Sıffin Savaşı

Sıffin Savaşı

"İmam Ali’nin (a.s) ordusu Rum sınırı olan Irak’ın kuzeyindeki günümüz Suriye’sinde Şam ordusuyla karşılaştı. İmam (a.s) Malik Eşter’i düşman ordusuna doğru gönderdi ve O’na ne olursa olsun, savaşı başlatan tarafın kendisi olmamasını vurguladı."

Ne olursa olsun, savaşı başlatan tarafın kendisi olmamasını vurguladı."

Sıffin Savaşı (Arapça: معركة صفين) veya Kasitin Savaşı; İmam Ali (a.s) ile ona isyan eden Muaviye arasında gerçekleşen savaşın ismidir. Kasitin savaşı, Hicretin 37. yılı Sefer ayında (miladi 657) Şam’ın Fırat yakınlarındaki “Sıffin” bölgesinde meydana gelmiştir. Bu savaşta Muaviye ve ordusuna “Kasitin” (zalimler) lakabı verilmiştir. Şam ordusu savaşın ortalarında yenilmek üzereyken, Muaviye’nin askerlerinin hileye başvurarak Kur’an-ı mızrakların ucuna takması, İmam Ali’nin (a.s) ordusundan bazılarının savaşı bırakmalarına neden oldu. Neticede hakemiyet için iki taraftan hakemler seçildi ve savaş sonuç alamadan son buldu.[1]

İmam Ali’nin (a.s) hilafet makamına seçilmesiyle Sıffin savaşının temeli atılmaya başlamıştı; zira İmam Ali (a.s) ilk başta Muaviye'yi azledip, Şam’a Abdullah b. Abbas’ı göndermek istiyordu. İmam Ali (a.s) Muaviye’ye bir mektup yazıp, Şam’ın eşraf ve ileri gelenlerini yanına alarak Medine’ye gelmesini istedi. Müminlerin emiri Hz. Ali (a.s) mektubunda halkın üçüncü halife Osman’ı kendisiyle istişare etmeksizin öldürdüklerini ve şimdi de istişare ve icma ile kendisini hilafete seçtiklerini açıklamıştı. İmam Ali’nin (a.s) Muaviye’ye yazdığı mektupların birinde şöyle yazmaktadır:

“Bana edilen biat, genel bir biattir. Biat esnasında Medine'de hazır olan kimseler dâhil olmak üzere Basra'da, Şam'da ve diğer şehirlerde olan bütün Müslümanların bireylerini kapsar. Beni, Osman'ın katli ile itham ederek, bana biat etmekten kaçabileceğini sanıyorsun. Herkes biliyor ki ben onu öldürmedim ki kısasa ma'ruz kalayım. Osman'ın veresesinin onun kan davasını gütmesi, senin gütmenden daha uygundur. Hâlbuki sen kendin ona muhalefet edenlerden idin ve senden yardım istediği sırada yardımına gitmedin ta ki öldürüldü.”[2]

Muaviye bu mektuba bir cevap vermedi.[3]

Ordunun Toplanması

Cemel savaşından sonra Kufe’ye yerleşen İmam Ali (a.s) Muaviye’yi itaate ikna etmeye çabaladı.[4] Müminlerin Emiri Ali (a.s), Muaviye’nin zorbalıktan başka bir şeyden anlamadığından ve diğer taraftan da Kufe büyüklerinin Şam’la savaşta kendisini desteklediğinden emin olduktan sonra, hutbe okuyarak halkı cihada davet etti. İbn-i Abbas’a mektup yazarak, Basra halkını da savaşa davet etmesini istedi. İmam Ali’nin (a.s) daveti üzerine Basra halkı İbn-i Abbas’la birlikte Kufe’ye geldi. İmam Ali (a.s), İsfahan valisi Muhannef b. Süleym’in de orduya katılması için bir mektup yazdı.[5]

Kufeli kadınlardan bir grup da Sıffin savaşına katılmış ve İmam Ali’nin (a.s) faziletleri hakkında okudukları şiirlerle Irak ordusunu Şam ordusuna karşı tahrik etmişlerdir. Sıffin savaşına katılan kadınlardan bazılarının isimleri şöyledir: Amare Hemdani’nin Kızı Sude, Ümmü Sinan,[6] Adiy Hemdani’nin kızı Zerka,[7] Ümmü’l Hayr ve Murre b. Galib Temimi’nin kızı Curve.[8]

Muaviye’nin yandaşları ise şunlardı: Amr b. As (o zaman Filistin’de yaşamaktaydı. Muaviye onun istişarelerinden yararlanmak için Mısır valiliği karşısında Şam’a gelmesini ve kendisine katılmasını istedi),[9] Ubeydullah b. Ömer, Abdurrahman b. Halid b. Velid, Abdullah b. Amr b. As, Mervan b. Hekem, Muaviye b. Hadic, Zahhak b. Kays, Busr b. Ertad, Şurahbil b. Sımt Kindi ve Habib b. Mesleme.[10]

Savaşın Başlaması

İmam Ali’nin (a.s) ordusu Rum sınırı olan Irak’ın kuzeyindeki günümüz Suriye’sinde Şam ordusuyla karşılaştı. İmam (a.s) Malik Eşter’i düşman ordusuna doğru gönderdi ve O’na ne olursa olsun, savaşı başlatan tarafın kendisi olmamasını vurguladı. Malik Eşter’in gelmesiyle Şam ordusu savaşı başlattı ve iki ordu birbiriyle savaşa girdi. İmam Ali’nin (a.s) ordusunun güçlü saldırıları karşısında duramayan Şam ordusu geri çekilmeye başladı.[11]

Bir süre devam eden savaşın ardından Muharrem ayı gelince iki taraf arasında ateşkes yapıldı.[12] Bu süre içerisinde İmam Ali’nin (a.s) elçilerinin Muaviye ile müzakereleri devam etti. Ancak Muaviye, Ammar, Adiy b. Hatem, Malik Eşter ve kendi görüşüne göre Osman’ın öldürülmesinde parmağı olanların öldürülmesini şart koştu.

Sefer ayının ilk gününde iki ordu arasında şiddetli bir savaş meydana geldi. Ön cephenin komutasını hergün başka bir komutan alıyordu. İlk gün Malik Eşter, ikinci gün Haşim b. Utbe, üçüncü gün Ammar Yasir, dördüncü gün Muhammed Hanefiyye ve beşinci gün Abdullah b. Abbas komutanlık görevini üstlendiler. [13]

Hakemiyet

Amr As’ın Kur’an-ı mızrakların ucuna taktırmasıyla tertiplediği hile, “düşman ordusu Kur’an’ın hakemiyetini kabul etti ve bizim onlarla savaşmaya hakkımız yoktur” diye İmam Ali’nin (a.s) askerleri arasında ikilem meydana getirdi. Hz. Ali (a.s) onlara bunun bir savaş hilesi olduğunu söyleyip savaşa devam etmelerini istedi; ancak onlar dinlemediler. Sonunda Hz. Ali (a.s) Muaviye’ye yazdığı mektupta “Senin Kur’an ehli olmadığını biliyoruz” diyerek hakemiyeti kabul etmek zorunda kaldı.[14]

Muaviye’nin ordusu Malik Eşter’in saldırılarından dolayı yenilgiyi çok yakınlarında hissediyordu. Bu durum üzerine zor duruma düşen Muaviye bir çare bulması için Amr As’a sığındı.[15] Şam ordusu Amr As’ın önerisi ve Muaviye’nin emriyle Kur’an’ları mızrakların ucuna takarak, “Ey Iraklılar! Artık savaşı bırakalım ve aramızda Allah'ın kitabı hakem olsun” ve başka bir kaynakta da, “Ey Arapların bir güruhu! Kadın ve çocuklarınızı düşününüz. Eğer size bir şey olursa, yarın Rumlar'a, Türkler'e ve Parslar'a karşı kim savaşacak![16] diye bağırarak, savaşın son bulmasını istediler. Hz. Ali (a.s) onlara bunun bir savaş hilesi olduğunu, Muaviye'nin Kur'an'ın hükmüne uymak değil de, kendi bütünlüklerini bozmak amacıyla bu işe giriştiğini söyleyip savaşa devam etmelerini istedi. Fakat savaşın durdurulmasını isteyen askerlerin çoğu hakemiyetin kabul edilmesini istediler. Bunun üzerine Müminlerin emiri Ali (a.s) savaşı durdurmak ve hakemiyeti kabul etmek zorunda kaldı.

Allah Resulünün (s.a.a) vasisi Hz. Ali (a.s) hakemiyet için İbn-i Abbas ve Malik Eşter’i seçti. Ahnaf b. Kays’ı da ikinci veya üçüncü kişi olarak önerdi. Ancak bir grup Ebu Musa Eş’ari’nin hakem olmasını dayattı. Şam ehli ise, Amr As’ı hakemiyet için tayin etti.[17]

İki hakem kendi aralarında ortak bir karara vardılar. Amr As, hileyle Ebu Musa'yı kandırdı. Hem Hz. Ali'yi (a.s) ve hem de Muaviye'yi azledip, Abdullah b. Ömer'i halife ilan etme konusunda Ebu Musa'yı ikna ederek halkın huzuruna çıkardı. Ebu Musa, Hz. Ali'yi (a.s) hilafetten azlettiğini söyledi. Ancak Amr As çirkin anlaşmanın gereğini yerine getirmeyerek, “Ebu Musa'nın Ali'yi azletme tavrı bence de çok doğru!” dedi ve ekledi: “Ben de şimdi Ali'den boşalmış olan bu makama Muaviye'yi atıyorum!” diyerek, Muaviye'yi hilafet makamına atadı. Bunun üzerine Eş’ari ile As arasında sözlü tartışma yaşandı.[18]

Savaşın Sonucu

Hakemiyet olayından sonra iki ordu birbirinden ayrıldı ve böylece Muaviye de Amr As’ın hilesiyle yenilmekten kurtulmuş oldu. Daha sonraları İmam Ali (a.s) Şam ordusuna karşı savaşmak için ne kadar ordu kurmaya çalıştıysa da Kufe ve Hicaz halkı buna yanaşmadı. Ardından Kufe içinde “Hariciler” diye bir grup şekillenerek Nehrevan savaşını meydana getirdiler. İmam Ali de (a.s) Nehrevan savaşından bir müddet sonra Hariciler'den İbn-i Mülcem tarafından şehit edildi.

Sıffin’de Öldürülenlerin Sayısı

İki ordunun kayıpları hakkında belirtilen görüşler farklıdır. Bazı tarihçiler şöyle yazmaktadır: İki ordunun verdiği kayıpların toplamı 70 bin kişidir. Bunun 45 bini Muaviye’nin ve 25 bini ise, İmam Ali’nin (a.s) ordusundandı.[19]

Sıffin savaşında Muaviye ordusu tarafından şehit edilenlerden yirmi beşi Bedir (Bedir savaşında Allah Resulü’nün (s.a.a) safında savaşanlar) ehlindendi. İmam Ali’nin (a.s) safında savaşan ve Muaviye’nin ordusu tarafından şehit edilen Bedir ehlinden[20] bazılarının isimleri şöyledir:

• Ammar Yasir.

• Huzeyme Zü’ş-Şehadeteyn.

• Haşim b. Utbe.

• Suheyl b. Amr Ensari.

• Abdullah b. Ka’b Muradi.

• Ebu Hazım Beceli.

• Ya’la b. Ümeyye.

Kaynakça

1. Yakubi, c. 2, s. 188; Halife, s. 191.

2. İbn-i Ebi’l Hadid, c. 3, s. 89.

3. Belazuri, c. 2, s. 211.

4. İbn-i A’sem, c. 2, s. 375.

5. İbn-i Muzahim, s. 115.

6. İbn-i A’sem, c. 2, s. 101.

7. İbn-i A’sem, c. 3, s. 142.

8. İbn-i Bekkar, s. 36.

9. İbn-i A’sem, c. 2, s. 382.

10. Vak’atu Sıffin, s. 195, 429, 461, 552 ve 455; İbn-i Esir, c. 3, s. 436; Zehebi, c. 2, s. 392 ve c. 3, s. 91.

11. Caferiyan, s. 276.

12. İbn-i Muzahim, s. 196.

13. Belazuri, c. 2, s. 305.

14. İbn-i Muzahim, s. 490.

15. İbn-i Ebi’l Hadid, c. 2, s. 210.

16. İbn-i Muzahim, s. 478.

17. İbn-i A’sem, c. 3, s. 163.

18. İbn-i Muzahim, s. 545.

19. İbn-i Muzahim, s. 474 ve 558; Halife, s. 116; Belazuri, s. 97; İbn-i Şehraşub, s. 195; İbn-i Ebi’l Hadid, c. 2, s. 208.

20. İbn-i Cevzi, c. 5, s. 120.

Rast