Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 549., Konya'da 472., Sakarya'da 576.,

"İnsanlar maruz kaldıkları şiddete karşın doğru yada yanlış yöntemlerle kendilerini savunma pozisyonuna geçecek,Yakılan ateş, akıtılan kan bir noktada kalmayacak ve er yada geç kayıtsız kalan her yere ve herkese ulaşacaktır."

#Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 549.hafta basın açıklamasına hoşgeldiniz. 
Suriye'de savaş, dünya devletlerinin iki yüzlülüklerini ortaya çıkaran mihenk taşı mesabesinde bir durum arz etmektedir. Modern olarak adlandırılan günümüz insanı geçmiş dönemleri tanımlarken ilkel dünya tasvirleri resmetmekte, vahşiliği ve kuralsızlığı geçmişin temel öğesi olarak ortaya koymaktadır. İlk insandan günümüze değin insan tanımını, hayvandan günümüz insanına doğru hayali evrimsel gelişim şemaları üzerinden yapmaktadır. Ruhu yok sayan günümüz insanı, iki ayak üstünde durmayı ve alet yapmayı insani gelişimin temel şartı olarak addetmiştir. Tarihte çeşitli şekillerde zuhur eden nesnel putperestlik, günümüz insanında teknoloji taparlık olarak ortaya çıkmıştır. Eşya kutsanmış, ruh yok sayılmıştır.
Modern ve gelişmiş olarak adlandırılan günümüz insanının esasında, yaradılışından bugüne değin dünya üzerine gelmiş en ilkel tür olduğunu son ikiyüz yıllık dünya tarihi ortaya koymaktadır. Savaşlar, ölümler, doğa tahribatı, açlık tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Dünya genelinde yaşanan tüm olayları bir kenara bırakıp son beş yılda Suriye'de yaşanan olaylar insanlığın geldiği içler acısı noktayı bizlere göstermeye yetmektedir. Her türden silahlarla katledilen ve sakat bırakılan milyonlar, evlerinden sürgünedilen on milyonlar, yok edilen doğa ve tarih... Aylan Kurdi, Ümran çocuk ve isimleri bilinmez katledilen onbinlerce bebek ve çocuk modern dünyada magazinsel haber değeri taşımaktan öte bir anlam ifade etmiyor. Suriye bombalanırken ölen insanlar, ülkelerinde yaşanan savaşlardan kaçarken Akdeniz'de kaybolan insanlar, Avrupa ülkelerinde kaybolan ve akıbetleri bilinmeyen onbinlerce çocuk istatistiki bir veri haline getiriliyor. Özellikle küresel güçler ellerinde bulundurdukları iletişim sistemleri medya ağı sayesinde savaş ve ölümleri sıradan haberler olarak vermekte ve toplumları tepkisizleştirmektedirler. Son olarak bombardımanlar eşliğinde yerle bir edilen Halep şehrine giden yardım tırlarının bombalanması ve yardım ekibinden 20 kişilinin katledilmesi hadisesi sonrası yaşanan olaylar tam bir trajikomik hal almış ve küresel aktörlerin yalan söylemede ve manipulasyonda ne denli mahir olduklarını ortaya koymaktadır. Yardım konvoyunu; Amerikalılara göre Ruslar, Ruslara göre Amerikalılar vurdu. BM'nin 5 daimi üyesinden olan bu ülkelerin birinin yaptığı kesin olan olay sonrası BM komik bir karar alarak Suriyeli mazlumlara bugüne değin zaten yapmamış olduğu yardımları durdurabilmektedir. Bu durum küresel sistemin ve bu sistemin yüzü boyalı aracı olan BM'in gerçek yüzünü ortaya koyan en net olaydır.
Buradan uyarıda bulunarak diyoruz ki; İnsanlar maruz kaldıkları şiddete karşın doğru yada yanlış yöntemlerle kendilerini savunma pozisyonuna geçecek,Yakılan ateş, akıtılan kan bir noktada kalmayacak ve er yada geç kayıtsız kalan her yere ve herkese ulaşacaktır. Şiddetin şiddeti doğurduğu kısır bir döngüde kimse kendini koruyamayacaktır. Bu bilinçle özellikle vicdan sahibi insanlar toplumların uyarılmasında daha aktif rol almalıdırlar. Müslüman olduğu iddiasında olan kişiler, İslam'ın kuşatıcı adalet ve merhamet bilinçlerini yeniden kuşanmalıdırlar. Zalimler eli ile idare edilen küresel sistem insan ırkının geleceği için en büyük tehlikedir. Yaşanan bu olaylar karşısında hiç kimse kendini tarih ve en önemlisi Allah karşısında hesap vermekten kurtaramayacaktır.
Tüm insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle.
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu

Celladına Aşık Olmak

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 472. haftada Kayalıpark Meydanı'nda buluştu. Haftanın sözcüsü Ersoy Kağnıcıoğlu, platform adına yaptığı basın açıklamasında iktidarın ve halkın bir batı aşkına tutulduğuna değinerek ''Cellâdına âşık olmak, onsuz var olamayacağına inanmak bir cinnet halidir. '' dedi. Her tür belanın batıdan geldiğini bile bile bu sevgiden vazgeçmemeyi uyuşturucu bağımlılığına benzeten Kağnıcıoğlu, ''Bu efsundan kurtulmanın yolu var. Bu sihri bozup özgürleşmelisiniz. Mübin kitabın hak çağrısı bu sihri bozmaya yeter.'' dedi. Düzenlenecek olan Seyyid Kutub Sempozyumu hakkında endişeleri olduğunu dile getiren Kağnıcıoğlu, ''...çağımızın en büyük putunun laiklik ve demokrasi olduğunu söyleyen aziz Şehidin fikri yapısının sulandırılmak istendiğinden endişe etmekteyiz. '' dedi. 
Açıklamanın Tam Metni:
Rahman, Rahim, Allah’ın adıyla
Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter" denilecektir. Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.( isra 14-15)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

Aşk gözü kör eder; herkesin gördüğünü görünmez kılar, bildiğini bilinmez eyler. Aşk hür düşünceye manidir. Hele birde tutkuya ve bağımlılığa dönüşürse daha tehlikelidir. İki yüzyıldır var olan batılılaşma serüveni hayranlıktan sevgiye, sevgiden aşka, aşktan tutkuya, tutkudan bağımlılığa dönüşmüştür.
Cellâdına âşık olmak, onsuz var olamayacağına inanmak bir cinnet halidir. Zararlarını bile bile uyuşturucu kullanmak bağımlılık diye ifade edilir. Yaklaşık iki yüzyıldır İslam dünyasının siyasetçileri pozitif bir bilgiyle efsunlanmış batıya ve batılılara her şekilde bağımlı hale gelmişlerdir.
Kamuoyu her şer olayının ardında batı ve Amerikan emperyalizmini görmekte, her şerrin altından Siyonizm in ve emperyalizmin çıktığını bilmekte ama gönlünü yinede batıcılara vermektedir. Kurtuluşun ancak batılı değerlerle olacağına inanmaktadır. Toprak yedikçe toprağa ihtiyaç duymakta, ihtiyacını gidermek için toprak yemektedir.
Her büyük felaketten sonra bu felaketlerin sebebinin mevcut siyasal düzen ve Amerikan emperyalizmi olduğunu söyleyen cumhurbaşkanı birleşmiş milletlerde de yeniden kükredi ve pyd ye verilen Amerikan silahlarını bildiğini ifade etti. Kamuoyu bu kükreyişi alkışlamakta gecikmedi.
Biz diyoruz ki sizin vazifeniz bu silahların gittiğini bilmek değildir. Sizin bu yaptığınıza gazetecilik denir, siz gazeteci değilsiniz. sizin vazifeniz bu silahların gitmesini engellemek, bundan sonra gidecek silahlara mani olmak…
Yine diyoruz ki, madem düşmanlara silah veriyorlar ve bütün şerlerin kaynağı onlar; hala ne diye onların müttefikliğini, stratejik ortaklığını devam ettiriyorsun. Hala bütün şerrin arkasında Amerika varken ülkede onun üslerini niye hala duruyor? Afganistan da ırak ta Suriye de Libya da Somali de velhasıl ateşin olduğu her yerde niye hala Amerikan stratejilerinin yanındasınız?
Bu efsundan kurtulmanın yolu var. Bu sihri bozup özgürleşmelisiniz. Mübin kitabın hak çağrısı bu sihri bozmaya yeter.
Kuran’ın gölgesinde bir hayat sürüp insanlığı bu yola davet eden Seyit Kutub için düzenlenecek olan sempozyum hakkında ciddi endişeler taşımaktayız. Cahiliyyenin yeniden hayata geçirildiğini söyleyip, Arap putunu yıkıp roma putunun dikilmesine karşı çıkan çağımızın en büyük putunun laiklik ve demokrasi olduğunu söyleyen aziz Şehidin fikri yapısının sulandırılmak istendiğinden endişe etmekteyiz. Yirminci yüzyılın cahiliyyesine bir meydan okuyuşun simgesi haline gelen Seyid Kutub’un bu Cahiliyyenin payandası haline dönüştürülmek istenmesinden endişe etmekteyiz. Kaygımız odur ki Amerikancı İslama savaş açan bu büyük mütefekkirin uzlaşma bilmez tevhid algısı demokratik İslam anlayışına kurban edilmemelidir.
Hem sempozyum katılımcılarına hem dinleyicilere hem de hayatlarını kuran’a göre düzenlemek isteyen herkese çağrımız şudur ki Yollardaki İşaretlere dikkat edin. İşaret taşlarıyla oynamak isteyenleri görün. Sakın bile bile hakkı batıla bulamayın. Aziz şehidin temiz fikriyatına habis fikirler karıştırmayın.
Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 473. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 22 ZİLHİCCE 1437 (24.09.2016)

Celladına Aşık Olmak (Video)

 

Sakarya'da Adalet ve Özgürlük eylemleri 12. yılına girdi

11 yıldır, her cumartesi günü yapılan adalet ve özgürlük eylemleri, 576. Hafta basın açıklamasıyla 12. yılına girdi. Eylemde “Herkese Müslümanca bir şahitlik ile hak ve adalet için halkın gerçek gündemleriyle dertlenmeye devam edeceğiz” mesajı verildi.

17 Eylül 2005 tarihinde, dönemin başörtüsü yasağına karşı başlayan cumartesi eylemleri, Türkiye’nin kesintisiz devam eden en uzun soluklu mücadelelerinden biri haline geldi. Her cumartesi günü, saat 12.30’da, Bulvar AKM önünde toplanan platform mensupları, haftanın gündemine dair açıklama yapmaya devam ediyorlar. Sakarya Başörtüsü Platformu çatısı altında başlayan eylemler bugün itibariyle Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu adıyla devam ediyor. 576. basın açıklamasında konuşan Kadrican Mendi, “Allah’a kulluğumuzun, Resullerin tevhid mücadelesine sadakatimizin bir nişanesi olarak, 11 yıldır, her cumartesi bu meydanda buluştuk. Rabb’imizin “adil şahitler olun” emrinin omuzlarımıza yüklediği sorumluluğu, gücümüz yettiğince yerine getirmeye gayret ettik. İşte bugün, Müslümanca şahitliğimizin 12. yılına başlarken, “tevhid, adalet ve özgürlük” şiarına bağlılığımızı sürdürüyoruz… Davası, “kim”in yönettiğiyle sınırlı olanlar için geride kalan zaman zarfında belki çok şey değişmiştir; lakin “nasıl yönetildiği” sorusuna cevap arayanlar için yaşadığımız hikâyede değişen çok şey yok. Dün, gücü ve iktidarı arzulayanlar; bugün dilediklerine kavuşmuş olabilir; biz ise inandığımız ilkeler uğrunda, mücadelemize devam ediyoruz.” ifadelerini kullandı.

 

12. yılın ilk açıklamasında yaptıkları eylemlerin kendileri için ne anlam ifade ettiğine değinen Mendi, “Platformumuz, başörtüsü yasağına karşı kurulduğunda, meselesini “yasak” ile değil “sistem” ile tanımlamıştı. O yüzden meselenin kişisel serbestlik sağlanmasından ziyade sistemin, resmi ideolojisinin, vesayetçi yapının değişimiyle açıklamıştı. Değişim ise bizim açımızdan, sistemi oluşturan unsurların, yöneten aktörlerin yani iktidarın el değiştirmesi değildi. Halkın kaderinin devletin gücünü kendi inhisarına almak isteyen odakların çıkar savaşı olmaktan çıkarılarak; barış ve adalet temelinde, hakça bir düzenin kurulmasıydı.” diyerek, eylemlerine niye devam ettiklerini ise şöyle açıkladı: “Dün, gücü ve iktidarı arzulayanlar; bugün dilediklerine kavuşmuş olabilir; biz ise inandığımız ilkeler uğrunda, mücadelemize devam ediyoruz. 12 yıl önce başladığımızda, darbeci ve vesayetçi yapıların planlarından bahsediyorduk; bugün hâlâ darbeler gündemimizden çıkmış değil. 12 yıl önce de, sistemin iktidar seçkinlerinin keyfiyetine bağlı olmasına itiraz ediyorduk, bugün de. İnsanların baskıya, zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa, ayrımcılığa, düşmanlığa kurban edilmemesi için yaptığımız çağrılar, halen geçerliliğini koruyor.”

Platformun 576. hafta basın açıklaması şu ifadelerle son buldu: “Geride kalan 11 yıllık süreçte, derdimiz, gündemimiz, halkın gerçek gündeminden ayrı düşmedi… Yeryüzünde haddini aşarak insanlığa ilahlık taslayanlara “L” demekten hiç vazgeçmedik. Doğru bildiğimizi, kendi işimize yaramasa ve hatta kendi işimizi zorlaştırsa dahi, dosdoğru söylemeyi ahlaki görev saydık. “Herkese Müslümanca” bir şahitliğin gereği olarak, ne zulme karşı tavrımızı zalimin kimliğine bakarak belirledik, ne de mazlumun… 12. yılımızda da, Hakkı ve Adaleti yalnızca kendisi için değil herkes için gözeten, İslam’ın özgürleştirici ilke ve değerlerinin hiçbir kişi, yapı ya da iktidar için istismar edilmesine rıza göstermeyen bir çabanın içinde olacağız. Her türlü müstağniliğe, müstekbirliğe ve zulümata karşı, sözümüzü eğip bükmeden ortaya koyacağız. Platform olarak, yerimiz, yeryüzü iktidarlarına kapıkulluğu yapanların değil, yeryüzü mustazaflarının, ezilenlerinin, yoksullarının ve mazlumlarının yanıdır. Fitne ateşine körükle koşanların değil; karınca misali su taşıyanların yanıdır.”

 

Sakarya 576. Hafta Basın Açıklaması

12. YILIMIZDA, HERKESE MÜSLÜMANCA!

Değerli platform dostları, duyarlı Sakarya halkı;

28 Şubat darbe sürecinin olağanüstü şartlarının tesirini hissettirdiği günlerde ilk adımlarını attığımız platformumuz, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasının olağanüstü halinde yürüyüşünü devam ettiriyor. 17 Eylül 2005 tarihinde, “askeri vesayetin bin yıl süreceği” iddiasına karşı; “bin yıllık direniş” iddiamızla hâlâ buradayız.

Allah’a kulluğumuzun, Resullerin tevhid mücadelesine sadakatimizin bir nişanesi olarak, 11 yıldır, her cumartesi bu meydanda buluştuk. Rabb’imizin “adil şahitler olun” emrinin omuzlarımıza yüklediği sorumluluğu, gücümüz yettiğince yerine getirmeye gayret ettik. İşte bugün, Müslümanca şahitliğimizin 12. yılına başlarken, “tevhid, adalet ve özgürlük” şiarına bağlılığımızı sürdürüyoruz.

Değerli arkadaşlar,

Platformumuz, başörtüsü yasağına karşı kurulduğunda, meselesini “yasak” ile değil “sistem” ile tanımlamıştı. O yüzden meselenin kişisel serbestlik sağlanmasından ziyade sistemin, resmi ideolojisinin, vesayetçi yapının değişimiyle açıklamıştı. Değişim ise bizim açımızdan, sistemi oluşturan unsurların, yöneten aktörlerin yani iktidarın el değiştirmesi değildi. Halkın kaderinin devletin gücünü kendi inhisarına almak isteyen odakların çıkar savaşı olmaktan çıkarılarak; barış ve adalet temelinde, hakça bir düzenin kurulmasıydı

Davası, “kim”in yönettiğiyle sınırlı olanlar için geride kalan zaman zarfında belki çok şey değişmiştir; lakin “nasıl yönetildiği” sorusuna cevap arayanlar için yaşadığımız hikâyede değişen çok şey yok. Dün, gücü ve iktidarı arzulayanlar; bugün dilediklerine kavuşmuş olabilir; biz ise inandığımız ilkeler uğrunda, mücadelemize devam ediyoruz.

12 yıl önce başladığımızda, darbeci ve vesayetçi yapıların planlarından bahsediyorduk; bugün hâlâ darbeler gündemimizden çıkmış değil. 12 yıl önce de, sistemin iktidar seçkinlerinin keyfiyetine bağlı olmasına itiraz ediyorduk, bugün de. İnsanların baskıya, zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa, ayrımcılığa, düşmanlığa kurban edilmemesi için yaptığımız çağrılar, halen geçerliliğini koruyor. Bir yıl önce de, beş yıl önce de, on yıl önce de, ülkede çatışma ve şiddet üreten sorun alanları nasıl anılıyorsa, bugün de aynı şekilde anılıyor.

“Dün, dündür; bugün, bugündür” anlayışı hâlâ hüküm sürüyor. Dün itiraz ettiğini bugün canhıraş savunanlar; dün isyan ettiğini bugün putlaştıranlar, dün zulüm dediğini bugün haklılaştıranlar, dün adaletsizlik saydığını bugün meşrulaştıranlar hâlâ revaçta.

Bunlara rağmen, her şeye rağmen; kıblesini konjonktüre göre değiştirmeyen; hak bildiği yolda zoru gördüğünde topukları üzerinde gerisin geri dönmeyen;  iddialarında ve ilkelerinde ayaklarını sabit kılmaya çalışanlar da mevcut hâlâ. Platform olarak, yerimizi onların yanında görüyoruz: Yeryüzü iktidarlarına kapıkulluğu yapanların değil, yeryüzü mustazaflarının, ezilenlerinin, yoksullarının ve mazlumlarının yanında… Güçlünün yaptığını haklılaştırmaya çalışanların değil, Hakk’ın gücüne yaslananların… Zulme rıza gösterenlerin değil; her daim adaleti gözetenlerin… Fitne ateşine körükle koşanların değil; karınca misali su taşıyanların yanında…

Sevgili kardeşler,

Geride kalan 11 yıllık süreçte, derdimiz, gündemimiz, halkın gerçek gündeminden ayrı düşmedi. En temel hakları yasaklananların, siyasi yargı süreçleriyle özgürlükleri çalınanların, İslami kimliğinden dolayı kamusal alandan dışlananların, anadili yok sayılanların, etnik ya da mezhebi kimliğinden dolayı ayrıştırılanların, şiddete maruz kalanların, hukuku çiğnenenlerin, emeğinin ve alın terinin hakkını alamayanların, maden ocaklarında, tersanelerde ya da inşaatlarda iş cinayetlerine kurban gidenlerin, asgari ücretle azami köleliğe zorlananların, dereleri ve bereketli toprakları şantiyeye çevrilenlerin, yaşam alanları ranta açılanların, yargılı ya da yargısız infazlara gidenlerin, sesine ses vermeye gayret ettik.

Şehrimizin ya da bölgemizin değil, tüm yeryüzü halklarının dertleriyle dertlendik. O yüzden dünya sisteminin askeri, siyasi ya da ekonomik işgaline ve ifsadına uğramış tüm coğrafyalarında yaşananları bu meydanın gündemine taşımaya çalıştık. Yeryüzünde haddini aşarak insanlığa ilahlık taslayanlara “L” demekten hiç vazgeçmedik. Doğru bildiğimizi, kendi işimize yaramasa ve hatta kendi işimizi zorlaştırsa dahi, dosdoğru söylemeyi ahlaki görev saydık. “Herkese Müslümanca” bir şahitliğin gereği olarak, zulme karşı tavrımızı ne zalimin kimliğine bakarak belirledik, ne de mazlumun...

Değerli dostlar,

Müslüman mahallesinde durarak sürdürdüğümüz bu kesintisiz mücadelede, geride kalan 11 yıl boyunca sorumluluğumuzu paylaşan, adımlarımıza yoldaşlık eden tüm kardeşlerimize teşekkür ediyoruz. Hakk’a uğurladığımız dostlarımızı yad ediyor, kendilerine Allah’tan rahmet diliyoruz.

12. yılımızda da, Hakkı ve Adaleti yalnızca kendisi için değil herkes için gözeten, İslam’ın özgürleştirici ilke ve değerlerinin hiçbir kişi, yapı ya da iktidar için istismar edilmesine rıza göstermeyen bir çabanın içinde olacağız. Her türlü müstağniliğe, müstekbirliğe ve zulümata karşı, sözümüzü eğip bükmeden ortaya koyacağız.

Şüphesiz Allah, iyiliği, doğruluğu ve adaleti emreder; yolunda sebat ederek zorluklara göğüs gerenlere güzel bir sabır ve kolaylık verir.

Açıklamamızı, Rabb’imizin, Ahzab Suresi’ndeki ayetini işittiğimizi ve itaat ettiğimizi hatırlatarak tamamlıyoruz:

“Siz ey iman etmiş olanlar! Allah’tan korkun (Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun) ve [her zaman] hakkı ve doğruyu söyleyin.”

SAKARYA ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU