Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 520., Sakarya'da 544.,Konya'da 440.,

"Önümüzdeki hafta 520’nci hafta (10.Yıl) basın açıklamamızı gerçekleştireceğiz inşallah."

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN
13 ŞUBAT 2016 TARİHLİ 519. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

‪#‎PKK‬ terörü ve ‪#‎Suriye‬ konusu gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Daha uzunca bir süre de gündemden düşmeyecek gibi. Yaşanan gelişmeler Suriye’yi de Irak gibi üçe bölme planının yürürlükte olduğunu gösteriyor. ‪#‎ABD‬‪#‎Rusya‬ ve AB ülkelerinin ittifak ettiği nokta; Suriye’nin geleceğini Müslümanlara teslim etmemektir. İran ve ‪#‎Şii‬ ‪#‎Hizbullah‬’ın‪#‎Esed‬ rejiminin devamını sağlayamayacağı anlaşılınca Rusya’yı da yardıma çağırdılar. Şu anda Rusya’nın hava desteğiyle; Esed güçleri, Şii güçleri ve PYD karadan muhaliflere ve Türkmenlere saldırıyorlar. Daha dün Suriye Kürtlerine olmadık zulümleri yapan, onlara kimlik kartı bile vermeyerek insandan saymayan zalim Esed yönetimine PYD’nin destek vermesi, PKK ve PYD’nin Kürt halkını temsil etmediğinin en büyük delili değil mi? Efendileri nereye emrederse oraya saldırıyorlar.

Bütün bunlara rağmen muhalifler direnişini sürdürüyor, İran ve Rus subaylarının cesetleri tabutlar içinde ülkelerine geri dönüyor. Suriye’deki son gelişmeler ile güneydoğudaki PKK terörünü birbirinden ayrı yorumlamak doğru değil. Irak ve Suriye’yi üçer parçaya bölmek için uğraşan emperyalist güçlerin planlarında, ‪#‎Türkiye‬’nin de bölünmesi hedeflendiği anlaşılıyor. Bu yüzden PKK’ya PYD kanalıyla silah göndermekten bile çekinmiyorlar.

Günümüzde yaşanan gelişmeler batılı söylem ve değerlerin ne kadar yalan olduğunu gözler önüne seriyor. İnsan hakları, ‪#‎barış‬‪#‎demokrasi‬gibi bir sürü süslü söylemler yıllarca ülkemiz de aydın geçinenlerin sermayesi oldu. Batının bu sihirli hurafelerine inanarak batının gönüllü kölesi olan bu kesim, yaşanan son olaylardan da ders almamış gözüküyor. Yıllarca batı kültürüyle beslenerek kendi halkının din ve değerlerinden iyice kopan bu grup, kendi ülkesiyle batılı ülkelerin menfaatinin çatıştığı durumlarda ülkesine ihanet noktasına savrulmaktan da çekinmiyor. Bu gönüllü kölelerin batılı efendileri ise; konu Müslümanlar olunca insan haklarıyla ilgili bütün söylemlerini unutup, menfaatlerini ön plana çıkarıveriyorlar. Birleşmiş Milletler teşkilatı, veto yetkisine haiz beş ülkenin menfaatlerini korumakla görevli. ‪#‎Bosna‬’da, ‪#‎Gazze‬’de olduğu gibi Birleşmiş Milletler çatısı altına sığınan Müslümanlar yine de katliamdan kurtulamıyorlar. Suriye’de ise yüz binlerce Müslüman katledilirken yalnızca seyrediyorlar.

Suriye toprakları içinde güvenli bir bölge oluşturulmasına bile razı olmuyorlar. Zira onlar için en makbul Müslüman “Ölmüş Bir‪#‎Müslüman‬”dır. Mülteciler sınırlarına dayanınca akıllarına Türkiye geliyor ve hemen AB ile Türkiye arasındaki fasılların açılmasını gündeme getiriyorlar. Batılı yöneticiler bugün kendi halklarını bile mutlu edememişken bizim 58 yıldır hâlâ AB kapılarında beklememiz çok saçma değil mi? İstatistiklere göre dünyada servetin % 99’u % 1’lik bir azınlığın elinde. Uluslararası şirketler devletlerden daha güçlü ve aslında dünyayı onlar yönetiyorlar. Sıradan insanlar sadece bir tüketici onlar için. Bu yüzden insanlık tarihi en bunalımlı dönemini yaşıyor. Dünya ‪#‎İslâm‬’ın adaletine muhtaç. İslâm toplumunda zekât müessesesi sebebiyle zengin-fakir uçurumu hiçbir zaman bu denli açılmamıştır. Bu yüzden bütün müstekbirler hep birlikte İslâm ve Müslümanlara karşı savaşıyorlar. İçimizdeki satılmış ve beyinsizler vasıtasıyla da Müslüman halklar birbirleriyle çatıştırılıyor, böylece emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmüş oluyoruz.

Değerli misafirler,

‪#‎Ankara‬ İnanç Özgürlüğü Platformu olarak 10 yıldır düzenli bir şekilde yaz-kış, sıcak-soğuk demeden bayram tatillerinde bile gündemdeki olayları inancımız açısından yorumlayarak basın açıklaması şeklinde kamuoyuna duyurduk. Önümüzdeki hafta 520’nci hafta (10.Yıl) basın açıklamamızı gerçekleştireceğiz inşallah.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

 

Sakarya 544. Hafta: Siyonist Lobilerin Türkiye Ziyaretlerine Tepki

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 544. hafta açıklamasında Suriye’deki krizin siyasi çözümle sağlanması gerektiğini belirtirken, İsrail lobilerinin Türkiye’de en üst düzeyde ağırlanmasını eleştirdi

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 544. hafta açıklamasında Suriye’deki kriz, mülteci sorunu, İsrail lobilerinin Türkiye ziyaretleriyle Filistinli gazeteci Muhammed el-Gig’in açlık grevi ve Kürt meselesindeki çatışma ortamı konuları gündem oldu. Platform adına Sakarya Dayanışma Derneği’nden Kadrican Mendi’nin okuduğu açıklamada “Suriye’de, geride kalan 5 yılın yol açtığı trajik yıkıma yakından tanık oluyoruz. Cenevre’de başlayan ve Münih’te devam eden toplantılardan sonra, taraflar arasında ülke genelinde şiddetin durdurulması ve insani yardımın sağlanması konularında anlaşmaya varıldığı duyuruldu… Her ne olursa olsun, bu saatten sonra, daha fazla insanın ölmemesi için öncelikle kalıcı bir ateşkesin sağlanması şarttır. Bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesiyle ilgili söylem değişikliğine gitmesinin, Suriye için yeni bir askeri müdahale tezkeresiyle sonuçlanması ihtimalinden derin kaygı duyuyoruz. Meclis, halkımızı böylesi bir kanlı savaşın doğrudan içine çekme potansiyeli taşıyan her türlü karardan kaçınmalıdır.” denildi.

Son dönemde İsrail ile Türkiye arasında canlandırılan ilişkilerin eleştirildiği açıklamada “Siyonist lobi temsilcilerinin hem Cumhurbaşkanlığı sarayında, hem de hükümet köşkünde en üst düzeyde ağırlanmaları dikkat çekicidir. Türkiye’den sonra Mısır’a geçerek, darbe yönetimiyle görüşmeler yapan bu lobilerin amacının, siyonist işgalin kalıcılığına hizmet edecek politikalara destek arayışı olduğu kesinlikle göz ardı edilemez… Türkiye Hükümeti’ni, siyonist rejimle her türlü ilişkisini kesmeye çağırıyoruz.” denilirken, “Bölgemizdeki ateş çemberi daralırken, Türkiye’de devam eden çatışma ortamı da maalesef bizi yeni bir Suriye olmanın eşiğine doğru sürüklüyor… Bunun gerçekleşmesini engellemek istiyorsak, öncelikle Kürt meselesinin sonuçlarıyla değil, sebepleriyle yüzleşmemiz gerek. Eğer Hükümet, Mardin’de yaptığı gibi, meseleyi de çözümü de anlamaktan uzak, büyük ama boş laflardan ibaret planlarla, çözümsüzlükte ısrar edecekse, yükselecek şiddet sarmalının bedelinin hepimiz için acı olmasından endişe duyuyoruz. Barışın ve adaletin tesis edilmesi için acilen, bir kez daha siyasal çözümlerin devreye sokulmasını istiyoruz.” denildi.

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 544. Hafta Basın Açıklaması

Değerli basın mensupları, sevgili Sakarya halkı;

İnsanlık kendi kıyametini kendi elleriyle hazırlamaya devam ediyor. Devletler sisteminin güç savaşları ile küresel kapitalizmin çıkar hırsları, hem halkların hem de tabiatın sonunu hızlandırıyor. İktidar sahipleri için; güçten, çıkardan, menfaatten, makam ve mevkiden, banka hesaplarından, mal varlıklarından başka bir değer yok. Onların azgınlıkları, tüm yeryüzünü fesada uğratıyor.

Afganistan’ın, Irak’ın hali ortada. Libya ve Mısır’ın birkaç yılda vardıkları noktayı gördük. Yemen’de işgal koalisyonunun yaptıkları ise kasıtlı bir şekilde gündeme dahi getirilmiyor. Ve hemen yanıbaşımızda, Suriye’de, geride kalan 5 yılın yol açtığı trajik yıkıma yakından tanık oluyoruz.

Milyonlarca insan yerini, yurdunu terk etmek zorunda kalırken, yaklaşık 250 bin insan hayatını kaybetti. Ege’de her gün onlarca insan Avrupa’ya geçmek isterken boğularak can veriyor. Ülkemize sığınan milyonlarca mülteci, Türkiye ile Avrupa Birliği ülkeleri arasında pazarlık unsuruna dönüşebildi! Böylece muktedirler için insan hayatının bir değeri olmadığı da bir kez daha anlaşıldı. Tüm o “vicdani politika” argümanları, son kertede, siyasi ve ekonomik bir kriz stratejisinin öğesi kılınabildi!

Ne yazık ki, Platform olarak, bu sürecin ilk başlarından beri sağlanmasını istediğimiz siyasi çözüm, ancak böylesi ağır bedellerden sonra masaya gelebildi. Cenevre’de başlayan ve Münih’te devam eden toplantılardan sonra, taraflar arasında ülke genelinde şiddetin durdurulması ve insani yardımın sağlanması konularında anlaşmaya varıldığı duyuruldu. ABD ve Rusya gibi emperyal güçlerin bölgeyi yakıp yıkmaları yetmezmiş gibi, şimdi çözüm mercii kılığına bürünmeleri elbette ibretliktir. Ama bu halde, bölge devletlerinin vebali de kesinlikle unutulmamalıdır.

Her ne olursa olsun, bu saatten sonra, daha fazla insanın ölmemesi için öncelikle kalıcı bir ateşkesin sağlanması şarttır. Türkiye Hükümeti de, bu süreçte, bugüne kadar izlediği yanlış dış politikadan dönmeli, çözümsüzlüğün parçası daha fazla olmamalıdır. Dileriz, önümüzdeki günlerde, Suudi rejiminin peşine takılarak, Suriye’de bugünkünden daha büyük ve tarihi bir gaflet çukuruna yuvarlanmayız.

Bu uyarı yapıyoruz, çünkü son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesiyle ilgili söylem değişikliğine gitmesinin, Suriye için yeni bir askeri müdahale tezkeresiyle sonuçlanması ihtimalinden derin kaygı duyuyoruz. Meclis, halkımızı böylesi bir kanlı savaşın doğrudan içine çekme potansiyeli taşıyan her türlü karardan kaçınmalıdır.

Kaygılarımızı arttıran bir diğer unsur da, İsrail işgal yönetimiyle son dönemde artan diplomatik ilişkilerdir. Cenevre'de yapılan Türkiye-İsrail görüşmelerinin ardından, bu hafta siyonist lobi temsilcilerinin hem Cumhurbaşkanlığı sarayında, hem de hükümet köşkünde en üst düzeyde ağırlanmaları dikkat çekicidir. Türkiye’den sonra Mısır’a geçerek, darbe yönetimiyle görüşmeler yapan bu lobilerin amacının, siyonist işgalin kalıcılığına hizmet edecek politikalara destek arayışı olduğu kesinlikle göz ardı edilemez.

Kudüs’ün kanlı işgalcileriyle ilişkileri normalleştirmeye yönelik tüm girişimler, Filistin halkının özgürlük mücadelesine ihanettir. Mescid-i Aksa’nın evlatları İslam ümmeti adına İntifada’nın ağır yükünü yeniden omuzlamışken, öz vatanında mülteci kılınmış Filistinlilerden gazeteci Muhammed el-Gig, siyonist rejimin tutuklamalarına karşı 82 gündür açlık grevi yaparken, 40 kadar Filistinli esir çocuk zindanlarda ağır hastalık çekerken, İsrail lobilerinin Türkiye’de bu şekilde kabul görmelerini kınıyoruz.  Türkiye Hükümeti’ni, siyonist rejimle her türlü ilişkisini kesmeye çağırıyoruz.

Değerli dostlar, duyarlı Sakarya halkı,

Bölgemizdeki ateş çemberi daralırken, Türkiye’de devam eden çatışma ortamı da maalesef bizi yeni bir Suriye olmanın eşiğine doğru sürüklüyor. Eğer iktidar medyası, yaşanan insani felaketi gizlemeye, gerçekleri çarpıtmaya devam ederse; siyasal iktidar, onlarca yıldır uygulanıp sorunu derinleştirmekten başka sonuç vermemiş şiddet politikalarını sürdürürse; hukukun yerini bir kez daha 90’lı yıllardaki gibi faili meçhullerin, toplu infazların, işkencelerin almasına göz yumulursa; korkarız ki bu kez, hepimizin ortak geleceği ve barış içinde yaşama fırsatı, bir daha geri dönmeyecek şekilde yok edilmiş olacak.

Bunun gerçekleşmesini engellemek istiyorsak, öncelikle Kürt meselesinin sonuçlarıyla değil, sebepleriyle yüzleşmemiz gerek. Eğer Hükümet, Mardin’de yaptığı gibi, meseleyi de çözümü de anlamaktan uzak, büyük ama boş laflardan ibaret planlarla, çözümsüzlükte ısrar edecekse, yükselecek şiddet sarmalının bedelinin hepimiz için acı olmasından endişe duyuyoruz.

Barışın ve adaletin tesis edilmesi için acilen, bir kez daha siyasal çözümlerin devreye sokulmasını istiyoruz. En temelde yatan ve bir halkı onlarca yıl yok sayan, her türlü hakkını teslim etmekten kaçan sistem sorunu çözülmek zorundadır. Bunu sağlayamadığımız sürece, memleketin doğusundan batısına hiçbirimiz için huzurlu bir gelecekten bahsedemeyiz.

Bizler inanıyoruz ki, halklarımız kardeştir ve kardeşliğimiz, herkesin hakkının, hukukunun korunmasını gerektirir; bir kardeşin, diğer kardeşinin uğradığı haksızlığa göz yummasını değil!

O halde, gelin; bizi birbirimize kardeş kılan Rabb’imizin, Maide Suresi’ndeki uyarısını, bir de bu mesele için hatırlayalım:

“Siz ey iman edenler! Allah için, hakkı ayağa kaldırarak adaletin timsali olun ve birilerine olan nefretiniz sizi adaletten sapmaya sevk etmesin! Adil olun, bu Allah'ın koruması altına girmenin en kestirme yoludur: Artık Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu adına Sakarya Dayanışma Derneği

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 440. kez Kayalıpark Meydanı'nda biraraya geldi. Platform adına basına açıklamalarda bulunan Yunus Emre DEMİRAĞ, Münih görüşmelerini değerlendirdiği açıklamasında ''Münih görüşmeleri, savaşın sahiplerinin sahneye çıkmasının başlangıcı olarak nitelendirilebilir. İslam coğrafyasındaki iç savaş, bir kardeş savaşı gibi görünse de esasta kardeşlerin bazılarının bilerek, bazılarının farkında olmadan, bazılarının da zorunda olarak - başka yapacak bir şeylerinin olmaması sebebi ile - emperyalist devletlere taşeronluk ettikleri bir savaştır.'' dedi. Savaşın asıl sahiplerini artık meydana çıkmaya başladıklarını söyleyen DEMİRAĞ, '' Amerika, Rusya ve İran hâlihazırda Suriye’de asker bulundururken şimdi Suud da taşeronlara desteğin ötesine geçip bilfiil kendisi de asker bulundurmak istemekte. '' dedi. Görüşmeler sonrası açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin ''şiddetin sonlandırılması'' kararı aldıklarını söylemesi ancak ateşkes olmadığını söylemesine de değinen DEMİRAĞ ''Kimi kollamak istiyorlarsa, o korunacak; kimi yok etmek istiyorlarsa o yok olacak.'' dedi.  Ürdün kralının Münih'te İsrail savaş bakanı ile görüşmesi hakkında ''İsrail’in azad kabul etmez kölesi, Ürdün kralı, İsrail savaş bakanına, Münih’te, İsrail’in kalıcılığının garantisi olarak görülen iki devletli çözümü destekleyeceğini söylüyor. Kutsal topraklarımız, şuanki Haşimoğulları’nın lideri olduğu kabul edilen birisi tarafından İsrailoğulları’na peşkeş çekiliyor.'' diyen DEMİRAĞ ''Görünen o ki bütün dünya İsrail’in varlığında ve korunması gerektiğinde ittifak etmiş gibi duruyor.'' dedi. 
 

Açıklamanın Tam Metni:
 

Rahman, Rahim, Allah’ın adıyla

Onlar yeryüzünde (Allah'ı) âciz bırakabilecek değillerdir. Onların Allah'tan başka sığınabilecekleri bir yardımcıları da yoktur. Azap onlar için kat kat artırılacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) işitmeğe tahammül edemiyorlar, hem de görmüyorlardı. İşte bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup gitmiştir. (Hud Suresi 20 – 21)

 

Sevgili dostlar değerli basın mensupları; 

Tecrübeler bazen bireylere ait olduğu gibi bazen de herkesin malı olur. Tarih, insanlığın ortak tecrübesine verilen addır. Birinci ve ikinci dünya savaşlarında gördük ki her iki savaşı da savaşın aslî unsuru olmayan taraflar başlatmış, bu aslî olmayan unsurlar uzun süre savaşı devam ettirmiş, sonra savaşın esas sahipleri sahneye çıkmışlar, taşeronlarını bir kenara bırakıp kendi çıkarlarına uygun bir savaş verip sonra da parsayı kendileri toplamışlardır.

Münih görüşmeleri, savaşın sahiplerinin sahneye çıkmasının başlangıcı olarak nitelendirilebilir. İslam coğrafyasındaki iç savaş, bir kardeş savaşı gibi görünse de esasta kardeşlerin bazılarının bilerek, bazılarının farkında olmadan, bazılarının da zorunda olarak - başka yapacak bir şeylerinin olmaması sebebi ile - emperyalist devletlere taşeronluk ettikleri bir savaştır.

Arap baharı sonrası, islam coğrafyasının hemen hemen her yerinde yaşanan iç savaşlardan en acı vereni ve en çok can ve mal kaybına sebep olanı Suriye iç savaşı yeni bir aşamaya geldi. Savaşın esas tarafları, Münih’te bir araya gelip taşeronları üzerinden verdikleri savaşta en fazla nasıl karlı çıkabileceklerinin hesabını yapmaktalar. Şiddetin durdurulması ama ateşkes yapılmaması gibi garip bir askerî ve siyasî argümanla, kendi işlerine gelen yerde şiddeti durduracak, kendilerinin zararına olan yerde ateşkesin olmamasından dolayı savaşı devam ettirecekler. Kimi kollamak istiyorlarsa, o korunacak; kimi yok etmek istiyorlarsa o yok olacak.

 Savaşın ana sahipleri, sahneye birer birer bütün güçleri ile çıkmaya başladılar. Amerika, Rusya ve İran hâlihazırda Suriye’de asker bulundururken şimdi Suud da taşeronlara desteğin ötesine geçip bilfiil kendisi de asker bulundurmak istemekte. Türkiye Cumhuriyeti’nin dışişleri bakanı Çavuşoğlu Amerika’nın iğncirliği kullanmasını yeterli görmemiş olacak ki Suudîler’e İncirlik’i kullanma tavsiyesinde bulunuyor.  PYD’lilerin Türkiye üzerinden Kobani’ye gitmeleri Çavuşoğluna yetmemiş ki Suudî askerlerin de Türkiye’yi kullanmasını istiyor.

İsrail’in azad kabul etmez kölesi, Ürdün kralı, İsrail savaş bakanına, Münih’te, İsrail’in kalıcılığının garantisi olarak görülen iki devletli çözümü destekleyeceğini söylüyor. Kutsal topraklarımız, şuanki Haşimoğulları’nın lideri olduğu kabul edilen birisi tarafından İsrailoğulları’na peşkeş çekiliyor. Heyhat ki heyhat! Filistin’in kendi öz çocuklarından sayılan Abbas yönetimi de İsrail’in varlığını kabul eden her türlü çözüm önerisine karşı çıkanları, gözaltına alıp, tutuklayıp, işkence ediyor. Görünen o ki bütün dünya İsrail’in varlığında ve korunması gerektiğinde ittifak etmiş gibi duruyor.

Ancak sözlerinde duranlar, ahitlerine sadakat gösterenler, direnişi yeniden filizlendirip, mevcut her silahla Siyonist düşmana karşı mücadele veriyorlar. Direnişin sembolü haline gelen Muhammed El-Keyk açlık grevinin 80. gününde bütün dünyaya direnişin varlığını haykırıyor. Kudüs’ün, Mekke’nin, vahyin özgür çocukları, emanetlerini korumak, tüm tuzakları boşa çıkartmak için onurlu ve kararlı bir mücadele veriyor. Onların bu mücadelesini birliktelik duygusu ile destekliyor, yapılan tüm zulümlerin intikamı alınıncaya ve yeryüzünde fesat sona erinceye kadar mücadeleye devam edeceğimizi ilan ediyoruz.

Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 441. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 27 Cemaziyelevvel 1437 (13.02.16)