Abdurrahman Dilipak: Miladi Yeni Yıl...

Habervakti.com yazaru Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Miladi Yeni Yıl.../Habervakti.com

Osmanlı'da 3 resmi takvim vardı.
Hicri, Rumi, Miladi..
Hicri Takvim, Kameri bir takvimdir ve başlangıç olarak Hicret’i alır.
Rumi takvim, aslında mali bir takvimdir.


Osmanlıda herkes kendi takvimi kullanırdı.
Kemalistler yeni bir takvim getirmediler.
Görünür takvimi tekleştirdiler.

Yahudi ve Hristiyan takvimini yasaklamadılar ama Rumi takvim fiilen son buldu.
Hicri Takvim dini günleri belirlenmesi için serbest bırakılırken, yasada Hicrî Kamerî ayların başlangıcını rasathane resmen tespit etmesi hükme bağladı.

Mesela bu gün, orduda askerlik yapan bir Yahudi’ye Cumartesi günü görev veremezsiniz.
Yahudilerin dini günlerinde de öyle.
Ama bir Müslüman, Ramazan ya da Cuma günleri için aynı imkana sahip olmayabiliyor.


26 Aralık 1925'te kabul edilen 698 sayılı "Takvimde Tarih Mebdei’nin Tebdil’i Hakkında Kanun" ile 1 Ocak 1926'dan itibaren resmi takvim olarak Miladi takvim benimsendi. Bu Kanunun 3. maddesi açıkça şöyle der: "Hicrî Kamerî takvim öteden beri olduğu üzere özel hallerde kullanılır. Hicrî Kamerî ayların başlangıcını rasathane resmen tespit eder."
Bu madde, Hicri takvimin dini günlerde (Ramazan, Kurban Bayramı, kandiller vb.) kullanılmaya devam edeceğini güvence altına alır.
Ancak bu düzenleme siviller ile ilgilidir. Bugün hala, mesela Cuma namazı saati, okullar, resmi daire, TSK için tartışmalıdır.

Ay isimlerine gelince Bizim ay isimlerinden sadece Ocak, Ekim ve Aralık Türkçedir. Şubat Şabat’tan, Mart Roma savaş tanrısı Martius’tan, Nisan İbraniceden, Mayıs, Mai’den yine bir Roma tanrısından, Haziran Arabca, Temmuz İbranice Ağustos Pagan Roma’nın Tanrı kıralından, Eylül İbranice’den Kasım Arabça’dan gelir. İbranice ayların bazıları Aramicede de var bu arada.

Miladi takvimde Şubat bazan 28 bazan 29 çekiyor ya, mesela 29 Şubatta doğan birinin bu takvime göre doğum günü olmayabilir.
Çünkü Güdük aylarda doğum günü kayıb olur. 2024’te Şubat 29 çekmişti. Bundan sonra Şubat 2028’de 29 gün olarak hesaplanacak. Bu durum dünyada yaygın olarak kullanılan “Miladi takvim” olarak bilinen Gregoryen takvime göre böyledir.

Rumi Takvim Osmanlı’da Tanzimat döneminde (13 Mart 1840 / 1 Mart 1256) resmi olarak mali ve sivil, toplumun dini, mezhebi, etnik farklılıkları sebebile ortak paydada kullanılmaya başlanan bir güneş yılı (şemsi) esaslı takvimdir. Öte yandan bu takvim Jülyen takviminin ayları ve günlerini kullanır, ancak yıl sayımı Hicret'i (622 miladi yılı) başlangıç noktası olarak alır. Bu yönüyle karma bir yapıya sahiptir.

Hicri Takvimin ay yılı (kameri) esaslıdır (yaklaşık 354 gün), bu yüzden mevsimler yıllara göre kayar (her yıl yaklaşık 11 gün geriye düşer). Rumi takvim ise güneş yılı esaslıdır (365/366 gün), mevsimler sabit kalır. Bu, tarım, maliye ve idari işler sabit zamanlar ilkesine dayanır.. Osmanlı'da Hicri takvim dini işlerde, Rumi ise resmi/mali işlerde kullanıldı.

Miladi (Gregoryen) Takvim ise güneş (Şemsi) yılı esaslıdır, aylar ve gün sayıları aynıdır. Başlangıç olarak Hz. İsa'nın doğumunu (yaklaşık MÖ 1/MS 1), Rumi Hicret'i (622) esas alır. Bu yüzden aralarında sabit 584 yıl fark vardır (Miladi yıl = Rumi yıl + 584). Başlangıçta (1840-1917): Rumi Jülyen esaslı olduğu için Miladi'den 13 gün gerideydi ve yılbaşı 1 Mart'tı. Mesela bizim bildiğimiz 31 Mart vakası, bu günkü 31 Marta denk gelmez. 1917 reformuyla (Şubat'tan Mart'a atlayarak 13 gün silindi): Gregoryen esaslı hale getirildi, yılbaşı 1 Ocak oldu ve gün/ay farkı ortadan kalktı. Sadece yıl farkı (584) kaldı.

Rumi takvim, İslamî yıl başlangıcıyla Batı tarzı güneş takvimini birleştirerek Osmanlı'nın ihtiyaçlarına uyarlanmış pratik bir sistemdir.
Mevsim kayması olmaması Hicri'den üstünlüğü, Miladi'ye yakınlığı ise Batı ile uyum sağlar.
Osmanlı takvim felsefesi, bu anlamda, kökü mazide olan ati, yerelden evrensele genişleyen bir yapıya sahipti.

Dünyada genel olarak kabul edilen ve bugün uygulanan takvimler Gregoryen, Jülyen, İslami, İbrani, Çin, Hindu, İran, Çin, Budist ve Etiyopya takvimidir. Kaddafi zamanında “Ondan ayrı geçen günler” diye, yine kameri ama, Hz. Peygamberin vefatını esas alan bir takvim kullanılıyordu. Adı “min vefatil resul” idi. Bir de çok eski zamanlara aid antik dönemler ve medeniyetlerde kullanılan takvimler de vardı, tabi ki.. Sonuçta takvimler ya güneş, ya ay ya da her ikisini birlikte esas alır.

Bu anlamda Müslümanlar, günlük ibadetlerini güneşin hareketine, yıllık ibadetlerini ise ay’ın hareketleri ile hesaplarlar. Allah (cc) kitabında “Ay ve güneş Allah’ın iki şeairidir” der. Bu iki uzay cismi, bizim boyutumuzdaki zamanı ölçmek için bir ölçüdür bu anlamda. Mesela Azerbaycan ve Malezya bayrağında bu anlamda Ay ve güneş sembolizmi vardır.

Allah (cc) Asr’a ve Arş’a yemin eder. Her ikisinin de anlamını, anlam derinliğini tam olarak bilemeyiz, anlayamayız. Bütün denizler mürekkeb, bütün ağaçlar kalem olsa, bütün insanlar yaratılmış şeyleri yazmaya kalksalar buna güçleri yetmez. Kainatın derinliği o kadar büyük.
Aynı şekilde biz zamanın neresindeyiz onu da bilmiyoruz?
Zaman, Evren, Ruh ve Madde, uzay nedir bilmiyoruz. Çok şey bilsek de o şeyin yaratılışına nisbetle bu bir anlam ifade etmeyecektir. Sonsuz karşısında sayılı bir değer, esasen, nisbi olarak yok hükmündedir.


İsra olayının yıl dönümü 15 Ocak Perşembe'yi 16 Ocak Cuma'ya bağlayan gece idrak edilecek.
Bu tarih, Hicri takvime göre Recep ayının 27. gecesine karşılık geliyor (1447 Recep 27). O gün resulullah (sav) bir anda Mekke’den Mescid-i Aksa’ya gitti.
Zaman ve mekanda bir yolculuk gerçekleşti. Daha önce de Hz. Süleyman zamanında Belkis’ın tahtı Yemen’den Kudüs’e taşınmıştı.
Ashab-ı Kehf olayını hatırlayın. Orada da zaman, bir grub insan için durdurulmuştu.

Biliyorsunuz, insanlar, melekler ve cinler aynı zaman boyutunda yaşamıyoruz.
Ve biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz.
Biz tarihin sonuna yaklaşırken, ölüm ve hayat, zaman ve mekan, Ruh ve madde üzerinde yeniden düşünmemiz gerek.
Selam ve dua ile.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak:Büyük gözaltı gerçekleşiyor mu?
Abdurrahman Dilipak:Pezeşkiyan'dan Mehmet Akif'e