Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Sakarya'da 429., Ankara'da 408.,

Sakarya’da adalet mücadelesinde 429. hafta!

Sakarya’da 429. hafta adalet ve özgürlükler mücadelesinde dershanelerin kapatılmasının eğitimden ziyade siyasal bir meseleye dönüştüğüne dikkat çekilirken, Filistin halkının unutulmaması çağrısı yapıldı

Sakarya’da 9 yıldır devam eden adalet ve özgürlükler eylemlerinin 429. hafta basın açıklamasında, dershanelerin kapatılması, Filistin,  kadına yönelik şiddet ve Roboski gibi konular değerlendirildi. Sakarya Dayanışma Derneği’nden Emre Berber’in okuduğu açıklamada dershanelerin siyasal bir hesaplaşma malzemesine dönüştüğü dile getirilerek “Bu siyasal bir hesaplaşma olduğundan,  dershaneler hakkındaki düzenleme, olması gerektiği gibi uzun ve geniş istişarelere dayanmıyor. Tüm süreç 'ben yaptım oldu' mantığıyla gerçekleştiriliyor. Başbakan’ın ifadesiyle “karşı taraf” da bu karara canhıraş itiraz ediyor.” dedi. Emre, sözlerine “Şurası açık ki, hükümetin dershaneler hakkındaki düzenlemesi ve devam eden dershane tartışması tepedekilerin iktidarı paylaşamamasından kaynaklanmaktadır. Fillerin bu tepişmesinde de her zaman olduğu gibi olan çimenlere olacaktır. Bu açıdan, bu mesele özünde siyasaldır ve bu meselenin eğitimle ilk ve en önemli alakası, dershaneler gibi ülkemizin hayatî bir sorununun siyasal bir hesaplaşmada meze olarak kullanılmasıdır.” şeklinde devam etti.

Basın açıklamasında kadına yönelik şiddet meselesiyle ilgili olarak Emre Berber şu ifadelere yer verdi: “Kadına karşı uygulanan şiddet can yakıcı bir sorun olarak gittikçe daha da belirginleşiyor. 2013 yılının başından itibaren yalnızca 9 ayda 199 kadın kadına karşı şiddet kapsamında cinayete kurban gitmiş. TÜİK verilerine göre Türkiye'deki kadınların yarısına yakını ömrünün herhangi bir döneminde aile içi şiddete maruz kalmış. Kadına yönelik şiddetin dinî bir kılıfla servis edilerek toplumumuzda yer etmesi kabul edilemez. Kimi cahiliye uygulamalarının ruhsat mesabesinde devam ettirilmesine yönelik hükümler de bulunmasına rağmen, Resulullah'ın bu konudaki uygulaması çok açıktır. Allah'ın Elçisi eşlerine karşı katiyen elini kaldırmamış ve kaldırılmasını da onaylamamıştır. Hele ülkemizde kadın cinayetlerinin bu derece yaygınlaşması, İslamî kimliğimiz bakımından tüyler ürperticidir. Bu mesele de, geri kalan meseleler gibi, adil ve özgür bir dünya inşa etme konusundaki çabalarımızın içinde kendisine yer bulmaktadır.”

Basın açıklamasında Dünya Filistin Halkıyla Dayanışma Günü'ne de değinilerek “Gazze üzerindeki ambargo ve baskılar artarak devam ediyor. Hala Filistin halkının neredeyse yarısına tekabül eden 5.5 milyon Filistin'li mülteci konumunda. Bölgemizin kalbine bir hançer gibi saplanan İsrail tüm zalimliği ve küstahlığıyla yaşamını devam ettiriyor, işgali derinleştiriyor. Bilindiği gibi, Filistin meselesi hakkında temel iki çözüm söz konusudur. Bunlardan ilki Filistin topraklarında ayrı ayrı Filistin ve İsrail devletlerinin var olması, yani iki devletli çözümdür. Bu çözümü savunanlar metod olarak da Batılılarla işbirliğini ve müzakereleri benimserler. Buna karşılık ikinci çözüm ise Nehir'den Deniz'e tek bir Filistin devletinin kabul edilmesi ve siyonist örgütlenmenin dağıtılmasıdır. Bunun ise yolu mücadele ve direnişten geçer. Açıktır ki, İsrail isimli çetenin gasp ettiği Filistin topraklarında varlığına izin vermek Filistin'i savunmak değildir. Filistin'in kurtuluşu ancak ve ancak direnişle mümkündür.” denildi.  429. hafta açıklaması 100 haftadır failleri aydınlatılmayan Roboski için adalet çağrısıyla son buldu.

 

429. HAFTA ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER EYLEMİ BASIN AÇIKLAMASI

Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı,

Dershanelerin geleceği hakkındaki hararetli tartışmalar devam ediyor. Ülkedeki neredeyse bütün siyasî gücü elinde bulunduran hükümet dershanelerin eğitim sistemini nasıl da ifsad ettiğini anlatıyor. Buna karşılık, diğer taraf ise dershanelerin eğitim sistemindeki rolünün öneminden bahsediyor. Yani iki taraf da bu meseleyi tamamen eğitimle alakalı bir meseleymiş gibi tartışmaya devam ediyorlar.

Oysa dershane tartışmasıyla açığa çıkan esas meselenin eğitimle alakalı olmaktan ziyade siyasal bir mesele olduğu çok açık. Başbakan,  artık iktidarın tamamen kendi elinde toplanmasını, tepeden tırnağa tüm yönetsel kararların kendi inisiyatifinde olmasını istiyor. Buna karşı herhangi bir itirazı da kabul etmiyor. Dershaneler hakkında gündeme gelen düzenleme de aslında tam bu istekle alakalı.

Bu siyasal bir hesaplaşma olduğundan,  dershaneler hakkındaki düzenleme, olması gerektiği gibi uzun ve geniş istişarelere dayanmıyor. Tüm süreç 'ben yaptım oldu' mantığıyla gerçekleştiriliyor. Başbakan’ın ifadesiyle “karşı taraf” da bu karara canhıraş itiraz ediyor. Gülen Cemaati'nin hiçbir darbe döneminde karşılaşmadığımız bir itirazı bu. Oysa bugüne kadar askeri ya da sivil her türlü iktidarla anlaşabildiğini biliyoruz. Üstelik Fethullah Gülen'in 28 Şubat sürecinde başörtüsü hakkında takındığı tutumu ve Mavi Marmara saldırısının ardından 'otoriteye itaat edilmesi gerektiğini' söylediğini de çok iyi hatırlıyoruz. Bu sebeple dershaneler konusundaki itirazları kamuoyunda şüpheyle karşılanıyor. Yine de bu durum, hükümetin milyonlarca insanın hayatını etkileyecek bir düzenlemeyi böyle bir oldu-bittiyle dayattığı gerçeğini değiştirmez.

Şurası açık ki, hükümetin dershaneler hakkındaki düzenlemesi ve devam eden dershane tartışması tepedekilerin iktidarı paylaşamamasından kaynaklanmaktadır. Fillerin bu tepişmesinde de her zaman olduğu gibi olan çimenlere olacaktır. Bu açıdan, bu mesele özünde siyasaldır ve bu meselenin eğitimle ilk ve en önemli alakası, dershaneler gibi ülkemizin hayatî bir sorununun siyasal bir hesaplaşmada meze olarak kullanılmasıdır.

Değerli Sakarya halkı,

29 Kasım, yani dün, Dünya Filistin Halkıyla Dayanışma Günü'ydü. Biz de bu vesileyle siyonist çeteye karşı mücadelesinde, cesur ve yiğit Filistin halkının yanında olduğumuzu hatırlatmak istiyoruz. Gazze üzerindeki ambargo ve baskılar artarak devam ediyor. Hala Filistin halkının neredeyse yarısına tekabül eden 5.5 milyon Filistin'li mülteci konumunda. Bölgemizin kalbine bir hançer gibi saplanan İsrail tüm zalimliği ve küstahlığıyla yaşamını devam ettiriyor, işgali derinleştiriyor.

Bilindiği gibi, Filistin meselesi hakkında temel iki çözüm söz konusudur. Bunlardan ilki Filistin topraklarında ayrı ayrı Filistin ve İsrail devletlerinin var olması, yani iki devletli çözümdür. Bu çözümü savunanlar metod olarak da Batılılarla işbirliğini ve müzakereleri benimserler. Buna karşılık ikinci çözüm ise Nehir'den Deniz'e tek bir Filistin devletinin kabul edilmesi ve siyonist örgütlenmenin dağıtılmasıdır. Bunun ise yolu mücadele ve direnişten geçer. İlk çözüm geleneksel olarak Katar'la ve geri kalan Körfez Ülkeleri'yle simgelenen Batı yanlısı blok tarafından savunulurken, ikinci çözüm ise başını İran'ın çektiği Filistin'de İslamî Cihad ve Hamas'la simgelenen direniş ekseni tarafından savunulmakta.

Türkiye de uzun yıllardır Filistin konusunda iki devletli çözümden yana tavır takınmaktadır. Koparılan bütün gürültüye ve yapılan bütün şova rağmen AKP Hükümetinin temel Filistin politikası da bu yöndedir. Hatta AKP dönemi Türkiyesi bu uğurda elini taşın altına sokmuş, Hamas'la İsrail'in masaya oturması için Dışişleri Bakanı'nın iftihar ettiği aktif bir dış politika da izlemiştir. Oysa açıktır ki, İsrail isimli çetenin gasp ettiği Filistin topraklarında varlığına izin vermek Filistin'i savunmak değildir. Filistin'in kurtuluşu ancak ve ancak direnişle mümkündür.

Değerli arkadaşlar,

Geçen Pazartesi, 25 Kasım "Kadına Karşı Şiddete Hayır" günüydü. Bu vesileyle de kadına karşı uygulanan şiddetin can yakıcı bir sorun olarak gittikçe daha da belirginleştiğinden bahsetmek istiyoruz. 2013 yılının başından itibaren yalnızca 9 ayda 199 kadın kadına karşı şiddet kapsamında cinayete kurban gitmiş. TÜİK verilerine göre Türkiye'deki kadınların yarısına yakını ömrünün herhangi bir döneminde aile içi şiddete maruz kalmış.

Kadına yönelik şiddetin dinî bir kılıfla servis edilerek toplumumuzda yer etmesi kabul edilemez. Kimi cahiliye uygulamalarının ruhsat mesabesinde devam ettirilmesine yönelik hükümler de bulunmasına rağmen, Resulullah'ın bu konudaki uygulaması çok açıktır. Allah'ın Elçisi eşlerine karşı katiyen elini kaldırmamış ve kaldırılmasını da onaylamamıştır. Hele ülkemizde kadın cinayetlerinin bu derece yaygınlaşması, İslamî kimliğimiz bakımından tüyler ürperticidir.

Bu mesele de, geri kalan meseleler gibi, adil ve özgür bir dünya inşa etme konusundaki çabalarımızın içinde kendisine yer bulmaktadır.

Bu haftaki açıklamamıza 700. günü, 100. haftayı geride bırakan Roboski katliamının faillerinin hâlâ ortaya çıkarılıp, cezalandırılmadığını hatırlatarak son vermek istiyoruz. Unutulmasın ki, masum insanların bombalanıp, ailelerinin parçalandığı bir ülkede, adaletten ve kardeşlikten bahsetmek asla mümkün değildir!

Zulmün, sömürünün, istismarın ve kula kulluğun yok edildiği; izzetin, adaletin, onurun ve tevhidin hakim olduğu bir dünya için mücadelemizi sürdüreceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyoruz.

SAKARYA DAYANIŞMA DERNEĞİ

 

 

" Mısır yargısı artık adalet değil zulüm dağıtmaktadır."

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 408. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.

Samsun Yeşilkent Anadolu Lisesi’nde okuyan 4 kız öğrenci geçtiğimiz günlerde okula başörtülü olarak gitmeleri üzerine Beden Eğitimi öğretmeni Aydın Keskin ve okul müdürü Okay Yılmaz tarafından İstiklal Marşı’nı bu şekilde okuyamayacakları söylenerek azarlanıp sert bir şekilde uyarılmışlardır. Bu nasıl bir anlayıştır demekten kendimizi alamıyoruz. İstiklal marşı okumanın belli bir ritüeli mi vardır? İstiklal marşı Müslüman Anadolu halkının Nene Hatunların, Sütçü İmamların verdiği mücadelenin yansımasıdır. İçeriği dini/manevi değerlerle örülmüş olan istiklal marşını başörtüsü ile okumanın bir çelişki ortaya çıkarmadığı aksine doğru orantılı olduğu aşikârdır. Zihin tutulması yaşayan bir takım eğitimli zevat eğitimci sıfatı ile çocuklarımıza ideolojik körlükleri ile kötü örnek olmaktadır. Pek çok alanda başörtüsü serbestisi getirilmesine rağmen maalesef bazı kurumlarda kişisel inisiyatif kullanan bir takım insanlar bu zulmü sürdürmekte kararlı görünmektedir.

Öte yandan meclis genel kurulunda 28 şubat ürünü ikna odaları üzerinden bir tartışma yaşandı. CHP milletvekili ve ikna odalarının mimarı Nur Serter konunun gündeme gelmesi üzerine “Yaptığım doğruydu, bugün olsa yine yaparım. Çünkü pek çok başörtülü öğrenci, üniversiteye girerek eğitim imkânına kavuştu. Beni tanıyıp bilen o başörtülü kızların pek çoğu da aynı şeyi söyleyecekler. Yazık size” diye konuştu. İkna odalarının psikolojik harp mekânları olduğunu artık bilmeyen kalmamıştır. İkna odaları adeta kırmızı başlıklı kıza zehirli elma sunan cadıların mekânı olmuştur. Elma zehirlidir ve cadı da iyi niyetli değildir. Bizler bunu biliyoruz ve o odalardan geçen her bir genç kızımız da bunu biliyordu. Bir insanı istikbali hususunda iki seçeneğe mahkûm etmek “ya inancından ya eğitiminden vazgeçeceksin” demek ne denli iyi niyetli bir yaklaşımdır? İnsanları inançlarından vazgeçirmeyi misyon edinmiş olan Nur Serter milletvekilliği dokunulmazlığına ancak bu dünyada sığınabilir.

Bu iki durum bile ortaya koymaktadır ki; yıllardır dile getirdiğimiz başörtüsüne her alanda kayıtsız şartsız özgürlük söylemimizde sonuna kadar haklıyız. Mücadele edilmeksizin ve mevzii olarak lütfedilen hakların yarın herhangi bir hükümet değişikliğinde külli bir şekilde geri alınması içten bile değildir. Bizler bu platformdan elimizden geldiğince zalimleri ifşa etmeye ve haklarımızın kişisel inisiyatiflere bırakılmaksızın ve bir lütuf şeklinde sunulmaksızın iade edilmesine kadar mücadelemize devam edeceğiz ve zulme maruz kalan kardeşlerimize elimizden gelen desteği sağlayacağız.

Mısır’da her sabah saat 7’de darbe karşıtı gösteri yapan ve adlarına “sabah 7 hareketi” denilen gruptan 14 kıza 11’er yıl hapis cezası verildi. İskenderiye mahkemesinin, ''terör, izinsiz gösteri yapmak ve kargaşa çıkarmak, yasadışı örgütlere üye olmak ve örgüt propagandası yapmak'' suçlamasıyla verdiği karar darbe yönetiminin yargıya etkisini gözler önüne sermiştir. Yargı tarafsızlığını yitirmiş ve darbecilerin darbe karşıtlarını sindirmek için kullandığı sözde legal bir infaz kurumu haline gelmiştir. Mısır yargısı artık adalet değil zulüm dağıtmaktadır. Mısır’da muhalif sesler bir bir susturulmaktadır. Darbeler hiçbir ülkeye refah, özgürlük ve adalet getirmemiştir. Mısır halkı diktatörlere bile rahmet okutacak zulmü darbecilerden görmüş ve görmeye de devam etmektedir. Mağrur Mısır halkının onurlu direnişini bugün ve bundan sonra da desteklemeye devam edeceğiz. Mısır’ın onurlu insanları Hasan El Benna’ların, Seyyid Kutup’ların ve Zeynep Gazali’lerin izinden gitmektedir. Buradan Mısır ve Suriyenin onurlu direnişçilerini saygı ile selamlıyoruz.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU