işgal edilmiş Filistin topraklarından Lübnan'a sürülmesinden sonra olmuştur. Fakat FKHC içersindeki bizler, daha önce de, düşmanın zindanlarındaki esirler arasında cihadi bir grubun var olduğunu işitiyorduk; bu zindanlardaki dostlarımız bize içerden bu kişilerin haberlerini ulaştırıyorlardı. Biz de İslami güçler de bu mücadeleye katılmaya başladılar diye seviniyorduk ziyadesiyle.

Bu tür bir İslami oluşumun yolunu uzun zamandır gözlüyorduk aslında; böylece İslam ve cihadın manasını daha iyi görebileceğiz diye düşünüyorduk. Diğer bir neden de o sıralarda düşmanla mücadelede çok zor bir durumda olmamız ve taze kana ihtiyaç duymamızdı. Bu nedenle, FHKC-Genel Komutanlık ile İsrail rejimi arasında esir değişimi sağlanması için 1985 yılında Celil Operasyonu'nu düzenlerken, "İslami Cihad" adlı bu yeni örgütün tüm elemanlarını da özgürlüklerine kavuşturmayı niyetliyorduk. Bu kişiler İslami Cihad'ın seçkin önder kadrolarındandılar.

Şehid Şikaki ile Lübnan'da yaptığım görüşme esnasında kendisine, Suriye'ye yerleşmek ve komuta merkezini bu ülkede kurmak için gereken bütün telaşı göstermesinin zorunlu olduğunu söyledim. O sıralarda kitlesel çalışma ve tebliğ için uygun imkanların bir dereceye kadar var olmasına rağmen, mücadele için gereken önderlik karargahının Suriye'de olmasının zaruretinden bahsettim ona.

Biz ve Suriyeli kardeşlerimiz İslami Cihad hareketinin Suriye topraklarında üslenmesi için çok çaba gösterdik. Çok çaba gösterdik derken, bu mesele etrafında da fazla durmak istemiyorum aslında, zira Suriyeli kardeşlerimiz başlangıçta İslami Cihad'ın ülkelerinde barınmasına karşıydılar. Fakat Hafız Esed ile görüşmemizin ve meseleyi kendisine ayrıntılarıyla izah etmemizin ardından duruşunda yumuşama gösterdi ve önerimizi kabul etti. İbrahim Fethi Şikaki'yi FHKC'nin bürolarında karşıladık ve ilişkilerimizi de her geçen gün daha da geliştirdik. Gün geçmiyordu ki Fethi Şikaki ile ya da İslami Cihad'daki diğer kardeşlerimizle bir araya gelmiş olmayalım.

Şikaki ile uzun ve ayrıntılı görüşmelerim olurdu, bu buluşmalarımızda "İslami Cihad" kavramı etrafında görüş alışverişinde bulunurduk. Kendisi de Mısır'daki Tanta Üniversitesi'ndeki öğrencilik yıllarından söz ederdi bana ayrıntılı olarak. Şikaki geçmişte "İhvan-i Müslimin" hareketine üyeydi. Fakat bu hareketten, Filistin meselesindeki cihadi vazifelerini yerine getirmesini istiyordu. İhvan-i Müslimin hareketi içersinde bu isteğinin karşılık bulmayacağına inanıyordu. Bundan dolayı, yeni bir yola, Cihad yoluna adımını attı.

Bize "Silah ve mühimmat ile bu düşman karşısında durmamız gerekir" diyordu. Üniversiteden mezun olduğunda benimle sohbet etti ve Kudüs'te doktorluk yapmak istediğini söyledi. İslami Cihad düşüncesini yaymaya başlamıştı etrafına. Elbette ben İmam Humeyni önderliğindeki İslam İnkılabı'nın zaferinin Şikaki'nin beyninde ve gönlünde derin bir etki bıraktığına inanıyorum. Kendisi bana "Benim İsrail rejimi karşısında İslami akide ile silaha sarılma iştiyakım önceden de vardı fakat 1979 yılındaki İslam Devrimi'nin ardından bu inancım daha da güçlendi ve İmam Humeyni'nin başlatıcısı olduğu bu İslami uyanışın, Siyonistler ve onların batılı uşakları ile İslami mücadele yolunu açacağına ve bunun süreceğine olan itminanım arttı" demişti.

Fethi Şikaki ile işbirliğimiz siyasi bahislerle sınırlı değildi yalnızca, pratikle ilgili ve lojistik meselelere ve İslami Cihad'daki kardeşlerimizin askeri eğitimleriyle ilgili alana da uzanıyordu. İlişkilerimiz giderek daha da sıkılaştı. O sıralarda FKÖ de Gazze'ye sızmaya başlamıştı. Kendisiyle sık sık meşveret eder ve "Savaşımız artık başka bir alanı da kaplamak zorunda, artık vazifemiz sadece Siyonistler karşısında cihad etmek değil; Filistin halkını siyasi anlamda yoldan çıkarma ihtimali olan Oslo sonrası süreçle de mücadele etmemiz gerekiyor" derdim. Bu kişiler Oslo Anlaşması'nın bizlere, 1967'de işgal edilen Filistin topraklarında başkenti Kudüs olan bağımsız bir devlet armağan edeceği vehmini yaygınlaştırıyorlardı. Bu eğilim, FKÖ içersinde yayılmak için çok uygun bir atmosfer bulmuştu.

Aramızdaki konuşmalarda "cihad-ı ekber" ve "cihad-ı asgar"dan söz ederdik, "fiili durumda küçük cihadımız İsraillilerle savaşmak, büyük cihadımız ise bu uzlaşmacılık kültürü ve Ebu Ammar'ın (Allah ona rahmet etsin) nüfuzundaki FKÖ karşısında durmak için telaş göstermektir" derdim. Burada açık olarak şunu söylemek zorundayım. Fethi Şikaki, FKÖ'nün Gazze'ye nüfuz etmesinin ne demek olduğunu tam anlamıyla derk edememişti. O, cihadın sadece Siyonistler karşısında yapılması gerektiğini ve iç cepheyle ilgili meselelerin hallinin kolay olduğunu söylemekle yetiniyordu. Arafat'ın adamları Gazze'de nüfuz etmeye başlamışlardı ve bu esnada da İslami Cihad'daki kardeşlerle görüşmelerde bulunuyorlardı. Fakat bu kişiler İslami Cihad ile görüştüklerinde bu mücahitlerden rahatsız olduklarını ihsas ettirmek için hiçbir fırsatı kaçırmamalarına rağmen, Dr. Şikaki bu konudan şikayet etmiyordu. Ben kendisine "Bu adamları sizden daha iyi tanıyorum. Siz bu işte yenisiniz henüz, bunları tanımazsınız. Bunlar güç elde etmek için kendilerini zayıf gösteriyorlar" derdim. İşte Tunus'tan Gazze'ye gelen bu kişiler, bir müddet sonra İsrail karşısında mücadelenin sürdürülmesini savunan mücahidler ve savaşçılar karşısında, içersinde şiddet de barındıran birtakım hareketlere girişmeye başladılar. Bununla da yetinmediler, kendileriyle birlikte Tunus'tan gelenleri bile tutuklayarak zindanlarda işkencelerden geçirdiler. Batı Şeria ve Gazze'de, bunların işkencesi sonucu şehid olanlar bile oldu.

Bunlar dahili Siyonistler. Dış Siyonistlerimiz de var elbette. Cihad hareketinin içinde de sorunlar olduğu doğrudur. Ben bu ihtilafları ortadan kaldırmak için uğraş veriyordum. Bunlardan bazılarını halletmeyi başardık ama bir kısım sorunları bertaraf etmeye güç yetiremedik. Fakat Dr. Fethi Şikaki geniş görüşlü ve çok sabırlı bir insandı ve bu özelliği sayesinde bu kişilerden bazılarını kendi tarafına çekmeyi başarabilmiştir.

Bir gün bana İslam İnkılabı'ndan sonra yazdığı "İmam Humeyni" ile ilgili bir kitabı hediye etmişti. Şam, Lübnan ve Tahran'da da bir araya gelir görüşürdük. Biz, Fethi Şikaki ile aramızda bir farklılık olduğunu düşünmezdik hiçbir zaman. Siyasi tahlillerimizde ve düşmanı teşhis etmedeki ortaklığımız bizi dost kılmıştı.

Siyonistlerin Malta adasında gerçekleştirdikleri kahpe bir suikastle Dr. Fethi Şikaki'yi kaybettik. Ben onu, benden sonraki neslin temsilcisi, silahı ilk eline alan nesilden biri olarak değerlendiriyordum ve mücadele bayrağını eline alacak yeni bir önderler nesli arkadan geldiği için de emniyette olduğumuza inanıyordum. Şikaki'yi yitirdiğimiz o geceden beri "emniyet servislerinin veya İslami Cihad'ın içine nasıl sızıldı?" diye kendi kendime sormama rağmen bunun cevabını henüz bulabilmiş değilim.

Bu işin nasıl gerçekleştiğini anlamak için ben de çok uğraşıyorum, çünkü İslami Cihad ve bu zorlu ve bilinçli mücahid karşısında gerçekleşen bu ölümcül saldırı ile, hakikatte hepimiz yıldırım çarpmışa dönmüştük.

Elbette Allah'a şükretmeliyiz ki İslami Cihad'ın önderliği Ebu Abdullah (Ramazan Şallah) gibi birisinin elinde bugün. Onun ahlak, iman ve soğukkanlılığı içimizin rahat olmasını sağlıyor. Evet, Ebu Abdullah ABD'deki bütün o rahatı ve konforu, Florida üniversitesindeki bütün imkanlarını teperek geldi buralara. Bana, kendine bu büyük sorumluluğu omuzlama yükünü taşıyacağına dair söz verdiğini söylemişti. Elbette bu büyük sorumluluğun bedeli kendisi ve ailesi için ağır olmuştur. Allah'a şükürler olsun ki Şikaki'nin Dr. Ramazan Abdullah gibi bir halefi var.

Oğlum Cihad şehid olduğu zaman (Ahmed Cibril'in oğlu Muhammed Cihad, 2002 yılında Beyrut'ta arabasının altına konan bombanın patlaması sonucu Mossad tarafından şehid edilmişti) Fethi Şikaki'nin yanına gömülmesini istedim. Ben Cihad'ın kabrini ziyaret etmeden önce Dr. Şikaki'nin kabrine uğrarım önce, ona "ey Dr. Fethi, yanında dinlenen oğlum Cihad sana emanet" derim. O da Doktor gibi ümit beslediğimiz genç neslin bir üyesiydi ve tıpkı onun gibi Siyonistlerin alçakça bir saldırısıyla göçtü bu alemden.

Allah İbrahim'e rahmet etsin! Cihad hareketi her gün daha da büyüyecek ve o da bu durumdan dolayı mutluluğun zirvesine ulaşacaktır. Bunun tanığı olmak O'nu ahirette bile sevince boğacaktır. Kardeşleri ve onunla aynı zamanda yaşayanlar; şehadet, şecaat, mutlak iman ve zorluklar karşısında mücadele etmekten ibaret olan yolunu sürdürecekler.

Bizimle İslami Cihad arasındaki ilişki siyasi veya kişisel bir bağ değildir yalnızca. İlişkilerimiz o kadar büyük ve derindir ki bunun mahiyetini ve Filistin'deki cihad ve mücadele üzerindeki etkisini anlatmak için bütün gün konuşmamız gerekir.

* Şahid-i Yaran dergisinde yayınlanan bu makale, Kemal Saral tarafından İsra Haber için çevrilmiştir.

isra haber