Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Konya'da 434., Sakarya'da 538., Ankara'da 513.,

Her Cumartesi saat 12:30 'da biraraya gelen Konya İnanç Özgürlükleri Platformu adına Ersoy KAĞNICIOĞLU basına açıklamalarda bulundu.434. haftada Şemsî yılbaşı kutlamalarına değinen KAĞNICIOĞLU, durumu sert bir dille eleştirdi. 
Açıklamanın Tam Metni:

Rahman, Rahim, Allah’ın adıyla

Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayasızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet vadediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar. (Bakara 268,269)

 

Sevgili dostlar değerli basın mensupları;

Meşhur deyimdir “Deveye sormuşlar neren eğri, diye o da nerem doğru ki demiş.”

Çelişkiler tutarsızlıklar, gariplikler ülkesidir ülkemiz… Şunu yapan şunu da yapar, bunu yapan asla şunları yapmaz diye kanaatler oluşturabileceğimiz bir ülke değildir yaşadığımız ülke. Köfteci vejetaryenler, adidaslı antikapitalistler, İslamcı laikçi lerin var olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Hayret edecek bir durum yok ortada, hak ile batıl birbirine karışmış, zamanında hak batıla, zamanı gelince batıl hakka dönüşüvermiş çoğunlukla da birbirinden hiç ayırt edilememiş...

Ülkenin en yetkili ismi, Noel’in ve Noel kutlamalarının örfümüze ve kültürümüze ait olmadığını açıklamış, birden seviniveriyoruz ama aynı yetkilinin hükümeti şemsi yılbaşından sonraki günü yılbaşında eğlenenler dinlensinler, sarhoşlar kendine gelsin, bayılanlar ayılsın diye tatil edivermiş. Garipsenecek bir durum yok burası Türkiye...

Kültürümüze, örfümüze, dinimize uygun olmayan Noel e karşı açıklamalar tüm etkili ve yetkili ağızlarca yapılırken hiçbir yeri milli olmayan piyango şeklindeki kumar, devlet eliyle ülkenin insanlarına sunulup, piyango üzerinden halk kumarbazlığa teşvik edilmektedir. Noel gayri örfi piyango milli şaşırmayın burası Türkiye...

TRT diyanet ve benzeri Tv kanalları Noel hakkında olumsuz açıklamalarda bulunup o gecenin putperestlerin güneş bayramı olduğunu ilan ederlerken bu geceyle Hıristiyanlığın dahi alakası olmadığını yüksek sesle ifade ederken aynı kurumun diğer kanalları yılbaşı özel programları yapmakta eğlencenin birine bin katmaktalar, vur çatlasın çal oynasın eğlenmekteler. Garipsenecek bir durum yok ortada burası Türkiye...

Diyanete bağlı fetva komisyonları Noel’in bir putperestlik ayini olduğunu ifade ederken yılbaşından önceki haftalarda Cuma hutbelerinde imamlar aracılığıyla halka yılbaşının bir muhasebe vakti, kendimizi hesaba çekme zamanı olduğunu bildirmekte, bir senenin muhasebesini yılbaşı evvelinden yapıvermeye davet etmekteler. Hafsalan almıyor mu? Bakma öyle burası Türkiye...

İslami işletmelere öncülük etmek, Müslümanların parasını gayri İslami kişi ve kurumların ellerinde çar çur olmaktan kurtarmak iddiasıyla ortaya çıkan kuruluşlarımızdan olan ittifak holdingin bünyesindeki ADESE mağazaları yılbaşına özel hindi fiyatlarını ucuzlatabilmekte, halkımız bol bol hindi yesin diye halkımıza destek çıkabilmektedir. Ne o rahatsız mı oldun, senin de mi hissen var? O kadar da rahatsız olma burası Türkiye...

Noel’e ve halkın Noel kutlamalarına tepki veren çok kıymetli esnaf, sen de mi Noel’e karşı çıkıyorsun(!) haftalık dini sohbetlerinde Noel karşıtı konuşmalar yapan hocalara hak veriyor onları destekliyorsun. Fakat Noel öncesi çerez satışlarından pek de memnunsun, eğlence ve süs malzemelerindeki satış artışı hiç de içini sızlatmıyor, özel pastalar yapıyor, süsler üretiyorsun. Hem Noel’e karşı çıkıyor hem kar ediyorsun sana da diyecek pek sözümüz yok burası Türkiye...

Noel’e karşı çıkıyorsunuz anladık. 1 Ocak ın putperest bayramı olduğunun da farkındasınız. Mecburi olarak ticari, sosyal, siyasi işlerinizi de güneş takvimine göre ayarlıyorsunuz. Bundan da rahatsız olanlarınız var içinizde biliyoruz ama her yılbaşı başta diyanet olmak üzere takvim dağıtmaktan, ajandalar dağıtmaktan, bu günün reklam değerinden de istifade etmekten geri durmuyorsun. Yooo yooo bari bize kızma, biz senin iyiliğinden başka bir şey düşünmüyoruz. Rahatsız oluyorsan da kızma burası Türkiye...

Her şeyin bu kadar karışık ve karmaşık olduğu bir ülkede biz yine de zihin konforunuzu sarsıyorsak fakat sizin de söyleyeceğiniz çok şeyler varsa eh ne diyelim burası Türkiye...

Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 435. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 22 REBÎ'UL-EVVEL 1437   02 / 01 / 2016

 

Sakarya 538. Hafta: Yaşasın Barış, Özgürlük ve Adalet!

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun 538. Hafta basın açıklamasında Güneydoğu’daki olaylar gündeme getirildi.

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun 538. Hafta basın açıklamasında Güneydoğu’daki son gelişmeler gündeme getirildi.

Sakarya Dayanışma Derneği’nden Muhip Üzümcüoğlu’nun okuduğu açıklama şu şekilde:

Değerli Sakarya halkı

Kriz ve kaos ve ölümle dolu bir yılı geride bıraktık.

Yaşanan iki seçimin öncesi ve sonrasında yaşanan Diyarbakır, Suruç ve Ankara’da düzenlenen terör saldırılarında yüzlerce insanımız katledildi. Haziran seçimlerinde ortaya çıkan “koalisyon seçenekli” sonucun ardından ise Kürt siyaseti üzerinden ortaya konan bir “Kaos” programı ile karşı karşıyayız maalesef.

Özellikle kasım seçimleri sonrası yoğunlaşan; gerçekte hiçbir yasal ve anayasal dayanağı olmayan, valilerin ve kaymakamların yetkilerini sınırsızca ve sorumsuzca kullanması durumundan doğan sokağa çıkma yasakları, iddia edildiği gibi halkın huzur ve güvenliğini sağlamamakta, tersine halk üzerinde terör ve korku ortamının oluşmasına, sivil insanların devletin güvenlik güçleri tarafından pervasızca öldürülmesine, kültürel mirasın tahrip edilerek şehirlerin harabeye çevrilmesine neden olmaktadır.

İlk olarak 16 Ağustos’ta Varto’da uygulamaya konan “sokağa çıkma yasakları” adı altındaki ablukalar, şu an Cizre, Silopi ve Sur olmak üzere 3 ilçede devam etmektedir. Bugüne kadar 7 ilin 20 ilçesinde onlarca mahalleyi kapsayacak şekilde 56 kez ilan edilen sokağa çıkma yasakları, toplamda 253 günü bulmuş durumdadır. Yasakların resmi olarak kaldırıldığı ilçelerde de ablukanın fiili olarak devam ettiği bilinmektedir. Beş ilçede ilan edilen son ablukalarda 56 kişi yaşamını yitirdi:

- 5 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilen Cizre’de son yasak 14 Aralık 2015’te ilan edildi. On yedi gündür devam eden ablukada 23 kişi; Temmuz 2015’ten bu yana ise toplam 56 kişi yaşamını yitirdi.

- 3 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilen Silopi’de son yasak 14 Aralık 2015’te ilan edildi. On yedi gündür devam eden ablukada 15 kişi, Temmuz 2015’ten bu yana ise toplam 29 kişi yaşamını yitirdi.

- 6 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilen Sur’da son yasak 2 Aralık 2015’te ilan edildi. Yirmi sekiz gündür devam eden ablukada 12 kişi, Temmuz 2015’ten bu yana ise toplam 17 kişi yaşamını yitirdi.

- 7 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilen Nusaybin’de son yasak 24 Arlık 2015’te kaldırıldı. On bir gün süren ablukada 3 kişi, Temmuz 2015’ten bu yana ise toplam 23 kişi yaşamını yitirdi.

- 2 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilen Dargeçit’te son yasak 29 Aralık 2015’te kaldırıldı. On dokuz gün devam eden ablukada 3 kişi, Temmuz 2015’ten bu yana ise toplam 5 kişi yaşamını yitirdi.

Bu 5 ilçenin yanı sıra 15 ayrı ilçede uygulanan ablukalarda bugüne kadar 131 yurttaş yaşamını yitirdi, yüzlerce yurttaş yaralandı ve sakat kaldı. Toplamda 61 çocuk ve 36 kadın yaşamını yitirdi. Ankara, Suruç ve Zergele’deki katliamlarda da 141 can hayatını kaybetti.

Hükümetin “terörist” olarak lanse ettiği, Silopi’de cenazesi 7 gün boyunca sokakta bekletilen 57 yaşındaki Taybet İnan, keskin nişancılar tarafından acımasızca katledilen henüz 3 aylık bir bebek olan Miray İnce, devlet zulmünün birer sembolü olarak Kürt halkının hafızasına kazındı.

Ablukalar boyunca yüzlerce ev ve işyeri güvenlik güçleri ve “Esedullah Timi” gibi bir takım devlet güçleri tarafından tahrip edildi, yakıldı. Aynı güçler girdikleri mahallelerde duvarların üzerine, okullarda karatahtalara ırkçı ve cinsiyetçi yazılama yaparak halk üzerinde terör estirdi.

Her gün 3-5 kişinin öldürüldüğü Kürt kentlerinde kültürel ve tarihi değerler de yok edilmeye çalışılıyor. UNESCO Kültür Mirası listesinde yer alan tarihi Diyarbakır Surları büyük bir tehdit altında. Sur’da Kurşunlu Camii, Cizre’de Seyyidan Camii gibi kutsal ve tarihi mekânlar pervasızca tahrip edildi.

 

Silopi ve Cizre’de okullar, hastaneler ve belediye binaları askeri karargahlara dönüşmüş durumda. Sokaklarında tankların dolaştığı, mahalle içlerine top atışları yapılan kentlerde halk zamanının çoğunu sığınak olarak kullandığı bodrum katlarında geçiriyor. Halk günlerce aç, susuz ve elektriksiz bırakılarak mağdur ediliyor, eczane ve fırınların kapalı olması insanların temel insani haklardan mahrum kalması sonucunu doğuruyor. Abluka altındaki mahallelerin sağlık hizmetlerine erişimi engelleniyor. Halkın göçe zorlandığı mahallelerdeki yıkım, yer yer geri dönüşleri de imkansız kılacak boyutlara ulaşmış durumda.

Bütün bu yaşananlar medyada ya hiç yer bulmuyor ya da hükümet propagandası çerçevesinde üretilen yalan haberlerle hakikat baş aşağı edilerek sunuluyor. Tarafsız kurum ve gözlemcilerin müdahil olabileceği koşullar da sağlanmıyor.

Bu koşullar altında, Anadoluda yaşayan halkların birarada yaşama iradesinin yok edildiği açıktır. “Ülke bölünecek” feryatlarıyla “silah”ı çözüm olarak işaret edenler, gerçekte bizzat kendileri tüm toplumu bölmekte ve ayrıştırmaktadırlar. Hükümetin, tanklarla mahallelere sokaklara kadar girip, evlerdeki sivilleri öldürmeye kadar varan bu pervasız şiddetinin doğuracağı şey, sadece daha fazla şiddettir. .

Bir ülke, bir toplum, bir devlet, orada yaşayan herkesin özgür rızası ile bir arada yaşayabilir. Halkları birbirine düşürerek iktidarlarını koruyabileceklerini zannedenler çok yanılırlar, lakin bu tür şiddet sarmalına dönüşen süreçlerde, kaybeden sadece “iktidarlar” değil aynı zamanda tüm bir toplum ve ülke de olabilir.

Kürt halkının, özellikle batı illerindeki sessizlik karşısında büyük bir hayal kırıklığı yaşamaları, doğal olarak herkesin diline pelesenk ettiği “Türkler ve Kürtler kardeştir” lafının, artık bir slogandan ibaret olduğunu düşünmeleri bu ülkenin geleceği için en büyük tehlikedir

Bizler platform olarak kürt illerindeki kardeşlerimizi unutmadığımızı ve her zaman olduğu gibi mazlumların yanında yeraldığımızı buradan deklare etmek istiyoruz.

Yaşasın halkların kardeşliği

Yaşasın BARIŞ ÖZGÜRLÜK ve ADALET

SAÖP adına Sakarya Dayanışma Derneği 

Sakarya 538. Hafta: Yaşasın Barış, Özgürlük ve Adalet!

 

"‪#‎Rusya‬ bir savaş suçu işliyordu. Ama, aynı suçu işleyen bir devlet daha vardı. Bu ülke, resmi adı; “İslâm Cumhuriyeti” olan işgalci, yayılmacı, mezhebî savaşı ortaya çıkaran ve yalan üzerine siyasetini kuran‪#‎İran‬’dır."

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN
02 OCAK 2016 TARİHLİ 513. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Mazlum Suriye halkı, yeni yıla, yine zâlim Esed’in üzerine yağdırdığı bombalarla girdi. İdlib, Şam ve Halep’te halkın üzerine yağdırılan bombalar sonucu onlarca çocuk öldü, onlarca ev yerle bir edildi. Beş yıldır Rusya, İran ve Çin’in destek ve askeri yardımları ile ayakta kalan zâlim Esed’in Baas rejimi, Birleşmiş Milletlerin Genel Kurulu sonucu, Rusya’nın DAEŞ’le mücadele bahanesi ile Suriye’ye resmen girmesi ile zulmünü daha da artırdı. Doğu Akdeniz’de gücünü daha bir artıran Rusya ile birlikte, DAEŞ’e karşı mücadele etmek bahanesiyle, NATO güçleri ile bölgedeki kimi Amerika ile müttefik olan ülkeler de harekete geçmiştir. Akdeniz’in doğusunda hem Rusya hem de NATO ülkelerine ait savaş gemileri cirit atmaktadır. Aslında, tüm bu ülkelerin asıl hedefleri petrolden, enerji kaynaklarından, dünya ticaret hatlarından, stratejik boğazlardan parsa kapmak iken; hepsi de söz birliği etmişcesine, bu emellerini DAEŞ maskesi ile örtmeye çalışmaktadırlar.

Daha dün, İslâmî bir oluşum gibi ortaya çıkan ve Esed’e karşı olduğunu söyleyen IŞİD Örgütü ilk günden itibaren büyük bir Müslüman katliamına başlamış ve şimdiye kadar, Esed rejimi ile hiçbir çatışmaya girmemiştir. Bugün ise Rusya DAEŞ’i bahane ederek aynı şekilde Müslümanların üzerine bombalar yağdırarak katliamlarını sürdürmektedir.

Rusya’nın bu saldırılarıyla savaş suçu işlediğine dair Uluslararası Af Örgütü bir rapor yayınlamıştır. Aylık olarak yayınlanan MİSAK DERGİSİ’nin Ocak 2016 tarihli 302’nci sayısında; “Rusya Suriye’de Teröristleri Değil, Masum Sivilleri Öldürüyor.” Başlığıyla yapılan Haber-Yorum köşesinde, adı geçen Rapor ile alâkalı şu bilgiler verilmektedir: “Uluslararası Af Örgütü raporu, ‘Rusya’nın Suriye’deki Saldırılarıyla İlgili Açıklamalarının Maskesi Düştü’ başlığıyla yayınlandı. Rapor’a göre Rus savaş uçakları saldırılarında Sivillerin yaşadığı yerleşim alanlarını, camileri, Pazar yerlerini, hastaneleri hedef alıyor. Rusya’nın Eylül-Kasım arası Suriye’deki 6 operasyonu üzerinde yoğunlaşan Rapor’a göre saldırılarda ikiyüzden fazla sivil hayatını kaybetti. Rus yetkililerin, bir cami ile hastanenin zarar gördüğü operasyonlarla ilgili “YALAN” söylediği belirtilen rapor’da, Rusya’nın yerleşim birimlerinde uluslararası yasalarca yasaklanmış mühimmat kullandığı da ifade edildi.

Af Örgütü’nün Ortadoğu ve Kuzey Afrika Programı Başkanı Philip Luther, Rapor’a ilişkin yaptığı açıklamada; ‘Rusya’nın bazı saldırıları doğrudan doğruya meskûn mahalleri hedef almış görünüyor. Bu alanlarda askeri hedef yok. Saldırılar sonucunda yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Bu tür saldırılar savaş suçu teşkil ediyor. Rusya ayırım gözetmeyen ve hukuk dışı saldırılarına son vermeli ve meskûn mahallerde misket bombası ve kılavuzsuz bombalar kullanmaktan vazgeçmelidir’ dedi.

Rapor’da, görgü tanıklarından, yerel medya aktivisti Muhammet Kureybî al-Ghazal’ın; ‘Birkaç saniye içinde insanlar çığlık atmaya başladı, yanık kokusu havayı kapladı ve bir kaos hakim oldu. Yakında bir ilkokul vardı, çocuklar dehşet içinde koşuşturuyordu. Her yerde kafasız, organları kopmuş cesetler vardı’ ifadelerine yer verildi.

Sıralı şekilde dizilmiş 40 cesedin yanında oturup ağlayan bir kadın gördüğünü anlatan al-Ghazal’ın, ‘Çocuklar torbalara doldurulmuştu. Bu sahneyi bir daha unutamadım’ sözleri de raporda yer aldı.”

Evet, Rusya bir savaş suçu işliyordu. Ama, aynı suçu işleyen bir devlet daha vardı. Bu ülke, resmi adı; “İslâm Cumhuriyeti” olan işgalci, yayılmacı, mezhebî savaşı ortaya çıkaran ve yalan üzerine siyasetini kuran İran’dır.

Askeri birliklerine; “İmam Hüseyin Taburu, Fatımiye Tümeni, Zeynebiye Tümeni” gibi isimler veren ve; “İmam Hüseyin Aşkına, Yezit Ordusuna Karşı, Hz. Hüseyin’in Başını Kesenlere Karşı, İmam Mehdi Adına…” gibi sloganlar atarak öldürdükleri insanların tamamı Sünnî Müslümanlar’dır. Müslümanları Ehl-i Beyt adına öldüren İran’ın, son tahlilde mezhep çatışmasını körüklediğini unutmamak gerekir. Yine unutmamak ve şu tarihi gerçeği görmek gerekir ki, o da; Şia’nın tarih boyunca en ciddi mücadelesini Sünni Müslümanlar’a karşı verdiği gerçeğidir.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak buradan, her zaman olduğu gibi yine; dünyanın her neresinde olursa olsun dini, ırkı, etnik grubu ne olursa olsun kim haksızlığa, hukuksuzluğa maruz kalıyorsa, ya da inancı sebebiyle kendilerine saldırılıyorsa hakkın, haklının yanında yer alıp adâleti tesis etmenin bir vecibe olduğunu ifade ediyoruz.

Basın Açıklamamıza son verirken, başta zâlim Esed olmak üzere, onlara askeri ve lojistik destek vererek Müslümanları katletmeye devam eden Rusya’yı ve İran’ı tel’in ediyor, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İslâm Konferansı Teşkilâtı gibi kuruluşları; oyalayıcı açıklamalar yapmak yerine zalimlere ve “Savaş Suçu” işleyen ülkelere karşı ciddi ve caydırıcı yaptırım uygulamaları yönünde kararların alınması gerektiğini hatırlatıyoruz.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU