A. Dilipak: Amir ve Memur

A. Dilipak: Amir ve Memur

"Bizim halimiz daha da kötü, ne yasama, ne yargı, ne de yürütme olayın üzerine gitmiyor..."

Abdurrahman Dilipak/Habervakti.com

Amir ve Memur

Derin Gerçekler

Geçen biri Üniversitelerde dönen dolapları anlattı, bir başkası cemaat yapıları içindeki ilişkileri, siyaset ve bürokrasi zaten çifte kavrulmuş. Piyasa malum. Hal böyle iken başımıza taş yağmadığına şükredelim.
Böyle giderse o günler uzak değil. Şeytan bütün esbabı cefasını toplamış geliyor.
Birileri elinde enjeksiyon bekliyor. Önce mikrobu salıyorlar, sonra ellerinde enjeksiyon kapımıza dayanıyorlar.
Biz Almanya’da 2. Nürünberg davasını beklerken Avustralya'da Senato mRNA’cıları senatoda sorguladı. Haberi 5gvirusneews.com’dan okumuş olmalısınız.
Hemen hemen soruların hiç birine doğru düzgün cevap vermiyorlar. Hükümetle gizlilik anlaşması yapmışlar ve bunu gerekçe göstererek sorulara cevap vermiyorlar.

Bizim halimiz daha da kötü, ne yasama, ne yargı, ne de yürütme olayın üzerine gitmiyor. Bu işten sorumlu kurumlara yargı muafiyeti, imtiyazlı statüler tanımışız. Ya da zorla yaptıkları aşılar için ''sorumluluk bana aittir'' diye ONAM aldılar. Ne basın, ne meslek odaları, sivil toplum kimse bunların üzerine gitmiyor, gidemiyor. Adeta bu çevreler diplomatik dokunulmazlık tanınmış. Meclis'te bir kişi yok mu, gündem dışı konuşacak, soru önergesi verecek, meclis araştırması isteyecek, meclis çatısı altında bir basın toplantısı yapacak?
Cemaat denen yapılarsa sus-pus!
Media deseniz 3 maymunları oynuyor. “Sahibinin sesi!” Parayı veren düdüğü çalıyor.
İnsanlar ölüyor ama yakınları otopsi bile istemiyorlar.
Dava açan yok.. İnsanların üüzerine ölü toprağı serpilmiş sanki.
İktidarı da muhalefeti de sözkonusu olan uluslararası sistemin talepleri ise ayrıları gayrıları yok.

Bir yandan da yakıyorlar. Ormanlar yanıyor, fabrikalar yanıyor derken Hawaii’de şehiri yaktılar.. Son büyük yangın Çanakkale'de çıktı. Yarın bir başka şehirde. Nasıl olsa kimseden ses çıkmıyor.. İklim, Karbon ayak izi falan derken, yarın bakarsınız uzaylılar saldırdı diye ülkelere de saldırabilirler. İsterlerse Mesih ve Mehdi de çıkartırlar. Bundan sonra herşey mümkün. Halk neye inanacağını şaşırdı, iktidarlar teslim bayrağını çekti gibi sanki. Yarın bu yangına körükle giden çeteler ellerindeki bilgilerden yola çıkarak ve teknik imkanları kullanarak sel, fırtına, kıtlık, kuraklık, daha bir çok konuda başımıza bela açabilirler.

Eğer Allah'ın ipine tutunmazsak, Şeytanların ve onların avanelerinin oyuncağı olacağız. Karar bizim!
Vay o, Allah’ın emrini unutup da uluslararası sistemin taşeronluğuna soyunan amirlerinin heva ve heveslerine uyarak adaletsizliğe, zulme alet olanlara.. Bilirsiniz haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlardır. Zalim yönetici karşısında Hakkı söylemek ise cihaddır. Veyl olsun o cahillere ve zalimlere.

Adil Ömer ne diyordu: ''Ben haksız ya da yanlış bir iş yaparsam ya da söz söylersem, yanımdaki biri bunu bildiği halde susarsa o kişi benden uzak dursun, çünkü onda hayır yoktur. O beni uyarır, hatırlatır da ben bu ikaz ve uyarıyı dikkate almazsa, o kişi yine benden uzak dursun, çünkü bende hayır yoktur.''

Amir, halkın ve memurun İlahı ve Rabb'i değildir. Firavun öyle yapardı, kim ki onlar gibi davranırsa Tanrı Kırallar’dan olur. Onları yakacak ateş, bunlara da dokunacaktır. Sizin rızgınızı veren onlar değil, Allah’tır. Allah’ın rızasını bırakıp dünya menfaati ya da kaybetme korkusu ile zalimlerin peşine takılırsanız, o makam ve kazanç size bu dünyada da ahirette de kazanç sağlamaz.Unutmayın haketmediğiniz mal, makam, unvan hepsi gasptır. Ehliyet ve liyakatı hesaba katmadan atama yapan da, o görevi kabul eden de, o maksada ulaşmak için torpil ve rüşvet yoluna sapan da o suçun ortağıdır.

Hem ehliyet ve liyakat şart, hem istişare ve şura! Ehil olmak, tecrübe sahibi olmak yetmez, o işe layık ahlaki ve beşeri vasıflara da haiz olmanız gerekir. Bir iş yaparken sadece amirlerinize ya da o konuda kanaatlerini bildiğiniz bir kaç kişiye danışıp, “istişaremi yaptım / fetvasını aldım” diyemezsiniz. Ne kendinizi, ne insanları ne de Allah'ı kandırmaya kalkışmayın! Şunu da da yapacaksınız. Savaş halinde de olsa komutan savaşacak askerlerle olan ilişkisini aynı anlayışla biçimlendirecektir.
İstişare’nin ismi faili Müsteşar’dır. Şura’nın ise Müşavirdir. İstişare, kendi seviyenin üstünde o konudaki diğer görüş sahipleri ile konuyu müzakereyi gerektirir. Yani dikey bir müzakeredir. Müşavere ise vereceğiniz karardan yarar ya da zarar görmesi muhtemel, tek kişi ya da bir örgüt veya cemaat olsun, herkesin görüşüne açık olmayı ifade eder.

Hendek savaşında Gençler Peygamberimizle istişare ettiler, Peygamberimiz de gençlerle Müşavere etti. Sonunda Peygamberimiz kendi görüşünü değiştirdi. İlim ve makam açısından İstişare edilen kişi daha üst makamda olsa da, Müşavere sonucu daha alt seviyedekilerin dediği ya da talepleri bu yolla öncelenebiliyor. Unutmamak gerekir ki, bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz, Allah bilir.

Burada Vekalet ve Velayet makamının doğru tesbiti gerekir. Siyaset Vekalet müessesesidir. İlim, Velayet makamıdır. Velayet makamındaki biri Siyaset yapacak olursa, halka karşı öncelikli konumu Vekalet mertebesinde olur. Zira Velayet makamına eren birinin velayeti, kendi velayetini tercih edenlere karşı geçerlidir. Her ilim sahibi züht ve takva sahibi alim Velayet makamında olsa da onun Velayeti, onu tasdik ve taklid edenler için geçerlidir. Velayet sahibinin topluma hiç bir maliyet ve risk yüklemeden onlar lehine, Hakkın ve Halkın Hak ve hukukunu koruma ve geliştirme adına sorumluluk kuşanması gerekir. Kişi alim de olsa, kendi fikrini bir başkasına zorla kabul ettirmeye kalkarsa, bu ona karşı İlahlık (Hüküm koyucu), Rablik (Terbiye edici) şeklinde bir rol üslenmesi anlamına gelir.

Her şey Allah’ın iradesi içindir. Buna Şeytan da dahildir. İman edenler “Allah’ın rızası”na tabi olmak zorundadır. Rızası, İradesinin içindeki bir bölümü ifade eder. Allah'ın rızası dışındaki her hangi bir işe Besmele ile başlayamazsınız. Mesela Şarap, rakı, uyuşturucu kullanırken, Domuz yerken de besmele çekemezsiniz. Zaten bunları yiyip içmemeniz gerekir. Ehliyet ve liyakata, adalete aykırı bir atama da yapamazsınız, talimat da veremezsiniz. Mevzuatta düzenleyemezsiniz. Mesela İstanbul sözleşmesini, Lanzarote'yi mecliste destekleyenler, uygulayanlar, hepsi bu cinayetin suç ortağıdır. Bakın yasa, yönetmelik, tüzük, genelge, emir Hakkı korumuyorsa suç aletidir. Hukuka uygun olmayan her mevzuat aynı şekildedir ve uygulayıcı, o işin sonucu ile ilgili olarak, teklif edenden uygulayana kadar, her haksız fiilden münferiden ve müteselsilen sorumludurlar. Bu haksızlıklar karşısında susanlar da tali olarak da olsa suç ortağıdırlar.

Hukuka uygun olmayan yasaya uyulmaz. O yasaya uyulacaksa, o zaman Firavun'un, Hitlerin, Stalin’in askerlerinin ne suçu var?
Unutmayın! “Kenar-ı Dicle’de bir kurt, aşırsa bir koyunu / Gelir adli ilahi sorar Ömerden onu”..
Amirler, memurlarının işlerinden sorumludur.
Memurlar amirlerinin hukuk dışı emirlerine uymaktan sorumludur.
Devlet kapısı “ekmek kapısı” değil. Memur “Kapı kulu” değil. Rızgı veren Allah’tır.
Maaş ve Makam uğruna bu zillete boyun eğenler, o makam ve paradan hayır görmeyeceklerdir.
Zulüm adaletin yokluğudur. Zulm ile abad olunmaz. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” denimiştir.
Kamu malı, hükmen “Yetim hakkı” gibidir. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” mantığı ile hareket edenler, kamu malını yemek için bahaneler arayanlar, yaptıkları “domuzluğun bedeli”ni bir gün çok ağır bir şekilde öderler.

Haram para ile Hac da olmaz.
Yetim hakkına el uzatanların namazları da, duaları da kabul olmayacak!
Allah (cc) onların işlerini sarp dağlara sardıracak, üstlerine pislik yağdıracak, yiyecekler doymayacaklar, yedikleri şifa değil dert olacak!
Benden söylemesi. Dilerim aklımızı başımıza toplar, Allah'ın ipine tutunur da kurtuluşa erenlerden oluruz, inşallah.

Selam ve dua ile.