Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 490., Sakarya'da 512., Konya'da 408.,

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN

4 TEMMUZ 2015 TARİHLİ 490. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Bilindiği gibi İslâm Medeniyeti’nin güzide merkezlerden birisi olan Doğu Türkistan’da, Uygur Türklerine yapılan baskı, zulüm, işkence ve katliamlar her geçen gün artarak devam etmektedir. Kızıl Çin’de, 26 Haziran 2009 tarihinde Guanci şehrinde 5000 Çinli işçinin Uygurlu kadın ve erkek işçilerin kaldığı yatakhaneyi basarak 300 kişiyi vahşice katletmişlerdi. Olaylar daha da büyümüş, kız çocuklarının başlarını keserek kapılara asmışlar, öğrencilere saldırarak büyük bir katliam işlemişlerdi.

Evet, Çin, Türkistanlı kardeşlerimize yönelik etnik temizlik politikaları ile 1949’da başlattığı katliamlar sonucu, 1965 tarihi itibarıyla 13 milyondan fazla insanı öldürmüştür.

Kızıl Çin'in uyguladığı politikaları, yapılan bir araştırmaya dayandırılan rapordan sizlere aktarmak istiyorum:

ETNİK TEMİZLİK: Uygur Türklerinin sayılarını azaltmak amacı ile nüfus plânlaması adı altında 2 ya da 3 çocuk yapmalarına müsaade ediliyor, plânlama dışı hamileliklerde kürtaja zorlanıyor, gizli doğum yapanlara çok büyük maddi cezalar veriliyor, şayet eşlerden biri memur ise görevine son veriliyordu. Bu husus, Çin kanunlarında açık bir şekilde yer almıştır.

IRKÎ AYRIMCILIK: Devlet eli ile yürütülen bir siyaset olup, polisler Uygur Türklerini keyfî olarak sorgulayabilmekte, Çin halkı ayrımcılık yaparak kin ve nefretlerini kusmakta, Uygurlar; "terörist, katil, hırsız, bölücü, radikal İslamcı" olarak yaftalanmakta, Uygurlar en büyük tehlike olarak gösterilmektedir .

CAN VE MAL GÜVENLİĞİ YOK: Doğu Türkistan'da kimsenin can güvenliği yoktur. Devlet istediği zaman istediği kimseyi tutuklayabilir ve istediği şekilde cezalandırabilir. Geride kalan ailesinin durumu ise vahimdir, çünkü onlara sahip çıkmak ya da yardım etmek de Çin kanunlarına göre suçtur.

DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ YOKTUR: Doğu Türkistanlılar düşünce, ifade ve din hürriyetinden mahrum edilmişlerdir. Siyasî haklar, toplanma, eşitlik, azınlık hakları, çalışma, eğitim, mülkiyet edinme hakkı hatta göç ve iltica hakkı gibi haklardan mahrumdurlar. İbadet etme, ibadet yerlerine gitme, Ramazanlarda devlet dairelerinde, eğitim kurumlarında oruç tutma yasaklanmakta, dinini öğrenmek için evlerinde dini kitap bulunduranlara ceza verilmektedir.

KÜLTÜREL ASİMİLASYON: Farklı Türk lehçeleri ile konuşan yerli halk, Çince konuşmaya zorlanmaktadır. Ayrıca Sincan Üniversitesi'nde birçok derste Uygur dilinde ders yapılması da yasaklanmıştır.

1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla, Doğu Türkistan işgal edilerek yukarıda belirtilen asimile etme, göçe zorlama, zindan, katliam, hukuk ihlalleri her geçen gün arttı ve Doğu Türkistan Müslümanları yasaklarla ve yine bir Ramazan ayında gündeme gelip oturdu. Geçen seneki Ramazan’da Filistin bu anlamda gündemde idi; bu Ramazan’da da Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık kıyımı ve zulümler, tüm Müslümanları üzüntüye sevk etmiştir. İşgalden bu güne Uygurların seyahat etme özgürlükleri olmadığından Hacc’a gidememişlerdir. Diğer yandan Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Abdulehad Er Müslümanlara yönelik saldırıların arttığından bahisle, “Çin özellikle oruç tutmayı, camilerde namaz kılmayı yasakladı” Doğu Türkistanlı esnafa iş yerlerinde Ramazan ayında altı çeşit içki bulundurma zorunluluğu getirdi. Bunu yapmayanlar tutuklandı. Uygur erkeklerine sakal bırakmak, kadınlara başörtüsü takmak yasaklandı” diyerek bir fecaati dile getirmiştir.

Zalim komünist Çin, 5 Temmuz 2009 katliamından sonra yeni bir döneme girmiş, 1 Ocak 2015 tarihi itibarıyla da dini yasakları resmi hale getirmiştir. Bunun sonucunda da memur, öğretmen, öğrenci, işçi ve resmî sıfatı bulunan herkes oruç tutma yasağı kapsamına alınmış, ibadet özgürlüğü kısıtlanarak sadece 60 yaş üzerinde ve devlette çalışmayan kişilere “Camiye Giriş Belgesi” verilmiş, her gün binlerce genç hapislere atılmaya, sorgusuz infazlar yapılmaya başlanmıştır.

Her geçen gün İslâm dininin emirlerini yaşamaları daha fazla engellenen Uygur Türkleri, geçtiğimiz günlerde göreve gelen Çin Komünist Parti Genel Sekreteri tarafından yeni kısıtlamalara tabii tutulmaya başlandılar. Bu kısıtlamadan bazıları:

•Bayanların etekleri 110 cm’den uzun olmayacak

•Bayanlar büyük başörtüsü takmayacaklar.

•Elli yaşından küçük erkekler sakal bırakamayacak.

•Müslüman bir ailenin evinde en fazla 3 adet bıçak bulunabilecek.

•Hiçbir şekilde dini nikah kıyılmayacak.

•Devlet memurları evlerinde Kur’an-ı Kerim ve seccade bulundurmayacaklar.

•Vatandaşlar evlerinde en fazla 1 adet Kur’an-ı Kerim ve 2 adet seccade bulundurabilecekler.

•Camide cemaat ile namaz kılınırken Fatiha Suresi’nden sonra yüksek sesle amin denilmeyecek

gibi yasaklarla Müslüman Uygur Türklerinin ibadet etmeleri engellenmeye çalışılmaktadır. Böylece zengin yer altı kaynaklarının keşfedilmesinden sonra, Doğu Türkistan Çin tarafından işgal edilmiş, inancı kültürü ve kimliğine saldırılarak Uygur Türkleri adeta kendi yurtlarında köle haline getirilmiştir. Çin’deki köpek katliamı için ayağa kalkanlar, şimdiye kadar katledilen 35 milyon insan için kıllarını bile kıpırdatmamaktadırlar. Bizler ise, bir Müslüman hassasiyetiyle burada, Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak, dünyanın her neresinde olursa olsun dini, ırkı, etnik grubu ne olursa olsun kim haksızlığa, hukuksuzluğa maruz kalıyorsa, yada inancı sebebiyle saldırılıyorsa hakkın, haklının yanında yer alıp adaleti tesis etmenin bir vecibe olduğunu ifade ediyoruz. Yeryüzündeki ezilmişlerin, mustazafların yanında yer alıp zalim müstekbirlerin karşısına dikileceğimizi buradan deklare ediyoruz. Ve hassaten, Peygamber Efendimiz (sav)’in; “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu düşmana teslim etmez” buyurduğu üzere ‘Ey Müslümanlar !’ diyoruz gelin kardeşlerimize sahip çıkalım. Şu mübarek Ramazan günlerinde onlara maddi – manevi destek verelim. Dualarımızla onların yanında yer alalım. Ve bu anlamda bizler de Rabbimize niyaz ediyoruz: Ya Rab! Başta Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz olmak üzere Filistin’deki, Irak’taki, Suriye’deki, Çeçenistan’daki, Afganistan’daki ve bilumum İslâm beldelerindeki Müslüman kardeşlerimize yardım ve inayetini gönder. Onları kafirler topluluğuna karşı galip ve muzaffer eyle. Zalimlere fırsat verme, onları kahr-u perişan eyle. Bizleri tekrar İslâm’ın izzetiyle izzetlendir, İslâm’ın şerefi ile şereflendir yâ Rabbi!

Buradan tekrar haykırıyoruz ki, ey katiller, ey zalimler! Mazlum Uygur halkının yakasından ellerinizi çekin, işgal ettiğiniz topraklardan çekilin ve sizler, ey insan hakları savunucuları, Humanistler, Demokratlar… Neredesiniz? Niçin sesiniz çıkmıyor? Bilin ki, bundan sonra artık yalanlarınızla hiçbir yere varamayacaksınız! Masum halkları kandıramayacaksınız bundan sonra!

Bu nedenle Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak, insana ve insanî değerlere yönelik hukuk dışı tüm uygulamaları, baskı ve zulümleri kınadığımızı ve her zaman da kesin bir tavırla bu tür katliamları işleyenleri tel'in edeceğimizi tekrar ilân ediyoruz. Ayrıca Türk Hükümeti, bu vahşi ve canice işlenen toplu katliamlar karşısında sessiz kalmayarak, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin maruz kaldığı bu vahşeti durduracak ciddi adımlar atmalı, uluslar arası kurum ve kuruluşları harekete geçirecek girişimlerde bulunmalıdır. Dolayısıyla Çin'in bu saldırganlığı, caniliği, uluslar arası bir platforma taşınmalı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İslâm Konferansı Teşkilatı ve D-8 ülkeleri gündemine taşınarak ciddi, caydırıcı ve yaptırım gücü olan kararlar alınması sağlanmalıdır.

Ayrıca, Türk İş Adamları ve uluslar arası ticari kuruluşlar Kızıl Çin ile olan ticaretlerini askıya almalı, halkımız da duyarlı bir şekilde Çin mallarını boykot etmelidirler. Efendim, "Çin ekonomik yönden öyle büyümüştür ki, bu tür boykotlarla onu dize getiremezsiniz" gibi yorumlar da görüyoruz.. Mesele Çin'i ekonomik yönden yıkma meselesi değildir. Asıl konu, tavrımızı koymak, safımızı belirlemek, zalim ve katillerle işbirliği yapılamayacağını ortaya koymaktır.

Diğer yandan, basın açıklamamızın sonunda, baş terörist İsrail’i de Gazze ablukasını delmeyi hedefleyen üçüncü özgürlük filosuna müdahale eden, uluslar arası sularda korsanlık yaparak gemilere saldıran İsrail’i, çocuk katili canileri buradan lanetle anıyor, yaptığı usulsüzlükleri, hukuksuzlukları terk etmelerini tekrar kendilerine hatırlatıyor, dünya kamuoyu önünde protesto ettiğimizi bildiriyoruz.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

Ramazan, Herkes İçin Muhasebe Vakti Olsun

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 512. Hafta açıklamasında “Ramazan ayında bile, İslam’ın namaz ve oruç gibi en temel kulluk çabalarının dahi toplumda iyiliği arttıran, kötülükleri azaltan bir işlev görmemesi düşündürücüdür.” mesajı verdi

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun 512. hafta açıklamasını Sakarya Dayanışma Derneği adına Ahmet Orhan okudu. Ramazan ayı münasebetiyle herkese bir nefis muhasebesi çağrısı yapılan açıklamada Orhan, “İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan, müslüman halkımızın dini duyarlılıklarının zirve yaptığı bir dönem. Bu ay boyunca müslümanlar  Allah’a yakınlaşmanın yollarını arar, tüm nefsi arzularından arınmaya çalışırlar… Lakin maneviyatın zirvede olduğu Ramazan ayında bile, İslam’ın namaz ve oruç gibi en temel kulluk çabalarının dahi toplumda iyiliği arttıran, kötülükleri azaltan bir işlev görmemesi düşündürücüdür. Vakit namazlarının, teravihlerin, bizlere günde defalarca, hayatta Allahtan başkasına kulluk edilemeyeceğini hatırlatması gerekirken,  nefislerimizde yerleşmiş; paraya, makama, mevkiye tamah etmek, nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmek hali normal midir?” sorularını gündeme getirdi.

Açıklamanın devamında Ramazan ayının ruhuyla Müslümanların halleri arasındaki çelişkilere değinilerek, “Patronla işçiyi, iktidar sahibiyle vatandaşı, Türk’le Kürd’ü, Sünni’yle Şii’yi aynı hizaya sokan, rüku ettiren, başını Allah huzurunda yere eğdiren namaz, yüzlerce binlerce defa dahi tekrarlansa müslümanları terbiye edememekte midir artık? Tuttuğumuz Oruç bizi bir aylık ramazan terbiyesinden geçirip; halden anlar, daha mütevazi, hak tanır, haramdan korkar bir hale getirememekte midir? Bu soruyu kendimize ciddi bir şekilde sormanın zamanı gelmişte geçmektedir. Bize namazı ve orucu tavsiye edip, saraylarda iftar açanların, hak hukuk, helal haram bakmaksızın mallarına mal katıp da, emekçiye fitre tutarı kadar bile asgari ücret vermekten imtina edenlerin namazı ve orucu bizleri kandırmamalı… Lüksü, şatafatı, zenginliği, iktidarı öven bir din, bu halkın dini olan İslam olamaz.” denildi.

SAÖP  512. Hafta basın açıklaması

Aziz Sakaryalılar

İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan, müslüman halkımızın dini duyarlılıklarının zirve yaptığı bir dönem. Bu ay boyunca müslümanlar  Allah’a yakınlaşmanın yollarını arar, tüm nefsi arzularından arınmaya çalışırlar. Camiler hiç olmadığı kadar dolar, vaazlara sohbetlere her zamankinden fazla katılım olur. Şüphesiz bu atmosferin devamı İslam kültürünün sonraki nesillere aktarılması açısından çok hayatidir.

Lakin maneviyatın zirvede olduğu Ramazan ayında bile, İslam’ın namaz ve oruç gibi en temel kulluk çabalarının dahi toplumda iyiliği arttıran, kötülükleri azaltan bir işlev görmemesi düşündürücüdür.

Vakit namazlarının, teravihlerin, bizlere günde defalarca, hayatta Allahtan başkasına kulluk edilemeyeceğini hatırlatması gerekirken,  nefislerimizde yerleşmiş; paraya, makama, mevkiye tamah etmek, nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmek hali normal midir?

Patronla işçiyi, iktidar sahibiyle vatandaşı, Türk’le Kürd’ü, Sünni’yle Şii’yi aynı hizaya sokan, rüku ettiren, başını Allah huzurunda yere eğdiren namaz, yüzlerce binlerce defa dahi tekrarlansa müslümanları terbiye edememekte midir artık?

Tuttuğumuz Oruç bizi bir aylık ramazan terbiyesinden geçirip; halden anlar, daha mütevazi, hak tanır, haramdan korkar bir hale getirememekte midir?

Bu soruyu kendimize ciddi bir şekilde sormanın zamanı gelmişte geçmektedir.

Bize namazı ve orucu tavsiye edip, saraylarda iftar açanların, hak hukuk, helal haram bakmaksızın mallarına mal katıp da, emekçiye fitre tutarı kadar bile asgari ücret vermekten imtina edenlerin namazı ve orucu bizleri kandırmamalı.

Bu haram ayda dahi Müslüman halkların arasında savaş ve kan peşinde olanların, Türk’ü Kürd’e, Kürd’ü Türk’e;  Şii’yle Sünni’yi birbirine kırdırmanın iğrenç hesabını yapanların protokol camilerde kıldıkları namazları, ihtişamlı sofralarda açtıkları oruçları bizleri kandırmamalı.

İnsanların emanet olarak verdikleri iktidarı babasından miras sananların, ülkeyi  “ya benimsin ya toprağın” dercesine halklar arası bir savaşa sokma niyetinde olanların, ne tuttukları oruç ne kıldıkları namaz bizimle aynı olamaz.

Lüksü, şatafatı,zenginliği, iktidarı öven bir din, bu halkın dini olan İslam olamaz .

Milyonları ekranlardan, kürsülerden uyutan, insanlara hakkı adaleti değil, zillete rızayı tavsiye eden, sözünü mevcut iktidar kimse onun rızasına göre eğip büken hocalar, şeyhler, imamlar, üstatlar da bu halkın, bu dinin rehberleri olmaz.

Aziz Sakaryalılar

Bu ramazan sonunda muhasebemizi yaptığımızda haktan ve adaletten yana, Allah’ın rızasını kazanmak için yaptıklarımızla, işimize geldiği gibi, menfaatimize uygun ve yeryüzü iktidarlarının rızası için yaptıklarımızı önümüze koyalım.

Bunu yaptığımızda şüphesiz Ramazan bizim için gerçekten bir kurtuluş imkanı olacaktır.

Yeryüzünü inanlar için mescit yapan Rabbimiz!

Bizlere sınıfsız statüsüz, tüm insanlığı bir araya toplayacak yeryüzü sofralarında iftar açmayı nasip et.

Bizlere haram tek lokmayı nasip etme.

Zulme uzanan elimizi kurut.

Yeryüzü iktidarlarına güç verecek tek bir nefesimiz olsa, onu da böğrümüzde bırak.

Bizi adaletine memur kıl.

Hesap gününün dehşetinden ve utancından muhafaza et.

SAÖP adına Sakarya Dayanışma Derneği

 

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 408. Hafta Basın Açıklaması

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu

 

 

 

            Bir suç, bir günah, azaba ve helaka sebebiyet verecek bir davranış alenen sergileniyor, insanlar bu suçu işlemeye teşvik ediliyor, bu günahtan uzak duranlar değişik şekillerde yaftalanıyorsa, bu cürmün suçlusu sadece cürüm sahipleri midir? Toplumun ıslahını ve iyiliği isteyenler, ahlakı önceleyenler, cürüm sahiplerine karşı neler yapmalıdır? Yapmaları gerekenleri yapmadıkları zaman cürümden kendilerine de bir pay var mıdır?

            Değişik zamanlar içerisinde, pek çok zaman batıcı zihniyetin, Avrupa Birliği uyum yasalarının, inancımıza ahlakımıza, kültürümüze çoğu yerde uygun olmadığını defaatle belirttik. Sonuçlarının onarılmaz büyük yaralar açacağını tekrar tekrar ifade ettik. Heyhat ki gözlerini bir yöne dikenler, başka hiçbir taraftan gelen sese kulak vermiyorlar. Hak sözün davetçilerini gale almıyorlar. Size ne zararı var diyorlar. Onlar da bu ülkede yaşamaktalar diyorlar. Bizler onların da temsilcileriyiz diyorlar. Diyorlarda diyorlar…

Cürüm, işlenmiş suç olması sebebiyle suçtur. Bu cürmü kanunlarla koruma altına almak ise katmerlenmiş bir suçtur. Allah’a bir meydan okumadır. Cürüm ne kadar fıtrata ve Allah’ın kanunlarına savaş açmaksa bu cürmü kanunlarla koruma altın almak da o derece savaş açmaktır. 

Öncelikle tüm baş tutucuları, teşvik edicileri, imkan sağlayıcıları, kanunlarla koruyucuları tel’in ediyor bu lanetten onlarında üzerine bir pay düştüğünü açıkça ilan ediyoruz. Sizler günahın ortaklarısınız.

Ey cürmün sahipleri! Ruhlarını, bedenlerini, şehvetleri uğruna şeytana satmış sapıklar. Ey lanetli fikrin sahipleri! Helaka sebep cürmün yolcuları! Biliniz ki akıbetiniz sizden öncekilerin akıbetleri gibi olacaktır. Kurtuluş yolu tövbe, hepiniz için sığınılacak tek kaledir. Ve kurtuluşunuz ancak tövbenize bağlıdır.

 Tarihin bir ibret levhası olduğu, sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı, tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 409. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

      KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

 

17 Ramazan 1436  (04.07.2015)