Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 501., Sakarya'da 525., Konya'da 421.,

" İnsanlar İslâm’ın adaletini özlüyor, ancak iman ve sabırla zulme karşı mücadele etmek gerekiyor."

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN

03 EKİM 2015 TARİHLİ 501. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sonrası Rusya da terörle mücadele bahanesiyle Suriye’ye resmen müdahil oldu. DAİŞ hedef gösterilmesine rağmen Rusya uçakları Esed muhaliflerini bombaladılar. Beş yıldır İran ve Rusya’nın askeri yardımlarıyla ayakta kalabilen zalim Esed’in Baas Rejimi, Birleşmiş Milletler’in son genel kurul vesilesiyle toplanan liderlerin en önemli gündem maddesi olmuştu. Öyle anlaşılıyor ki; dünyanın emperyalist egemenleri Suriye’de kendilerine yeni bir kukla bulamadıkları için yeniden Esed üzerinde mutabık kalmışlar. Batılı emperyalist güçler “Terörle mücadele bahanesiyle” İslâm topraklarında her türlü operasyonu yapmaktadırlar. Aslında terör örgütlerini kuran, kurduran veya ele geçirerek resmi olarak yapamadıkları icraatlarını terör örgütleri vasıtasıyla uygulamaya koyan yine bu emperyalist ülkelerdir. Mesela; bu gün Ortadoğu adını verdikleri coğrafyanın sınırlarını yeniden çizmek için “Arap Baharı”nı önce desteklediler. Diktatörlerin zulmünden bıkan halk ne olduğunu anlamadan sokaklara döküldü. Tunus ve Mısır’da askerlerin rolü göz ardı edildiği için başarı sağlanmış gibi gözükse de bu gün emperyalist güçlerin ordular eliyle kontrolü ele aldıklarını daha net görüyoruz. Suriye’de ise Nusayri Zalim Esed rejimi ordu eliyle Müslüman kıyımına başlayınca Müslümanlar “zillet içinde yaşamaktansa ölmeyi” tercih ettikleri için Baas rejimine karşı ölümüne direndi. Zamanla oluşan bir çok İslâmî grup Esed rejimini sarstı. İran ve Rusya’nın yardımı olmasaydı. Bu gün muhalifler Suriye’de yönetimi çoktan ele geçirmişlerdi.

Daha sonra IŞİD diye bir örgüt ortaya çıktı. Irak ve Suriye topraklarında fırtına gibi esti. Birçok bölgeyi de ele geçirdi. Görünüşe göre İslâmî bir oluşum havasındaydı. Ancak çok geçmeden bu örgütün de batılıların, bilhassa İngilizlerin kontrolünde olduğu anlaşıldı. Zira zararı en çok Müslüman’a dokunuyor, gerek tekfir bahanesiyle, gerekse “niye bana beyat etmiyorsun?” bahanesiyle devamlı Müslüman kanı döküyor ancak, IŞİD’in Esed güçleriyle çatıştığı hiç görülmüyordu. İsrail IŞİD tehlikesi karşısında gayet rahattı. Hatta batılılar kendi halkından Müslüman olup IŞİD’e katılanları rahatça bombalarla imha edebiliyordu. Bugün Rusya da aynı bahaneyle Suriye de Müslümanları bombalıyor.

Suriye’de emperyalistlerin hedeflerini gerçekleştirmek için çok rahat kullandığı bir diğer örgüt de PYD’dir. PKK’nın Suriye kolu olan bu oluşum güya sosyalist. Kürt halkının özgürlüğü için mücadele ettiğini iddia etmesine karşı, yaptıkları icraatlarla emperyalist ABD ve Batının kuklası olduklarını ortaya koyuyorlar. Zira anti-emperyalist ve sosyalist olma iddialarına karşı, Suriye’de ABD’nin en önemli müttefiki konumundalar. Öyle ki ABD’den açıkça silah ve eğitim desteği alıyorlar. Daha dün Suriye’de Kürt halkını insan yerine koymayıp kimlik bile vermeyen Esed rejimi yanında muhalif Müslümanlara karşı savaşan PYD’nin bu tavrını nasıl izah edeceğiz? Maddi ve insan kaynağı ihtiyacını büyük ölçüde istismar ettikleri Kürt halkından sağlayan PKK ve PYD’nin eylemlerinin Kürt halkına ne faydası var? Dün Gezi Eylemlerini organize eden güçlerin istekleri arasında yer alan hidro elektrik santralı yapımlarının durdurulmasını bu gün PKK baraj inşaatlarındaki makineleri yakarak yerine getiriyor. Artık yurdumuzda Türkçe yayın yapan Amerikan Gazete ve TV’lerinde PKK cici örgüt oldu. Dün “Barış Süreci de neymiş, memleketi PKK’ya sattınız” diye bağıranlar, bu gün de “PKK’ya karşı harekat başlatarak Barış Sürecini niye bozdunuz?” diye bağırıyorlar. Zira düne kadar PKK yurdumuzda Türk-Kürt düşmanlığını yaymak için kullanılıyordu, bugün ise rolü değişti. PKK ve PYD Ortadoğu haritasını yeniden şekillendirmek isteyen ABD ve Batının müttefiki. Bu yüzden artık basın yayın organlarında sevimli gösterilmesi gerek.

Osmanlı Devleti yıkılıp Ortadoğu denilen bölge İslâmî yönetimden mahrum kaldıktan sonra hiçbir zaman rahat yüzü görmedi. Zulüm, kan ve gözyaşı bölge halkının peşini bırakmadı. Bölge halkının Müslüman olması zaten en büyük suçları. Bir de enerji kaynaklarına sahip olmaları bölgeyi emperyalistlerin hedefi haline getirdi. Bugün bölge halkı çeşitli entrikalarla birbirine kırdırılıyor. İnsanlar İslâm’ın adaletini özlüyor, ancak iman ve sabırla zulme karşı mücadele etmek gerekiyor.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

 

 

 

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 525. hafta açıklamasında, Mina’daki faciaya ve Suriye’deki son gelişmeler ele alındı.

Platform adına Diriliş Saati Dergisi’nden Muhammed Duman’ın yaptığı açıklamada, “Suriye'den Yemen'e, Libya'dan Filistin'e kadar tüm Ortadoğu sathında Amerikan emperyalizmi ile tescilli ittifaklara imza atan Suudi rejiminin Allah'ın evinin bekçiliğine çöreklenmesine izin verilmemeli, bu işbirlikçi rejimin Allah'ın evinden elini çekmesi için İslam coğrafyasında kamuoyu oluşturulmalıdır” denildi.

Rusya’nın Suriye’deki savaşa doğrudan müdahil olmasına da değinilen açıklamada, çözüm için en doğru yolun “Suriye'deki tüm yabancı güçlerin, yabancı savaşçılar da dahil geri çekilmesi ve Suriye halkının uluslararası gözlemcilerin denetiminde yapılacak bir adil seçimle geleceğini belirlemesi olduğu”na vurgu yapıldı.

 

525. Hafta Basın Açıklaması

Suriye'de Barış Masası Acilen Kurulmalıdır!

Mekke’de şeytan taşlamak üzere yola çıkan hacı adayları arasında çıkan izdiham nedeniyle ortaya çıkan yüzlerce ölüm tek kelimeyle katliamdır. Hayatını kaybeden hacılarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz.

Bu facia diyemeyeceğimiz katliamın müsebbibi Kabe'de gerekli güvenlik donamını sağlayamayan Suudi rejimidir. Kabe'yi bir baba mülkü olarak görüp üzerinden hoyratça para ve prestij kazanan Suudi rejimi, Hacc'ı organize edecek teknik kapasiteden dahi aciz olduğunu gözler önüne sermiştir.

Suudi rejiminin art arda gelen teknik zaafiyetleri, her şeyden önce bu rejimin Harameyn hizmetkarlığı için meşruiyetini ve liyakatini tartışmaya vesile kılınmalıdır.

Suriye'den Yemen'e, Libya'dan Filistin'e kadar tüm Ortadoğu sathında Amerikan emperyalizmi ile tescilli ittifaklara imza atan Suudi rejiminin Allah'ın evinin bekçiliğine çöreklenmesine izin verilmemeli, bu işbirlikçi rejimin Allah'ın evinden elini çekmesi için İslam coğrafyasında kamuoyu oluşturulmalıdır.

Müslümanların kardeşlik iklimini soluduğu Hacc'a, mezhep kardeşliğini kendisi için tehdit olarak algılayan Suudi rejimi değil, İslami vahdet düşüncesini özümsemiş bir kurumsal yapının ev sahipliği yapması en doğru olandır. Bu konuda alim, aydın ve öncü şahsiyetlerimizin inisiyatif alarak Kabe'nin Müslümanlar tarafından ortak yönetileceği bir zemin oluşturmaya katkı sağlaması gerekmektedir.

Siyasilerimiz de Suud'un sıcak parasının hatırına yüzlerce kişinin ölümünü "olağan" bir durum olarak değerlendirme aymazlığından vazgeçmeli, Suudi rejimini mahkum edebilme erdemini gösterebilmelidir.

Suriye'deki iç savaş, maalesef hız kaybetmeden devam ediyor. Rusya'nın da denkleme dolaylı dahil olmayı bırakarak direkt müdahil olmasıyla başlayan yeni süreç Türkiye'de ve tüm dünyada tartışılıyor.

Doğru olanın; Suriye'deki tüm yabancı güçlerin, yabancı savaşçılar da dahil geri çekilmesi ve Suriye halkının uluslararası gözlemcilerin denetiminde yapılacak bir adil seçimle geleceğini belirlemesi olduğunu bu meydandan defalarca deklare ettik. Aynı amaçla da ateşkesin sağlanması, akabinde de Suriye rejimi ve Suriyeli muhaliflerin müzakere masasına oturmasının atılacak ilk adımlar olduğunu ifade ettik. Bugün de bu söylediklerimizin arkasındayız.

Üç yüz bine yakın insanın öldüğü, milyonlarca insanın mülteci konuma düştüğü harap olmuş bir Suriye'nin tekrar nefes almaya başlamasının başka yolu yoktur.

Barışın tek yol olduğu akledilmesine rağmen; hala duygularının esiri olarak yanlış yapmaya devam eden bir iktidar medyası ile karşı karşıyayız.

"Ne Rusya, ne Amerika; Suriye'de tüm yabancı güçler geri çekilsin" denileceğine; iktidar medyasında Suriye'de pasif kalarak Türkiye'yi yalnız bıraktığı iddiasıyla bugüne kadar "kanka" ilan ettikleri Obama'yı suçlayan ve ilk seçimlerde Amerika'da Neo-Conların iktidara gelerek Obama'nın bu yanlışına son vereceğine dair yorum ve iddialara şahit oluyoruz.

Hiçbir Amerikan yönetiminin dünya halklarının mağduriyetini, adaleti gözeten bir politika izlediğine en azından 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana şahit olmadık. Amerikan emperyalizmi zaman zaman demokratlar, zaman zaman da cumhuriyetçiler eliyle farklı elbiseler giyerek ancak temel misyonunu kaybetmeden yoluna devam ediyor.

İktidar medyasının bazı önemli kalemşörleri Suriye'de akan kanın durmasını talep edeceğine, adeta akan kanı yeterli görmeyerek Amerikan Neo-Conları'nın devreye girmesini istemektedir.

Suriye'de Türkiye dış politikasının çökmesini bir türlü hazmedemeyen bu güruh, sadece gözlerini değil bu ülkenin geleceğini de karartmaktadır. Halkımızı söz konusu yanlış ve kandan beslenen politikaya karşı durmaya davet ediyoruz. Suriye'de barışın tek yol olduğunu tekrar deklare ediyoruz.

Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi

 

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 421. Hafta Basın Açıklaması