Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 580., Sakarya'da 606.,

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu 580.Hafta basın açıklamasını gerçekleştirdi.Açıklama Metnini İnanç Özgürlüğü Platformu Bileşeni İHH Ankara Adına Serkan Codal okudu.

Basın Açıklamasının tam metni şöyle:

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 580.hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.

İnsanlık tarihi ile yaşıt olan hak ve batıl savaşında zafer sabredenlerin ve yorulmaksızın çalışanların olacaktır. Bizler inanıyoruz ki “Çözümde görev almayanlar, problemin bir parçası olurlar.”

Filistin; insanlığın onur davası.

Mavi Marmara; yükleri merhamet olan onurlu insanların kutlu yolculuğu.
Gazze’ye ve Filistin’e yönelik vahşi ambargoyu tüm dünyaya duyurmak adına 2010 yılında 30’dan fazla ülkeden farklı din, dil, ırk ve renkten insanın bir araya geldiği Mavi Marmara ve beraberindeki yardım gemileri uluslararası sularda Siyonist çete mensuplarınca alçakça bir şekilde saldırıya uğramış ve 10 yardım gönüllüsü şehit edilmişti. Mavi Marmara sadece bir yardım gemisi değil aynı zamanda büyük bir misyonun gemisi idi. Zulme karşı Erdemli insanların gemisi. İsrail bu saldırısı ile Gazze’ye olan fiziki destekleri engellemeye çalıştı ve Mavi Marmara Gazze sahillerine ulaşamadı.

Bu noktada Siyonist İsrail ve küresel destekçileri çok iyi biliyorlar ki kendileri için esas tehlike; birkaç gemi dolusu yardım malzemesinin Filistin’e ulaşması değil, yapmış oldukları zulümlerin insanların zihninde deşifre edilmesidir. Bu noktada Siyonist çete arkasına almış olduğu emperyalist güç ve ellerindeki küresel propaganda aygıtları vasıtası ile zihinleri bulandırma operasyonuna girişti. Faaliyetlerini şeffaf bir şekilde devam ettiren kurum ve kuruluşlar teröre destek veren yapılar olarak ilan edildi.

Türkiye Cumhuriyeti Kurumu olan TİKA (Türkiye İşbirliği ve Kalkınma Ajansı) çalışanı Muhammed Murteca’yı tüm resmi prosedürler yerine getirildiği halde Gazze sınırında gözaltına aldı ve ardından teröre destek vermesi suçlaması ile tutuklama cüreti gösterdi. Aynı süreçte küresel medya üzerinden uluslararası bir yardım teşkilatı olan İHH için terör destek veren yapı haberleri geçmeye başladı.

Akabinde Siyonistler İHH Gazze Ofisi idarecisi Mehmet Kaya’yı arayarak sınır kapısında görüşme talebinde bulunmuş, büyük bir feraset örneği gösteren ofis başkanı görüşmeye gitmeyince Siyonistlerin iki olayı birleştirme hayalleri suya düşmüştür.

Terörün Finansmanı kanunu ülkemizde zorlamayla çıkartılmasının tezahürü olan bu olaylar daha önceki uyarılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu göstermektedir. Dış siyasetimizin bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiği, uluslararası konuları içeren kanunlar çıkarılırken de Siyonist oyunlara çok dikkat edilmelidir.

Açıktır ki, İsrail’in bu hamlesi kendisine hami olan başta ABD olmak üzere küresel güçlerin pompaladığı yükselen İslam karşıtlığı düşüncesinden bağımsız değildir. Küresel anlamda mazlum insan topluluklarına umut olan İslam düşüncesi ve rüştünü sahada ispatlayan İslami yardım organizasyonları küresel güçlerin hedef tahtasına oturtulmuştur. Bu konuda esasen bizleri üzen ve derin bir endişeye sevk eden şey ise ülkemiz başta olmak üzere halkı Müslüman olan ülke yöneticilerinin bu duruma sessiz kalmaları olmaktadır. Yasal çerçevede faaliyet gösteren yardım kuruluşlarının terör örgütü olarak nitelenmesini ve hiçbir karşılık beklemeden mazluma derman olmaya çalışan insanlara hakaret edilmesini es geçen siyasi kadroları ve devlet kurumlarını bu tepkisizliklerinin yarın daha büyük ve baş edilmesi daha zor meselelere kapı aralayacağı hususunda uyarıyoruz.

Küresel emperyalistler ve yerli uşakları şunu iyi bilinsin ki; vicdanlı yürekler terörü ve teröristi gayet iyi tanıyor. Devlet adı maskesi takarak meşrulaştırmaya çalıştığınız ve elinizde bulundurmuş olduğunuz medya gücü ile olayları perdelemeniz sizi aklamaya yetmeyecek. Dünyanın dört bir yanında ve özellikle son birkaç yıldır Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da yapmış olduğunuz katliamlar terörist ve vahşi sıfatınızı daha da bir pekiştirmektedir.

Mücadele yeni değil ve bizler bu mücadelede hakkın tarafındayız. Yeryüzünde fitne kalkıncaya ve adalet tesis edilinceye kadar mücadelenin süreceği bilincindeyiz. Bu yolda hakarete, iftiraya ve saldırıya maruz kalmanın peygamberlerin sünneti olduğunu hiç unutmadık.

Mavi Marmara insanlığın medarı iftiharı olan uluslararası bir organizasyondur ve İsrail tarihin gördüğü en azılı terör örgütüdür. Onlar ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmeye çalışıyorlar, oysa Allah nurunu tamamlayacaktır.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

 

Görüntünün olası içeriği: 5 kişi, sakal

 

Sakarya 606. Hafta: Platform’dan Toplumsal Meşruiyet Vurgusu

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 606. hafta basın açıklamasında, referandumun, toplumsal meşruiyeti yüksek ve toplumun tüm kesimlerini adalet zemininde buluşturacak başka bir anlayış ve modele ihtiyaç olduğunu gösterdiğini söyledi.

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 606. hafta basın açıklamasında, 16 Nisan Anayasa Referandumu sonuçları ile Mavi Marmara yolcuları hakkındaki hakaret ifadeleriyle başlayan tartışmaları değerlendirdi. Platform adına Sakarya Dayanışma Derneği’nden Kadrican Mendi’nin okuduğu açıklamada “Türkiye, 16 nisanda bir kez daha sandık başına gitti… Lakin tüm kamu imkânlarının, medya ve propaganda araçlarının sağladığı orantısız güce rağmen, teklif sahipleri, sandıktan istedikleri gibi bir sonuç alamadı.  Daha kötüsü, Yüksek Seçim Kurulu, hem kendi kanununu hem de anayasayı çiğneyen bir karara hükmederek, seçim sonuçlarını tartışmalı hale getirdi. Mühürsüz oyları da geçerli sayarak; bu konudaki apaçık hükümleri rafa kaldırdı ve anayasa değişikliğinin hukuki meşruiyetini tartışmaya açmış oldu… Oysaki tüm toplumun kaderine etki edecek nitelikteki değişikliklerin, daha geniş bir siyasal ve toplumsal uzlaşı ile gerçekleştirilmesi gereklidir. Bu husus önemlidir, çünkü yönetim modeliyle ilgili her iki vatandaştan birinin kabul etmediği bir teklif, huzursuzluk teşkil etmeye adaydır.” denildi.

Açıklamanın devamında “Şayet söz konusu olan, gerçekten milletin maslahatı, memleketin selameti ise; bu kritik eşikte, herkesin bir kez daha durup, iyice düşünmesi gerekmektedir.” diyen Mendi, sözlerine “Özellikle, çevre ülkelerdeki söz konusu kaotik ortam göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin kendi iç barışını riske atacak en ufak bir siyasi hataya tahammülü olamaz… Merkezi ve yerel yönetimlerde, kamusal alanda, iktisadi alanda, kültürel alanda; Türkiye toplumunun siyasi ve kültürel farklılıklarını yansıtacak, kuşatacak ve bunları adalet zemininde buluşturarak, yönetimde ortaklaştıracak bir model geliştirilmediği sürece; yönetim krizi ne yazık ki aşılamayacaktır.” dedi. İktidar yanlısı bir gazetecinin Mavi Marmara yolcularına hakaret ifadeleriyle başlayan tartışmaya da değinen Mendi “O çıkış, bir süredir devam eden makas değişikliğinin işaret taşlarından sadece biridir. Bu ülkede; Kudüs’ü, ne yazık ki İsrail’in başkentiymiş gibi gösteren bir anlaşmanın altına imza atılmadı mı? Tazminat anlaşması neticesinde, Türkiye’de, katiller hakkındaki açılan davalar düşürülmedi mi?  Hatta Suriye’ye Amerikan müdahalesi için destek mesajı açıkça verilmedi mi? Peki, tüm bu olup bitenlerin altında imzası olanlara ses çıkarmayanların, aksine kendi iradelerini teslim edenlerin; şu saatten sonra meydana çıkıp sesini yükseltmesinin ne tesiri olacaktır?” dedi.

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 606. Hafta Basın Açıklaması

Toplumsal Meşruiyet Sayıdan İbaret Değildir!

Değerli platform mensupları, duyarlı Sakarya halkı;

Türkiye, 16 nisanda bir kez daha sandık başına gitti. Böylece, akademideyken “OHAL süreçlerinde anayasayı değiştiremezsiniz” diye kitap yazanların, iktidara geldiklerinde kendi tezlerini dahi çiğnemekten nasıl çekinmediklerini gördüğümüz süreç işletildi ve OHAL’de referandum yapıldı.

Uzun süredir devam eden çatışmacı, ayrıştırıcı ve toplumu kamplaştırıcı egemen söylem, olağanüstü hal uygulamalarıyla doruğa çıktı. Lakin tüm kamu imkânlarının, medya ve propaganda araçlarının sağladığı orantısız güce rağmen, teklif sahipleri, sandıktan istedikleri gibi bir sonuç alamadığı ortadadır.

Ancak asıl vahim olan ,Yüksek Seçim Kurulu’nun , hem kendi kanununu hem de anayasayı çiğneyen bir karara hükmederek, seçim sonuçlarını tartışmalı hale getirmesidir. YSK seçim  devam ederken, bir son dakika müdahalesi ile Mühürsüz oyları da geçerli sayarak; bu konudaki apaçık hükümleri rafa kaldırdı ve anayasa değişikliğinin hukuki meşruiyetini tartışmaya açmış oldu.

Sonuçta, 58 milyon 366 bin seçmenin, 25 milyon 157 bininin “evet” ve 23 milyon 777 bininin “hayır” dediği; sadece hukuki açıdan değil, toplumsal kabul açısından da son derece kritik ve bıçak sırtı bir tablo ortaya çıktı.

Yüzlerce yıllık siyasal mücadeleler tarihi net bir şekilde göstermiştir ki tüm toplumun kaderine etki edecek nitelikteki değişikliklerin, daha geniş bir siyasal ve toplumsal uzlaşı ile gerçekleştirilmesi gereklidir. Bu husus önemlidir, çünkü yönetim modeliyle ilgili her iki vatandaştan birinin kabul etmediği bir teklif, huzursuzluk teşkil etmeye adaydır. Her iki vatandaştan birinin hem siyasi hem de hukuki açıdan sorgulayacağı ve ikna olmayacağı bir anayasa değişikliği, toplumsal barışa katkı sunmayacaktır.

Değerli dostlar,

Şayet söz konusu olan, gerçekten milletin maslahatı, memleketin selameti ise; bu kritik eşikte, herkesin bir kez daha durup, iyice düşünmesi gerekmektedir. 16 Nisan Anayasa Referandumu, önümüzde kırılgan bir toplumsal yapı bulunduğuna işaret etmiştir. Özellikle, bölge ülkelerdeki kaotik ortam göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin kendi iç barışını riske atacak en ufak bir siyasi hataya tahammülü olamaz.

Anayasa değişikliğinin, ne yazık ki tüm iddiaların aksine, halkımızın karşı karşıya olduğu asli meselelere çare sunmayacağı yaşanan süreçten anlaşılmıştır. Türkiye’nin ihtiyacı, yönetimi tekelleştirmek, onlarca yıldır birikmiş meclis tecrübesini anlamsızlaştırmak, bir vesayeti yıkıp, yenisini kurmak, siyasi partileri içeriksizleştirmek ve işlevsizleştirmek değildir. Olamaz.

Merkezi ve yerel yönetimlerde, kamusal, iktisadi ve kültürel alanda; Türkiye toplumunun siyasi ve kültürel farklılıklarını yansıtacak, kuşatacak ve bunları adalet zemininde buluşturarak, yönetimde ortaklaştıracak bir model geliştirilmediği sürece; yönetim krizi ne yazık ki aşılamayacaktır. Her geçen gün, sadece toplumsal dokuyu zedelemektedir..

Velhasıl, özellikle son 5 yıldır gittikçe derinleşen kriz hali değişmemiştir. Türkiye, kendi çelişkilerini aşacak bir çözüme kavuşmamıştır. Dahası, tartışmalı durum devam etmiştir. Toplumsal taleplerin ve itirazların, ilânihaye “olağanüstü hal” koşullarında bastırılamayacağı, tutulamayacağı anlaşılmalıdır.

Değerli dostlar,

16 Nisan Anayasa Referandumu, sadece anayasal değil siyasal bir değişikliğin de emarelerini açığa çıkarmaya başladı. 15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra yükselen “dış güçler”e karşı “milli ve yerli irade ”söylemi, yerini yeniden bu “malum dış güçler”le yeniden “kader ortaklığı” ve “dostluk” vurgularına bıraktı.

Türkiye’deki tüm darbelerin ve darbeci yapıların bir şekilde ilişkilendiği ABD’nin yeni başkanı Trump ile yapılan telefon görüşmeleri, iktidar medyası tarafından Türkiye kamuoyuna “(ABD ile) Beraber yapacak çok işimiz var” şeklinde propaganda edildi…

Merak ediyoruz; işgalci İsrail ve kukla körfez rejimleriyle birlikte Ortadoğu halklarına savaştan, işgalden, çatışmadan, fitne ve kaostan başka hiçbir şey getirmeyen egemen güçlerle, bu iktidarın yapacak ne işi olabilir? Referanduma kadar “yedi düvele karşıyız” deyip, halka milliyetçi ajitasyon yapıp, referandum sonrası bu sövülüp sayılan “yedi düvelle” birlikte nasıl bir birliktelik planlanmaktadır.

İşte tam da böylesi bir eşikte, iktidar medyasından bir yazarın; çıkıp da Mavi Marmara yolcuları için sarf ettiği hadsiz sözler sürpriz sayılmamalıdır. O çıkış, bir süredir devam eden makas değişikliğinin işaret taşlarından sadece biridir. Bu ülkede; Kudüs’ü, ne yazık ki İsrail’in başkentiymiş gibi gösteren bir anlaşmanın altına imza atılmasıyla açığa çıkan, Tazminat anlaşması neticesinde, katiller hakkındaki açılan davaların düşürülmesiyle devam eden bir sürecin devamını yaşıyoruz.

ABD uçaklarının Suriye’de camide katliam yapmasına, Afganistan’da nükleer olmayan en büyük bombayı atmasına sessiz kalınmadı mı? Hatta Suriye’ye Amerikan müdahalesi için destek mesajı açıkça verilmedi mi? Peki, tüm bu olup bitenlerin altında imzası olanlara ses çıkarmayanların, aksine kendi iradelerini teslim edenlerin; şu saatten sonra meydana çıkıp sesini yükseltmesinin ne tesiri olacaktır? Elbette olmayacaktır!

Duyarlı Sakarya halkı;

Platformumuz, her seçim öncesi ve sonrasında olduğu gibi, yine aynı mesajları vermektedir. Asıl irade, vekâleten değil asaleten ortaya koyulandır. Sivil alanda, toplumsal inisiyatif ortaya koyulmadan; sorunlarımızın çözümü için çabalamadan, hakkaniyet için adil bir şahitlik yapmadan olmaz! Adalet ve esenlik olmadan olmaz! Toplumsal ve iktisadi adalet için, birlikte mücadele etmeden de olmaz!

Allah; yolunda sebat edenlerin, kötülüğe karşı koyanların, iyiliği ve doğruluğu savunanların, hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin yardımcısıdır. Açıklamamızı Ahzâb Suresi’nden bir ayet meali ile bitiyoruz:

“Yalnız Allah'a dayanıp güven! Vekil olarak Allah yeter.”

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu adına Sakarya Dayanışma Derneği

Sakarya 606. Hafta: Platform’dan Toplumsal Meşruiyet Vurgusu