Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 476., Sakarya'da 498.,

"Irak’ta ve özellikle Suriye’de keskin nişancıları ile Sünni avına çıkan İran, yeryüzü müstekbirlerinin emellerine hizmet etmeye başlamıştır."

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN

28 MART 2015 TARİHLİ 476. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Geçtiğimiz hafta,Arap Birliği Dışişleri Bakanları’nın ortak kararı ile Yemen’de iktidarı köşeye sıkıştıran Husiler’e karş ıaskeri operasyon başlatıldı. Bu askeri harekatı, onlarca Arap ülkesi destek vermektedir. ABD Başkanı Barack Obama, ‘Tavşana kaç, tazıya tut’ siyaseti, bu askeri harekatın hedefini tesbit açısından önemlidir. Arizona Senatörü John McCayn güney Carolina Senatörü Lindsey Graham, yaptıkları ortak açıklamada, “Suudi Arabistan ve Arap ortaklarımız iç savaşa dönüşen Yemen’de düzeni yeniden sağlamaya dönük çabalarında bizim desteğimizi hak ediyor.” İfadesini kullandıkları malûmdur. İslâm topraklarında bir asırdır (1915-2015) devam eden maddi ve manevi istilâ, son yıllarda korkunç katliamları beraberinde getirmiştir.Bombalanan şehirler, katledilen masum insanlar, sakat bırakılan mağdurlar, yıkılan evler, ülkesini terk etmek zorunda bırakılan milyonlar, dul, yetim, öksüz bırakılan kadınlar, çocuklar, yaşlı insanlar!..ABD ve müttefikleri, Şii-Sünni savaşının zeminini oluşturmak için bütün imkânlarını seferber etmektedirler. Savaşın fitilini Yemen’de ateşleyen, Illuminati Çetesi, bütün islâm topraklarını kan gölüne çevirmekten hususi bir zevk almaktadır. Önümüzdeki günlerde Yemen’de öldürülen masumların haberleri bütün dünyaya servis edilecektir.

Suudi Arabistan Kralı, Yemen operasyonuna 150 savaş uçağıyla katıldıklarını ifade etmektedir. Körfez ülkeleri dışında Ürdün, Fas, Mısır, Pakistan ve Sudan da Yemen’de kara operasyonlarına katılmaya hazırlanmaktadır. Mısır, Yemen, Libya, Tunus ve Suriye başta olmak üzere bölgede Müslüman Kardeşler’e karşı başlatılan asimetrik savaş, IŞİD’in ortaya çıkmasından sonra yeni bir boyut kazanmıştır. Mezhep Savaşı’nda başı çeken, Irak’ta ve özellikle Suriye’de keskin nişancıları ile Sünni avına çıkan İran, yeryüzü müstekbirlerinin emellerine hizmet etmeye başlamıştır. İran’ın Lübna’daki vurucu gücü Hizbullah terör örgütü listesinden çıkarılmıştır. Bu noktada, İslâm dünyasının çok uyanık olması, kurulan acem tuzağa düşmemesi zaruridir. Yoksa, ABD ve Batı’yı sevindirecek acı gelişmeler yıkım haberleri Yemen’den de gelmeye başlayacaktır. Müslüman kamuoyu, uluslar arası İslâmî kurum ve kuruluşlar bir an önce üzerine düşen görevleri, eksiksiz yerine getirmek zorundadır.

Basın açıklamamızda, değinmek istediğimiz. Bir diğer konu da, 17 Temmuz 2014 tarihinde Siyonist İsrail’in Gazze katliamlarını protesto etmek için İsrail Büyük Elçiliği Konutu önünde protesto gösterisi düzenleyen onbir kişi hakkında açılan dava konusudur. Yıllardır masum Gazze halkına, genelde tüm Filistinli Müslüman kardeşlerimize yönelik Siyonist İsrail’in yaptığı saldırı, bombalama, çocukları katletme, insanların kemiklerini taşlarla vura vura çatır çatır kıran, şimdiye kadar binlerce Müslüman’ı şehit eden, evlerini yıkan zalim, terörist İsrail’i protesto eden sağduyulu insanları, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu”na muhalefet ettiği gerekçesiyle savcılıkça, hem de Büyükelçilik tarafından bir şikayetle Savcılığa müracaat edilmemiş olmasına rağmen hakların da cezai kovuşturma başlatılıp, mahkemeye sevk edilmişleridir. Söz konusu Gazze saldırısında 2 bin 110 Filistinliyi katleden katil Siyonistleri görmeyip, bu olay üzerine İslâmî ve insanî duygularının galeyana gelmesi sonucu yapılan protesto gösterisinde, Büyükelçilik konutuna taş attıkları gerekçesiyle, aralarında, o tarihte 18 yaşını doldurmamış üç çocuğun da bulunduğu 11 kişi hakkında başlatılan davanın değerlendirilmesini siz kamuoyunun vicdanına havale ediyoruz. Ve zalimlerin adeta kollandığı bu tür uygulamalardan da bir an önce vaz geçilmesi temennilerimizi ve protestomuzu iletiyoruz.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

Sakarya 498. Hafta: Yemen’de Suudi ve Amerikan Müdahalesine Hayır

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 498. hafta eyleminde İç Güvenlik Paketi ve üniversitelerde İslami kimlikli öğrenci hareketlerine yönelik şiddet kınanırken, Suudi rejimin ve müttefiklerinin Yemen’e yaptıkları askeri müdahale protesto edildi.

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 498. hafta basın açıklamasını Sakarya Dayanışma Derneğiadına Ahmet Orhan okudu. Açıklama metninde öncelikle kamuoyunda İç Güvenlik Paketi olarak bilinen kanun tasarısının apar topar Meclis’ten geçirilmesine tepki gösterildi. Paketteki değişikliklerin getirdiği risklere dikkat çekilen açıklamada, kanun “Özetle toplumsal meşruiyetini tüketmiş olan iktidar, halk arasında gelişebilecek her türlü gösteri ve yürüyüşü, iktidara dönük her türlü protesto hareketini zorla, güç kullanarak bastırmak niyetinde olduğunu göstermiştir. Vatandaşı, iktidarın her türlü keyfi uygulaması karşısında itaat etmeye zorlayan, itiraz edebileceği hiç bir mekanizma bırakmayan bu siyaset tam bir zavallılık ve tükenmişlik itirafıdır. Zor kullanarak protesto hakkını bastırabileceğini düşünen iktidar, halkın haklı öfkesini arttırmaktan başka hiç bir sonuç elde edemeyecektir” şeklinde değerlendirildi.

Açıklamada Yemen’e yönelik askeri müdahale protesto edilirken, Türkiye’nin rolü de eleştirildi. Konuyla ilgili açıklamada “Amerika’nın desteğiyle Suudi Hanedanı önderliğinde körfez ülkelerinin hava harekatıyla Yemen’e saldırarak tamamen mezhepçi saiklerle giriştiği katliama; Türkiye de istihbarat desteği vereceğini deklare etmiş, dahası Katar’a asker gönderebilmesine ilişkin bir kararı da yine meclisten çıkarmıştır. Suriye ve Mısır’da içine düşülen mezhepçi siyasetin Yemen’de aynı hızla devam ettiğini görmek, İslam coğrafyasını bir kan gölüne çeviren siyasetlerde Amerika ve Suud ile birlikte başrole soyunmak, bu iktidara mazlum halklarının ahı olarak geri dönecektir” ifadelerine yer verildi.

Eylemde ODTÜ’de  hafta içinde İHH standına ve yine ODTÜ Mescit Topluluğu’nun düzenlediği etkinliklere karşı gerçekleştirilen saldırılar da kınandı. “İktidarı gerekçe göstererek İslami değerlere ya da masum Müslümanlara dönük saldırılara” tepki gösterilirken, konunun manipülasyona dönüşmemesi çağrısı da yaptı. Orhan, “Dernek,  vakıf, cemaat veya parti adına sarf ettiğimiz söz ve amellerimizi, karşılaşılan her olumsuzlukta “Müslümanlara dönük” saldırılarmış gibi lanse etmeye çalışmak, öncelikle bir hak ihlalidir. Daha da önemlisi iktidar tarafından daha önce “Kabataş hadisesi’’nde de görüldüğü gibi provokatif amaçlarla kullanılmaya müsait bir zemini besleyecektir. Dindar camianın yapı veya örgütlerine dönük saldırıları o yapılara dönük saldırılar olduğu için de eleştirebilir ve saldırıya uğrayan bu arkadaşlarımızla dayanışma içine girebiliriz.” dedi.

 

SAÖP 498. Hafta basın açıklaması

Kamuoyunda 'İç Güvenlik Paketi' olarak bilinen, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı, TBMM Genel Kurulu'nda sadece 199 evet oyu ile kabul edilerek yasalaştı.

Genel Kurul'da kabul edilen maddelere göre artık vatandaşın üstü veya arabasının her yeri, bir hakim veya savcı kararı olmadan polis tarafından amirinin sözlü emriyle aranabilecek. Bu aramada vatandaşın üstünü çıkarması bile istenile bilinecek. Polis, istediği kişiye 'koruma altı' adı altında 'gizli gözaltı' yapabilecek. Bunun süresi ve sınırı da olmayacak. Kanunda gözaltı yerine sadece 'koruma altına alır' dendiği için polisin vatandaşı hastaneye götürme zorunluluğu da olmayacak. Polis, potansiyel şüpheli gördüğü bir kişiyi hakim veya savcı kararına gerek duymadan bulunduğu yerden 'uzaklaştırabilecek.' Böylece bu kişinin belirli bir yere gitmesine veya girmesine yasak koyabilecek.

Polis, hakim ve savcı kararı olmadan 24 saate kadar, toplumsal olaylarda ise 48 saate kadar vatandaşı gözaltına alabilecek. Polis ve jandarma istihbarat amaçlı dinleme yaparken dinleme kararını 24 saat içinde yetkili ve görevli hakimin onayına sunması ve hakimin de 24 saat içinde karar verme zorunluluğu, hakimin karar verme süresi açısından 48 saate çıkarıldı. Böylece hakim kararı olmadan polisin dinleme yapmasının süresi uzatıldı.

Kamu düzenini ve güvenliğini veya kişilerin can ve mal emniyetini tehlikeye düşürecek toplumsal olayların baş göstermesi halinde vali tarafından kamu düzenini sağlamak amacıyla alınan karar ve tedbirlere aykırı davrananlar, 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Bu durumda valilerin ilan edeceği sokağa çıkma yasağına uymayan 1 yıl hapisle yargılanabilecek.

 

Yine paketteki maddelere göre; generaller dışında jandarmadaki üst düzey tüm atama ve görevden almalar İçişleri Bakanı tarafından yapılacak. Böylece İç işleri Bakanı bir ilin jandarma komutanını istediği zaman görevden alıp değiştirebilecek. Bunun için Jandarma Genel Komutanı'nın uygun görüşü de gerekmeyecek. General rütbesinde olmayan daire başkanlarıyla il ve ilçe jandarma komutanlarının atanmaları, yer değiştirmeleri ve geçici görevlendirmeleri İçişleri Bakanı tarafından yapılacak. Gerektiğinde Jandarma Genel Komutanı da bu konuda teklifte bulunabilecek. Diğer subaylar ile astsubaylar ve uzman jandarmaların atanması, yer değiştirmesi ve geçici görevlendirmeleri Jandarma Genel Komutanı'nın yetkisinde olacak. Ayrıca belediye sınırları içinde olmakla birlikte, hizmet gerekleri bakımından uygun görülen yerler jandarmanın görev ve sorumluluk alanı olarak tespit edilebilecek.

Özetle toplumsal meşruiyetini tüketmiş olan iktidar, halk arasında gelişebilecek her türlü gösteri ve yürüyüşü, iktidara dönük her türlü protesto hareketini zorla, güç kullanarak bastırmak niyetinde olduğunu göstermiştir.

Vatandaşı, iktidarın her türlü keyfi uygulaması karşısında itaat etmeye zorlayan, itiraz edebileceği hiç bir mekanizma bırakmayan bu siyaset tam bir zavallılık ve tükenmişlik itirafıdır.

Zor kullanarak protesto hakkını bastırabileceğini düşünen iktidar, halkın haklı öfkesini arttırmaktan başka hiç bir sonuç elde edemeyecektir.

Yaklaşmakta olan seçimlerle birlikte korkusu da artan iktidar, kendini kurtarabileceğini düşündüğü her türlü ilişkiye girmekten çekinmemektedir.

Yıllardır Çözüm süreci yürütüyoruz bahanesiyle Kürt oylarını almayı başarabilen iktidar, son süreçte o kadar sıkışmıştır ki, “Kürt Sorunu” yoktur noktasına ricat ederken,  bir yandan da askere ve milliyetçi oylara göz kırpma çabasındadır.

Ülkemiz ve halkımız için böylesine hayati bir mesele de dahi bu kadar ilkesiz ve pragmatist bir tavır değişikliği gösteriliyor olunması, siyasal etik açısından nasıl bir çürümenin yaşandığını da göstermektedir.

Aynı şekilde Mısır’da Sisi ve müttefiki Suudi hanedanının ‘’seçilmiş cumhurbaşkanına’’ yaptığı darbeye karşı kitlesini sokaklara döken ve bunu seçim malzemesi yapan iktidarın, Perşembe günü Yemen’e hava saldırısı yapan bu çetenin peşine takılması, dış siyasette de hiç bir ilkesel, insani ve İslami hassasiyetlerinin olmadığını, iktidarları için her türlü manevrayı yapabileceklerini göstermiştir.

Amerika’nın desteğiyle Suudi Hanedanı önderliğinde körfez ülkelerinin hava harekatıyla Yemen’e saldırarak tamamen mezhepçi Saiklerle giriştiği katliama; Türkiye de istihbarat desteği vereceğini deklare etmiş, dahası Katar’a asker gönderebilmesine ilişkin bir kararı da yine meclisten çıkarmıştır.

 

Suriye ve Mısır’da içine düşülen mezhepçi siyasetin Yemen’de aynı hızla devam ettiğini görmek, İslam coğrafyasını bir kan gölüne çeviren siyasetlerde Amerika ve Suud ile birlikte başrole soyunmak, bu iktidara mazlum halklarının ahı olarak geri dönecektir.

Seçim yaklaştıkça artan gerilim, son günlerde üniversitelere de yansımaya başladı.

Basından takip ettiğimize göre; ODTÜ’de hafta içinde İHH standına ve yine ODTÜ Mescit Topluluğu’nun düzenlediği etkinliğe, karşıt görüşlü öğrencilerin saldırıları sonucu istenmedik olaylar meydana gelmiştir.

Önümüzdeki günlerde iktidara karşı haklı tepkilerin, iktidarın destekleyicisi olarak algılanan Müslüman kimlikli öğrencilere yönelmesi gibi bir risk söz konusudur.

Başından beri Müslüman kimliğimizin bir gereği olarak iktidara karşı muhalefet eden platformumuz, insanların zorbalık, şiddet ve nefrete pirim vermedikleri sürece iktidar destekçisi dahi olsa örgütlenme ve propaganda faaliyeti yapma özgürlüğü olması gerektiğine inanmaktadır.

Ancak, öğrenciler arasında ortaya çıkabilecek bu tür istenmeyen hadiselerin, kolayca manipüle edilerek “Müslümanlar ve diğerleri” gibi mecraya sürüklenmesine karşı uyanık olmalıyız.

Dernek,  vakıf, cemaat veya parti adına sarf ettiğimiz söz ve amellerimizi, karşılaşılan her olumsuzlukta “Müslümanlara dönük” saldırılarmış gibi lanse etmeye çalışmak, öncelikle bir hak ihlalidir. Daha da önemlisi iktidar tarafından daha önce “Kabataş hadisesi’’nde de görüldüğü gibi provokatif amaçlarla kullanılmaya müsait bir zemini besleyecektir.

Dindar camianın yapı veya örgütlerine dönük saldırıları o yapılara dönük saldırılar olduğu için de eleştirebilir ve saldırıya uğrayan bu arkadaşlarımızla dayanışma içine girebiliriz.

Ancak öncelikle sorunun nereden kaynaklandığını doğru tahlil etmeliyiz.

Aksi takdirde Kur’an’da Musa (as) kıssasında anlatıldığı üzere “sırf bizden olduğu için” her kavgaya çağıranın yumruğu olmaya kalkışmak, sadece bu yapılara değil, kamuoyunda zaten yeterince yıpranmış “Müslüman” algısına da zarar verecektir.

Son söz olarak ta şunu söyleyelim ki; iktidarı gerekçe göstererek İslami değerlere ya da masum Müslümanlara dönük her türlü sözlü veya fiili saldırı karşısında bir an tereddüt etmeksizin misliyle karşılık vereceğimizden de kimsenin şüphesi olmasın.

Şüphesiz Allah işitendir bilendir.

SAÖP adına Sakarya Dayanışma Derneği