Abdurrahman Dilipak : Hilal'i Parçala!

Abdurrahman Dilipak : Hilal'i Parçala!

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak / Hilal'i Parçala! Habervakti.com

Bugün size Kruvasan’dan söz edeceğim. Kruvasan (Fransızca:Croissant), Türkçe’de "ay çöreği, hilâl açması" anlamına gelen Avusturya kökenli, kat kat ve hilâl şeklinde olan bir tatlı çörek/açma’ya verilen ad. Bu konuyu 2013 Şubat’ında, 2018 Kasımında da yazmışım.

Kruvasan’ın nasıl yapıldığı ile ilgilenmiyorum. Bu çörek’in adını nereden aldığı ilgilendiğim nokta. Ve Fransız Tv’sinde yayınlanan biir çok programının adının neden “Briser le croissant” yani “Hilali parçala” olduğu.

Daha önce yazdığımda da batı karşıtlığı ile eleştirilmiştim. Buyurun bu konuda Solcu, Atatürkçü Altemur Kılıç’ın “Hilali Bir Hamlede Yutmak” başlıklı yazısından konu ile ilgili bölümü:” 1683 yılında padişah 4. Mehmet zamanında, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, Viyana önlerine gelir ve 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya Arşidüklüğü arasında yapılan savaşların en uzun süreni bu kuşatma ile başlar.” Bu çörek o günlerin hatırası ile ilgilidir. Fırıncılar bu çörekleri yaparlar ve çocuklarını ve gençleri Hilalle temsil edilen, İslam’a, Müslümanlara ve Osmanlıya karşı kışkırtmak için “Hilali Parçala” sloganını üretirler. Bunlar halka ve askerlere dağıtırlar ve hala Tv’lerinde bu hikayeyi çocuklara anlatıp, programlarına ad olarak kullanıyorlar ve programda çocuklara Hilal çörekleri dağıtıyorlar ve onlar Hilali parçalayıp hapır-hupur yutuyorlar. Ben bu programı Fransa’da izlemiştim. İşin aslı Viyana kuşatmasına kadar gidiyor. 2. Viyana Kuşatması’ndan sonra Avrupa ülkeleri Osmanlıyı Avrupa’dan çıkarmak için aralarındaki ihtilafı bırakıp adına “kutsal ittifak” dedikleri din temelli bir birlik oluşturdular. İslam dünyasını ise ırk ve mezhep temelli ihtilaflarla bölüp parçaladılar.

24 Eylül 2017’de Yusuf Ozan Demir şu mealde bir şeyler yazar: ABD öncülüğündeki NATO 24.7.2002’de , yani Lozan anlaşmasının yıldönümünde “Bin yılın meydan okuması” diye bir tatbikat yapar. Tatbikata Türkiye davet edilmemiştir. TATBİKATTAKİ HEDEF ÜLKE, 2 kıtada konuşlu bir ülke. Bu ülke konumu itibarı ile stratejik öneme sahip deniz yollarını kontrol ediyor. Akdeniz’de bir ada ülkesiyle sorunları var bu ülkenin Hedef ülkede farklı etnik kimliklere sahip azınlıklar da yaşamaktadır..

DİKKAT! Seneryo, sözü edilen ülkede ÇOK YIKICI BİR DEPREM İLE BAŞLAR. Bu arada EŞ ZAMANLI OLARAK Uluslararası bir mahkeme ülkenin sınırlarıyla ilgili ve çıkarlarına aykırı bir karar alır. Bunun üzerine sözkonusu ada devleti ile ilgili Uluslararası örgütler hedef ülkeye çözüm teklifinde bulunur. Zor durumda ola siyasiler bu teklifi kabul etmek zorunda kalır. Bunun üzerine Silahlı kuvvetler darbe yaparak yönetime el koyarlar ve otoriter bir yönetim kurarlar. Bunun üzerine uluslararası güçler ada devletini ablukaya alırlar ve ABD askerleri 96 saat içinde ülkeyi işgal eder.

Şimdi şu sorulara siz cevap verin:

-Bu hedef ülke hangi ülkedir. Çok yıkıcı deprem K. Maraş’taki deprem olabilir mi? İnsani yardım bahanesi ile Nükleer yakınla çalışan uçak gemisinin İskenderun’a gelişi bununla ilgili olabilir mi?

Bundan sonra beklenenlere gelince, Uluslararası örgütler ve divanların Türkiye aleyhine alacakları bir karar, askerlerin darbe yapması, NATO’nun sözkonusu ülkeyi kuşatması, ABD askerlerinin ülkeye girmesi ve 4 gün için kontrolü ele geçirmesi!

Peki, ABD’nin Karaağaca çıkması, Ukrayna için mi yoksa Türkiye’ye karşı bir planın parçası mı idi. Girit’le Baltık denizi arası, Adtiyatik’ten Ege’ye kadar olan bölgenin işgal edilmesi, Amerikan donanmasının Baltık, Ege, Doğu Akdeniz, Kızıldeniz ve Basra körfezindeki askeri varlığı bu konuyla ilgili olabilir mi? İzmir, İskenderun, Hatay, Urfa, GAP bölgesi ve Kudüs’ün bu senaryo’daki yeri ne?

Bakın bu onların hayallerini, niyetlerini ifade eder. Eğer biz onların peşine takılırsak, Allah onları başımıza musallat eder. Bu anlamda ben onlardan çok, onların içimizdeki zihniyet ikizlerine, siyasi emellerini ve şahsi çıkarlarını onlarla tevhid edenlere. “Onlar” derken de, bir coğrafyada yaşayanları, ya da bir ırkı kasdetmiyorum. Allah korusun, ırkçılık, ilk haram, ilk laneti hakeden bir anlayışı ifade eder. İnsanlar doğdukları anne-baba, yer, zamanı, derilerinin rengi ve cinsiyetlerini kendileri seçmediler. Oralarda da akıl, erdem, vijdan sahibi insanlar, çocuklar, Allah’ın adı anıldığında kalpleri titreyen insanlar vardı. Biçim kendi içimizde de hainler, müfsid, zalim ve cahiller olabilir.

Şeytan Şeytanlığını yapacak ve İnsin zihniyet ikizleri ve insin Şeytanları da onların peşinden gideceklerdir.

Sahi biz neden kutsal bir ittifak kuramıyoruz. Şu Müslümanların haline bakın, Sağımız, solumuz, liberalimiz, milliyetçimiz, hemen hepsi batıcı oldu. Dinlerarası diyalog sloganı ile Hristiyanlar ile birlik olmaya kalktılar, ama Müslümanlar arası vahdeti akletmediler. Kendini Laikçi sanan, azınlık olup çoğunlukçu (Cumhuriyetçi) olduğunu söyleyenler, ulus dedikleri topluluğun temel alameti farikası olan değerlere düşman edildiler. Birileri dine karşı çıktı, ötesileri siyaset ve şahsi çıkar uğruna uygulamaları ile dini kavram ve kurumların, uygulamaların içini boşaltmaya kalktılar. Ve durum ortada. Bu kadar büyük bir felaket karşısında bile TeoPolitik açıdan son derece önemli bir coğrafyada yaşayan insanların pek çoğu dinden çok vijdani tepkiler vermedi. Dini refleksler gösteren birilerine karşı, aydın geçinen, devşirilen birileri de olumsuz, İslamofobik tepkiler verdiler. Sonuçta durum ortada.

Biz bu mevcut hali ile siyaset, bilim aklı ile mevcud hali ile dini pratiklerle, ne olanları anlarız, ne de çözüm üretebiliriz. Bugüne kadar olduğu gibi uluslararası sistemin oyuncağı oluruz. Çözüm ve çıkış için yeniden iman etmemiz gerekiyor. Bu GlobalResetçi, Şeytani düzenin dayattığı uluslararası düzenin dümen suyundan çıkmamız gerekiyor. Onlar hilali parçalamak için geliyor, bunu görmemiz gerekiyor. Domuz ağılının kapısında bekleyen yolunu kaybetmiş şaşkın bir kuzu olarak melemekten vazgeçmemiz gerekiyor. CoVID yalanına kandık mRNA zokasını yuttuk, hala aklımız başımıza gelmeyecek mi?

Bakın dün Gezi olayı bahanesi ile Taksime karargah kuran Strafor’cular yarın başka bir isim altında, deprem sonrası bölgeye gelip ortalığı karıştırmak isteyebilirler. Dün barış gönüllüleri barış için gelmemişlerdi, Bush Bağdat’a Demokrasi getirmek için gelmedi. Beyaz baretliler, beyaz düşünceler taşımıyor olabilir. AK parti de, CHP’de, MHP de, İYİ Parti de, içlerindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi kadrolarla bir yere gidemez. Bizler kendimizi değiştirmedikçe, Allah da, bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Allaha uzatılan eller, dilimiz, kalbimiz, aklımızdan geçenler, elbisemiz ve sahip olduğumuz her şey temiz değilse ve yüzümüz HAK’ka dönük değilse, istikametimiz sapmışsa, Allah dualarımızı kabul etmeyeceği gibi, üstümüze pislik yağdıracak ve işlerimizi sarp dağlara sardıracaktır. Ta ki, aklımızı başımıza toplayalım. Yoksa zalimlere yardım eder ve onların zulmü, adaletsizliği, yalan, yolsuzluk ve usulsüzlükleri karşısında sessiz kalırsak, Allah onları başımıza musallat eder, onları yakacak ateş, bize de dokunur. Selam ve dua ile.