Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 515., Konya'da 436., Sakarya'da 540.,

1128 akademisyenin imzaladığı ortak bildiri. Olay 90 yıllık ‪#‎Cumhuriyet‬tarihimizin, pragmatizm ve laikliğe dayalı eğitim sisteminin hazin bir sonucu olarak dikkat çekiyor"

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN

16 OCAK 2016 TARİHLİ 515. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Suriye’nin Madaya kentinde 70 kişinin açlıktan ölmesi üzerine BM’den yardım istenmiş, ancak yetkililerin “Yılbaşı tatilindeyiz” cevabı BM insanî yardımlarının nasıl dağıtıldığını gözler önüne sermişti. Zalim Esed rejimi ve Şii milislerin dört aydır kuşatma altında tutarak, yiyecek dâhil hiçbir insanî yardımın ulaşmasına müsaade etmediği Madaya’ya nihayet BM insanî yardım konvoyu ulaştı. Madaya’da iskelete dönmüş insanlarla karşılaşan BM görevlileri gördükleri manzara karşısında dehşete düştüklerini açıkladılar. Ancak Suriye’den gelen haberler kuşatma altında Madaya’dan başka birçok köy ve kasabada açlık tehlikesinin yaşandığını gösteriyor. 25 Ocak’ta yeniden başlaması planlanan Cenevre görüşmeleri öncesi katliamlarını daha da artıran Esed rejimi, İran ve Rusya zalimleri; okul, pazar yeri, ayrımı yapmadan muhalif bölgeleri bombalamaya devam ediyorlar. Görüşmelere avantajlı gitmek niyetiyle katliamlarını artıran Esed cephesinin muhaliflere boyun eğdirmesi zor görülüyor. Zira Suriye’deki birçok muhalif grup yaptıkları ortak açıklamada, katliamların böyle devam etmesi halinde Cenevre görüşmelerini katılmayacaklarını bildirdiler.

Öte yandan Suriye konusunda Türkiye’yi devre dışı bırakmak için terör örgütleri vasıtasıyla Türkiye’ye saldırılar da olanca hızıyla devam ediyor. Rusya’nın müttefiki PKK-PYD güçleri Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde terör eylemi görüntüsünde Türkiye’ye karşı tam bir savaş yürütüyorlar. Artık maskeleri düştü. Kürt halkı PKK’nın derdinin Kürtlerin hakları meselesi olmadığını, Rusya adına vekâlet savaşı yürüttüğünü görüyor. Suriye ve Irak’ta vekâlet savaşı yürüten bir diğer örgüt de DEAŞ (IŞİD). PYD ve IŞİD, güya Suriye’de birbirlerine karşı savaştı. Türkiye ise bugün PKK-PYD ile savaşta. Peki, bu durumda IŞİD’in Türkiye tarafında olması gerekmez mi? Hâlbuki IŞİD de terör eylemleri ile Türkiye’ye zarar verme peşinde. Eylem yapmadan yakalananlar ve polisin takibinde olan bir sürü grup var. Türkiye’ye karşı birlikte savaşan bu iki terör örgütünün Suriye’de birbirleriyle savaşıyor görünmeleri ilginç geliyor. Bölgede İran’ın önünü açarak hem mezhep çatışmasını körükleyen, hem de Sünni katliamına göz yuman emperyalist güçler, IŞİD’i Kürt bölgesine saldırtarak Kürtlere “Müslümanlar sizin düşmanınız” demek istiyorlar. Böylece Sünni Müslümanlar arasına da fitne sokuyorlar. Bölgeyi daha küçük parçalara ayırarak haritayı yeniden çizmek isteyen emperyalistler, istihbarat elemanlarıyla oyun içinde oyunlar kurarak Müslüman halkları birbirine kırdırmaya devam ediyorlar.

Son günlerde en çok tartışılan bir başka konu ise, 1128 akademisyenin imzaladığı ortak bildiri. Olay 90 yıllık Cumhuriyet tarihimizin, pragmatizm ve laikliğe dayalı eğitim sisteminin hazin bir sonucu olarak dikkat çekiyor. Türkiye’nin aydın geçinenleri artık halkı alenen aşağılayarak sanki alay ediyorlar. Daha dün “Çözüm Süreci” günlerinde “analar ağlamasın” diye PKK ve HDP ile görüşmeler yapılırken hükümet yetkililerini vatanı satmakla, terör örgütü ile işbirliği yapmakla suçlayanlar, çözüm sürecine destek vermeyenler bugün devletin katliam yaptığından bahsediyorlar. Bu akademisyen ve aydın geçinenlerin en azından bir “fikir namusları” olması gerekmez mi? Dün ak dediğine bugün kara diyerek halkın aklı ile alay edenler ve bu maskaralığı seyredenler bu ülkenin eğitim sistemi içinde yetişmediler mi? Türkiye ile savaş çıksa İran safında olacağını ilan eden, Rusya ile uçak krizinde Rusya tarafında olanlar için bir yaptırım yok mu? Bizce Türkiye’nin en önemli meselesi budur. Türkiye gerçekten “Milli” bir eğitim sistemine kavuşturulmalıdır.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.


ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 436. kez biraraya geldi. Muharrem KESKİN platform adına basına açıklamalarda bulundu. Cemaat-i İslamî liderlerine yönelik idam kararlarına değinen KESKİN ''Alimlerin kanları, zalimlerin kılıçlarını kıracak; hem dünyada hem de ahirette zalimlere şiddetli bir karşılık getirecektir.'' dedi. Açıklamanın  büyük bir kısmında Tuğrul Türkeş'in İsrail'e su götürme teklifine ayıran KESKİN, bu teklifi ve hükümetin İsrail'le yakınlaşma politikasını sert bir dille eleştirdi.  ''İşgalci Siyonist İsrail'in, işgal edilmiş topraklar üzerindeki en büyük sorunu, içme suyu ve sulama suyu sorunudur. Bu sorunu çözmek için değişik zamanda Müslümanların topraklarını işgal eden Siyonist İsrail’e, başbakan yardımcılarından Tuğrul Türkeş, Siyonistlerin hem yüreğini hem de topraklarını serinletecek bir teklifte bulunuyor... Yeni bir seçim arifesin e kadar ilişkilerimizi düzeltebiliriz seçimden önce yapacağımız birkaç açıklamayla muhafazakâr kitlelerin oyunu almak gayet kolay.'' dedi ve 437. haftada yeniden aynı meydanda olacaklarını ilan etti. 
Açıklamanın Tam Metni:

Rahman, Rahim, Allah’ın adıyla

Ey insanlar! Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (Şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın. Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır. (Fatır Suresi 5-6)

 

Sevgili dostlar değerli basın mensupları;

Seçim siyasetlerini İsrail karşıtlığı üzerinden şekillendiren, Müslüman halkın İsrail’e olan tepkisini oya tahvil eden bir siyasal partide, gün geçmiyor ki İsrail’le olumlu ilişkiler hakkın da açıklamalar gelmesin.

İşgalci Siyonist İsrail'in, işgal edilmiş topraklar üzerindeki en büyük sorunu içme suyu ve sulama suyu sorunudur. Bu sorunu çözmek için değişik zamanda Müslümanların topraklarını işgal eden Siyonist İsrail’e, başbakan yardımcılarından Tuğrul Türkeş, Siyonistlerin hem yüreğini hem de topraklarını serinletecek bir teklifte bulunuyor...

Kıbrıs a kadar ulaşan boru hattıyla gönderilen suyun, aynı boru hattıyla İsrail e verilmesini istiyor. Bu âlicenaplığına da ne garip ki hükümet cephesinden hafif de olsa bir tepki verilmiyor. Tabi... Nede olsa ilişkilerimizi düzeltme kararı aldık.

Yeni bir seçim arifesine kadar ilişkilerimizi düzeltebiliriz. Seçimden önce yapacağımız birkaç açıklamayla muhafazakâr kitlelerin oyunu almak gayet kolay...

Başbakan yardımcısı böyle bir yürek serinleten teklif yapmış ama teklif eksik kalmış. Arkasından birde ''Sizin için başka ne yapabiliriz? Başka bir arzunuz var mı?'' diye sorması lazım değil mi? Ayıp etmiş İsrail'e... Sadece su teklifi ile kalınır mı?

Yeryüzü ifsadının merkezi olan Siyonist İsrail'e karşı izhar edilen bu yakınlaşma, endişe verici niteliktedir. Halkımızı bu yakınlaşmanın doğuracağı sonuçlara karşı uyarıyoruz.

Bangladeş’te cemaat-i İslamî liderlerine yönelik idam kararları ve uygulamaları İslam ümmetinin yüreğinde derin yaralar açmaktadır. Uzak coğrafyanın yakın kardeşlerine karşı sessizlik, ilgisizlik, endişe ederiz ki gayretullaha dokunur. Yiğit kardeşlerimizin direnişlerini tebrik eder, şahadetlerinin makbul olmasını Allahtan niyaz ederiz. Alimlerin kanları, zalimlerin kılıçlarını kıracak; hem dünyada hem de ahirette zalimlere şiddetli bir karşılık getirecektir

Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 437. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 6 REBİULAHİR 1437 16 / 01 / 2016

Sakarya 540. Hafta: Tüm Çağrılarımız Adaletin ve Kardeşliğimizin Daha Fazla Zarar Görmemesi İçin!

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, “Barışa, kardeşliğe ve adalete yönelik çağrımız; hiçbir insanımızın zarar görmemesi içindir” dediği 540. hafta basın açıklamasında, Sultanahmet ve Çınar saldırıları ile yayınladıkları bildiriyle hedef gösterilen akademisyenleri gündemine aldı.

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun 540. hafta basın açıklamasını Sakarya Dayanışma Derneği’nden Kadrican Mendi okudu. Sultanahmet Meydanı ile Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıların gündeme alındığı açıklamada, yayınladıkları bildiriyle hedef gösterilen akademisyenler için de her türlü görüşün ifade hakkı olduğu vurgusu yapıldı. Sultanahmet’teki saldırıyı gerçekleştiren IŞİD ile ilgili olarak “İnsanları mezhebi kimliklerinden dolayı hedefe dönüştüren, onları acımasızca katleden ve girdiği her yeri korkunç bir fesada uğratan bu zihniyet, hem bizden hem de aziz dinimiz İslam’dan beridir.” diyen Mendi,  İslam dünyasının da kendi içinde ciddi bir özeleştiri yapması gerektiğini belirterek “Farklı görüşlere ve yorumlara açık olmayan, kendisinden başka hiç kimseye söz hakkı tanımayan yaklaşımların, bir sonraki aşamada nefret ve şiddet odağına dönüştüğü iyi anlaşılmalıdır. Sözün, diyalogun ve istişarenin baskılandığı her ortam, toplumsal sonuçları itibariyle yalnızca ayrışmaların, çatışmaların ve daha kötüsü mezhep temelli savaşların kapısını aralamaktadır.” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin de toplumsal kutuplaşma açısından tehlikeli bir noktaya ilerlediğine dikkat çeken Kadrican Mendi, “İnsanların siyasi görüşlerinden ya da iktidara muhalefetlerinden ötürü “iç tehdit, hain, bölücü” diye yaftalandığı bir vasat, tepeden tırnağa tüm siyaseti ve toplumu esir almaya başladı. İnsanlar birbirine kulak vermek, birbiriyle konuşup, dertlerini dinlemek yerine, söze karşı söz ile cevap vermek yerine; birbirini dışlamayı ve hatta düşmanlaştırmayı tercih ediyor. Toplumun geleceği açısından bu tehlikeli gidişatın son hedefi ise yayınladıkları bildiriyle gündeme gelen akademisyenler oldu. 12 Eylül kalıntısı YÖK ve onun acentesine dönüştürülen rektörlükler, kendi kurumlarını “üniversite” kılan tüm değerleri bir kalemde siliverdiler. Medyada hedef gösterilen, fakülteleri basılan, odaları işaretlenen, mafya liderlerinin tehditlerine maruz kalan hocalarının görüşlerine katılmasalar dahi; ifade özgürlüğü gibi en temel haklarını kullanmalarını savunmaları gerekirken; kendileri de bu linç korosuna katıldılar. Benzerlerine 12 Eylüllerde, 28 Şubatlarda karşılaştığımız bu vahim tablo, gerçekten utanç vericidir.” dedi.

Basın açıklamasının sonunda Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıyı gündeme getirilerek şu ifadelere yer verildi: “Platform olarak, burada haftalardır, barışa, kardeşliğe ve adalete yönelik samimiyetle yaptığımız çağrılar; hiçbir insanımızın en ufak dahi olsa herhangi bir zarar görmemesi içindi. Çatışma sürecinden bir an önce çıkılmasına, toplumsal kardeşliğimizin daha fazla zarar görmemesine, sivil siyasetin ve Meclis’te geliştirilecek siyasal çözüm müzakerelerinin yeniden devreye sokulmasına dönük somut talebimiz, masum insanların hayatlarını kaybetmeye devam etmemesi içindi. Ne yazık ki, bu iyi niyetli çağrıların sahada karşılık bulamaması ve şiddetin şiddeti doğurması, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki bombalı saldırıda gördüğümüz üzere, canımızı daha fazla acıtmaktan başka bir sonuç vermemektedir. Her gün analarımızı, bacılarımızı, evlatlarımızı yutan bu kör şiddetin ve yıkımın tüm müsebbiplerini açık ve net bir şekilde kınıyoruz. Bu ateşin söndürülmesi yerine daha çok şiddet ve ölüme yol açacak, halklarımızı birbirine karşı düşmanlaştıracak ve çatıştıracak her türlü söylemden ve eylemden beri olduğumuzu bir kez daha deklare ediyoruz.”

 

BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 540. Hafta Basın Açıklaması

Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı;

Zor ve sancılı bir haftayı daha geride bıraktık. Sultanahmet’te meydana gelen IŞİD saldırısı, daha önce Suruç’ta, Ankara’da yapılan katliam halkasına bir yenisini daha ekledi. Üstelik sadece Türkiye değil; Irak, Endonezya, Kamerun, Afganistan ve Pakistan da, tekfirci zihniyetin intihar eylemlerinin hedefi oldular. Sadece bu hafta, camilerde, pazarlarda, kafelerde, okullarda ve sağlık kurumlarında gündelik hayatlarını sürdüren yüzlerce insan, bu kanlı eylemler neticesinde hayatını kaybetti.

İnsanları mezhebi kimliklerinden dolayı hedefe dönüştüren, onları acımasızca katleden ve girdiği her yeri korkunç bir fesada uğratan bu zihniyet, hem bizden hem de aziz dinimiz İslam’dan beridir. Her türlü eylemiyle, nihai tahlilde; bölge halklarına değil, yalnızca küresel güçlerin emperyalist hesaplarına hizmet eden bu tür örgütler, ne yazık ki, İslam’ın; hakkın, adaletin ve esenliğin dini olduğu gerçeğinin de üstünü örten bir vazife icra etmektedir.

Burada İslam dünyasının da kendi içinde ciddi bir özeleştiri yapması gerekiyor. Farklı görüşlere ve yorumlara açık olmayan, kendisinden başka hiç kimseye söz hakkı tanımayan yaklaşımların, bir sonraki aşamada nefret ve şiddet odağına dönüştüğü iyi anlaşılmalıdır. Sözün, diyalogun ve istişarenin baskılandığı her ortam, toplumsal sonuçları itibariyle yalnızca ayrışmaların, çatışmaların ve daha kötüsü mezhep temelli savaşların kapısını aralamaktadır.

Biz de son yıllarda, benzeri bir tecrübenin eşiğine adım adım yaklaşıyoruz ne yazık ki… İnsanların siyasi görüşlerinden ya da iktidara muhalefetlerinden ötürü “iç tehdit, hain, bölücü” diye yaftalandığı bir vasat, tepeden tırnağa tüm siyaseti ve toplumu esir almaya başladı. İnsanlar birbirine kulak vermek, birbiriyle konuşup, dertlerini dinlemek yerine, söze karşı söz ile cevap vermek yerine; birbirini dışlamayı ve hatta düşmanlaştırmayı tercih ediyor. Toplumun geleceği açısından bu tehlikeli gidişatın son hedefi ise yayınladıkları bildiriyle gündeme gelen akademisyenler oldu.

12 Eylül kalıntısı YÖK ve onun acentesine dönüştürülen rektörlükler, kendi kurumlarını “üniversite” kılan tüm değerleri bir kalemde siliverdiler. Medyada hedef gösterilen, fakülteleri basılan, odaları işaretlenen, mafya liderlerinin tehditlerine maruz kalan hocalarının görüşlerine katılmasalar dahi; ifade özgürlüğü gibi en temel haklarını kullanmalarını savunmaları gerekirken; kendileri de bu linç korosuna katıldılar. Soruşturmalara ve görevden uzaklaştırmalara başladılar. Benzerlerine 12 Eylüllerde, 28 Şubatlarda karşılaştığımız bu vahim tablo, gerçekten utanç vericidir.

Öyle günler yaşıyoruz ki, bir taraftan; başörtüsü yasağını uygulayan, başörtülü öğrencilerin taleplerine en ufak bir olumlu yanıt vermeyen ve hatta yasağa karşı koyanlar hakkında işlem yapanlar; bugün siyasette, bürokraside, yerel yönetimlerde en üst mevkilere getirilmektedir. Diğer taraftan ise, aralarında yasağa karşı başörtüsüne özgürlüğü savunmuş akademisyenlerin de bulunduğu birçok insan, bugün yeni baskılara maruz bırakılmaktadır; üstelik de darbecilere karşı haklarını savundukları kesimleri temsil iddiasında bulunan yöneticiler tarafından!

 

Duyarlı Sakarya halkı,

Platform olarak, burada haftalardır, barışa, kardeşliğe ve adalete yönelik samimiyetle yaptığımız çağrılar; hiçbir insanımızın en ufak dahi olsa herhangi bir zarar görmemesi içindi. Çatışma sürecinden bir an önce çıkılmasına, toplumsal kardeşliğimizin daha fazla zarar görmemesine, sivil siyasetin ve Meclis’te geliştirilecek siyasal çözüm müzakerelerinin yeniden devreye sokulmasına dönük somut talebimiz, masum insanların hayatlarını kaybetmeye devam etmemesi içindi.

Ne yazık ki, bu iyi niyetli çağrıların sahada karşılık bulamaması ve şiddetin şiddeti doğurması, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki bombalı saldırıda gördüğümüz üzere, canımızı daha fazla acıtmaktan başka bir sonuç vermemektedir. Her gün analarımızı, bacılarımızı, evlatlarımızı yutan bu kör şiddetin ve yıkımın tüm müsebbiplerini açık ve net bir şekilde kınıyoruz. Bu ateşin söndürülmesi yerine daha çok şiddet ve ölüme yol açacak, halklarımızı birbirine karşı düşmanlaştıracak ve çatıştıracak her türlü söylemden ve eylemden beri olduğumuzu bir kez daha deklare ediyoruz.

Rabb’imizden bize, “analar ağlamasın, çocuklar ölmesin” diyenlerin değil; kim ya da kimden olduğuna bakmasızın, bu acılara, zulümlere sebep olan herkesin adaletle yargılandığı günleri göstermesini niyaz ediyoruz.

SAKARYA ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU ADINA SAKARYA DAYANIŞMA DERNEĞİ

Sakarya 540. Hafta: Tüm Çağrılarımız Adaletin ve Kardeşliğimizin Daha Fazla Zarar Görmemesi İçin!