Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Kocaeli'de 447., Ankara'da 405., Konya'da 322.,

BAŞBAKANIN SÖZLERİNİN SONUNA KADAR DESTEKÇİSİYİZ, KOMUNAL, KOLHOZCU YAPI BATAKLIĞINA KARŞIYIZ. 

 

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun 9.yıl, 447.hafta basın açıklamasının konusu başbakanın sözlerine destekti. Sovyetler Birliğinde iflas eden komunal yaşantıyı Türkiyede uygulama heveslilerinin başlattığı, kız erkek karma öğrenci evlerindeki komunal uygulamalara basın açıkmasıyla tepki verildi, insan hakları derneği olarak, insanların rahatsızlık duyduğu gayri ahlaki ortamlar oluşturmanın bir insan hakkı ihlali olduğu için, insan hakları derneği olarak yapılan açıklamayla bu sözlerin sonuna kadar arkasında olduğu belirtildi. Basın açıklamasını İnsan Hakları Savunucuları Derneği genel başkan yardımcısı Behlül METİN yaptı.

 

 

KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

9. YIL 447. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

İZMİT ÖZGÜRLÜK MEYDANI / HİCRİ 5 MUHARREM 1435 / 25 EKİM CUMA 2013

 

Değerli halkımız ve basın mensupları 9 yıl 447.hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz. Bu haftaya başbakanın "Bir kızla bir erkek özel müstakil evlerinde nasıl birlikte kalabilir? Siz kızınız ya da oğlunuz için böyle bir şeyi hoşgörüyle karşılayabilir misiniz?" sözleri damgasını vurmuştur. Bu sözlere karşı, bir takım medya, ulusalcı çevreler tarafından linç başlatılmıştır. Sesi çokça çıkan bu çevrelerin yaygaraları, mazlum halkın sessizliğini fazlasıyla bastırmaktadır. Bu gün, bu meydanda, bir insan hakları derneği olarak, başbakanın, sözlerinin sonuna kadar arkasında olduğumuzu açıklamak için burada bulunuyoruz. Karşı çıkanlar halkı temsil etmeyen minik bir azınlıktır. Sesiz çoğunluk halksa, bu sözlerin sonuna kadar destekçisidir.

Halkımız çevrelerinde oluşan bu tür evlerden çok rahatsızdır ve bir an evvel müdahale edilmesini istemektedir. Kendi evinden uzakta, başka şehirlerde, çocuğu öğrenim gören kız öğrenci velilerinin çoğunluğu’ da, çocuklarını takip edememekten rahatsızdır. Nitekim bu konuyla ilgili olarak, TUİK tarafından yapılan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının resmi İnternet sitesinde de yer alan bir araştırmada, halkımızın çok büyük bir bölümünün, çevrelerinde kadın ve erkeğin nikâhsız birlikte yaşamasından rahatsızlık duyduğunu ortaya çıkartmıştır. Değişik şehirlerde 12 bin 280 hanede, değişik yaş grubundan 24 bin 647 kişinin katılımıyla yapılan araştırmada katılımcılara, "Çevrenizde nikâhsız birlikte yaşayan çiftlerin bulunması sizi rahatsız eder mi?" sorusu yöneltilmiş, toplam katılımcıların yaklaşık % 67'si, 'Evet, bizi rahatsız eder' cevabını vermiştir.

Başbakanın, bu tip kız erkek karma öğrenci evlerine müdahale edileceği açıklamasına derin halkın büyük bir desteği vardır. “Özel hayata müdahale edilmemeli” şampiyonları korosuysa, hep bir ağızdan, en gür sesiyle programını sürdürmektedir. Kendilerine sormak istiyoruz, 90 seneden beri sizin ulusalcı faşist diktanız, Müslüman kadının başörtüsüne laiklik kisvesi ile müdahale etti, başını açacaksınız dedi. Hatta, kafana, benim sana uygun göreceğim şapkayı giyeceksin dedi. Giymeyeni darağaçlarında sallandırdı, gün geldi şapka giymeyen şehirler bombalandı. Başörtü zulmünün uygulayıcıları, o zaman sizlerin “özel hayata müdahale edilemez” anlayışınız nerede idi?.Yoksa bu anlayış son birkaç gün içinde mi piyasaya sürüldü. Bu topraklarda sizler yalnız yaşamıyorsunuz. Her gün gazetelerde, çöplüğe terk edilen bebek öldü, sokağa bırakılan bebek donarak öldü, haberleri ile karşılaşıyor ve kahroluyoruz. Bu tür gayri meşru ilişkilerin türediği, toplum ahlakını bozan bataklıklara, halkın tepkisinden daha doğal ne olabilir.

Bu çıkış başbakanın değil, bu halkın genel görüşüdür. Başbakan halkın duygularına sadece tercüman olmuş ve “halktan gelen tepkiler “ üzerine diyerek, bu açıklaman halkın talebi olduğunu ortaya koymuştur. Herkes çoluk çocuk yetiştiriyor ve çocuklarının gözünün önünde, bu pisliğin tecelli etmesini istemiyor !. Kimin eli kimin cebinde belli olmayan ahlaken çökmüş bir toplumda istemiyor. Devletin sosyal devlet olma özelliği Anayasal bir kuraldır. Başbakanı, sosyal devlet olmanın, Anyasanın 58. maddesinde yer alan, "gençleri korumayla " ilgili maddenin gereğini yapmaya, bu tür evlere müdahale etmeye davet ediyoruz.

Kurulduğu günden beri İslam'a düşman CHP'e zihniyetinin, aile ve toplum yapısını bozmak, ilk hedefidir. Faşist diktacı anlayışı ile başörtüsünü yasaklamış ve kurduğu Köy enstitülerinde, kız erkek karma, yurt ve eğitim uygulamasıyla, gençlerimizi flört, fuhuş bataklığına düşürmeyi hedeflemiştir. Bu günde aynı zihniyet gençlerimizin fuhuş, alkol ve esrar bataklıklarına düşürüldüğü bu tür ortamların savunucusudur. 28 Şubat döneminde Ergenekoncu ve çağdaş yaşamcı anlayış, yurtlarında kalan kız öğrencileri, subay okulu öğrencileri ile arkadaşlık yapmaya teşvik etmişti. Devletin yurtlarında, köy enstitüleri modeliyle karma uygulamaya geçmişti. Geçtiğimiz günlerde yurtlarda bu uygulamaya son veren hükümete, halk adına teşekkür ediyoruz. Karma evlere tepkiye karşı çıkanlar, bu toplumu ahlaksızlaştırmak, yozlaştırmak isteyenlerdir. Onlara göre fuhşun adı flört’tür, ahlaksızlığın adı çağdaşlık. Bu konuda başbakanın sözlerinin sonuna kadar arkasında olduğumuzu açıklıyor ve basın açıklamamıza katıldığınız için teşekkür ediyoruz.

İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ

Eğer “nefret suçları” içerikli böyle bir yasa Türkiye’de çıktığı taktirde kanunlaşırsa “Zalim,Siyonist Yahudiler” sözü antisemitizm suçu diye nefret suçu kapsamına girecek. A.İ.Ö.P. 405.Hafta Basın Açıklaması :
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN
9 KASIM 2013 TARİHLİ 405. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli katılımcılar! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

İnsanoğlu cemiyet halinde yaşayan mükerrem bir varlıktır. Cemiyet hayatını düzenleyen kurallara ihtiyaç olması da tabiidir. Zamanla toplumsal hayatta meydana gelen değişiklikler, hayatı düzenlemek için yeni kuralları da ihtiyaç haline getirebilirler. Öte yandan toplum barışını bozan, uygulamada zulme yol açan bazı kanun, kural ve düzenlemelerin kaldırılması, iç barışın sağlanması, huzursuzluğun giderilmesi açısından gereklidir de. Yeni kanun ve kurallar toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanır. Şimdi büyük beklentiler oluşturularak 30 Eylül 2013 tarihinde açıklanan “Demokratikleşme Paketi” içine sıkıştırılmış “Nefret Suçları” konusunu ele alalım. Böyle bir kanunun toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanmasını bir kenara bırakın, toplumun ezici bir çoğunluğu böyle bir kavramı ilk defa duymaktadır. Çıkarılması düşünülen bu kanun halkın geçmişteki benzetmesiyle “gâvura gavur demeyi yasaklayan” bir kanundur. Bizim dinimizin temeli “iyilikleri emretme, kötülükleri yasaklama” (emr-i bil maruf, nehy-i anil münker) esasına dayanır. Bir Müslüman sevdiğini Allah için sever, sevmediğine de Allah için buğzeder. Yani sevgisinde ve nefretinde ölçü Allah’ın (cc) rızası yani onun emir ve yasaklarıdır. Kur’an-ı Kerim’de Lut kavminin sapkınlığı anlatılmakta, lânetlenmekte ve başlarına gelen azap haber verilmektedir. Günümüzde ise Lut kavminin özelliğini benimseyenler zaman zaman bu haklarının(!) tescili için cadde ve sokaklarda yürüyüş bile yapabilmektedir. Bu kanun çıktığı takdirde bu rezilliği kınamak suç sayılacak öyle mi? Başka bir örnek verelim. Bugün Filistin toprakları 1948’den beri İsrail işgali altındadır. İsrailliler bu işgalin devamını sağlamak için Müslüman Filistin halkına olmadık zulümler, katliamlar, işkenceler yapmaktadır. Eğer “nefret suçları” içerikli böyle bir yasa Türkiye’de çıktığı taktirde kanunlaşırsa “zalim, Siyonist Yahudiler” sözü antisemitizm suçu diye nefret suçu kapsamına girecek. Yani Siyonistlere katliam serbest, ama onları Türkiye’de kınamak suç teşkil edecek. Bugün Avrupa’da Peygamber Efendimiz’e (sav) hakaret fikir ve ifade özgürlüğü olarak nitelenirken biz Avrupa Birliğine uyumlu olmak için onların her istediğini kanunlaştırmak zorunda mıyız? Böyle bir kanun çıktığı takdirde, uygulamada suçu tespit etmek kolay olmayacaktır. İstismara açık, basın ve kamuoyu baskılarına açık, hakimlerin takdirine bırakılan uygulamalar yeni yeni birçok mağduriyetlere, zulümlere yol açacak toplumsal barışı daha da bozacak, toplumdaki çeşitli kesimlerin arasına nefret tohumları atacaktır.

5 Kasım 2013 Pazartesi günü Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi dört aylık tutukluluk süresinin ardından nihayet darbecilerin mahkemesinin önüne çıkarıldı. Muhammed Mursi mahkemeyi tanımadığını ifade ederek savunma yapmadı ve evrakları da imzalamadı. Kendisinin seçilmiş meşru Cumhurbaşkanı olduğunu ifade eden Muhammed Mursi; “Mısır halkı bilsin, kardeşiniz Mursi direnmeye devam edecek” diye konuştu. Muhammed Mursi’nin şahsında Müslüman Mısır halkının İsrail kuklası darbecilere karşı şanlı direnişini destekliyor, bu mücadelede yanlarında olduğumuzu bir kere daha ilan ediyoruz.

Bu arada dokuz günlük bayram tatilinde Gölcük’te evde yalnız bırakıldığı için ölen Berk bebek, cenazesine sahip çıkan olmadığı için devlet görevlileri tarafından toprağa verildi. Bu gibi olaylardan ders almayıp, hâlâ özel hayat bahanesiyle kız ve erkek öğrencilerin evli olmadıkları halde aynı evlerde, ayı yurtlarda kalmasını savunan çevreler ne yapmak istiyorlar? Türkiye’de aile kurumunun çökmesini önlemek için bütün tedbirlerin birlikte alınmasında zaruret vardır.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

 

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu’nun 322. hafta açıklaması Kayalıpark’ta Basın Sözcüsü Ersoy Kağnıcıoğlu tarafından yapıldı.

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu’nun 322. hafta açıklaması Kayalıpark’ta Basın Sözcüsü Ersoy Kağnıcıoğlu tarafından yapıldı. Ersoy Kağnıcıoğlu, “Hicret Peygamberi'inin aziz torunu Hz. Hüseyin, bizlere zalime karşı neyi, nasıl yapacağımızı göstermek için yola çıkmıştı” dedi. Kağnıcıoğlu'nun gündeminde Kerbela Olayı vardı. Kağnıcıoğlu, “Hicret, karanlıkların ortasında aydınlığa yürüyüşün adıdır. Hicret, şirkin dünyayı kasıp kavurduğu, batılın hak olarak sunulduğu, vakitlerin tepesine inen balyozdur. Bizler o aydınlatıcı meşalenin peşinde yürüyen bir ümmetiz. Aynı bilinç bizlere de bu kudreti vermektedir. Takvim ve tarih bilincimiz tevhide bağımlılığımızdan dolayıdır. Allah'ın yaratılışı üzere koyduğu ana ilkelere bağlılığı ibadet olarak algılıyoruz. Namazı ve ibadetleri Allah'a olan kulluğumuzun gereği olarak gördüğümüz gibi, takvim ve tarih bilincimizi aynı kulluk bilinci üzerine değerlendirmekteyiz. İnancımıza ve değerlerimize yönelik her şekil baskı, zulüm tağyir ve tebdile karşı da sürekli mücadele etmenin erdemini tadacağız. Hicret Peygamberi'inin aziz torunu Hz. Hüseyin, bizlere zalime karşı neyi, nasıl yapacağımızı göstermek için yola çıkmıştı. Tevhid Peygamberi'inin kutlu soyu, nur yolunu sürdürmek için yine hicret üzereydi. Hicret yurdundan Kerbala toprağına bir hicret vardı. Her hicret bir direniş, her direnişin bir kıyam olduğunun farkındalığının Muallim Nebi'nin öğretmen torunu yolumuzu öğretti ve bizlere miras kaldı, Hüseyin'den direniş. Zulüm var oldukça bizler var olacağız Hüseyin'in misyonunu devam ettireceğiz. Yaşadığımız çağın şahitleriyiz. Nesilden nesile devam eden direniş yolunun takipçileriyiz. Bugün burada ülkemizin farklı coğrafyalarından iştirak etmiş ve 9 yıldır devam eden bir direniş halkasının temsilcileri ile birlikteyiz. Adana'dan Van'a, Antalya'dan İstanbul'a, Tokat'dan İzmir'e iklim iklim, bölge bölge direnişin erleri ile birlikteyiz. Zulme karşı tavır alıp çıktığımız bu hicret yolculuğumuzda yürüyüşümüzü tebrik eder her birisini ve mücadelelerini ayrı ayrı selamlıyoruz. Zulüm bitene kadar meydanlardayız, zulüm bitene kadar yollardayız, hak için halkımızla birlikteyiz. Zafere olan inancımız, o adalete olan bağımlılığımız kadar güçlüdür” dedi.

“hicret,-karanliklarin-ortasinda--(3).jpg