Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Konya'da 405., Ankara'da 487., Sakarya'da 509.,

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 405. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

            Rahman, Rahim, Allah’ın Adıyla

De ki: "Şüphesiz bana, dini Allah'a has kılarak O'na ibadet etmem emredildi. Bana, müslümanların ilki olmam da emredildi. De ki: Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım. De ki: Ben dinimi Allah'a has kılarak sadece O'na ibadet ediyorum.Siz de Allah'tan başka dilediğiniz şeylere ibadet edin!" De ki: "Şüphesiz hüsrana uğrayanlar kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. İyi bilin ki bu apaçık hüsranın ta kendisidir.Onlar için üstlerinde ateşten katmanlar, altlarında (ateşten) katmanlar vardır. İşte Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım bana karşı gelmekten sakının.”                                                                                                                                                                        (Zümer:11-16)

Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

            Ortadoğu coğrafyası, uzun zamandır kan gölüne dönmüş bir  vaziyettedir. Coğrafyanın tabii, kültürel ve tarihi uzantısı  olan, ülkemizin güney ve doğu kesimlerinde de uzun zamandır bölgede meydana gelen karışıklıkların yansıması ve devamı olarak karışıklıklar meydana gelmektedir.Bölgemiz    yerel dinamiklerden de meydana gelen sebeplerle uzun zamandır karışmakta, sonu kan dökülmesine varan olaylar  meydana gelmektedir.

 

Son yıllarda ortadoğu coğrafyasında şiddetin artmasına rağmen bölgede meydana gelen istikrar bir takım kişi ve kurumları rahatsız etmektedir. Bölgede meydana gelecek olan bir barışın istikrarın ana dayanağı ve temeli  bölgenin kendi iç dinamikleri üzerine kurulmalıdır. Dini, tarihi, kültürel bağlarının üzerine inşa edilen barış sürecine acilen ihtiyaç vardır.

 

Son günlerdeki seçim atmosferinde, bir siyasal partinin mitinginde meydana gelen kimin yaptığı belli olmayan patlama,birileri tarafından değişik kesimlerin üzerine yıkılmaya çalışılmaktadır.Bölge yeniden içinden çıkılmaz bir kaosa sürüklenmek istenmektedir.

 

Geçmişte çatışmanın tarafı olan gruplar üzerinden yeni çatışma senaryoları yazılmaktadır. Geçmişin acıları hafiflemeden açtığı yaralar tedavi edilmeden,bölge onulmaz yaralara yeniden sürüklenmek istenmektedir.

 

Seçim sonrasında İHYA-DER yöneticisi Aytaç BARAN’a yapılan saldırı ve akabinde meydana gelen olaylar,sağduyu ile yaklaşılmadığında yeni olayların tetikleyicisi olabilecek durumdadır.

 

Öncelikle Aytaç BARAN’ın şahsında İslami faaliyetlere yapılan bu saldırıyı şiddetle kınadığımızı iletmek isteriz.Camiasına,ailesine ve sevenlerine taziyelerimizi bildiririz.

 

Bölgede karışıklık isteyen birilerinin varlığı kesindir.Buna rağmen 7-8 Ekim olaylarında HDP mitingindeki patlamalarda, seçim esnasındaki öldürme olaylarında,en sonki saldırı ve akabinde meydana gelen olaylarda güvenlik zafiyeti gayet açıktır.Kamuoyu bu güvenlik zafiyetinden dolayı tedirginlik içindedir.Kim?,Kimler?,Hangi kurum ve kuruluşlar bu zafiyetin içindedir ve bundan ne türden menfaat ummaktadırlar?Kamuoyu bu soruların cevaplarını acilen istemektedir.

Geçmişte çatışmanın

 Tarihin bir ibret levhası olduğu, sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı, tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 406. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 26 ŞABAN 1436 13/ 06 / 2015

k.İnanç özgürlükleri platformu 405. basın açıklaması

"Şehit ‪‎AytaçBaran‬'ın ailesi olmak üzere HüdaPar‬ ve Yeni İhya Der camiasına baş sağlığı diliyoruz.Zalimler için yaşasın cehennem."

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 487. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.

Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır'da Yeni İhya Der Başkanı ve Hüda Par üyesi Aytaç Baran silahlı saldırıya uğrayarak hayatını kaybetti. Şüphesiz bu cinayet işleniş şeklinden de anlaşılacağı üzere kişisel bir hesaplaşmanın çok ötesinde planlı bir şekilde ve profesyonelce işlenmiş bir cinayettir. Bu olay ülkemizde ve özellikle doğu ve güney doğu bölgesinde mütedeyyin kişi ve kurumlara yönelik gerçekleştirilen saldırılardan bağımsız olarak düşünülemez. Geçen yıl kurban bayramında ihtiyaç sahiplerine kurban eti dağıtırken, Selehattin Demirtaş tarafından sokaklara çağrılan kitlelerce saldırıya uğrayıp işkence edilerek şehit edilen Yasin Börü ve üç arkadaşının maruz kaldığı şiddet bu saldırıların en alçakçası olarak tarihte ve hafızalarımızda yerini almıştır. Aynı zamanda şehit Yasin Börü'nün hocasıda olan Aytaç Baran'a yapılan saldırısı maalesef ne ilk ve nede son saldırı olacak gibi gözükmemektedir.

Suriye'de, ABD başta olmak üzere emperyalist devletlerin desteğini alarak Kürt, Arap, Türkmen ayrımı yapmaksızın kendisine muhalif olan kişileri evlerinden süren ve katliama tabi tutan PKK aynı şekilde arkasına aldığı destekle ve maalesef hükümetin çözüm sürecinde ortaya koymuş olduğu eksik ve yanlış politikalar sayesinde doğu ve güney doğu bölgelerinde özellikle mütedeyyin kişiler başta olmak üzere muhaliflerine fütursuzca saldırmaktadır. Nitekim çiçeği burnunda milletvekili Burcu Çelik Özkan seçim kutlamalarında sarf ettiği "Bu memleketten çekip gideceksiniz. Bize uzattığınız o keleşleri size çevirmesini biz çok iyi biliyoruz." cümleleri ile nasıl bir zihin dünyasına sahip olduğunu topluma açık etmiş ve ardından HDP'nin klasik haline gelen yaklaşımı ile yanlış anlaşıldım cümleleri üzerinden olayı kapamaya çalışmıştır. Bizler; PKK'nın Müslüman Kürt halkına olan tahammülsüzlüğünün ve bölgede kaos çıkarma amacının dışa vurumu olan bu ve benzeri cinayetlerin ilerleyen günlerde artmasından endişe duyuyoruz.

Politik Kürtçülük yaparak seçimlerde Kürt halkı üzerinden devşirdiği oylar ve vesayetçi kemalist zihniyetin destekleri ile barajı aşıp meclise giren ve kendisini Kürtlerin sözde temsilcisi olarak nitelendiren HDP Müslüman Kürtlere yönelik işlenen bu cinayetler karşısında dostlar alışverişte görsün sadedinden açıklamalar yapmakta ve suçu her zaman olduğu gibi mağdur olanın üzerinden bir başkasına atmaktadır. Son olarak Selahattin Demirtaş'ın PKK'yı es geçerek yaptığı "Hizbullah silahlandırılıyor." açıklaması bu süreçte ne denli samimi olduğunu ortaya koyan en net cümledir.

Küresel efendileri adına bölgede kan akıtan taşeronlar bilmelidirler ki; ateş düştüğü yerde kalmaz. Bölgede zuhur edecek kaos ortamında örneklerini yakın coğrafyamızda gördüğümüz üzere hiç kimse emniyette olmayacak ve zulüm er yada geç kapısına dayanacaktır. İnanç Özgürlüğü Platformu olarak tarafları aklı selime davet ediyor ve sağduyu üzerinden hareket etmeleri çağrısında bulunuyoruz. Demokrasi, insan hakları, yaşam hakkı, halkların kardeşliği, adalet, eşitlik gibi söylemlerle batı bölgelerinde temaşa eden HDP yetkililerine sorumlu davranmalarını söylüyor ve iddialarını ispata çağırıyoruz. Aksi durumda işlenen bu cinayetlerin birinci dereceden failleri olmaktan kendilerini kurtaramayacaklardır.

Diğer yandan uzunca bir dönemdir yurdun dört bir yanında marksist-leninist örgütlerce Müslümanlara yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılar karşısında ve son olarak Aytaç Baran'ın şehit edilmesi olayında devlet adeta ortalıkta görünmemiştir. Müslümanlara karşı yapılan bu tarz saldırıların bireysel anlamda yapılmış saldırılar olmadığı aksine organize bir şekilde koordine edildiği ve acil bir şekilde önlem alınması gerektiğini bu platformda pek çok kez dile getirdik. Maalesef bahsi geçen ve benzer nitelikteki saldırılara karşın; yaşam hürriyetini teminat altına alması gereken devlet mekanizmaları sürece ilgisiz kalmış ve cürmü işleyen failler meçhul bırakılmışlardır. Adeta ateşten bir çemberle çevrilmiş olan ülkemize bu ateşin sıçramasını isteyen içeride ve dışarıda pek çok kesimin olduğu bilinmekle beraber devlet mekanizmasının daha büyük olayların habercisi niteliğinde olan bu tarz olaylara sessiz kalması ve olayların üzerine yeterince gitmemesi bizler açısından oldukça düşündürücüdür. Büyük toplumsal olaylara sebebiyet verebilecek bu olayların önüne engel, yine bu ülkenin feraset sahibi Müslümanlarının ortaya koymuş oldukları itidalli yaklaşımları olmuştur. Ancak bu olayların önü alınmadığı takdirde saldırılara maruz kalan kesimlerinde doğru yada yanlış yöntemlerle kendilerini savunmaya çalışabilecekleri unutulmamalıdır. Buradan hükümet yetkilileri başta olmak üzere yetkili tüm kurumlara seslenerek diyoruz ki; gereken tedbirleri bir an evvel alın, toplumsal ayrışmayı körüklemeye yönelik olduğu aşikar olan bu olayların faillerini bir an evvel bulup gereken cezai müeyyideleri uygulayın. Devlet; ideolojisine ve siyasi kimliğine bakmaksızın her bir vatandaşının akıl, nesil, can, mal ve din emniyetini sağlamakla mükelleftir. Aksi durumda; varlık nedenini kaybeden devlet, gayr-ı meşru bir organizasyon olmanın ötesinde bir anlam ve değer taşımayacaktır.

Buradan başta şehit Aytaç Baran'ın ailesi olmak üzere Hüda Par ve Yeni İhya Der camiasına baş sağlığı diliyor ve Rabbimizden Aytaç Baran'ı şehit olarak kabul etmesini niyaz ediyoruz. Zalimler için yaşasın cehennem.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşma temennisiyle.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

Sakarya 509. Hafta: Siyasilerin Değil Halkın İsteklerine Bakın!

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 509. hafta açıklamasında seçim sonrası tabloda siyasilerin değil halkın beklentilerine bakılması gerektiği çağrısı yapılarak, neoliberal politikaların yol açtığı sosyal ve iktisadi tahribat eleştirildi

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 509. hafta açıklamasını Diriliş Saati Dergisi’nden Muhammed Emin Duman okudu. “Seçim sona erdi. Sonuçları ve koalisyon ihtimalleri tartışılıyor. Siyasilerin beklentilerinden çok, halkın ne istediğinin önemsenmesi ve irdelenmesi gerektiğine inanıyoruz.” diyen Duman, açıklamada 1980 sonrası uygulamaya sokulan neo-liberal politikaların toplumsal sonuçları eleştirildi. Duman, “Liberal ahlak tüm toplum katmanlarını sarmış durumda… Bireyin çıkarı için meşru-gayri meşru, helal-haram ayrımı yapılmadan her fiilin mübah görüldüğü bir noktaya geldik… Torpil, rüşvet, yolsuzluk gibi olumsuz kavramlar normalleştirilerek yaşamın bir gerçeği haline dönüştürüldü… Allah’ın şiddetle men ettiği “faiz” de bu süreçte normalleştirildi. 20-30 sene önce basit bir havale işlemi için gittiği bankalarda görülmeyi zul addeden Müslümanlar bugün hayatın her alanında faizli kredi kullanmayı caiz görür hale geldiler.” dedi.

Neoliberal politikanın iktisadi sonuçlarının da sorun olduğuna işaret eden Muhammed Emin Duman, açıklamanın devamında şu ifadelere yer verdi: “Allah’ın affetmeyeceği iki günahın şirk ve kul hakkı olduğu sürekli tekrarlanmasına rağmen, çalışanların emeğini sömürürken rahatsız olmayan, bunun en ciddi kul hakkı ihlali olduğunu görmezden gelen bir iş adamı sınıfı ürettik. Asgari ücretle geçinmenin ne anlama geldiğini çok iyi bilmesine rağmen sorunu liberal ahlak çerçevesinde arz ve talep dengesi olarak niteleyen bu yerli burjuva sınıfı İslam ahlakına karşı hep gözleri kapalı, kulakları tıkalı bir duruş sergiledi. Aynı iş adamı sınıfı para kazanmanın meşruiyetini sorgulamadan veya bu konudaki soruları yok sayarak yoluna devam etti.” dedi. Dış politika tercihlerinin de bölgedeki kaotik ortamı büyüttüğüne dikkat çekilen açıklamada, “Yapılması gereken fert ve toplum olarak liberal ahlakın dayattığı değerleri sorgulamak ve İslam ahlakını etkin hale getirmektir.” mesajı verildi.

 

509. Hafta Basın Açıklaması

NEO-LİBERAL POLİTİKALARA HAYIR!

Seçim sona erdi. Sonuçları ve koalisyon ihtimalleri tartışılıyor.

Siyasilerin beklentilerinden çok, halkın ne istediğinin önemsenmesi ve irdelenmesi gerektiğine inanıyoruz.

Halkımız 1980 sonrası uygulamaya sokulan neo-liberal politikaların sancısını fazlasıyla çekiyor.

Liberal ahlak tüm toplum katmanlarını sarmış durumda… Bireyin çıkarı için meşru-gayri meşru, helal-haram ayrımı yapılmadan her fiilin mübah görüldüğü bir noktaya geldik.

Köşe dönmek, yükselmek adına birçok günahın mübaha dönüştürüldüğü bir süreci yaşıyoruz.

Torpil, rüşvet, yolsuzluk gibi olumsuz kavramlar normalleştirilerek yaşamın bir gerçeği haline dönüştürüldü.

Torpili olmayanın işe girmesi, yükselmesi, ihale alması, hatta imtihan kazanması bile imkansız hale geldi. Bir dönem devlet memurluğu kadroları için adil bir şekilde yapılan imtihanlar bile adam kayırmayı sağlamak için sözlü mülakatlarla taçlandırıldı!

Belediye kapılarına önceleri “Rüşvet alan da veren de mel’undur” yazanlar bir süre sonra bu yazıları unuttular ve rüşveti normal bir olgu haline getirdiler.

Allah’ın şiddetle men ettiği “faiz” de bu süreçte normalleştirildi. 20-30 sene önce basit bir havale işlemi için gittiği bankalarda görülmeyi zul addeden Müslümanlar bugün hayatın her alanında faizli kredi kullanmayı caiz görür hale geldiler.

Allah’ın affetmeyeceği iki günahın şirk ve kul hakkı olduğu camilerimizde, toplantı mekanlarımızda sürekli tekrarlanmasına rağmen, çalışanların emeğini sömürürken rahatsız olmayan, bunun en ciddi kul hakkı ihlali olduğunu görmezden gelen bir iş adamı sınıfı ürettik. Asgari ücretle geçinmenin ne anlama geldiğini çok iyi bilmesine rağmen sorunu liberal ahlak çerçevesinde arz ve talep dengesi olarak niteleyen bu yerli burjuva sınıfı İslam ahlakına karşı hep gözleri kapalı, kulakları tıkalı bir duruş sergiledi.

Aynı iş adamı sınıfı para kazanmanın meşruiyetini sorgulamadan veya bu konudaki soruları yok sayarak yoluna devam etti. Rüşvetle ihale almak, ihaleye fesat karıştırmak, toplumun ortak malı olan ormanlar, sular, madenler gibi doğal kaynakları özelleştirme adı verilen yandaşlara peşkeş çekme operasyonları ile ele geçirip sömürmek gibi gayr-i meşru her yol mübah sayıldı.

Liberal ahlakın yıkımlarından sadece birkaçını saydık. Amacımız tahribatın boyutları ile ilgili bir yaklaşım sağlamak idi.

Yapılması gereken fert ve toplum olarak liberal ahlakın dayattığı değerleri sorgulamak ve İslam ahlakını etkin hale getirmektir.

Bugüne kadar liberal ahlakın yol açtığı tahribata meşruiyet kılıfı uyduran ya da en azından sessiz kalan kanaat önderlerinin kendilerini sorgulamaları zamanının geldiğine inanıyoruz.

Seçim sonuçları bu sorgulama için bir fırsat doğurmuştur. Topluma öncülük eden şahsiyetlerin ülkemizdeki gidişi akl-ı selim ile tekrar irdelemesi ve değerlendirmesi acil bir zarurettir. Aksi takdirde bunun hesabını asla veremezler.

 

Ak Parti kurmaylarının da öncelikle sorgulaması gereken neo-liberal politikalardır. Bu politikaların oluşturduğu sosyal ve kültürel çöküş tüm boyutları ile tahlil edilmeden doğru sonuçlara ulaşılamaz.

Ak Parti, bütün itirazlarına rağmen, iktidarı süresince küresel hegemonyanın taleplerine boyun eğmiş bir pozisyon aldığını kabul etmelidir. Zaman zaman bazı direnme noktalarının oluşması teslimiyetçi duruş gerçeğini değiştirmez. Bu pozisyonunu iç ve dış siyasette değiştirmediği sürece kan kaybetmeye devam edecektir.

Suriye’de son iki aydır Türkiye’nin Suudi Arabistan ile birlikte verdikleri destek sonucu iç savaşın tekrar kızışması Ak Parti’nin hala bariz gerçekleri kavrayamadığının işaretidir. 

Allah’tan hakikatleri görmemizi sağlayacak basiret nasip etmesini niyaz ediyoruz.

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi