İsrail‘de Militarizmin Boyutları

İsrail‘de Militarizmin Boyutları

Siyasi ve jeopolitik sorunları sadece savaşla çözmeye çalıştığı, öte yandan da Filistin tarafıyla müzakere yapar gibi görünerek ama gerçekte bu görüşmeleri çıkmaza sokarak hiçbir çözüm perspektifine sahip olmadığı için İsrail patolojik bir vakadır.

Lübnan’da İsrail destekli Falanjistlerin Filistinli mültecileri hedef aldığı Sabra ve Şatilla katliamının 40. Yıl dönümünde böyle bir yazıyı kaleme almamın gayet uygun olacağını düşünüyorum. Bunun iki nedeni var; birincisi Noam Chomsky ve müteveffa Edward Said gibi dünyanın önde gelen entelektüellerinin de ifade ettiği gibi İsrail, sömürge devletleri bağımsızlığını kazandıktan sonra modern dönemde geriye kalan tek sömürgeci ve yerleşimci devlettir.

İkincisi ise Türkiye’de iktidarın da diğer Ortadoğu devletlerini taklit ederek yaptığı gibi sözde sahipleniliyor görünse de aslında Filistinliler dünyanın en yalnız bırakılmış, en mazlum insanlarıdır. En küçük bir çatışmada İsrail, sivilleri hedef alır. Gazze’deki silahlı gruplarla meydana gelen her savaşta onlarca sivil hayatını kaybeder ve İsrail, hiçbir şey olmamış gibi ciddi bir yaptırımla karşılaşmaksızın ihlal ve katliamlarına yeni dönemde devam eder. Bu biteviye böyle sürer gider.

Filistinli sivillerin sistematik olarak maruz kaldıkları muamele ve yaptırımlara ilişkin ise sanılanın aksine çok az bilgiye sahip insanlar. Çoğunun pasaportu yok, geçici seyahat belgesine sahipler ve birçok ülkede bunun bir geçerliliği yok. Öte yandan en temel hukuk formülasyonu olan “suçun şahsiliği” diye bir şey İsrail’in işgal ettiği topraklarda yoktur. Örneğin bir Filistinli silahlı bir eylem gerçekleştirdiyse ailesinin evi buldozerlerle yıkılır. İsrail işgal devleti, Filistinlilerle kendince baş etmenin bir yolu olarak böyle hukuka aykırı bir yöntem gerçekleştirmiştir. Filistinli birçok arkadaşım var, Gazze’den yıllardır çıkamıyor. Ya da diğerleri anne babasını her görmeye gittiğinde mutlaka bir sorunla karşılaşıyor. Ya çıkınca Gazze’ye yeniden giremiyor içeri girdiyse de bir daha çıkamama tehlikesiyle karşı karşıya.

Tarihi katliamlarla dolu olan İsrail, son derece militarize bir toplumdur. İsrail silahlı kuvvetlerinin kalbinde zorunlu askerlik sistemi yatar. Erkekler üç yıl, kadınlar iki yıl askerlik yaparlar. Aksi takdirde İsrail işgal devletinin kurulduğu yıldan beri yayılmacı politikalarını hayata geçirmesi mümkün olmazdı. İsrail toplumu sadece herkesin askere alınıyor olması nedeniyle değil aynın zamanda vatandaşlık bağını, askerlikle yakından bağlamış bir devlet olması nedeniyle de militarist bir toplum ve devlettir.

Geçmişte vatandaşlık ve askerlik hizmeti arasındaki ilişki, modern ulus devletin genişlemesiyle yakından ilintiliydi. Örneğin önde gelen sosyal bilimcilerden Charles Tilly, Fransa’da genişletilmiş zorunlu askerliğin ve bunun vatandaşlıkla ilişkisinin, devrimci Fransız devletinin askeri ihtiyaçlarını karşılamak üzere hızlandırıldığını ileri sürmekte. Şimdi ise modern dünyada her şey tersine dönerken İsrail ise akıntının tersine gidiyor. Sonuçta İsrail, yeryüzünde sınırları belli olmayan tek devlet.

Dünyadaki en yaygın vicdani ret hareketinin İsrail’de olması, bir taraftan İsrail’in işgal ve ihlallerine yönelik Yahudi halkı içerisindeki tepkilerin boyutlarına işaret ederken diğer taraftan da İsrail savaş aygıtının ve militarizminin boyutlarını göstermesi açısından da dikkat çekicidir. Madalyonun diğer yüzü ise bu vicdani rettin aynı zamanda İsrail militarizminin giderek büyüyen bir krizle yüzleşme ihtimalini de göstermektedir. Zira seküler vicdani retçilerin yanı sıra “öldürmeyeceksin” emrini mutlak istisnası olmayan bir olay olarak algılayan ve bu yüzden orduya katılmayan dini ilkelere sıkı sıkıya bağlı Yahudi grupları, şu an için olmasa bile gelecekte İsrail ordusunun savaşma potansiyeline ciddi bir darbe vurabilir.

Kendisi de İsrail vatandaşı olan akademisyen Sara Helman’a göre İsrail’de vatandaşlık, Siyonizm ve askerlik hizmeti arasında yakın ilişki, bu tür bir militarizm çerçevesinde yaratılırken aradaki bu güçlü ilişki, başka bağlara yer bırakmayacak şekilde vatandaşlığın neredeyse tek bağı ve kriteri haline gelmiştir. Diğer kimlikler ve bağlar, İsrail’de geçersiz kılınmıştır. Tıpkı Türkiye’deki gibi savaşma ve askerlik hizmeti bu nedenle siyasetten arındırılırken bir kutsallık halesi ile çevrelenmiştir.

Siyonist militarizmin ve hukuki çifte standardın bir başka yüzü ise İsrail vatandaşları bile olsalar Filistinlilerin silah taşıması yasakken Yahudi yerleşimcilerin çarşı pazarda bile ellerinde makineli tüfeklerle geziyor olmasıdır.

Bu anlamda bakıldığında İsrail’de militarizmin toplum ve devlet düzeyinde patolojik bir vaka haline geldiği rahatlıkla söylenebilir. Bu patoloji bir taraftan sürekli artan Filistinli nüfus tarafından tehdit edilen bir toplumun içinde bulunduğu paranoyayı temsil ederken öte yandan da silah üstünlüğüne güvenen ve sırtını ABD’ye dayayan bir siyasal aygıtın aslında gerek psikolojik gerekse sosyolojik açıdan ne kadar aciz ve zayıf olduğunu da göstermesinde yatmaktadır.

Kendi etrafında ortaya çıkan siyasi ve jeopolitik sorunları sadece savaşla çözmeye çalıştığı, öte yandan da Filistin tarafıyla müzakere yapar gibi görünerek ama gerçekte bu görüşmeleri çıkmaza sokarak hiçbir çözüm perspektifine sahip olmadığı için de İsrail patolojik bir vakadır.

islam özkan - politik yol.com