Abdurrahman Dilipak Umudunuzu ölümlülere bağlamayın!/Habervakti.com
“Umutsuzluk” haramdır. Bir kişi ya da topluluğu, bir örgütü “umud” edinmek de haramdır. Ümid, Meded, İmdat arkraba kavramlardır, aslında farklı köklerden gelir.
Umud / Ümid Arapça “e-m-l” kökünden türetilmiş. “Beklenti içinde olma, bir şeyin gerçekleşeceğine dair içte taşınan güven ve iyimserlik” anlamı taşır. Aslında bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Ümit ettiğimiz şeyin gerçekleşmesi için ihtirasla o şeyi arzulamak, ya da o şeyin gerçekleşmesi için meşru olmayan yollara sapma, aynı zamanda gazab vesilesidir. Onun için Fatiha’da günde 40 kez “Bize Hakkı hak, batılı batıl göster de Hakta toplanmayı nasib et” diyoruz. Çünkü ihtirasla istediğimiz her şey imtihanımız olur.
Kendilerini “halkın umudu” olarak görenlerin Hakkın rızasından uzaklaştıkları takdirde onlar için gazab vesilesi olur. Vadedilenin meşru anlamda gerçekleşmesi birilerinin iradesine değil, talep edenin ruhaniyetine bağlıdır. Eğer o şey gerçekleşecek ya da gerçekleşmeyecekse Allah (cc) o konuda bir vesile halk eder.
“Umud” içte saklı, arzu, heves, istekleri, beklentileri ifade eder. “Medet” çaresizce yardım dileme, yakarış anlamı taşır. “İmdat” ise son çare olarak hayatî tehlike anındaki kişinin feryadını ifade eder.
“Allahu Teâlâ’dan umud kesilmez” ifadesi, Kur’ân-ı Kerîm’in açık bir emridir: (Zümer 53 ve Yûsuf 87)’de şu ilahi uyarının muhatabı oluruz: “Ey oğullarım! Gidin, Yûsuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfir kavimden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.” Şu ayetde de Ümidin adresi bize gösterilir: “Bütün ümidim Allah’tır” (Zümer 38)
“Medet” Arapça “m-d-d” kökünden “yardım etmek” anlamına gelen bir kelime. “el-Müdd” ve “el-Medîd” Allah’ın esmâ-i hüsnâ’sındandır “Yardım Eden, Yardımı Bol Olan” demektir. “İmdat” ise “kurtarmak, feryada yetişmek” anlamına gelen, Arabca “g-v-s” kökünden gelen bir kelime. “El-Ġavs, el-Muġîs” yine Allah’ın isimlerindendir “Feryatlara yetişen, imdada koşan” demektir.
Siyaset, Media, sanat-edebiyat çevreleri, reklam ajansları “Kader”, “Beka”, “ezel” ve “ebed” kavramlarını vahiy bağlamından kopartıp çok farklı anlamlarda kullanıyor. Aslında Ümit/ümîd/umut sadece Allah’tan olur. Medet sadece Allah’tan istenir. “Medet ya Rabb” derken “meded veren”in Allah olduğu ikrarı söz konusudur. Allah’ın bu çağrıya cevabı esbabı dairesinde olacaktır. Allah (cc) bir şeyi murat ederse, o şey esbabı ile ezelde takdir edilen şekilde olacaktır. İmdat da sadece Allah’tan beklenir. “Hasbünallah’u ve ni’mel vekîl…” (Al-i İmrân 173) tam bir imdat duasıdır.
Bu sebeple halk arasında çok yaygın olan “Umudunu başkalarına bağlama, Allahtan umud kesilmez” ifadesi doğru bir ifadedir.
Sakın ölülerden de ölümlülerden de medet ummayalım. “Ümid’im, meded’im, imdad’ım sadece Sensin ya Rabbi! Ya Rab sana olan ümidi hiçbir kula bağlamam” anlayışı, “tevhid ehli”nin dilidir.
Mesela, “Abide” kelimesinin etimolojisi şöyle: abide “abeda” fiilinden türemiş, bu kelime günümüzde kadınlar için “ābida” “ibadet eden, kulluk eden Zahide kadın” anlamında kullanılmış. Mesela MEB "Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilme" merkezinin adı da “ABİDE”!
Bu kelime erkek adı olarak “Abid” şeklinde olup, erkekler için aynı anlama gelir. Osmanlıda hep “ibadet eden anlamında kullanılageldi. Modern Türkçede bir anlam kayması yazandı. Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde Batı’dan “monument” (hatırlatan şey) kavramı alındı, karşılık olarak da Arapça’da zaten “büyük ve kalıcı eser” anlamında “imâde”, “bina” gibi kelimeler yerine “âbide” kelimesi “kalıcı, büyük, heybetli” çağrışımı, bir yücelik ifadesini de içinde barındırdığı için tercih edilmeye başladı. 1900’lerin başından itibaren basın ve edebiyat dilinde “âbide” yavaş yavaş “anıt, büyük eser, monument” anlamında kullanılır oldu. Kelimenin “İbadet eden kadın” anlamına gelen aslı bugün adeta tamamen unutturulmuştur.
“Salad” Namaz olmadı mı, Vudu “Abdest”, “Savm” Oruç olmadı mı? “Riba” da Faiz’e çevrildi. “Şeriat” birilerinin dilince irtica oldu. Mesela “Faiz” aslında bizde erkek adıdır. “Faize” kadın adıdır. Anlamı ise “Feyizlendirme, nurlandırma, bereketlendirme demektir.
Bu süreçte “Allah’a çok ibadet eden kadın” “büyük ve kalıcı eser, anıt” anlamına evrildi. Bugün biri “âbide kadın” dediğinde artık “çok namaz kılan kadın” değil, “heybetli, örnek alınacak kadın” anlaşılıyor.
Kelimeler, kavramlarımız, kurumlarımız maalesef tek tek elimizden, dilimizden alındı. İnanın beynimiz çoraklaştırıldı. Maarif terkedildi, irfan sahibi, Arif, Hikmet sahibi Münevverler kalmadı. Kaba saba bir sürü adam ne söyleneni dinler ne anlar ne de sadra şifa söyleyecek bir çift sözü var.
Liderlerine, futbolculara, popüler sanatçıları “İdol” edinirler. Onlara laf söyletmezler. Onlar ne derse doğrudur. “Öl de ölelim, vur de vuralım” diyenler bunlardır. Onlar din devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmişlerdir. Hani “masiyette iteat yoktu” (!?) İnandık dediğimiz kitab da yazılanla, yaptığımız iş, savunduğumuz fikir ayrı mı?
Mekke müşriklerinde her ailenin bir tane putu vardı. Zamane putpereslerinin putu o kadar çok ki, say say bitmez. Para, kadın, lider, tuttuğu takımın golcüsü, beğendiği sanatçı hepsi birer puttur onlar için ama bunların birer put olduğunun da farkında değiller. Genellikle popüler kültürde “Çok sevilen, hayranlık duyulan, örnek alınan kimseler” “İdol” olarak tanımlanıyor. Böyle bir anlam kayması ile daha kolay bir şekilde bu kavramları benimseyebiliyorlar. Mesela FERD yerine Birey kullanmaya başladılar. Oysa Birey, din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetten bağımsız bir Gender diye tanımlanan GENOM’u ifade ediyor. Ama herkesin ağzında bir birey, resmî belgeler, hatta yasa diline bile girdi. AYM’ye başvuru” Bireysel başvuru hakkı” olarak tanımlandı.
“İdol” ne demek, hiç sözlüğe bakmamışlardır. “İDOL” “Tapınılan put”, “sanem” demek. “Eski Mısır’da “tanrı heykelleri”ne “idol” denirdi. “İdol” Antik dönemde İonia dilinde “Eidolon”dan türetildi. O zaman “Görüntü” gibi bir anlam taşıyordu. Geç dönemde, Hristiyanlıkla birlikte “Puta tapma” şeklinde kullanılmaya başlandı. Daha sonra “İdolüm” şeklinde Latinceye aktarıldı. 12.YY’da Fransızcada “İdole” “put, tapınılan nesne” olarak kullanılmaya başladı. 16.YY’da İngilizceye geçerken “put” anlamında kullanılırken, zaman içinde “İdol” “tapınma seviyesinde hayranlık duyulan/erişilemez olan üstün kişi” anlamında kullanılmaya başlandı. 1950’lerde Türkçeye girdi. İlk başlangıçta “Put” anlamında kullanılırken, “1990’dan sonra, basın, müzik, spor ve film dünyasındaki Pop yıldızları” için kullanılmaya başladı. Bugün artık yazarlar, politikacılar için de kullanılıyor.
Hristiyanlar ilk önce “sahte tanrı, put” şeklinde kullanıyorlardı ama, İkonoplazma (Bizansta Put kırıcılığı dönemi)’dan sonra Put kavramı kullanılmamaya başladı. 16-17. YY’da Avrupa’da yaygın şekilde “put” olarak kullanılırken 20.YY dan itibaren İngilizce’de “hayranlık duyulan ünlü kişi” anlamında kullanılmaya başladı. Türkçede hala iki anlamda da kullanılmaya devam etse de 1990’dan sonra gençler arasında yeni anlamı daha yaygın olarak kullanılmaya başladı.
Bugün cami Cemaati bile artık Riba değil de Faiz kelimesini kullanıyor. Riba konusunu daha sonra başka bir yazımda değerlendirmek istiyorum. Şu kadarını söyleyeyim
“Kaime”, kendisi gerçek bir değere sahip olmayan ikame edilen bir değer yüklenen “Gayme/ Kaime” denen kâğıt paranın devalüe edilerek, ya da Enflasyon sonucu değer kaybı oranında bir değer artışı Riba değildir. Onun için, önce parayı değerlendirmek gerekir. Sonra da enflasyon ve devalüasyon konusunu iyi anlamamız gerekir. Varsayalım ülkede paranın yıllık değer kaybı %50 olsun. Ben de sizden bir yıl için 10.000 TL borç aldım. Peki borcu ödemem gereken tarihte, size 10.000 lira mı, yoksa 15.000 lira mı ödemem gerekir. Hangisinden adalet vardır?
Dilimize sahip çıkalım. İdol, umud, ezel, ebed, birey gibi ne olduğu konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığımız kelimeleri gelişigüzel kullanmayalım. Yoksa “Kahrolsun Şeriat” diye sokağa dökülenlere benzeyebiliriz. Dilimizi dönüştürürlerse, örnekte görüldüğü gibi din algımızı bile dönüştürebilirler.
Selam ve dua ile.