28 Şubat'ta Türk Milleti Mağdur Oldu

28 Şubat'ta Türk Milleti Mağdur Oldu

28 Şubat Davası'nda ifadesine başvurulan dönemin İçişleri Bakanı Akşener, 28 Şubat sürecinde pek çok insanın ama en önemlisi Türk milletinin mağdur olduğunu söyledi.

28 Şubat Davası'nda "mağdur" sıfatıyla ifadesine başvurulan dönemin İçişleri Bakanı, TBMM Başkanvekili Meral Akşener, duruşmada verdiği beyanda, 28 Şubat sürecinde pek çok insanın ama en önemlisi Türk milletinin mağdur olduğunun altını çizdi.

"Peygamber ordusu" kabul edilen Türk ordusunun, bazı davranışları nedeniyle milletteki algısının tahrip olduğunu söyleyen Akşener, "Ben kendimi mağdur saymıyorum. Benden çok daha fazla mağdur olanlar olduğu için hicap duyduğumdan mağdur saymıyorum" dedi.

Akşener, şöyle devam etti: 

"REFAHYOL Hükümeti kurulduktan sonra, özellikle irtica adı altında bir gerilim atmosferi oluşmaya başladı. Artan biçimde irtica üzerinden kamuoyunda gerginlik oluşturulmaya başlandı. Meşhur 28 Şubat toplantısında, 18 madde karara bağlandı. Maddelerin esası irticai odaklarla mücadele anlamı taşıyordu. Bu 18 maddelik görev, iktidarın yapması gereken görevlerdi. Fakat birden bire askeri bürokrasinin bu görev kendilerine aitmiş gibi konuşmalar yapmaya başladığını gördük.

Bu arada İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu ve dönemin Emniyet Genel Müdürü Kemal Çelik, sanıyorum 5 Nisan tarihli Batı Çalışma Grubu belgesini bana getirdi. O dosya ve belgeleri incelediğim zaman, bunun hiyerarşik düzenin dışında olduğunu gördüm. Sayın Çiller ile konuştuk, Adalet Bakanı Şevket Kazan üzerinden rahmetli Necmettin Erbakan'a iletmek üzere anlaştık. Sonrasında, MGK'nın kuruluş yıl dönümü nedeniyle Mayıs sonunda yapılan MGK toplantısında bu belge üzerinden kendimi casuslukla, köstebekle ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığını dinletmekle, izletmekle suçlanır buldum."

Akşener, REFAHYOL Hükümeti'nin düşmesinin ardından 3 Temmuz 1997'de Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında yeni hükümet kurulduğunu anımsatarak, hemen sonrasında basında "casusluk yaptığı, Hıyaneti Vataniye Kanunu ile divanı harpte yargılanacağına" ilişkin haberler yayımlandığını kaydetti.

Bunun üzerine 8 Temmuz 1997'de bir açıklama yaptığını hatırlatan Akşener, o gün söylediklerinin, bugün de arkasında durduğunu söyledi. 

"Tehdit edilip edilmediğinin" sorulması üzerine, "yüzüne karşı herhangi bir zorlamayla karşılaşmadığını" bildiren Akşener, 28 Şubat dönemine ilişkin, "Askeri bürokrasi tarafından, siz yargı mensuplarına, medya mensuplarına, üniversitelere, yazar çizer takımına brifingler verildi. Hatta yargı mensupları 8 dakika ayakta alkışladılar o zaman. Hatta 54. Hükümet'in bir an önce gitmesi gerektiğini söylediler. Silah kullanılacağına dair, tekzip edilmemiş açıklamalar oldu" diye konuştu.

"Kont Vlad'ı örnek alması..."

Akşener, beyanında "yağlı kazık" olarak hatırlanan söze ilişkin de bayanda bulundu. İçişleri Bakanlığı bürokratları ile asker arasında  dönemin İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Teoman Ünüsan ile "ismini zikretmekten utandığı bir generalin olduğu" resmi görüşme yapıldığını ifade eden Akşener, "Görüşme esnasında, herkesin çok sıklıkla benim için kullandığı, ilginçtir, 'Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İçişleri Bakanı ileri geri konuşmasın, geldiğimizde, bakanlık önüne koyduğumuz bir yağlı kazığa kendisini oturturuz' denmiştir" dedi.

Müsteşar Ünüsan'ın bunu dönemin bakanlarından Bekir Aksoy'a, onun da Tansu Çiller'e ilettiğini kaydeden Akşener, sözü duymasının ardından Ünüsan ile görüştüğünü bildirdi. Akşener, şunları söyledi:

"Sayın Ünüsan, yemin ettiğini, isim söylemeyeceğini, ama böyle bir tehdit olduğunu söyledi. Bunu, Meral Akşener'e yönelik tehdit olarak algılamadım. Sıradan bir Meral Akşener olsaydı, böyle bir söz söylenmezdi. Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanı olduğum için söylendi. Sayın Cumhurbaşkanına, gereğinin yapılması için ilettim. Gereği yapılmak üzere davranacağını söyledi. Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusunun mensubunun böyle bir densiz, edep dışı davranışı sebebiyle kurumların tahrip edilmemesi gerektiğini söyledi. Sayın Çiller, Sayın Erbakan da böyle söyledi. Kişisel olarak algılamadım. Kişisel olarak algılamış olsaydım, o zaman, o konuda aynı şekliyle gereğini yapardım. Çok üzüldüğüm, rencide olduğum bir konuydu. Ben Türk ordusunu Metehan'ın kurduğuna ve 2 bin 200 yıllık tarihi olduğuna inanırım. Bağrından Atatürk'ü çıkarmış bir ordunun, Balkanlar'da acılar çektirmiş Kont Vlad'ı örnek alması, benim için manidar olmuştur."

"Kendimi mağdur saymadığımdan şikayetçi değilim"

Akşener, 28 Şubat döneminde birçok kişinin mağdur olduğunu tekrarlayarak, şunları kaydetti:

"Onları gördüğüm zaman, kendimi mağdur olarak tariflemem, hicap duymama sebep olur. Ben bugün TBMM Başkanvekili olarak huzurunuzdayım. Kendimi mağdur saymadığım için şikayetçi değilim. Çok uzun yıllar silahlar beldeyken, çok sert atmosfer varken, görüşlerini dile getirmiş biriyim. O dönemde kabinede 4 kadın bakan vardı, Sayın Tansu Çiller, Işılay Saygın, Ayfer Yılmaz ve Meral Akşener. Eğer bu, sadece Meral Akşener'e geldiyse, kadın olduğundan değil, İçişleri Bakanlığı görevindendir. O nedenle ben o edep dışı terbiyesizliği, haksızlığı, Başkomutana kadar götürdüm. O gün gereğini yaptığım için bugün herhangi bir şikayetim yok."

Meral Akşener, bir sanık avukatının, "5 Nisan tarihli belgelerin hiyerarşi dışı bir yapıyı gösterdiğini nereden anladınız?" sorusunu yanıtlarken, Bülent Orakoğlu ve Kadir Sarmusak'ın belgeler nedeniyle yargılanıp, beraat ettiklerini hatırlattı. Davaya TSK'dan gönderilen bilgi ve savunmalara bakıldığında, "belgelerin reddedilmediğinin görüldüğünü" ifade eden Akşener, şöyle devam etti:

"Böyle bir oluşumun, hangi hukuk, hangi kanun maddelerine göre kurulduğuna dair, hukuki mütalaa, kanun söz konusu değildi. 28 Şubat kararlarının yerine getirilme merci hükümetti. Dolayısıyla silahlı kuvvetler mensuplarının, böyle bir görevi hukuka göre elde etmeleri söz konusu değildi. Ben bunun bir hazırlık olabileceğini düşündüğüm için genel hiyerarşik düzen içinde Sayın Başbakana ilettim. Sayın Erbakan da Sayın Cumhurbaşkanına, o da Sayın İsmail Hakkı Karadayı'ya iletti. Sonuçta da ben kendimi casus olarak buldum. Ben o zaman niye casuslukla suçlandım? Madem her şey legal, niçin İçişleri Bakanına tehditler yapıldı? Niçin Başbakana sövüldü." 

Akşener, kendisine yönelik "yağlı kazık" sözünün sahibine ilişkin, "Çevik Bir ismi söylenmişti. Çetin Saner'in olduğunu çok sonra öğrendim" dedi.

"Sayın Erbakan'ın hakkını teslim etmem lazım"

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, beyanının ardından avukatların sorularını yanıtlayan Akşener, Türk ordusunun 150 yıllık iki endişesinden birinin bölünme, ikincisinin rejimin değişmesi olduğunu, tarihsel süreçte bunların haklı dayanakları bulunduğunu, kendisinin de bu endişelerin tahrik edildiğini söyleyegeldiğini ifade etti.

O dönemde işveren ve işçi konfederasyonları TİSK ve TÜRK-İŞ'in "irtica gitsin" diye aynı yerde olduğunu söyleyen Akşener, "Sayın Erbakan'ın hakkını teslim etmem lazım. Dini bir motivasyon üzerinden tetik düşerse, önünün çok zor alınacağını söylüyordu. Bu konuda hassastı. Ama irticanın tanımı konusunda birbirimizden farklıydık. Bugün siyasal İslam olarak tanımlanıyor, o gün irtica" şeklinde konuştu. 

Akşener, bir sanık avukatının, "Jandarmanın tuttuğu zabıtlar, kayıtlar fişleme olarak nitelendirilebilir mi?" sorusu üzerine, "Avukatı fişleyeceksiniz, parti başkanını fişleyeceksiniz. Niçin? Bunu polis de jandarma da başka biri de yapsa yanlış" dedi.

Devletin "terör örgütü" olarak kabul ettiği örgütlere ilişkin teknik takiplerin, istihbarat bilgilerinin kendisine geldiğini aktaran Akşener, ancak Emniyet üzerinden "sıradan insanlar" hakkında bilgi gelmediğini bildirdi.

Başka bir soru üzerine, Sincan'dan tankların geçişine değinen Akşener, Sincan'dan tatbikat için tankların gittiğini ancak güzergahın farklı olduğunu anlattı. Tankların, güzergah dışında, ilçe içinden geçerek seyrettiği için "muhtıra, darbe" görüntüsü çıktığını kaydeden Akşener, "Tanklar niçin buradan geçti?" sorusuna, "Yolunu şaşırdı" yanıtının verildiğini söyledi.

Akşener, Refah Partisinin daha sonra Anayasa Mahkemesince irtica odağı olduğu gerekçesiyle kapatıldığını, AİHM'nin de karara itirazı haksız bulduğunu hatırlattı. 

Meral Akşener, döneme ilişkin bir başka soruyu yanıtlarken, "Başörtülü kadınlar yürürken bir el tarafından başörtüsünün çekileceğinden, başı açıklar da saçlarının çekileceğinden korkuyordu. Bu korku samimi bir korkuydu. Ama her yerde olduğu gibi, beni bağışlayın, erkekler devreye girince böyle oluyor" dedi.

Akşener sinirlendi

Sanıklardan Çetin Saner'in avukatı Murat Tanfer Türemen söz alarak, müvekkilinin "yağlı kazık" sözünden pişmanlık duyduğunu dile getirdiğini belirtti ve ardından Akşener'e, "dönemin İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Teoman Ünüsan'ın müvekkiliyle niçin görüştüğünü", "Bir otomobilin, Zırhlı Birlikler'in kapısını zorladığını" ve "Deniz Hava Üs Komutanlığına zorla girmeye teşebbüs edildiğini bilip bilmediği" sordu. 

Bunları bilmediğini belirten Akşener'e Avukat Türemen, Gazeteci-Yazar Mehmet Ali Birand ve Reyhan Yıldız'ın "Son Darbe: 28 Şubat" kitabına atfen bir soru yöneltti. Akşener, soru üzerine şunları kaydetti:

"Kitabı okudum, 2011 seçimleri zamanında da televizyon programını izledim. O dönemde DYP'den istifa eden milletvekilleriyle ilgili, örneğin bir otelde, sivil bir sistemin içinde, o otele, istifa edeceği düşünülen milletvekillerini ikna etmek için diğer milletvekili gider, beraber istifa ederlerdi. Bunların bir kısmı korkudan, bir kısmı iddialara göre bakanlık sözüyle, bir kısmı para aldığı için. Ama bunları hiçbir yerde paylaşmadım. Çünkü davanın konusu olmadığını düşünüyorum. Hatta bir DSP milletvekilinin beyanı var, '2 milyon dolar, 5 milyon dolara çıktı'. Bir kuvvet komutanının, 'Ayağınızın altından halı gidiyor, koltuk gidiyor' dediği gibi duyumların varolduğunu sağır sultan biliyor, sadece ben değil."

Akşener, soruya yanıt verdikten sonra, Avukat Türemen'e, "Siz niye agresifsiniz?" diye sordu, avukatsa bunu kabul etmedi.

Türemen, müvekkilinin "yağlı kazık" sözüne yönelik beyanda bulunulurken, "edep dışı, ahlak dışı" denilmesi konusunda, "Burası ahlak mahkemesi değil, TCK'ya göre yargılama yapan mahkemedir" dedi.

Akşener, Türemen'in, "Sizin, 'Başbakanlık teklif edilseydi, ara dönem başbakanı olurdum' dediğiniz yazıyor" sözü üzerine sinirlenerek, "Kesinlikle öyle bir şey yok. Bunu yazan da şerefsizdir, müfteridir, yalancıdır, alçaktır. Asla böyle bir beyanım yok. Milliyet gazetesinde, 'Transfer teklifi sadece Meral Akşener ve Hasan Ekinci'ye gitmedi', diye manşet vardı" ifadelerini kullandı ve avukatın sorularını artık yanıtlamayacağını belirtti.

Ardından Akşener, "Kızınıza, karınıza, annenize, kız kardeşinize, teyzenize, halanıza, inşallah 'Onu çırılçıplak soyup, yağlı kazığa oturturum' demezler" dedi.

Avukatın cevabından sonra da Akşener, "Sayın avukat, kendi eşine ve kız kardeşine böyle bir söz söylenirse gereğini kendisinin yapacağını söyledi. Eğer bu hukuki ise ailemin erkekleri gereğini yapmak zorundadır. Eğer herhangi bir şey olursa da sayın avukatı şahit göstereceğim" ifadelerini kullandı.

"Başlangıçta yerli bir proje olduğunu düşünmüştüm"

Meral Akşener, DYP'den istifalara ilişkin, "Bu istifaları TSK'dan birileri mi yaptırmıştır?" sorusunu, "Silahlı Kuvvetlerin niçin suçlandığına ben karar veremem. Açık açık konuşuluyordu" diye konuştu.

Sanıklardan Alican Türk, "askerlerin, Aczmendiler'i kullandığına ilişkin bilgisi olup olmadığını" sorması üzerine Akşener, bu grubun içinde kim var, kim yok bilmediğini, ancak ilgili kişilerin daha sonraki beyanları bulunduğunu ifade etti.

Akşener, müşteki avukatlarından Reşat Petek'in "28 Şubat'ın ABD ile bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusunu yanıtlarken, "Başlangıçta 28 Şubat meselesinin yerli bir proje olduğunu düşünmüştüm. Fakat daha sonra, JINSA'nın bir açıklaması var, 'REFAHYOL'u biz düşürdük' diye. Elçilerle görüşmem olmadığı için bilmiyorum. Basına yansıyan bilgilerden, sizin kadar biliyorum" dedi.

Necmettin Erbakan'a "28 Şubat sürecinde direnmedi" denilerek, çok haksızlık yapıldığını söyleyen Akşener, "Hoca için, o günü, bugünün şartlarında yargılamanın haksızlık olduğunu düşünüyorum. Buradan çok açıklıkla ifade etmek isterim, kendi tabanı da hocayı çok yalnız bıraktı. Çok nazik, son derece milli, son derece yerli, inanılmaz zarif bir insandı rahmetli Erbakan. Askeri cenahla da ilişkileri bu şekildeydi" ifadelerini kullandı.

Akşener, "28 Şubat kararlarını imzalamayıp, istifa etselerdi, ne olacağının meçhul kalacağını" belirterek, "O konuda bizi suçlayabilirsiniz. Ama bu siyasi suçlama olur" sözlerini sarfetti. 

"Antidemokratik uygulamadır"

Akşener, bir soruyu ise şöyle yanıtladı:

"28 Şubat 1997'deki MGK'da alınan 18 maddenin uygulanmasına, asıl Sayın Mesut Yılmaz'ın başbakanlığı döneminde başlandı. REFAHYOL düştükten sonra ilk İstanbul Üniversitesinde başörtüsü meselesi başladı. Yeğenlerim orada okuyordu. Sonra diğer üniversitelere yayıldı. Tedbirlerin şiddetlenerek yayıldığı bir dönem oldu. Şu hep beni şaşırtmıştır, sakallı adamlar üniversitelere girer, küpeli gençlerimiz girer, girsinler sakıncası yok, erkeklerin kılık kıyafetiyle uğraşmadınız, kadınlarla uğraştınız. Böyle bir şey olabilir mi? İnsan hakları açısından antidemokratik uygulamadır. Kadınlara 'İnancınız için mi başörtüsü takıyorsunuz' diye soruluyordu. İnanç için takabilir, yakışıyordur, saçı azdır, peruk yerine onu takabilir. Türkiye'de bütün tanzimler kadın üzerinden yapıldığı için çok daha travmatik, çok daha acı oldu.

Ben buna biraz da sınıfsal baktım. Benim başım açık, İzmit'in Gündoğdu Köyü'nde doğdum, bana hep 'Fakir köylü kızı' dendi. Bir kitapta, 'Kara kuru, elleri nasırlı, kafası ekmek yemekten büyük, kavruk kadının adı Meral Akşener'dir, yazıldı. Ben de dedim ki 'Bu ben değilim, hepinizsiniz'. Bundan sonrasında tarafların her birinin, başta ben olmak üzere, bunlardan ders çıkarıp, tekrarına yol açılmamak üzere yeni yol çıkarmasını temenni ediyorum."

Sanıklardan dönemin MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç söz alarak, birçok kişinin duruşmaya gelmediğini, bu sebeple Akşener'in duruşmaya gelmesinden memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

Kılıç, dönemin başbakanı Necmettin Erbakan için, "Gelmiş geçmiş en nezih bir devlet adamı. Çok kibardı" nitelemesini yaptı. 

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, mağdur olarak duruşmaya çağrılan Akşener, avukatların sorularını yanıtladı. 

Sanık avukatının, 'Bülent Orakoğlu'nu sizce kim açığa alın dedi' sorusu üzerine Akşener, "Karadayı'yla da görüştüğümde bu işin halledileceğini söyledi. Erbakan'a ve Çiller'e de söyledim. Orakoğlu'nun görevini yaptığını söyledim. Sonra kendisini New York'a ateşe olarak gönderdim. Sonra hükümet düştü.  5 Temmuz gibi uyandım. Ben casusluk yaptırmış ve de bu suçlamayla vatan hainliğiyle suçlanan biri oldum" ifadelerini kullandı.  

Akşener, "Kadir Sarmusak sivil hayatta polis, kendisinin oraya girdiğini, o anda orada bir personeliniz olduğunu biliyor muydunuz" sorusuna "Hayır. Ben sorayım nasıl oluyor da bir onbaşı Deniz Kuvvetlerinin bilgisayarını boşaltabiliyor? Biz yandık o zaman. Ben, o bilgisayardan bu çalışmanın nasıl elde edildiğini bilmiyorum. Gelen belgeye baktığımda bunu sümen altı edebilirdim. Böylece sövülmezdi, tehdit edilmezdim. Yıllarca ölünceye kadar böyle anılmazdım. İktidar değiştikten sonra da casuslukla yargılandım" yanıtını verdi.

Sanık avukatının, 'Hiyerarşi dışı bir belgeden bahsettiniz, bir genelge var. Bazı işlemler yapılmasını emrediyorsunuz. O belgenin içeriğini baskı altında mı yaptınız' sorusu üzerine Akşener, "O genelgeyi rahmetli Erbakan'ın direktifleriyle hazırladım. İçeriğini biliyorum. Millet tarafından seçilmiş, iktidarın bakanı tarafından hazırlanmış bir genelge. İçişleri bakanı ve iki hükümeti, iki siyasi partisini eleştirebilir. Bir vatandaş olarak beğenmemişsinizdir. Bunda, Refah ve Doğru Yol Partisi bir sonraki seçimde oy kaybetti. Davul siyasetçinin boynundaysa tokmak başkasının elinde olamaz. Bütün subay ve eşlerini istihbarat elemanı gibi doğal buluyorsanız size birşey söyleyemem. Onların bedelini vatandaş verir. Genelgeyi kabul ediyorum, altında imzam var" şeklinde konuştu.

Tabancayı uzatıp imzalayacaksınız diye bir şey yok

Akşener, Avukat Hüseyin Ersöz'ün, "Siz, görev yaptığınız dönemde herhangi bir şiddet eylemiyle karşılaştınız mı' sorusuna, 'Ben kişisel olarak yüzüme karşı yapılmış bir davranışla karşılaşmadım" dedi.

Avukat Ayhan Kaçmaz'ın da "MGK'da alınan kararları, askerlerin bu kararları imzalayacaksınız diye bir dayatmaları, zorlamaları var mıydı" sorusu üzerine Akşener, MGK'nın toplantı kurallarını anlattı. Cumhurbaşkanın bulunduğu yerde bir saygısızlığın olmadığını, toplantının gergin ama nezaket içinde geçtiğini belirten Akşener, "Tabancayı uzatıp imzalayacaksınız diye bir şey yok, bunu soruyorsanız" dedi.

Avukatın "Bunun daha önce hazırlandığı söyleniyor" demesi üzerine Akşener, şöyle devam etti:

"Hayır. Bizler değil, başbakan konumunda, başbakan, cumhurbaşkanı, MGK genel sekreterleri arasında bir mekik diplomasisi olur. Bunu biliyorum. Bir 24 madde olduğunu, fakat bunun daha sonra 18 maddeye indiğini biliyorum. Bu maddelerin insanları rencide eden bazı maddeler olduğunu biliyorum. Bunla ilgili bir tartışma oldu. En son ben imzaladım, bir hafta sonra."

Tanklar yolu şaşırmış

"Eski Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın görevden alınmasıyla ilgili bir baskı olup olmadığının" sorulması üzerine de Akşener, "Hayır. Şahsıma ait herhangi bir şahıs, silahlı bürokrasiden silah uzatıp 'bunu imzalayacaksın' diyen olmadı. Dense tersini yapardım" dedi. Akşener, şunları anlattı:

"Böyle bir şey olmadı. Başkasına olmuş mudur bilmiyorum. Ben böyle bir tehdit almadım. Ama şöyle bir şey oldu. Sincan'da bir gece yapıldı. Soruşturma açtım, o şahıs hakkında, daha sonra da açığa alındı. Yetinilmedi tanklar yürüdü. Sordum, 'Tanklar yolu şaşırmış.' Tank silah değil midir? Silahla yürüdü. İçişleri bakanı olarak tanklar sizin görev alanınızda değil. Siyaset çözüm bulma aracıdır. Erbakan yerli bir insandı, saygılıydı. Erbakan, burada oturan beyefendilere 'Beni doğru anlayın' diyen insandı. O dedikçe kaşlar böyle aşağı yukarı kalkardı. Tansu hanım da TSK mensuplarıyla iyiydi. Büyük bir terör mücadelesi verdiği için askerleri silah arkadaşı görüyordu. Tanklar da yürüdü, sayın Başbakana sövüldü de. Burada terbiyem müsait değil. Böyle bir atmosferde tabanca dayayan olmadı. Dayanmış gibi bir atmosfer oluştu. O hükümet iki yıl sürecek değişimi bir yıl öne aldı. Niye aldı? Hala acaba biz kendimizi anlatır da o önyargıları atlatabilir miyiz? Benim altına imza atığım genelgeden bahsediyorum."

Meral Akşener, MGK toplantılarında MİT brifinglerinde ve MİT raporlarında irticadan ne şekilde bahsedildiğinin sorulması üzerine Akşener, MGK Genel Sekreterliği, MİT ve emniyet tarafından Türkiye'nin güvenliği açısından çok şeylerin sunulduğunu söyledi.

Burada terbiyem müsait değil

"Erbakan'a bir baskı oldu mu" sorusunu Akşener, şöyle cevapladı: 

"Bir dakika karanlık eylemleri, 'Şeffaf siyaset' deyip 1 dakikalık karanlık eylemleri. Bir üst düzey askeri yetkiliden aldığım diye yazılan şeyler. STK'ların yürüyüşü, tankların yürüyüşü. Sayın Erbakan'a gelip 'Şu kadar para istiyoruz' diyen… Bütün uzlaşmaz çelişkilerin biraraya geldiği bir dönem. Hepsi biraraya geldi, irtica gitsin. Eyvallah. O iktidar, ekonomi bozulduğu için mi gitti? Terör ortamında çok sayıda şehit olduğu için mi gitti? Bunlara baktığımızda atmosferin 'havada ikmal' denilmişti Çiller ve Erbakan yer değiştirmesiyle...  Sonuç itibariyle siyaset çözüm bulma aracı. O iktidar çözüm bulmaya çalıştı, bulamadı. İstifa etti. Hükümet Çiller'e verilmedi. Tanklar da yürüdü, sayın Başbakana sövüldü de."

Ben mağdurum demiyorum

Akşener, sanık avukatlarının, "2000 yılına kadar BÇG'de belirli istihbaratın toplandığını biliyor musunuz" sorusuna da bilmediği karşılığını verdi.

Meral Akşener, "Siyasi sonuçları vardır, vatandaş nezdinde cezasını gördük. Asıl mesele şu.  BÇG, Mesut Yılmaz zamanında Başbakanlık Takip Merkezine çevrilmeye çalıştı, legalleşti mi bilmiyorum? Üzgünüm, burası benim doğurduğum çocuklar gibi çocuklardan oluşuyor burası. Benim gibiler, çocukları davul zurnayla askere göndeririz. Öyle şeyler oldu ki. Bu millet kaybetti, onun için ben mağdurum demiyorum. Kim kaybetti? Dindar kesimin vatan duygusu kayboldu. Ders çıkarmalıyız. Bir rövanş isteğim söz konusu değildir. Ders çıkarmamız gerek. Kim kazandı? Hiç kimse" ifadesini kullandı.

Bu arada, söz alan Akşener'in avukatı, müvekkilinin sorulara cevap vermek için salonda olduğunu, meslektaşları tarafından yorum yapılmadan soru sorulmasını talep etti. 

Bunun üzerine ayağa kalkan Avukat Ömer Kavili, Akşener'in tanık olarak huzurda bulunduğunu belirterek, elindeki notlara mahkeme tarafından el konularak birer örneğinin de kendilerine verilmesini istedi.

Talebin reddedilmesi üzerine Kavili ile mahkeme başkanı arasında sözlü tartışma yaşandı.

Tartışmanın uzaması nedeniyle mahkeme başkanı, Kavili'nin dışarı çıkarılmasını istedi.

Kavili, "Bu mahkemeden adalet çıkmaz" diyerek salondan ayrıldı.

Mahkeme cevabını arıyor

Sanık avukatlarından Fethi Öztürk'ün, "Parlamentoda ikna odalarının kimler tarafından kurulduğu" sorusuna Akşener, ikna odalarını duyduğunu, ancak elinde belge olmadığını söyledi.

Akşener, "O kurdu, şu kurdu diyemem. DYP'nin 45 milletvekilinin gidişi. Bir arkadaşımızın ayrılacağını bilirdik. Bir arkadaşımız ikna etmeye giderdi. Ama o da istifa eder, giderdi. Sonuç itibariyle o hükümet, Çiller'e değil, Yılmaz'a verildi. Ogünkü iddialar. Bir kısmı tekrar seçilme, bir kısmı para aldığı, bunu görmedim, bir kısmının bakan olma iddiaları oldu basında" dedi.

"28 Şubat darbe midir" sorusuna ise Akşener, "Bu mahkeme o sürecin, 28 Şubatın darbe midir, değil midir cevabını arıyor. Sonuçta hakim karar verecek. Böyle yorum yapma imkanım yok. Ancak bu konuda en çok konuşan benim. 2002'ye kadar konuştum, sonra sustum. Asla darbedir demedim, BÇG için darbeye hazırlık için hiyerarşi dışında çalışan bir gruptur dedim. Özkasnak, bir televizyon programında 'Post modern darbedir' dedi" ifadesini kullandı.

Kendisine ulaşan belgelerin fotokopisini veya aslını alıp eve götürmediğini, dosyayı gördüğünü, aldığı belgeyi de başbakana sunduğunu belirten Akşener, belgenin Genelkurmay'ın hiyerarşisi dışında hazırlandığını söyledi.

Belgenin daha sonra hükümet tarafından medyayla paylaşıldığını, sürecin de kolay gelişmediğini kaydeden Akşener, "İşveren ve işçi örgütleri, işçi ve işveren sendikası aynı yerdeydi. İrtica gitsin. Hükümet buna hep dikkat etti. Dini bir motivasyon üzeriden tetik çekilirse önlem almak zor olur. Sayın Erbakan'la bunu konuştum. İrticanın tanımı konusunda biz birbirimizden farklıydık. Şimdi bir siyasal islam var" diye konuştu.

Daha sonra, sanık avukatlarından Erol Aras, avukat arkadaşının salondan çıkarılmasını eleştirmesi üzerine, Mahkeme Başkanı Fevzi Şıngar da "İlk kez bir avukatı duruşma salonundan çıkardığını" söyledi ve üzüntülerini dile getirdi.