Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Kocaeli'de 487., Sakarya'da 466., Ankara'da 445., Konya'da 362.,

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun 487.hafta basın açıklamasının konusuu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucu ve sonrasında yaşanacak hükümeti düşürme, darbe ve kargaşa yaratma senaryolarıydı. Basın açıklamasında Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonunda çıkan sonuçların, Kemalist rejimin meşrutiyetini sorgulanır duruma getirdiği ve en kısa zamanda yeni bir Anayasa hazırlanıp, Kemalist rejimin sonlanması için referanduma gidilmesi gerektiği vurgulandı. Basın açıklamasını İnsan Hakları Savunucuları Derneği genel başkanı Ali Akbaş yaptı. Vatandaşlar ellerinde,” yeni bir anayasa ile, Atatürkçülüğün, laikliğin ve ırkçılığın olmadığı yeni bir Türkiye” pankartı taşıdılar.

KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 10.YIL 487.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli halkımız ve basın mensupları 10.yıl 487.hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz. Türkiye’li müslümanlar çok önemli referandum niteliğinde bir Cumhur’un başkanı seçiminden başarıyla çıktılar. Bu seçimin sonucunda görüldü ki, Atatürkçü olduğunu üstüne basa basa söyleyen, ona taparcasına Mustafa Kemal'in resmini öpen, CHP ve MHP gibi KEMALİST statüko partilerinin desteklediği aday % 38 oy aldı.  Bu seçim tablosu şunu göstermektedir ki artık bu ülkede Kemalizm denilen baskıcı ve dayatmacı, dikta rejimin meşruluğu kalmamış ve yolun sonuna gelinmiştir. 

Kemalist dikta rejim bu ülkenin halkına hükmedebilmek için senelerce kendi ülkesinin masum halkını katletti.  Amacıı müslüman halkı katletmek olan İstiklal Mahkemelerinde hukuksuz şekilde, insan hakları ihlal edilerek 10 binlerce müslüman vatan evladı idam edilerek katledildi. 

Dersim ayaklanmasında çoluk çocuk yaşlı ve kadınlar dâhil, 30 bin kişi katledildi. Kemalizm sistemi on binlerce insanı katlederek bu ülkede iktidarını sürdürdü. 1950 den sonrada, darbelerle rejimi elinde tutmaya çalıştı. Fakat artık buraya kadar, bu dikta rejimi müslümanların hüküm sürdüğü bu vatanda bitmiş ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile geçerliliğini kaybetmiştir.

Yeni Cumhurbaşkanının ilk sözü derhal yeni bir Anayasa çıkartılması olmuştur ki, buna sonuna kadar katılıyoruz. İçinde Atatürk ilke ve inkılâplarının, kişiye özel kanunların, ırkçılığın ve laiklik ilkesinin olmadığı yeni bir Anayasa kesinlikle hemen acil olarak hayata geçirilmelidir.

Evet, yeni bir ANAYASA, peki bu anayasa nasıl olmalıdır, bu ülkenin halkı ezici çoğunlukla müslümandır, %99 u müslüman olan bu halk elbette’ki müslüman olmalarından dolayı kendilerine âlemlerin rabbi olan ALLAH tarafından gönderilen  ANAYASA  kitabı,  yönetim kitabı,  KUR’AN’ı  KERİM’in  emirleri ile yönetilmek ister,  müslümanlar bütün meselelerinde KUR’AN ahkâmı ile yargılansınlar, yahudiler her ne kadar tahrif edilmiş olsada muharref Tevrat ile yargılansınlar, Hıristiyanlar yine tahrif edilmiş İncil ile yargılansınlar. Yeni Anayasa her inanç grubunun, özgürce inançlarını ve hayatlarını sürdürmelerini sağlayacak, inanç özgürlüğüne, vatandaşın dini inanışına saygılı bir Anayasa olmalıdır.

Yeni İSLAM’i ve İNSAN’i bir ANAYASA kaçınılmaz bir gerçektir, asla geri bırakılacak bir konu değildir, BAŞKAN ERDOĞAN’ın ilk yapacağı iş ANAYASA OLMALIDIR, eğer yeni bir ANAYASA hayat akışımızın içine girmez ise Sayın BAŞKAN ERDOĞAN’ın cumhurun reisliğine çıkmış olmanın müslümanların hiçbir işine yaramayacaktır.

Bu yeni insani ve islami anayasa ile batılı değerler üzerine bina edilmiş olan Kemalizm sistemi devletin her kademesinden sökülüp atılmalıdır. Kemalist rejime ait heykeller ve resimler, Rusya'da Lenin, Irakta Saddam'ın heykellerinin sökülüp atıldığı gibi yok edilmelidir. Kemalist rejime ait ibareler, paralardan, her türlü yönetmelik, kanun ve resmi evraktan, ders kitaplarından çıkartılmalıdır. 

Bizler bu topraklarda yaşayan tevhidi Müslümanlar olarak, Kemalizm adlı Putperest anlayışın zorla  Müslümanlara dayatılmasını şiddetle reddediyoruz. Okullarda Allah'ın haram kıldığı ve yasakladığı putçuluğun !,  çocuklarımıza zorla ders olarak okutulmasını istemiyoruz. Devlet laikse !, iddia edildiği gibi laikliğin, her inanca ve dine eşit mesafede olma vasfı acilen uygulamaya alınmalıdır. Kemalizm   dinine devletin yaklaşımı diğer dinlerle eşit mesafede olmalıdır. 

Devlet aldığı vergiyle halkına hizmet sunan bir yapıdır. CHP parti programındaki Atatürk ilke ve inkılâplarını halka zorla dayatmak devletin görevi olamaz, kabul de edilemez. Devletin adaletsizce, bir partinin programına hukuksuz şekilde ayrıcalık tanıması eşitlik ilkesine aykırıdır. 

Kemalizm dini mensuplarına diğer din mensupları gibi her türlü özgürlüğün tanınmasının yanındayız. İnandıkları sahte ilahlarına tapanlar, özgürce bu putlarla, resimlerle evlerinin her tarafını donatabilir,” Ey ulu atam….” diye başlayan kendilerine göre dini ritüellerini uygulayabilirler. Fakat bu Kemalist putperestlik inancı, sadece bağlıları ile taptıkları arasında bir sevgi bağı olarak kalmalı ve ona inanmayan, ALLAH’ a inanan müslümanlara zorla dayatılmamalıdır. 

Hiç kimsenin bu ülkede Allah'ın  haram  kıldığı putçuluğa, Kemalist rejim diye Müslüman halka dayatarak, bizlerin yaşam biçimine müdahale etmeye hakkı yoktur. 

Biz bu ülkenin Müslüman halkı olarak devletin Kemalist uygulamalarına maruz kalmak mecburiyetinde miyiz?. Çocuklarımız okullarda İslamın haram kıldığı putların altında eğitim görme mecburiyetinde mi?. Hiç kimsenin biz Müslümanların yaşam biçimine, putçu müdahaleye hakkı yoktur. 

İnsan Hakları Savunucuları Derneği olarak, anayasadaki “din ve vicdan hürriyeti” maddesine rağmen, “hiç kimseye bir inancın zorla dayatılamayacağı” maddesine rağmen, Atatürkçülüğün bu Müslüman halka zorla dayatılmasını reddediyor ve bir insan hakları ihlali olarak görüyoruz. 

Kemalizmin putçu uygulamaları en başında Anayasaya aykırıdır ve yeni çıkacak bir anayasa ile acilen kaldırılmalıdır. Birleri CHP programındaki “Atatürk ilke ve inkılâplarını” halka uygulatmak istiyorlarsa, demokratik seçimde halkın çoğunluğunun oyunu alarak bunu yapmalıdır. 
Devletin imkânlarını kullanarak zorla değil. 

Devletin işleyişindeki meşruiyetini kaybetmiş  Kemalist rejimin kaldırılması için acilen referanduma gidilmelidir. Biz cahil bırakılmış halka “ bir putu Allah'a şirk koşmanın, insanı çıkmamak üzere cehenneme sokacağını” , anlattığımız takdirde inanıyoruz ki, % 38 oy alan Atatürkçü partiler, bu referandumda% 10-15 oy dahi alamayacaklardır!

Seçim sonrasında da kimse zafer havasıyla rehavete kapılmasın. Uhud harbinde olduğu gibi İsraillisi, Amerikalısı, Pensilvanya'lısı, Atatürkçüsü, Irkçısı, putçusu, pusuda bu ülkeyi karıştırmak için beklemektedir. İlk senaryo, bir şekilde parti içi kargaşayla hükümetin düşürülmesidir. Bu başarılamazsa, İsrail ve Amerika kanlı planlarını devreye sokacaktır. 

Gezi benzeri olaylardan, Mısır'daki askeri darbeye kadar! Siyonizmin istemediği hükümeti her türlü düşürme planına hazırlıklı olun. Bu ülkede öyle vatan haini dış güçlerin uzantısı, Siyonist  işbirlikçileri,  ulusalcılar, ırkçı faşistler, sözde dinciler var ki, hükümet düşse, döviz ve enflasyon fırlasa, kargaşa çıksa, halk mağdur olsa da !, onlar için fark etmez!. Sevinçten ellerini ovuştururlar. 

Amerika'ya İsrail'e iyi köpeklik yapmanın gururunu yaşarlar. İç kargaşa çıkıp, bu istikrar ortamı bozulsa, Türkiye bir Irak, Suriye, Mısır olsa bu dış güdümlü malum vatan haini halk düşmanlarının sevinçten ağızları kulaklarına varır. 

Onları uyarıyoruz, hiç heveslenmeyin bu halk eliyle verdiği oyu bileği ile korumaya hazırdır. Ey Türkiye'nin Kadıköyünde, Modasında, Bakırköyünde, İzmirinde oturan ulusalcı, kalburüstü sosyeteleri, Amerikanın, İsrail'in, Pensilvanya'nın işbirlikçileri. 

Bu halk sizlerin yaptığı taşkınlıklara, darbe girişimlerine, entrikalara sustuysa, güvenlik kuvvetleri, hukuk görevini yapıyor diye sustu. 

Bu vatan sahipsiz değildir, Onların yetmediği noktada!, sabırla susan halktan korkun !. Halkın tepkisi güvenlik kuvvetlerinin orantılı tepkisine benzemez ki !, Kahraman Maraş'ta olduğu gibi, Gazi Antep'te olduğu gibi, halk bir hışımla ayağa kalkarsa, kendinizi ya Selanik'te bulursunuz ya Tel Aviv de, ya da Pensilvanya'da. 

Yanlış yapmayasınız diye sizi uyarıyoruz !, bu vatanı sahipsiz görerek halkın sabrını sınamaya kalkmayın, Basın açıklamasına katıldığınız için teşekkür ediyoruz.

 İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ

Sakarya'da her cumartesi yapılan adalet ve özgürlükler eyleminde 466. hafta basın açıklamasını Diriliş Saati Dergisi adına Muhammed Emin Duman okudu. 1999’da meydana gelen 17 Ağustos depreminin yıldönümü vesilesiyle depremde vefat edenlere Allah’tan rahmet dileyerek sözlerine başlayan Duman, depremin oluşturduğu yıkımın bir kader olmadığını, asıl kaderin gerekli her türlü tedbiri aldıktan sonra tevekkül etmek olduğunu vurgulayarak, bu tür acıların tekrarlanmaması için gerekli tüm tedbirlerin alınması gerektiğini belirtti.

Yine diğer bir gündem maddesi olarak 14 Ağustos 2013’te Mısır’daki Adeviyye Meydanı’nda yüzlerce Müslüman’ın katledildiğini hatırlatan Duman, “Mısır Firavunu Sisi ve avanesinin şehitlerin kanında boğulacağı günleri bize göstermesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyoruz” dedi.

Tıpkı 28 Şubat’ta Erbakan Hükümeti’ne yapıldığı gibi; Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail’in Mısır’a ve bölgeye dönük hesaplarının Mursi iktidarı ile bozulma ihtimali ortaya çıkınca düğmeye basarak darbe gerçekleştirdiği belirtilen açıklamada,  ABD-Suud ve İsrail şer üçgeninin Suriye’de de benzer bir tezgâh kurduğu ve bazı grupları destekleyerek Suriye’yi kanlı bir iç savaşın içine ittiği dile getirildi.

Irak’ta da durumun çok farklı olmadığını ifade eden Duman, Irak Merkezi Yönetimi’nin hatalarıyla hepten işlerin karıştığını ve şu anda IŞİD tehdidiyle birlikte durumun içinden çıkılamaz hale geldiğinin herkes tarafından gözlemlendiğini söyledi. 

 

Genel bir tespit olarak “Emperyalist Amerika Ortadoğu’da Suudi Arabistan ve İsrail ile işbirliği yaparak bölgeyi doğal kaynaklar ve güvenlik açısından riskleri minimum yapacak şekilde yeniden dizayn ediyor” ifadelerine yer verilen açıklamada, “Ümmet olarak bu şer üçgenine karşı Gazze’de olduğu gibi direnmeyi mi tercih edeceğiz yoksa bu şer üçgeni ile değişik boyutlarda uzlaşma gibi bir zilleti mi tercih edeceğiz?” sorusuyla bu kaostan çıkış yoluna vurgu yapıldı.

Açıklamada, söz konusu tespitler çerçevesinde Türkiye halkına da şu sorular yöneltildi: “Mademki Mısır’da ve Gazze’de olup bitenlerin sorumlusu Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail’dir; o takdirde ‘Ak Parti Hükümeti’nin de en önemli hasımları bu ülke yönetimleri olmalıdır’ önermesi bir gerçeğe tekabül ediyor mu? Mademki Suriye’de El-Kaide türevi muhalif örgütleri bu şer güçler destekliyor; o takdirde Ak Parti Hükümeti’nin bu şer güçlerle beraber muhalifleri destekleyerek Suriye’de barış yerine iç savaşı tetiklemesi kabul edilebilir mi? Mademki Irak’ta son gelişmeler bu şer güçlerin inisiyatifinde yürüyor; o takdirde Ak Parti Hükümeti’nin Kerkük’ü de içine alacak bir Kürt Devleti’ne yeşil ışık yakması ve Orta Irak’ta olup bitenlere dolaylı destek görüntüsü vererek IŞİD ile ilgili bir tek olumsuz söz söylememesi kabul edilebilir mi? ”

“Başta Dışişleri Bakanı Davutoğlu olmak üzere hükümet yetkililerinin Türkiye dış politikasının çelişkilerini halkımıza izah etmesini bekliyoruz” diyen Duman,  İsrail’e karşı tepkinin sözde kalmaması gerektiğini ve eyleme dönüşene kadar halkın bu sözlerin takipçisi olması gerektiğini belirtti.

Gazze’deki gelişmeler konusunda da; Hamas ve İslami Cihad başta olmak üzere tüm direniş gruplarının abluka kalkmadığı sürece kalıcı ateşkesin mümkün olamayacağını her fırsatta ifade ettiği aktarılan açıklama, “Platform olarak Gazze’deki direnişi selamlıyor ve onlarla iftihar ettiğimizi bir kez daha deklare ediyoruz” denildi.

Açıklamada son olarak; Türkiye’den de hem Türkiye hem de İsrail vatandaşı olan çok sayıda Yahudi’nin İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına katılmak üzere işgal topraklarına gittiğinin bilindiği vurgulanırken; “Bu ülkede yaşayan, bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen; fakat bu ülkeye ve tüm mazlum halklara ihanet ederek Siyonist İsrail Ordusu saflarında Müslümanları katledenleri bu topraklarda istemiyoruz. Bu alçaklar ya ülkemizi terk etmeli ya da savaş suçlusu olarak yargılanmalıdır” ifadelerine yer verildi.

 

466. Hafta Basın Açıklaması

SABIR VE DİRENİŞ MÜSLÜMAN’IN ŞİARIDIR!

Yarın 17 Ağustos Depremi’nin yıldönümü…

Depremde vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyoruz. Depremi yaşamış hayatta olan tüm Sakaryalıların acılarını paylaştığımızı ifade etmek istiyoruz. Bu tür acıların tekrarlanmaması için gerekli tüm tedbirlerin alınmasını yetkililerden bekliyoruz. Fay tabakası üzerinde yaşadığımız gerçeğini dikkate alarak yapılması gereken zemin ve yapılaşma tercihlerinin ranta kurban edilmemesinin takipçisi olacağımızı bir kez daha deklare ediyoruz.

Depremin oluşturduğu yıkımın bir kader olmadığını, asıl kaderin gerekli her türlü tedbiri aldıktan sonra tevekkül etmek olduğunu tekrar vurguluyoruz.

Tarih 14 Ağustos 2013… Mısır’da Rabiatu’l Adeviyye Meydanı’nda yüzlerce Müslüman’ın katledildiği tarih…

Katil Sisi ve avanesi Mısır’da binlerce mazlumun kanına, on binlerce mazlumun da cezaevlerine konulmasına mal olan darbeyi tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştirdi. Mısırlı Müslümanlar yiğit direnişleri ile tüm dünya mazlumlarına örnek oldular. Mısır Firavunu Sisi ve avanesinin şehitlerin kanında boğulacağı günleri bize göstermesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyoruz.

Mısır’daki darbenin arka planını tekrar hatırlatmanın faydalı olacağına inanıyoruz. Biz biliyoruz ki Sisi; Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail üçgeninin planını uygulamaya sokan bir piyondan başka bir şey değildir. Bu şer üçgeninin Mısır’a ve bölgeye dönük hesaplarının Mursi iktidarı ile bozulma ihtimali ortaya çıkınca düğmeye basılarak darbe gerçekleştirildi. Tıpkı 28 Şubat 1997’de Erbakan Hoca’ya yapıldığı gibi…

 

Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail’den oluşan şer üçgenini biz Suriye’de de iyi tanıyoruz.  Rejimin direniş eksenine dönük olan yönünü kendi taraflarına çevirmek için her türlü diplomatik entrikayı çeviren bu şer üçgeni; hedefine ulaşamayınca Suriye’yi kanlı bir iç savaşın içine itti. Önceleri Özgür Suriye Ordusu adı verilen muhalif güçleri destekleyen şer güçler; bunda başarılı olamayınca El-Kaide’yi Suriye’ye sokarak kaosun fitilini ateşlediler. El-Kaide türevi IŞİD’in Suriye’deki pozisyonu hepimizin malumu…

Irak’ta da durum çok farklı değil… Irak zayıflatılarak, hem petrol hem de güvenlik açısından Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail’in çıkarlarına sorun teşkil edemeyecek bir noktaya getirilmesi hedeflendi. Irak Merkezi Yönetimi’nin hataları da eklenince bugünkü kaotik durum ortaya çıktı. IŞİD’in Irak’ta Musul ve çevresini kontrol altına aldığı operasyonun bu şer üçgeninin bilgisi dâhilinde yapıldığı çok net bir şekilde yazılıp çiziliyor. IŞİD’in Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ne zarar vermeye başlaması ve bölgedeki Hristiyanlar ile Ezidilerin yoğun katliama maruz kalması sonucu Amerika kırmızı çizgilerini ortaya koyarak kısmi müdahalede bulundu.

Şu genel tespiti yapabiliriz: Emperyalist Amerika Ortadoğu’da Suudi Arabistan ve İsrail ile işbirliği yaparak bölgeyi doğal kaynaklar ve güvenlik açısından riskleri minimum yapacak şekilde yeniden dizayn ediyor. Diğer bir deyişle küresel egemenler bölgede sadece kendi çıkarlarını düşünerek operasyonlar yapıyorlar. Bölgenin mazlum halklarının çıkarları küresel güçleri için hiçbir şey ifade etmiyor. ‘Hak, Adalet, Özgürlük’ gibi kavramlar ayaklar altına alınmış durumda…

Bir Müslüman olarak şu soruyu sormalıyız. Ortadoğu’daki bu siyasi tabloya karşı tavrımız ne olmalıdır? Madem ki Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail’den oluşan bir şer üçgeni Ortadoğu’da siyaset belirleyicidir, o halde ümmet olarak bu şer üçgenine karşı Gazze’de olduğu gibi direnmeyi mi tercih edeceğiz yoksa bu şer üçgeni ile değişik boyutlarda uzlaşma gibi bir zilleti mi tercih edeceğiz?

Bu noktada şu soruları Müslüman Türkiye halkına yöneltmek istiyoruz: Madem ki Mısır’da ve Gazze’de olup bitenlerin sorumlusu Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail’dir; o takdirde ‘Ak Parti Hükümeti’nin de en önemli hasımları bu ülke yönetimleri olmalıdır’ önermesi bir gerçeğe tekabül ediyor mu? Madem ki Suriye’de El-Kaide türevi muhalif örgütleri bu şer güçler destekliyor; o takdirde Ak Parti Hükümeti’nin bu şer güçlerle beraber muhalifleri destekleyerek Suriye’de barış yerine iç savaşı tetiklemesi kabul edilebilir mi? Madem ki Irak’ta son gelişmeler bu şer güçlerin inisiyatifinde yürüyor; o takdirde Ak Parti Hükümeti’nin Kerkük’ü de içine alacak bir Kürt Devleti’ne yeşil ışık yakması ve Orta Irak’ta olup bitenlere dolaylı destek görüntüsü vererek IŞİD ile ilgili bir tek olumsuz söz söylememesi kabul edilebilir mi?

Başta Dışişleri Bakanı Davutoğlu olmak üzere hükümet yetkililerinin söz konusu dış politika çelişkilerini halkımıza izah etmesini bekliyoruz. Gazze halkının yanında olduğunu ifade edenlerin İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesmemeleri ve İsrail’e dolaylı istihbarat aktaran Kürecik radar sistemini kaldırmak için hiçbir teşebbüste bulunmamaları ne ile açıklanabilir? Müslüman halkımızı bu sorgulamayı yapmaya davet ediyoruz.

 

Gazze direnmeye devam ediyor. Başta Hamas ve İslami Cihad olmak üzere tüm direniş grupları abluka kalkmadığı sürece kalıcı ateşkesin mümkün olamayacağını her fırsatta ifade ediyorlar.

Gazze direnişi psikolojik üstünlüğü tamamen ele geçirmiş durumda… İsrail menşeli çeşitli analistlerin yorumları da bu istikamette… Direnişin bereketi müzakerelere de yansıdı. İsrail ablukayı gevşetmeyi kabul ederken, direniş grupları ablukanın tamamen ve şartsız kalkmasını istiyor. Amerika Gazze Limanı’nın bir ‘yüzen liman’ kurularak kontrol edilebilir kılınıp hizmete açılması önerisini getirdi. Amerika, İsrail ve Mısır Gazze direniş gruplarının da ikna olabileceği bir ateşkes çözümü peşindeler…

Diğer bir deyişle Gazze’de artık güçlü bir direniş hattı var ve bu hat asla zilleti kabul etmeyeceğini tüm dünyaya ispat etti. Biz platform olarak Gazze’deki direnişi selamlıyoruz ve onlarla iftihar ettiğimizi bir kez daha deklare ediyoruz.

Filistin direniş gruplarından El-Fetih’in üst düzey yetkililerinden Muhammed Şatiyye; çifte vatandaşlığı olan İsrail askerlerinin Gazze’de işledikleri savaş suçlarından dolayı kendi ülkelerinde yargılanmaları gerektiğini vurguladı.

Türkiye’den de hem Türkiye hem de İsrail vatandaşı olan çok sayıda Yahudi’nin İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına katılmak üzere işgal topraklarına gittiği biliniyor. Bu ülkede yaşayan, bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen; fakat bu ülkeye ve tüm mazlum halklara ihanet ederek Siyonist İsrail Ordusu saflarında Müslümanları katledenleri bu topraklarda istemiyoruz. Bu alçaklar ya ülkemizi terk etmeli ya da savaş suçlusu olarak yargılanmalıdır.

Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN
16 AĞUSTOS 2014 TARİHLİ 445. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Siyonist İsrail’in Gazze katliamına geçici ateşkeslerle ara vermesinin ardından Gazze halkı günl...ük ihtiyaçlarını temin için çarşıya çıktı. Hayatlarını ancak sokağa çıkmayı erteleyecek kadar değiştiren İsrail saldırıları Müslümanları korkutmuyor, aksine mücadele azimlerini daha da körüklüyor. Allah (cc)’a ve ahiret gününe inanan, şehâdet’in ne olduğunu idrak etmiş Müslüman için ölüm dediğiniz nedir ki? Kara harekatında İzzettin Kassam birlikleri karşısında hiçbir varlık gösteremeyen son teknoloji eseri silah ve donanımlara sahip katil Siyonist İsrail askerleri, kalleşliklerini ateşkes süresi boyunca da ihmal etmiyorlar. Şehid ettikleri kadın, çocuk ve siviller Müslüman dünyasında şehâdet şuurunun oluşmasına vesile oluyor. Mavi Marmara’da verilen on şehid, Filistin ve Gazze meselesinin dünyaya anlatılmasında nasıl olağanüstü bir etkiye sahip olduysa; Gazze’de, Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta ve dünyanın diğer bölgelerinde Müslümanların kalleşçe ve zalimce katledilmeleri, insanlığını unutmamış kitlelerde vicdanların isyanına sebep oluyor. Müslümanlar, ise unutturulmuş şehâdet şuuruna yeniden kavuşuyor. Bu gün Gazze’de yaşanan onca katliama rağmen Hamas yöneticilerine Müslümanlardan hiçbir tepki gelmiyor ama, korkak İsrail halkı basit teknoloji ürünü Hamas füzelerinden kendilerini koruyamadı diye hükümet karşıtı gösterilere başlıyor. Şehâdet şuurunun Müslümanlar arasında yayılması zalimlerin, Emperyalistlerin ve Siyonistlerin dünya egemenliğinin de sonu olacaktır.

Son olaylar nedeniyle gözlerin Gazze ve Irak’a çevrildiği günlerde Suriye’deki katliam da bütün hızıyla devam ediyor. Son olarak muhaliflerin kontrolündeki Halep’in Bab Neyrap bölgesine helikopterlerden attıkları varil bombalarıyla saldıran hükümet güçleri on sekiz kişinin ölümüne, onlarca kişinin yaralanmasına ve mahallenin yerle bir olmasına sebep oldular. Maalesef ölenler Müslüman olup, yaşadıkları topraklarda petrol vs. gibi zenginlikler de yoksa kimsenin dikkatini çekmiyor. Zalim Esed ve rejimi bir gün mutlaka sona erecektir. Ancak bu zulmü destekleyerek ortak olanlar, bu utancı çocukları ve torunlarına miras olarak bırakacaklardır.

Mısır’da ise seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin askeri darbe ile devrilmesinin ardından Rabia Meydanı’nda toplanan darbe karşıtlarının üzerine yaylım ateşi açılması olaylarının üzerinden bir yıl geçti. Bu yılki darbeyi protesto olaylarında darbeci güçler yine Müslüman kanı akıtarak en az yedi kişiyi şehid etti. Ancak Rabia ve Esma Biltaci bütün dünya Müslümanları arasında direnişin sembolü haline geldi. 14 Ağustos tarihinde her yerde darbeciler ve zalimler lanetlendi. Mısır’da şehid olan kardeşlerimizi tekrar rahmetle anıyoruz.

Öte yandan çifte pasaport taşıyan İsraillilerden, askerliğini Gazze katliamı sırasında İsrail’de yapıp, işlenen savaş suçlarına ortak olan TC. vatandaşlarının tespit edilerek yargılanmasını ve vatandaşlıktan çıkarılmalarını dile getirdiğimiz birçok etkinliğe, bugüne kadar hükümet kanadından hiçbir cevap verilmedi. Siyasi hareketliliğini çok yoğun yaşandığı bu günlerde konunun medyada da çok tartışılmadığını görüyoruz. Bu konu her platformda bütün kardeşlerimiz tarafından dile getirilmelidir. Platform olarak savaş suçu işleyen bu insanların aramızda dolaşmasını kabul edemiyoruz. Hükümet bu konuda bir çalışma başlatıncaya kadar bu işin takipçisi olacağız.



Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu'nun 362. basın açıklaması her hafta olduğu gibi bu hafta da Kayalıpark'ta gerçekleşti.

19. yüzyıldan bu güne kadar yaşadığımız sıkıntıların nedinin emperyalizm ve sömürgecilik olduğunun altını çizen Yılmaz, İslamiyeti yıkan, müslümanları paramparça edenin emperyalist güçler olduğunu dile getirdi. Yılmaz, "Müslümanların arasına siyasal sınırlar çizen, kavmi asabiyeler koyan onları etnik mesebi ve bölgesel olarak bölen bu emperyalistler değil midir? İki yüz yıldır topraklarımızda katliamlar yapan, insanlarımızı öldürüp yar altı ve yer üstü tüm imkânlarımızı sömüren, bizi hastalıklardan hastalığa götüren hep bu emperyalist güçlerdir Emperyal arzu ve iştahlarıyla topraklarımızı kültürel ve siyasal olarak işgal ettikleri gibi bil fiil askeri olarak da işgal etmişlerdir Her şeyden önemlisi yaşadığımız son çeyrek yüzyılda işgal ettikleri toprakların adedi onlarca katlettikleri Müslüman sayısı sayılamayacak kadar çoktur" dedi. Müslümanların kendi aralarındaki fitne ve fesadı bitirmek için bu fesadın kaynağı batılı güçlere sığındığını söyleyen Yılmaz, "Onların heva ve heveslerinden ürettikleri doktrinleri Müslümanlar kendi yaralarına merhem diye çalmaktadırlar Hey hat ki bu merhem yarayı azdırmakta, günbe kangrene çevirmektedir" diye konuştu. Emperyalizm en tehlikeli ve en ciddi düşmanımızdır diyen Yılmaz, "  Ona karşı mücadelede Müslümanların kendi iç ihtilaflarını yok sayarak mücadele etmeleri gerekmektedir İç ihtilaflarımızın hiç birisi Amerikan emperyalizminin yanında olmayı gerektirecek kadar büyük değildir Ve emperyalizmin bizim grubumuzun çıkarlarına uygun davranması onu emperyal karakterini değiştirmez" şeklinde konuştu.

Emperyalizm en tehlikeli düşmanımız