Abdulbari Atvan yazdı: ‘NATO’nun Libya’daki İkinci Perdesi’

Abdulbari Atvan yazdı: ‘NATO’nun Libya’daki İkinci Perdesi’

Ortadoğu uzmanı Abdulbari Atvan, IŞİD’le mücadele bahanesi altında ABD öncülüğündeki NATO güçlerinin Libya’ya müdahale hazırlığını değerlendirdiği yazısında

Ortadoğu uzmanı Abdulbari Atvan, IŞİD’le mücadele bahanesi altında ABD öncülüğündeki NATO güçlerinin Libya’ya müdahale hazırlığını değerlendirdiği yazısında, “Yalanlar ve hileler, aynı aktörler tarafından, aynı bölgede ve aynı amaçla tekrar sahneye koyuluyor. Fakat bu defa izleyiciler yaşananları gözlemlemiş ve şüpheci olmayı öğrenmiş durumda. Bundan dolayı sonuçlar da muhtemelen farklı olacaktır” tespitinde bulundu.

Söz konusu yazıyı Emre Berber’in tercümesiyle İslamî Analiz okuyucularının istifadesine sunuyoruz:  

NATO’nun Libya’daki İkinci Perdesi

Geçtiğimiz hafta Libya’dan gelen esas önemli haber Fayiz el-Sarac’ın liderliğini üstlendiği Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin, kendisine bağlı güçlerin Sirte şehrinde yer alan ve IŞİD’in karargâh olarak kullandığı noktalardan biri olan Ouagadougou Konferans Merkezi’ni ele geçirdiğini ilan etmesi değildi. Libya’dan gelen gerçek haber, F-16 savaş uçakları tarafından havadan korunan ABD özel kuvvetlerinin bu operasyonda başrolü oynamalarıydı.

Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti, ne eksik ne fazla, tam bir kılıftan ibaret. Söz konusu hükümetin en öncelikli rolü ABD, İngiliz ve Fransız güçleri tarafından Libya’ya havadan ve karadan yapılan bu tip müdahaleleri meşrulaştırmak üzerine kurulu. Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin başbakanı Sarac’ın da çok iyi bildiği üzere kendisi herhangi bir söz hakkı ya da bir güce sahip değil.

Daha önce Ulusal Mutabakat Hükümeti başbakanı Sarac, Fransız askerlerinin Libya’nın doğusunda savaşan General Halife Hafter’le birlikte çatışmalara katıldığını üç Fransız askerinin hayatını kaybettiğine dair haberlerin ulaşmasından önce bilmediğini iddia etmişti. Bu vakanın ardından Sarac zehir zemberek bir bildiri yayımlayarak Fransız askerlerinin varlığının Libya’nın bağımsızlığını ihlal etmek olduğunu belirtmişti. Fakat kendi hükümetiyle ilişkili bir şekilde Libya’da çatışmalara katılan ABD güçlerine karşı aynı tepkiyi göstermedi. Göründüğü kadarıyla problem bu tip yabancı güçlerin varlığında değil, -ülkede yer alan üç rakip hükümetten ve Arap ya da Batılı destekçilerinden çeşitli sözler almak için ve iktidar uğruna rekabet halinde olan çeşitli milis gruplarının liderlerinden- kiminle birlikte savaştıklarında düğümleniyor.

Geçtiğimiz hafta Washington Post’ta yayımlanan habere göre ABD Özel Kuvvetleri ilk defa IŞİD’in Libya’da yer alan kalesi Sirte’de IŞİD militanlarına karşı yürütülen çatışmalarda Libya güçlerine doğrudan destekte bulundu. Gazetenin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti yetkililerinden aktardığına göre, Amerikan ve İngiliz birlikleri geçtiğimiz ay Sirte’de Libya ordu kamuflajlarını ve Libya ordusunun çelik yeleklerini giymekteydi.

Aynı gün, Ulusal Mutabakat Hükümeti başbakanı Sarac İtalyan Gazetesi Corriere della Serra’dan bir gazeteciye verdiği röportajda, ülkesinin topraklarında görev yapacak yabancı güçlere ihtiyacının bulunmadığını fakat sadece cerrah titizliğinde gerçekleştirilecek, zaman ve mekan bakımından sınırlı olan ve Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle aktif bir istişare halinde yürütülecek ABD hava saldırılarını talep ettiğini belirtmişti. Sarac’ın bu söylemi, 2011 yılında Ulusal Geçiş Konseyi başkanı Mustafa Abdulcelil ve etrafındakilerin NATO’nun Libya’ya müdahalesini talep için kullandıkları aynı aldatıcı yaklaşımı taşıyor.

Öyleyse kime inanmalıyız? ABD askerlerinin Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni “eşsiz imkanlar”la desteklediğini ve İngiliz askeri danışmanlarla ortak bir operasyon odası kurduğunu doğrulayan Pentagon’a mı, yoksa Sarac ve onun sözcülerine mi? Ya da ABD askerlerinin bölgedeki varlığının resmen doğrulanması için Fransız askerlerinde olduğu gibi bazı ABD askerlerinin öldürülmesini mi beklememiz gerekecek?

2011 yılının Şubat ayında gerçekleştirilen NATO müdahalesine, müdahalenin amacının Libya halkını diktatör Muammer Kaddafi tarafından planlanan katliamlara karşı korumak ve demokrasiye ve insan haklarına saygılı bir devlet yapısı kurmak olduğunu öne süren planlanmış dev bir medya kampanyası da eşlik ediyordu. Bu medya kampanyası müdahaleye yapay ve aldatıcı bir uluslararası temel sunuyordu. Şimdi “İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı verilen savaşın koruması altındaki” savaş uçakları Libya’ya geri döndü ve kara birlikleri tarafından destekleniyor.

Ortalama Libyalılar ilk seferde kandırılmıştı. Arap Ligi ve Körfez rejimlerini izleyen ve bu ülkelerin korkutucu güçteki yanıltıcı uydu kanallarına ve diğer propaganda araçlarına maruz kalan birçok Libyalı ABD ve Batı yalanına inanmıştı. Fakat ülkelerindeki yıkımın genişliği görüldüğü için Batı’ya ve Batı’yla birlikte hareket eden Araplara güvenlerini tamamen kaybolmasından sonra Libyalıların çoğunun tekrar kandırılması mümkün gözükmüyor.

Libya devlet sisteminin çözülmesini ve Libya’da siyasi ve askeri bir boşluk oluşmasını sağlayarak el-Kaide ve IŞİD’i Libya’ya getiren ve bu tür grupların kendilerini inşa etmeleri ve geliştirmeleri için cennetler oluşturan ABD, NATO, Arap ve İslam devletleriydi.

ABD ve İngiliz özel kuvvetleri belki Sirte’nin kontrolünü ele geçirmekte ve IŞİD’e bir darbe vurmakta başarılı olur. Fakat bu zaferin çok büyük bedelleri olacaktır. Kaddafi’nin rejiminin aksine, IŞİD karargahları ele geçirildiğinde ve yıkıldığında yok olan bir “hükümet” değil. Bu grup, pek çok sebepten dolayı, orada ya da burada kaybettiği bir muharebeden dolayı eriyip yok olacak ya da varlığı sona erecek bir örgüt değil. Irak, Suriye, Mısır (Sina Yarımadası), Afganistan, Nijerya ve Somali tecrübeleri bize bunu gösterdi.

Aslında, ABD-İngiliz- Fransızların IŞİD'e karşı olan savaşları, çok arzuladığı ve uzun süredir elinden kaçırmış olduğu bir tür meşruiyet perdesi sağlayarak IŞİD’in faydasına da olabilir. Bu durum, ülkede kanlı bir anarşinin koşulları altında yaşayan ya da güvenlik koşullarından dolayı yurt dışına kaçmış milyonlarca yurttaş arasından çaresiz ve marjinalize edilmiş Libyalıların IŞİD’in saflarına katılmasını kolaylaştıracaktır.

ABD önderliğinde gerçekleştirilen ilk NATO müdahalesi Libyalıları korumayı ve Libya halkını diktatöryal bir rejimden kurtarmayı hedeflemiyordu. Müdahale petrolden ve kendilerinin Afrika’da yürüttükleri emperyalist politikalara karşı OPEC’le birlikte savaşan bir rejimden intikam alma amacından kaynaklanıyordu. Şimdi NATO bir defa daha havadan ve karadan bu defa IŞİD’i ve oluşturduğu terörist tehlikeyi saf dışı bırakmak bahanesiyle Libya’ya petrol için müdahale ediyor.

Yalanlar ve hileler, aynı aktörler tarafından, aynı bölgede ve aynı amaçla tekrar sahneye koyuluyor. Fakat bu defa izleyiciler yaşananları gözlemlemiş ve şüpheci olmayı öğrenmiş durumda. Bundan dolayı sonuçlar da muhtemelen farklı olacaktır.

Çeviri: Emre Berber

 
 
 

İslamianaliz