Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 468., Sakarya'da 490.,

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN 
31 OCAK 2015 TARİHLİ 468. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Bilindiği gibi Allah-u Teâlâ (cc) tarih boyunca bütün kavimlere peygamberleri vasıtasıyla emir ve yasaklarını bildirmiştir. Hz. İsa (as) Peygambere sağlığında 12 kişi iman etmiştir. Daha sonra İsrailoğullarından Pavlus adını alan bir kişi Hıristiyanlığı tahrif ederek teslis (yani baba, oğul, kutsal ruh) inancını ortaya koymuştur. Ruhban sınıfının da dini istismar ederek halka zulmetmeleri ve kilise vergileriyle büyük servet edinmeleri Hıristiyan kitlelerde dine karşı hoşnutsuzluğa yol açmıştır.
İslâm Dini ise tahrif olmamış yapısı ile ehil idarecilerin elinde yeryüzünde adaleti sağlamış, hâkim olduğu topraklardaki halkın kitleler halinde Müslüman olmalarına yol açmıştır. Bu durumdan rahatsız olan Avrupa’daki ruhban sınıfı; bir yandan “Hz. Muhammed’in (sav) Kur’an’ı İncil ve Tevrat’tan faydalanarak kendisinin yazdırıp yeni bir din kurduğu” iftirasını yaymış, öte yandan Müslümanları da barbar, cani, savaş delisi olarak tanıtarak kendi halkını İslâm’dan soğutmaya çalışmıştır. İslâm Dini ile mücadelede her türlü yalan ve iftirayı mübah gören batı dünyası zamanla bu konuda çalışacak kurumlar oluşturmak yoluna gitmiştir. Müşteşrik ve Oryantalist dediğimiz bu uzmanlar, Kur’an’ın Hz. Muhammed (sav) tarafından yazıldığı iddialarının tutmaması üzerine bu defa da hadislerin uydurulduğu veya Kur’an’a uymayan hadislerin reddedilmesi gerektiği gibi bir sürü iddiayı piyasaya sürerek İslâm hakkında şüpheler oluşturup, iç bünyede karışıklık çıkarmaya çalışmışlardır. İslâm’ı ana köklerinden kopararak, herkesin kendine göre anladığı Protestan bir İslâm oluşturmak için gayret sarfeden bu çevreler dini magazinleştirmeye, emperyalistlerin sistemine zarar vermeyecek şekilde uysal bir Müslüman tipi oluşturmaya çalışmaktadırlar. Öte yanda ise dünyaya hakim Yahudi sermayesinin emrindeki medya ile Müslümanları terörist, cani, yobaz ve insanlık düşmanı olarak göstermek için algı operasyonları tüm hızıyla sürdürülmektedir. 
Komünizmin iflas edip Sovyet Blokunun çökmesi üzerine NATO, hiçbir Müslüman ülkenin batı için bir tehdit oluşturmamasına rağmen İslâm’ı kendisine yeni düşman seçmiştir. Bu tarihten sonra da bütün İslâm toprakları adeta kan gölüne dönmüş, milyonlarca Müslüman katledilmiş, yaralanmış, sakat kalmış, birçoğu da yurtlarını terk etmiştir. Yerli işbirlikçi hainlerin de yardımıyla bugün İslâm toprakları harabeye dönmüştür. İslâm topraklarının işgaline karşı çıkan bütün Müslümanları da terörist olarak tanıtan emperyalistler bütün çabalarına rağmen batılı halklardan İslâmı seçenlere engel olamamaktadır. Bugün dünya üzerinde halkı Müslüman olan ülkelerin hepsinde İslâm tek alternatif haline gelmiştir. Batıda da İslâm’ın önlenemeyen yükselişi İslâm düşmanlarını kara kara düşündürmektedir. İslâmofobianın teşvik edilmesi de hiçbir işe yaramayacaktır. İslâm hakkında araştırma yapan bütün insanlar sonunda, İslâm’ın bozulmamış hak din olduğunu görerek Müslüman olmaya karar vermektedirler. Görünen odur ki, kâfirler istemese de Allah (cc) nurunu tamamlayacak, yakın bir gelecekte dünya İslam’ın adaletine kavuşacaktır.
Uluslararası Ceza Mahkemeleri tarafından İsrail’in Mavi Marmara Olayı’nda savaş suçu işlediği kabul edilmesine rağmen davaya bakmamasına İHH tarafından itiraz edildi. Sudan’da iç savaş esnasında ölen Hıristiyanlardan on bir kişinin ölüm emrini Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşir’in verdiği iddiasıyla Ömer Beşir hakkında yakalama emri veren mahkeme Mavi Marmara Davası’nda görevsizlik kararı veriyor. Sudan’da ölenler Hıristiyan olunca kendini yetkili sayan mahkeme Mavi Marmara’da ölenler Müslüman olunca konunun görev alanına girmediğini söylüyor. Sevsinler sizin adaletinizi! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de konu Müslümanlar ve başörtüsü olunca böyle yan çizmişti. Lahey’de bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İHH’nın itirazına ne gibi bir kılıf uyduracağını merakla bekliyoruz.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu adına 490. hafta açıklamasını Diriliş Saati Dergisi’nden Muhammed Emin Duman okudu. İsrail’in 18 Ocak’ta gerçekleştirdiği saldırıya karşı Hizbullah’ın yaptığı misillemenin ilk gündem maddesi olduğu açıklamada “Hizbullah saldırısı başta Filistin olmak üzere tüm İslam coğrafyasında memnuniyetle karşılandı. Hamas, İslami Cihad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi Filistin direniş örgütleri bu eylemi büyük kitlesel gösterilerle kutladılar. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi tüm uluslararası kuruluşların kararlarını yok hükmünde sayan, aleyhinde alınan onlarca karara rağmen kan dökmeye, toprak gaspetmeye ve özellikle de Mescid-i Aksa’yı yıkma projesine tam gaz devam eden Siyonist İsrail’in anladığı tek dil silahlı mücadeledir. Hizbullah tam da bunu yaparak İsrail’e anladığı dilden cevap vermiştir. Müslüman Sakarya halkı adına kendilerini kutluyoruz.” ifadeleri kullanıldı.

 

Kıdem Tazminat Fonu’nun da gündem olduğu açıklamada, Muhammed Emin Duman, “Üzerinde çalışılan yasada birçok aksak taraf mevcut. Bunlar şöyle özetlenebilir:Kıdem tazminatı miktarı 1 yıla karşılık brüt 1 aylık iken bu tutar 15 günlük ücrete indiriliyor. Diğer bir deyişle kıdem tazminatı yarı yarıya makaslanıyor. Yasanın mevcut haliyle 1 yılını doldurmuş bir işçi kıdem tazminatına hak kazanırken, yeni yasa ile kıdem tazminatına hak kazanmak için 10 yıl prim ödenmiş olma şartı getiriliyor. İşveren tarafından işten çıkarılanlar, haklı sebeplerle işten ayrılanlar ve evlenen kadın işçiler, askere gidenler yasanın mevcut haliyle kıdem tazminatı alabilirken, yeni yasa ile bu hak ortadan kalkıyor. Fon kullanımında Türkiye’nin sabıkası da, Tasarruf Teşvik Fonu, Konut Fonu gibi fonların sonlarının ne kadar hazin olduğu da ortada…” diyerek, bu durumda oluşacak bir kıdem tazminatı fonunun işçi kesimini mağdur edeceğini söyledi.

 

 

490. Hafta Basın Açıklamasının Tam Metni

 

SİYONİST İSRAİL CEVABINI ALDI!

 

İsrail’in 18 Ocak’ta gerçekleştirdiği saldırıya Hizbullah 28 Ocak’ta misilleme yaparak Lübnan sınırında bir İsrail konvoyunu vurdu.  Çok sayıda Siyonist askerin öldüğü ve yaralandığı açıklandı.

 

Hizbullah saldırısı başta Filistin olmak üzere tüm İslam coğrafyasında memnuniyetle karşılandı. Hamas, İslami Cihad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi Filistin direniş örgütleri bu eylemi büyük kitlesel gösterilerle kutladılar.

 

Birleşmiş Milletler, Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi tüm uluslararası kuruluşların kararlarını yok hükmünde sayan, aleyhinde alınan onlarca karara rağmen kan dökmeye, toprak gaspetmeye ve özellikle de Mescid-i Aksa’yı yıkma projesine tam gaz devam eden Siyonist İsrail’in anladığı tek dil silahlı mücadeledir. Hizbullah tam da bunu yaparak İsrail’e anladığı dilden cevap vermiştir. Müslüman Sakarya halkı adına kendilerini kutluyoruz.

 

Siyonist İsrail Ortadoğu’ya ekilmiş zehirli bir dikendir ve Ortadoğu’dan sökülüp atılmadıkça Müslümanlara huzur gelmeyecektir. Kutsal beldemiz Kudüs ve kutsal mescidimiz Mescid-i Aksa özgürleşene kadar Siyonistlerle anladıkları dilden mücadele devam edecektir.

 

Hizbullah’ın İsrail’e yaptığı misillemenin Türk medyasında çok az yer bulmasını yadırgıyoruz ve kınıyoruz. İsrail’in 18 Ocak’ta gerçekleştirdiği saldırıyı gündemin birinci maddesi yapan medyamızın hangi akla hizmet ederek Hizbullah’ın saldırısını gündemleştirmekten kaçındığını anlamak mümkün değil…

 

Medyanın tavrına benzer bir tavrın iktidar tarafından da sergilendiğini görüyoruz. İktidar bir yandan Holokost’u anarken, bir yandan da Suud kralı Abdullah için yas tuttu. Ama konu İsrail’in Hizbullah’ı vurmasına gelince; iktidar, olup biteni görmezden gelmeyi tercih etti.

 

Siz bir yandan İsrail’i ve Siyonist lobileri memnun etmek adına Holokost’u anacaksınız ve İsrail ile ticari ilişkilerinizi katlayarak geliştireceksiniz; bir yandan da Siyonist İsrail’in sürekli kanlarını döktüğü ve topraklarını gaspettiği Filistin halkı ile beraber olduğunuzu ifade edeceksiniz. Bu çelişkinin izahı yoktur. Özellikle de İsrail karşısında ortaya koyduğu büyük mücadele ve verdiği şehitlerle andığımız Hizbullah’ın Siyonistlerle yaşadığı sıcak temastan söz etmemenizin hiçbir izahı yoktur.

 

Kıdem tazminatının bir fon oluşturularak bu fondan ödenmesi konusu sıcak gündem maddelerinden birisi… İşçi sendikaları bu uygulamaya karşı çıkıyor.

 

Üzerinde çalışılan yasada birçok aksak taraf mevcut. Bunlar şöyle özetlenebilir:

 

- Kıdem tazminatı miktarı 1 yıla karşılık brüt 1 aylık iken bu tutar 15 günlük ücrete indiriliyor. Diğer bir deyişle kıdem tazminatı yarı yarıya makaslanıyor.

 

- Yasanın mevcut haliyle 1 yılını doldurmuş bir işçi kıdem tazminatına hak kazanırken, yeni yasa ile kıdem tazminatına hak kazanmak için 10 yıl prim ödenmiş olma şartı getiriliyor. İşveren tarafından işten çıkarılanlar, haklı sebeplerle işten ayrılanlar ve evlenen kadın işçiler, askere gidenler yasanın mevcut haliyle kıdem tazminatı alabilirken, yeni yasa ile bu hak ortadan kalkıyor.

 

- Fon kullanımında Türkiye’nin sabıkası ortada… Tasarruf Teşvik Fonu, Konut Fonu gibi fonların sonlarının ne kadar hazin olduğu ortada… İşsizlik Fonu’nun bütçe açıklarını kapatmada kullanıldığı resmi ağızlardan ifade ediliyor. İşsizlik Fonu’nda 70 Milyar TL’nin biriktiği biliniyor. Bu tutarın hem işsizlerin daha etkin bir şekilde desteklenmesi hem de istihdama dönük yatırımlara yönlendirilmesi gerekirken, verimsiz bir şekilde kullanımı tartışma konusu... Bu durumda oluşacak bir kıdem tazminatı fonunun ne denli sağlıklı bir işlev göreceği elbette sorgulanıyor. Bu fonun da diğer fonlar gibi işlevsizleştirilerek işçi kesiminin mağdur edilme riski oldukça yüksek…

 

Hükümetin tüm bu olumsuzlukları giderecek bir çözümü oluşturmadan bu yasayı çalışanlara dayatması kabul edilemez. Tüm emekçilerin kabul edebileceği bir yasanın çıkarılması zaruridir.

 

             Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi