Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 478., Sakarya'da 500.,

“Aileyi Koruma Kanunu adı altında feministlerin katkısıyla çıkarılan zinayı teşvik eden, kadına şiddetin sebeplerinden biri olan kanunun en kısa sürede değiştirilmesini istiyoruz."

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN

11 NİSAN 2015 TARİHLİ 478. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Günümüzde haberleşme araçları bir hayli çoğaldı ama bu durum haber kirliliğini de beraberinde getirdi. Bu hızlı haberleşme araçları ise düşünme ve akletme imkânını ortadan kaldırdı. Çağımız artık imaj devri, algı devri ve slogan devri haline geldi. Bu durum farkında olmadan herkesi etkilediği gibi, yöneticileri de etkileyerek hatalı kararlar alınıp, ileride çok büyük yıkımlara sebep olacak kanunların çıkmasına vesile olabilmektedir. Konuyu fazla uzatmadan sözü “Kadında Şiddet” ve “Aileyi Koruma Kanunu”na getirmek istiyoruz.

Bilindiği gibi toplumun temeli ailedir. Aile bağları ne kadar sağlam olur, çocuklar ne kadar mutlu, huzurlu ve sağlıklı ortamlarda büyürlerse toplumun geleceği de o denli sağlıklı olur. Bugün toplumda suça karışmış, uyuşturucuya bulaşmış, toplum ile uyumsuz ve şiddete meyilli insanların aile yapısı incelenince görülecektir ki; bu tür insanlar genelde parçalanmış ailelerin çocuklarıdır. Aile içi şiddet çocukların kişiliklerine yansır. Evde mutsuz bir ortamda büyüyen çocuklar alkol ve uyuşturucuya daha çok meyillidirler. Dolayısıyla aile toplumumuzun geleceğini yetiştirir. Bu durumu çok iyi bilen şer odaklar aile yapımızı bozmak için uzun vadeli çalışmalar yaparak yürürlüğe koymuşlar, aile kurumunu yıkarak toplumdaki yalnız bireyleri daha çok sömürmeyi planlamaktadırlar. Bunun için feminizmin söylemlerini her fırsatta öne sürmekte, aileyi kadın ve erkeğin mücadele alanı olarak takdim etmektedirler. 2007 yılında çıkarılan “Aileyi Koruma Kanunu” ise aile kurumunu tam anlamıyla kaosa sürüklemiştir. Sanki kadına şiddeti savunan varmış gibi “kadına şiddete karşıyız” sloganı herkesin dilindedir. Her kadın cinayeti sonrası aynı nakarat tekrarlanır ancak kimse kadın cinayetlerinin sebepleri üzerine durmaz. 2007 yılında kabul edilen bu kanun getirdiği hükümlere baktığımızda, bırakın aileyi korumayı, boşanmayı ve zinayı teşvik ettiğini görüyoruz. Erkekler için evlenmeyi ateşten bir gömlek haline getiren bu kanun, kadına şiddetin de en önemli teşvikçilerinden biridir. Şimdi bu kanunun işleyişine bakalım.

Yeni evli bir çift kavga ettiler ve karakolluk oldular. Kadın avukattan kanunun kendisine verdiği hakları öğrendi. Eşinden şikayetçi oldu ve koca üç aylığına sokağa atıldı. Tatlıya bağlanabilecek ilk kavga artık şiddetlenir, iş boşanmaya doğru gider. Kadına tazminat, nafaka ve malların yarısı verilecek, çocuk varsa o da anneye verilecek. Baba çocuğunu artık ancak icra yoluyla görebilecektir. İşin garibi erkek iki ay bile evli kalsa ömür boyu nafakaya mahkûm. Bu süreçte eşini, çocuğunu, malını ve huzurunu kaybeden erkek cinnet geçirmesin de ne yapsın? Nafaka; kadın başka bir erkekle evlenince kesileceğinden, birçok kadın evlenmeden eski kocasının nafakasını da yeni erkek arkadaşı ile birlikte harcarsa bu durumdaki eski kocanın psikolojisini siz düşünün. Bunun gibi kanundaki birçok hüküm boşanmayı teşvik etmekte, insanları evlilik dışı ilişkiye adeta zorlamaktadır. Bugün herkes kadına şiddete karşı olduğunu söylüyor ama sebeplerini hesaba katan yok. Üstelik kadına şiddeti önlemek için konulan tedbirler de konuyu daha çok içinden çıkılmaz hale getiriyor. Kadına polis koruması, panik butonu ve elektronik kelepçe gibi komiklikler bugüne kadar çare oldu mu? Aile reisliği kavramını kaldırdınız. Peki, iki kaptanlı bir aile gemisi kaptanları kavgası yüzünden karaya oturunca ceremesini neden hep erkek tarafı çekiyor? Bu süreçte erkeklere o kadar çok psikolojik baskı uygulandı ki; iki ay evliliğe ömür boyu nafaka kepazeliğine karşı hiçbir erkek itiraz bile edemiyor.

İki yıl önce Antalya’da eski eşine nafaka borcunu ödeyemediği için hapse giren kocasının ardından bunalıma girerek iki çocuğunu zehirleyip öldüren, kendisi de intihara teşebbüs eden anneye müebbet hapis cezası istenmiş. Bu aile dramının vebalinden, “nafakayı ödeyemeyene hapis cezası” çıkaranların hissesine ne kadar düşer acaba? Sakarya ve Zonguldak’ta ise kocalarını boğarak öldüren kadınlar mahkemede nefsi müdafaa gerekçesiyle beraat etmişler. Kocaları öldüğüne göre mahkeme kadınların ifadelerine göre karar vermiş olmalı. Bu cinayetler basında pek tartışılmadı. Kadın artık cinayet de işlese dokunulmaz hale getiriliyor. Kocadan şiddet görmek olsa olsa cezada indirim nedeni olabilirdi. Mahkemeler artık kadınlara; “kocalarınız sizi döverse onları öldürebilirsiniz, ceza da almazsınız” mı demek istiyor. Neredesin ey adalet!

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak “Aileyi Koruma Kanunu” adı altında feministlerin katkısıyla çıkarılan ancak aileyi dinamitleyen evliliği zorlaştırıp adeta zinayı teşvik eden ve kadına şiddetin sebeplerinden biri olan bu kanunun en kısa sürede toplumun gerçeklerine göre değiştirilmesini istiyoruz. Seçim sathı mailine girdiğimiz şu günlerde partiler biraz da bu probleme kafa yorsalar iyi olur.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

 

Adalet ve Özgürlük İçin 500 Haftadır Meydandalar

 

10 yıl önce başörtüsü yasağına karşı her Cumartesi yapılmaya başlayan eylemlerde, bu Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu çatısı altında 500. Haftayı geride bırakıldı

 

10 yıl önce kamusal alanda uygulanan başörtüsü yasağına karşı kurulan ve her Cumartesi günü basın açıklaması yapan platform, 500. haftayı geride bıraktı. Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu çatısı altında yürütülen eyleme, 500. haftası dolayısıyla farklı şehirlerden sivil toplum örgütü temsilcileri de iştirak etti. Platform adına Kadrican Mendi tarafından okunan basın açıklamasında, 10 yıllık süreci “Kesintisiz devam etmesi dolayısıyla Türkiye’nin siyasal ve toplumsal tarihinde bir ilk teşkil eden platform tecrübesi, kendi mecrasında küçük ama kararlı adımlarla yürümeye devam ediyor. Platformumuz, kendisini 28Şubat sürecinin dindarları teslim aldığı günlerde, bir “varoluş” bir “teslim olmama” iradesi olarak ortaya koydu. Dönemin muktedirlerinin “bin yıl süreceği”ni iddia ettikleri 28 Şubat despotluğu karşısında “bin yıl sürecek bir direniş” hattı oluşturmak amacıyla yola çıktı… Müslüman bir halka “helal” ve ya “haram “koyma iddiasında bulunan dönemin iktidarı karşısında, “Müslüman” iddiasında olanların önünde iki seçenek bulunuyordu; ya teslim olunacak, pazarlık edilecek, devşirilecek ya da direnecektik.

Biz bugün inandığımız ilkeler için hakkı ayakta tutma çabasını sürdürmeye çalışıyoruz.” şeklinde açıkladı.

 

Platformun bugüne kadarki eylemleri hakkında “Birlikte yaşadığımız on sene içerisinde, gündemimiz her zaman halkın gerçek gündemi oldu. Halkın çeşitli kesimleri arasında kışkırtılmaya çalışılan farklılar karşısında, ezilenlerin ortaklaşması için çaba sarf ettik.” diyen Kadrican Mendi, açıklamasının devamında şunları söyledi: “Asgari ücret köleliğinden, Kürt meselesine, iş cinayetlerinden, bölgesel politikalara kadar insanımızı dolaylı veya dolaysız ilgilendiren her meselede tavrımızı sağduyu ve adaletin terazisine vurduk. Doğru bildiğimizi çoğu zaman işimize yaramasa ve hatta işimizi zorlaştırsa bile,  söylemeyi bir ahlaki görev bildik. Müslümanca bir tavrı her zaman siyasetimizin merkezine koyarken, “kendine değil herkese Müslüman” bir anlayışı meydanlardan haykırdık. Bugün iddiamız, ”çok büyük ve önemli işler yaptık” değildir. İddiamız; İslamcı bir siyasetin iktidarla değil, ilkelerle sürdürülebileceği ve sürdürmemiz gerektiğidir. Adaleti ve halkın maslahatını gözetemeyen iktidarların ise Müslümanlar nezdinde asla meşru olmadığının şahitliğini yapmaktır.”

 

 

SAKARYA ADALET VE ÖZGÜRLÜK PLATFORMU 500. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

 

Aziz dostlar!

Bugün itibariyle platformumuz 500. basın açıklamasını yapıyor.

Kesintisiz devam etmesi dolayısıyla Türkiye’nin siyasal ve toplumsal tarihinde bir ilk teşkil eden platform tecrübesi, kendi mecrasında küçük ama kararlı adımlarla yürümeye devam ediyor.

Platformumuz, kendisini 28Şubat sürecinin dindarları teslim aldığı günlerde, bir “varoluş” bir “teslim olmama” iradesi olarak ortaya koydu.

Dönemin muktedirlerinin “bin yıl süreceği”ni iddia ettikleri 28 Şubat despotluğu karşısında “bin yıl sürecek bir direniş” hattı oluşturmak amacıyla yola çıktı.

Şimdi mevcut iktidara teslim olanların, o zaman da ‘Asker’in iktidarına aynı sadakatle teslim oldukları günler yaşadık.

Devletin, başörtüsü üzerinden Müslüman kamuoyuna diz çöktürme çabalarını ya cepheden göğüsleyecektik ya da teslim olacaktık.

Bu sebeple platformumuzun ismini, zulme inat ve suratına çarparcasına “Başörtüsü Platformu” olarak belirledik. Bunun devlet zorbalığına karşı “direniş” iddiasında bulunmak olduğunun farkındaydık.

Müslüman bir halka “helal” ve ya “haram “koyma iddiasında bulunan dönemin iktidarı karşısında, “Müslüman” iddiasında olanların önünde iki seçenek bulunuyordu; ya teslim olunacak, pazarlık edilecek, devşirilecek ya da  direnecektik.

Maalesef Türkiye’nin Müslüman kanaat önderleri, cemaatleri, siyasetçileri ve aydınlarının kahir ekseriyeti devlete teslim olmayı tercih ettiler ve bu tercihten AKP tecrübesi ortaya çıktı.

Direniş’i tercih edenlerse bugün inandıkları ilkeler için hakkı ayakta tutma çabasını sürdürmeye çalışıyorlar.

Böylesi bir çabanın, iktidar şehvetine kapılanların, güce ve paraya kavuşanların, devletin tüm imkânlarını kendileri için kullananların ihtişamı karşısında, iğneyle kuyu kazmak olduğunun farkındayız.

İktidar için kavga edenler buna kavuştular, ancak bunun karşısında iddialarını ve izzetlerini yitirdiler.

İlkeleri için kavga edenlerin hikâyesi ise henüz bitmedi. Çünkü bu hikâye bizimle başlamadı ve bizden sonra da bitmeyecek.

Platform yürüyüşüne on yıldır aynı ilkelerle devam ediyor.

İlk günden beri mevzisini yeryüzü iktidarları karşısında, yeryüzünün mustazafları yanında belirleyen platformumuz, bu gün itibariyle iktidarlar değişse ve hatta değişen iktidar “kendi adamları”nın iktidarı dahi olsa, duruşlarını ve iddialarını değiştirmeksizin, inandıkları ilkeler uğrunda mücadele edeceklerini, dost düşman herkese ispatlamış durumdadırlar.

Aziz dostlar!

 Bugün de tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi, iktidarlar, varlıklarını borçlu oldukları halkın üstünde aynı zorba, adaletsiz ve müstağni tavırlarla hüküm sürme gayretindedirler.

Dünün mağdurları bugünün mağrurlarına dönüşmüş, dün uğradıkları zorbalıkların aynısını şimdi kendileri halka reva görmektedirler.

Dünün ve bugünün iktidarları değişseler de ezilen yine halk olmaktadır.

Mağdur edebiyatıyla iktidara gelenler, kendilerini mağdur edenlerle hiç bir hesaplaşmaya girmezlerken, halka dönük buyurganlığı aynen devam ettirmişlerdir.

İşte bu dönüşüm esnasında platformumuzdan da yeni iktidara yanaşması beklenilmiş, bu dayatılmış, tavır alınmış hatta müdahale edilmeye çalışılmıştır.

Bu dönemin hikayesi ilerde daha detaylı anlatılacaktır muhakkak.

Ancak bugün için söylenecek şey, iktidar kim olursa olsun platformun her zaman “Halk”ın yanında duracağıdır.

Devlet iktidarı karşısında halkın tek direnebilme imkanı ise örgütlü olabilmesidir.

Bunun için Platform, kendi durduğu yerden, ilkeli ve örgütlü bir mücadeleyi, Müslüman mahallesinde sürdürmeyi kendisine farz-ı kifaye görmektedir.

 

Aziz sakarya halkı;

Birlikte yaşadığımız on sene içerisinde, gündemimiz her zaman halkın gerçek gündemi oldu.

Halkın çeşitli kesimleri arasında kışkırtılmaya çalışılan farklılar karşısında, ezilenlerin ortaklaşması için çaba sarfettik.

Asgari ücret köleliğinden, Kürt meselesine, iş cinayetlerinden, bölgesel politikalara kadar insanımızı dolaylı veya dolaysız ilgilendiren her meselede tavrımızı sağduyu ve adaletin terazisine vurduk.

Doğru bildiğimizi çoğu zaman işimize yaramasa ve hatta işimizi zorlaştırsa bile,  söylemeyi bir ahlaki görev bildik.

Müslümanca bir tavrı her zaman siyasetimizin merkezine koyarken, “kendine değil herkese Müslüman”bir anlayışı meydanlardan haykırdık.

Bugün iddiamız, ”çok büyük ve önemli işler yaptık” değildir.

İddiamız; İslamcı bir siyasetin iktidarla değil, ilkelerle sürdürülebileceği ve sürdürmemiz gerektiğidir. Adaleti ve halkın maslahatını gözetemeyen iktidarların ise müslümanlar nezdinde asla meşru olmadığının şahitliğini yapmaktır.

Aziz dostlar!

Mücadelemiz esnasında acı tatlı birçok olay yaşadık.

Birçok insanla buralarda tanıştık, bir çoğunun övgüsünü ve yine bir çoğunun da tepkisini aldık.

Yüzlerce dostumuz bu alanda bizimle birlikte durdu.

Bu zaman dilimizde bazı dostlarımızı da Hakka uğurladık; bu minvalde İrfan Alemdar ve Behzat Çakmak abilerimizi rahmetle anıyoruz.

Rabb’imizden sonra en büyük dayanağımız da, işte böylesi vefakar ve mütevazi dostlarımız, yoldaşlarımız oldu.

Hakikatli bir sözün gücüne güvenen insanlar bu 500 haftada bizi yalnız bırakmadılar.

Bugün Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu ismiyle mücadelesine devam eden platfomumuz bu mütevazi ve sadık dostlarına güvendiği için yürüyüşüne ilk günkü kararlılıkla devam ediyor.

İçinde bulunduğumuz yeni ve kritik bir dönemecin eşiğinde, elimizden geldiği kadarıyla emeğimizi adalet mücadelesinin kefesine taşımaya devam edeceğiz.

Sözümüzü eğip bükmeden yükseltecek, emeğimizi halkımız/ümmetimiz için kıskanmaksızın sarf edeceğiz.

Tecrübemizi; İlkeli bir siyasetin mümkün olduğunu, siyasetin sadece parlementodan ibaret olmadığını, halkın durduğu yerde, kendisi olarak da siyaset yapabileceğini gösterebilme çabasında bir tecrübe olarak tarif ediyoruz.

12 eylül darbesinin inşa ettiği yüzde on barajının arkasına saklanan devlet iktidarının, halkın örgütlü gücü karşısında geriletilebileceği ve bunun için daha fazla platform tecrübesine ihtiyaç olduğunun bilincindeyiz.

Hakkı ve Adaleti gözeten, İslam’ın özgürleştirici ilkelerinin hiç iktidar için peşkeş çekilmesine müsaade etmeyen, zayıfın, acizin, yoksulun yoldaşı; kibirlinin, müstağninin, zorbanın düşmanı bir tecrübeyi örgütlemek bugün için her zamankinden daha hayatidir.

Platformumuz bu bilinç ve kararlılıkla ezilenlerin sesi olma çabasını devam ettirme azmindedir.

500. haftasına giren yürüyüşümüzde bizleri yalnız bırakmayan Sakaryalı ve Türkiye’nin dört bir köşesinden dostumuzu selamlıyoruz.

Şüphesiz Allah Sadıklarla beraberdir.

Sakarya Adalet ve Özgürlük Platformu