Condor Operasyonu: Uluslararası Cinayet Örgütü

Kit Klarenberg, 1970'lerde CIA destekli Latin Amerika diktatörlüklerinin ittifakı olan Condor Operasyonu'nun, giderek artan vahşetine rağmen Washington tarafından nasıl desteklenip korunduğunu ve küresel bir suikast ağına dönüştüğünü ortaya koyuyor.

25 Kasım 1975’te, Şili’de CIA destekli bir darbeyle iktidara getirilen diktatör General Augusto Pinochet’nin 60. doğum gününde, Arjantin, Bolivya, Paraguay ve Uruguay’ın baskıcı gizli polis teşkilatlarının üst düzey temsilcileri, Santiago’da gizli bir toplantı için bir araya geldi. Üç gün süren bu kapalı zirvede, ABD destekli Latin Amerika faşist cuntaları tarihe geçecek bir anlaşmaya imza attı.

Şili’nin ulusal kuşundan esinlenilerek “Operasyon Condor” adı verilen bu yapı, sonraki sekiz yıl boyunca kıta genelinde ve ötesinde baskı, işkence ve cinayetle örülü kanlı bir iz bıraktı.

Zirveye ait gizliliği kaldırılmış belgelerde, ileride yaşanacak vahşetin izlerine neredeyse hiç rastlanmıyordu. Belgeler daha çok baskıcı kurumlar arasında düzenli toplantılar yapılmasını, istihbarat paylaşımını ve özellikle “Marksizmle doğrudan ya da dolaylı bağlantılı kişi ve örgütler” hakkında ortak bir veri tabanı kurulmasını öngörüyordu. Belgelerdeki tek saldırgan ifade, operasyonun “ülkelerimizle bağlantılı yıkıcı faaliyetlere karşı saldırı” içereceğine dair kısa bir nottu.

Ancak aylar içinde Condor, ulusötesi bir ölüm mangası ağına dönüştü. Dünyanın dört bir yanındaki “yıkıcı unsurlar” infaz listesine alındı. Özellikle Latin Amerika’daki solcu devrimcilerin sürgündeki ittifakı olan Devrimci Koordinasyon Cuntası (JCR) hedef alındı.

1976 Temmuz’unda yapılan bir Condor toplantısında, Paris’te bulunan JCR merkezine ajan gönderilmesi, istihbarat toplanması ve nihayetinde suikastlar düzenlenmesi planlandı. ABD istihbaratının ele geçirdiği, büyük ölçüde sansürlenmiş bir CIA notunda şu ifadeler yer alıyordu:

“Fransa’da faaliyet gösterecek Condor ekiplerinin temel görevi, üst düzey [JCR] liderlerini ortadan kaldırmaktır… Şili’nin Avrupa’da ‘çok sayıda’ hedefi vardır… Uruguaylılar da muhalif siyasetçi Wilson Ferreira Aldunate gibi isimleri hedef almayı değerlendirmektedir… Amnesty International’ın bazı liderleri de hedef listesine alınabilir.”

CIA, Condor’a katılan tüm rejimleri askerî darbelerle iktidara getirmişti; bu darbeler kitlesel kayıplar ve siyasi muhaliflerin yok edilmesiyle sonuçlanmıştı. Buna rağmen Ajans, Latin Amerikalı vekillerinin “kendi yargı alanları dışında saldırgan eylemler” yürütmesinden ciddi biçimde endişe duyuyordu. Temmuz 1976 tarihli bir CIA notu, bunun ABD’nin “haksız yere sorumlu tutulmasına” yol açabileceğini vurguluyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı da Condor’un hedef listesinin olağanüstü genişliğinden kaygı duyuyordu.

“Büyüyen Sorunlar”

Ağustos 1976’da Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’a sunulan bir brifingde, Condor üyelerinin kendilerini içeride ve dışarıda “hayali Marksist düşmanlar” tarafından kuşatılmış gördüğü belirtiliyordu. Şili ve Uruguay’da sol neredeyse tamamen tasfiye edilmiş olmasına rağmen, cuntalar “paranoyaya varan bir kuşatma psikolojisi” içindeydi. Bu durum, ABD’nin Vietnam sonrası “komünizme karşı iradesini kaybettiği” ve Sovyetler Birliği ile yumuşama sürecine girdiği yönündeki şüphelerle daha da beslenmişti.

Brifingde şu çarpıcı tespit yer alıyordu:

“Var olmayan komünistlerle mücadele, ulusal güvenliğin merkezî hedefi olmaya devam etmektedir… İşkenceciler mantıklı kurbanlar bulmakta zorlandığı için ‘hatalar’ yapılmakta, ölüm mangaları zararsız insanları ve küçük hırsızları öldürmektedir.”

Bu hayali tehdit gerekçesiyle, “yıkıcı unsurların” takibi Condor rejimlerinin iç ve dış politikasının merkezine yerleştirildi. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı, bu haçlı seferinin giderek “şiddet içermeyen sol ve merkez sol muhalefete karşı acımasız baskıya” dönüştüğünü kaydediyordu. Zira “yıkıcılık” kavramı, Latin Amerika’da neredeyse hükümet politikalarına karşı çıkan herkesi kapsayacak şekilde genişletilmişti.

Bu durum, “yabancı polislerin dolaylı ve belirsiz bilgilere dayanarak insanları takip etmesi ve öldürmesi” riskini doğuruyordu. Belgelerde, Arjantin’de çok sayıda Uruguaylı mültecinin öldürüldüğü, Buenos Aires yönetiminin Uruguaylı meslektaşlarına “iyilik yaptığına” dair güçlü şüpheler bulunduğu belirtiliyordu. Aynı dönemde Condor ülkelerindeki birçok yetkili, Komünizme karşı küresel bir “Üçüncü Dünya Savaşı” yürüttüklerini iddia ediyordu.

Bu anlatı son derece işlevseldi. ABD Dışişleri Bakanlığı’na göre bu söylem, “sert ve kapsamlı savaş dönemi önlemlerini meşrulaştırıyor” ve devletlerin sınır ötesi güç kullanımını haklı gösteriyordu. Ayrıca Condor rejimleri için bu savaş dili, “ego, maaşlar ve askerî bütçeler” açısından da hayati öneme sahipti. Bu ortak çıkar, bölgedeki askerî yönetimlerin potansiyel bir siyasi blok hâlinde birleşmesini teşvik ediyordu.

ABD, bu gelişmelerin “hem ABD için hem de kıtanın geleceği açısından son derece rahatsız edici” olduğunu düşünüyordu. Çünkü uluslararası alanda Latin Amerikalı generaller “ABD’nin adamları” olarak görülüyordu. Özellikle Şili ile özdeşleşen Washington için bu durum ciddi bir itibar kriziydi. Avrupa’da Pinochet ve ekibine duyulan nefret ABD’ye de yansıyordu.

Şili’nin “kara koyun” statüsü, ekonomik toparlanmayı zorlaştırıyor; boykotlar ve ticaret engelleri artıyordu. İnsan hakları ihlalleri, vicdan, hukuk ve diplomasi alanlarında ABD için sürekli yeni sorunlar yaratıyordu. En tehlikelisi ise bu kanlı karşı-terör yöntemlerinin, rejimleri Batı’dan tamamen izole etme ve kıta genelinde derin ideolojik bölünmelere yol açma riskini barındırmasıydı.


Washington’da İşlenen İlk Devlet Terörü

Şili’nin devrik Devlet Başkanı Salvador Allende’nin en yakın isimlerinden biri olan Orlando Letelier, 1973 darbesinin ardından tutuklanan ilk yetkililer arasındaydı. Aylarca toplama kamplarında tutuldu, işkence gördü ve ancak ABD’nin diplomatik baskısıyla serbest bırakıldı. Serbest kaldığında kendisine şu uyarı yapıldı:

“Pinochet hükümetine karşı faaliyetlere asla müsamaha göstermez… Nerede yaşarsan yaşa ceza gelir.”

ABD’ye yerleşen Letelier, hayatından endişe etmesine rağmen Pinochet rejimine karşı sürgündeki muhalefeti örgütledi ve cuntanın işlediği suçları dünyaya duyurdu. Bu faaliyetler, Şili’ye yönelik kredilerin ve ekonomik ilişkilerin kesilmesine yol açtı. Böylece Letelier, Condor’un hedef tahtasına yerleşti.

21 Eylül 1976’da Washington’da işe giderken aracına yerleştirilen bombayla öldürüldü. Bu saldırı, ABD başkentinde gerçekleşen ilk devlet destekli terör eylemi olarak tarihe geçti.

Cinayet dünya çapında büyük tepki yarattı. FBI çok uluslu bir soruşturma başlattı. 1978’de Şili, saldırının kilit ismi olan CIA bağlantılı DINA ajanı Michael Townley’i ABD’ye iade etmek zorunda kaldı. Townley, itirafçı olarak hafif bir ceza aldı ve saldırının, Pinochet’nin gizli polis şefi Manuel Contreras tarafından planlandığını açıkladı.

Gazeteci John Dinges’in ortaya çıkardığı belgelere göre CIA, Letelier suikastından en az iki ay önce ABD topraklarında Condor suikast planlarından haberdardı; ancak harekete geçmedi. Ayrıca Henry Kissinger’ın, cinayetten sadece beş gün önce Şili, Arjantin ve Uruguay’a gönderilmesi planlanan uyarı mesajını iptal ettiği de ortaya çıktı.


Sonuç

Operasyon Condor, ABD’nin Latin Amerika’da desteklediği rejimler aracılığıyla yürütülen en kapsamlı ve en kanlı devlet terörü ağlarından biri olarak tarihe geçti. Bugün hâlâ şu soru geçerliliğini koruyor:

CIA, kontrol edemediği bir canavar mı yarattı, yoksa Condor başından itibaren Washington’un zımni onayıyla planlanmış bilinçli bir stratejinin ürünü müydü?

Kit Klarenberg / Al Mayadeen


Ortadoğu Haberleri

İranlı Komutan: İşgalci İsrail Hiçbir Hedefine Ulaşamadı
Gazze’nin Doğusu ve Orta Kesimleri Topçu Ateşi Altında
Mossad Casusu İdam Edildi!
Kim Jong-un: İsrail ABD destekli terör projesidir
HAMAS'tan Kudüs Açıklaması