HAMAS’TAN “AKSA TUFANI” RAPORU: “İKİ YILDIR DİRENİŞ VE ÖZGÜRLEŞME İRADESİ”

Hamas’ın yayımladığı rapor, Aksa Tufanı sürecinde Gazze’de yaşananları ve iki yıllık savaşın sonuçlarını gözler önüne seriyor.


BİRİNCİ BÖLÜM: AKSA TUFANI’NIN NEDENLERİ VE BAĞLAMI

1. Tarihsel Arka Plan

7 Ekim, savaşın başlangıcı değil; 1948 yılından bu yana 77 yıldır devam eden İsrail işgalinin doğal ve kaçınılmaz sonucudur. Filistin halkı bu süre boyunca Siyonist işgal tarafından sistematik biçimde yerinden edilmiş, sürgüne zorlanmış ve kendi kaderini tayin etme hakkından mahrum bırakılmıştır.

Siyonist zihniyet, kuruluşundan itibaren dışlayıcı, yerleşimci ve yok edici bir anlayış üzerine inşa edilmiştir. Bu anlayış; apartheid uygulamalarını, etnik temizliği ve zorla göç ettirmeyi temel yöntem olarak benimsemiştir. On yıllar boyunca Filistin halkını köklerinden koparmaya, egemenliğini ve karar alma hakkını elinden almaya yönelik tüm araçlar kullanılmıştır.

Bu süreç, özellikle Batı’nın —başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere— sağladığı siyasi, askeri ve diplomatik koruma sayesinde sürdürülebilmiştir. Aksa Tufanı, bu bağlamda Filistin halkının yürüttüğü meşru direnişin bir parçası olarak ortaya çıkmış; aşırı sağcı ve faşist İsrail hükümetlerinin Filistin davasını varoluşsal bir tehdit haline getiren politikalarına verilen doğal bir yanıt olmuştur.

2. Siyasi Çözüm Sürecinin Çöküşü ve Filistin Yönetiminin Dönüşümü

İsrail, Filistin Yönetimi ile yürütülen siyasi çözüm sürecini kasıtlı ve sistematik biçimde başarısızlığa uğratmıştır. “Barış süreci” adı altında yürütülen görüşmeler, İsrail tarafından daha fazla Yahudileştirme ve yerleşim inşası için bir örtü olarak kullanılmıştır.

Oslo Anlaşması’nın imzalandığı 1993 yılında Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimci sayısı yaklaşık 280 bin iken, bu sayı 2023 itibarıyla 950 bine ulaşmıştır. İsrail Başbakanı Netanyahu, 1996–1999 yılları arasındaki ilk başbakanlık döneminden itibaren Oslo Anlaşması’na karşı olduğunu açıkça ilan etmiş; Filistin devletinin kurulmasını engellemenin temel hedefi olduğunu defalarca dile getirmiştir. Bu tutumunu, 2009’dan itibaren sürdürdüğü uzun iktidar döneminde fiilen sahaya yansıtmıştır.

Bu politikalar sonucunda Filistin halkı, bağımsız bir devlet kurulmasına dair en küçük umudunu dahi kaybetmiştir. 2018 yılında düzenlenen Büyük Dönüş Yürüyüşleri, Filistinlilerin temel ve meşru haklarını dünyaya hatırlatmak amacıyla gerçekleştirilmiş; ancak bu çağrılar da uluslararası toplum tarafından karşılıksız bırakılmıştır.

3. İsrail’de Aşırıcılığın Yükselişi ve Kudüs ile Batı Şeria’nın Hedef Alınması

2022 yılının sonlarında kurulan İsrail hükümeti, İsrail tarihinin en aşırı sağcı hükümeti olmuştur. Likud ile dini Siyonist aşırı sağ partiler arasındaki ittifak; Mescid-i Aksa’nın statüsünü değiştirmeyi, Kudüs’ü tamamen Yahudileştirmeyi ve Batı Şeria’nın fiili ilhakını açık hedef haline getirmiştir.

Bu süreçte Itamar Ben-Gvir “ulusal güvenlik” bakanı olarak atanmış; Filistin halkına yönelik baskının artırılması, Aksa’ya yönelik baskınların kolaylaştırılması ve Kudüs’ün Yahudileştirilmesi için kapsamlı adımlar atılmıştır. Bezalel Smotrich ise maliye bakanlığına ek olarak Batı Şeria’daki sivil idarenin kontrolünü ele almış; doğal kaynaklar, yerleşim genişlemesi ve Filistin topraklarının kantonlara bölünmesi politikalarını hızlandırmıştır.

Bu adımlar, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ihtimalini tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. 7 Ekim’den günler önce Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler kürsüsünde, Batı Şeria ve Gazze’yi de kapsayan tüm Filistin topraklarını “İsrail” olarak gösteren haritayı sunması, bu niyetin açık ilanı olmuştur.

4. Gazze’de Biriken Öfke ve Patlama Noktası

Gazze bu politikaların dışında bırakılmamıştır. 17 yıldır ağır bir abluka altında tutulan Gazze Şeridi, halkının en temel yaşam, hareket, sağlık ve seyahat haklarından mahrum bırakıldığı dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüştürülmüştür.

7 Ekim 2023’ten yalnızca bir hafta önce, İsrail iç istihbarat teşkilatı Şabak'ın Başkanı Ronen Bar; İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’ye ve üst düzey güvenlik yetkililerine Gazze’de Hamas liderliğini hedef alan bir suikast planı sunmuştur. Bu plan Netanyahu’ya iletilmiş ancak onay süreci askıya alınmıştır.

Bu gelişme, Gazze’nin zaten boğucu bir kuşatma altında olduğu, halkının toplu cezalandırmaya maruz bırakıldığı bir dönemde yaşanmıştır. Gazze halkının yavaş ölüme mahkûm edilmesi kabul edilemez bir noktaya ulaşmış; bu koşullar altında patlamanın kaçınılmaz olduğu belirtilmiştir.

5. Filistinli Esirlerin Durumu

İsrail hapishanelerinde tutulan binlerce Filistinli esir; uzun yıllar boyunca işkence, kötü muamele, tıbbi ihmal ve sistematik baskılara maruz kalmıştır. Esirlerin serbest bırakılmasına dair herhangi bir siyasi ufuk bulunmaması, bu durumu daha da ağırlaştırmıştır.

Bu uygulamalar, uluslararası hukuk ve insan hakları normlarına açıkça aykırı olarak tanımlanmıştır. Aksa Tufanı’nın başladığı tarihte, İsrail hapishanelerinde yaklaşık 5 bin Filistinli esir bulunmaktaydı.

6. Uluslararası Toplumun Başarısızlığı

Raporda; başta Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi olmak üzere uluslararası kurumların Filistin meselesinde ciddi bir başarısızlık sergilediği ifade edilmiştir. İsrail’in “hukukun üstünde bir devlet” gibi hareket ettiği, bunun da ABD ve Batı’nın koşulsuz desteği sayesinde mümkün olduğu belirtilmiştir.

1948’den bu yana Filistin lehine alınan yüzlerce BM kararının hiçbirinin uygulanmadığına dikkat çekilmiş; Eylül 2023 itibarıyla Filistin’le ilgili 1.180 BM kararının kâğıt üzerinde kaldığı vurgulanmıştır.

7. Filistin Devriminin Sürekliliği

Filistin halkı, 1920’den bu yana kesintisiz şekilde direnişini sürdürmüştür. 1939 yılında İngiltere’den Filistin devleti kurulmasına dair resmi taahhüt alınmasına rağmen bu söz tutulmamış; 1947’de Filistin halkının iradesi hiçe sayılarak bölünme kararı dayatılmıştır.

Topraklarının yüzde 94’üne sahip olan Filistin halkı, bu kararla kendi kaderini tayin hakkından mahrum bırakılmıştır. Sonraki yıllarda etnik temizlikle “İsrail” kurulmuş; Filistin devleti hiçbir zaman hayata geçirilmemiştir. Aksa Tufanı, bu uzun direniş zincirinin yeni bir halkası olarak tanımlanmıştır.


İKİNCİ BÖLÜM: AKSA TUFANI – TARİHİ GEÇİŞ GÜNÜ (7 EKİM 2023)

7 Ekim 2023: Dönüm Noktası

7 Ekim 2023’te gerçekleştirilen Aksa Tufanı operasyonu; yıllar süren abluka, uluslararası kayıtsızlık ve siyasi tıkanmışlığın ardından çatışma denkleminde köklü bir kırılma yarattı. Filistin halkının bastırılmış öfkesi, tüm diplomatik ve siyasi yolların kapatıldığı bir ortamda fiili bir eylem olarak ortaya çıktı.

Raporda, operasyonun “ani, plansız ya da duygusal bir tepki” olmadığı vurgulanarak aksine uzun süredir devam eden bir hazırlığın, bilinçli planlamanın ve tarihsel sorumluluk bilincinin ürünü olduğu ifade edildi. Hamas, bu adımı “tarihi sürecin düzeltilmesi” olarak tanımladı. Metinde; Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın savunulmasının pazarlık konusu yapılamayacağı, bunun Filistin halkı açısından vazgeçilmez bir hak olduğu vurgulandı.

“Kurban Değil, Direnen Bir Halk” Mesajı

Rapora göre Aksa Tufanı, Filistinlilerin dünyaya verdikleri açık bir mesaj niteliği taşıdı. Bu mesajda Filistin halkının “sonsuz mağduriyet” rolünü kabul etmeyeceği, onurunu ve özgürlüğünü savunmak için bedel ödemeye hazır olduğu belirtildi. Bu bağlamda operasyon, yalnızca askeri değil, aynı zamanda psikolojik ve siyasi bir kırılma olarak nitelendirildi. Hamas, bu hamleyle Filistin meselesini yeniden küresel gündemin merkezine taşıdığını belirtti.

Halk Desteği ve Toplumsal Birlik

Raporda, 7 Ekim sonrasında Filistin toplumunda benzeri görülmemiş bir birlik havasının oluştuğu ifade edildi. Filistinli araştırma merkezlerinin Aralık 2023’te yayımladığı kamuoyu yoklamalarına atıfla; Filistinlilerin yüzde 72’sinin Hamas’ın 7 Ekim kararını doğru bulduğu, yüzde 69’unun hareketin performansından memnun olduğu belirtildi.

Aynı araştırmalarda, Filistin Yönetimi’nden memnuniyet oranının yüzde 11 seviyesinde kaldığı kaydedildi. Bu sonuçların; Gazze’ye yönelik yoğun saldırılar, on binlerce can kaybı ve kitlesel yıkıma rağmen ortaya çıkması dikkat çekici olarak değerlendirildi. Raporda bu tablo, Filistin halkının direniş seçeneğine olan bağlılığının sürdüğünün açık göstergesi olarak yorumlandı.

Askeri Sürpriz ve İsrail Ordusunda Şok

Rapora göre 7 Ekim, İsrail tarihinde benzersiz bir askeri sarsıntı yarattı. Filistinli direniş gruplarının, Gazze çevresindeki askeri hatları aşarak İsrail ordusunun konuşlu olduğu bölgelere sızdığı, yüzlerce askerin etkisiz hale getirildiği ve çok sayıda askeri noktanın kontrol altına alındığı belirtildi.

Bu gelişmelerin, İsrail ordusunun “yenilmezlik” algısını ciddi biçimde sarstığı ifade edildi. İsrail yönetiminin yaşananları “varoluşsal bir tehdit” olarak değerlendirdiği, bu nedenle operasyonun ardından başlatılan savaşın “İkinci Bağımsızlık Savaşı” söylemiyle tanımlandığı aktarıldı.

“Demir Kılıçlar” Saldırısı ve Yeni Safha

İsrail’in, 7 Ekim sonrası başlattığı geniş çaplı saldırıların “Demir Kılıçlar” adı altında yürütüldüğü hatırlatıldı. Hamas’a göre bu saldırılar, askeri bir karşılık olmanın ötesinde, Filistin halkını topluca cezalandırmayı hedefleyen bir imha stratejisi niteliği taşıdı.

Raporda, Aksa Tufanı’nın küresel algıda da önemli bir kırılma yarattığı savunuldu. İsrail ordusunun mutlak üstünlüğü söyleminin çöktüğü, modern silah üstünlüğünün halk iradesini bastırmaya yetmediği belirtildi.

“Tarihi Geçiş” Vurgusu

Hamas, 7 Ekim’i Filistin tarihinde “tarihi geçiş günü” olarak nitelendirdi. Raporda bu günün, yalnızca askeri bir operasyon değil; Filistin halkının uluslararası düzende dayatılan statükoyu reddedişinin simgesi olduğu ifade edildi. Bu çerçevede Aksa Tufanı’nın, Filistin mücadelesinde yeni bir dönemin başlangıcı olduğu ve geri dönüşü olmayan bir süreci başlattığı belirtildi.


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: 7 EKİM SALDIRISINA İLİŞKİN SORUŞTURMA – “GERÇEKLER ORTAYA ÇIKMALI”

“Gerçeği Ters Yüz Etme Girişimi”

Raporda, 7 Ekim 2023’ün ilk saatlerinden itibaren İsrail’in küresel ölçekte yoğun bir propaganda faaliyeti başlattığı belirtildi. İsrail yönetimi ve ona bağlı medya ağlarının, 7 Ekim’de yaşananları çarpıtarak direniş operasyonunu “sivillere yönelik kasıtlı saldırı” şeklinde sunmaya çalıştığı belirtildi.

Bu propaganda sürecinde Batı medyasının ve İsrail yanlısı lobi gruplarının aktif rol oynadığı ifade edildi. Rapora göre amaç; askeri nitelikli bir operasyonu kriminalize etmek ve Gazze’ye yönelik önceden planlanan kapsamlı yıkımı meşrulaştırmaktı.

“Askeri Hedefler Vuruldu” İddiası

Hamas, 7 Ekim’de gerçekleştirilen operasyonun İsrail ordusunun Gazze Tümeni’ne ve askeri altyapıya yönelik olduğunu savundu. Raporda; operasyonun askeri hedeflere odaklandığı, sivillerin özellikle hedef alınmadığı bir kez daha belirtildi. Metinde; İsrail’in çocukların öldürüldüğü ve kadınlara yönelik cinsel saldırılar yapıldığı yönündeki iddialarının asılsız olduğu, bu iddiaların savaşın genişletilmesi ve kamuoyunun manipüle edilmesi amacıyla kullanıldığı ifade edildi.

Esir Takası Teklifi ve İsrail’in Tutumu

Raporda, Hamas’ın saldırının ilk günlerinden itibaren askeri olmayan İsrailli esirlerin serbest bırakılmasını teklif ettiği belirtildi. Ancak İsrail yönetiminin bu teklifi reddettiği, yalnızca Kasım 2023’teki kısa süreli ateşkes sırasında sınırlı bir esir takasına razı olduğu aktarıldı. Bu süreçte yaklaşık 100 İsrailli esirin serbest bırakıldığı, ancak daha kapsamlı bir takas için İsrail’in adım atmadığı kaydedildi.

“İsrail Medyasından Çarpıcı Bulgular”

Raporda, İsrail basınında yer alan bazı soruşturma ve haberlerde; 7 Ekim günü İsrail ordusunun sivillerin de bulunduğu alanlara ateş açtığının ortaya konduğu ifade edildi. Bu uygulamanın, İsrail ordusunda “Hannibal Prosedürü” olarak bilinen ve askerlerin esir alınmasını engellemek amacıyla geniş ateş yetkisi tanıyan doktrin kapsamında gerçekleştiği belirtildi. Ayrıca saldırı günü bölgede bulunan çok sayıda İsrailli askerin sivil kıyafetli ya da görev dışı olduğu, bu durumun sivil-asker ayrımını daha da karmaşık hale getirdiği belirtildi.

“Sivil Altyapı Hedef Alınmadı” Vurgusu

Hamas, 7 Ekim operasyonu sırasında hiçbir hastane, okul, ibadethane veya sağlık ekibinin hedef alınmadığını savundu. Raporda, tek bir gazetecinin ya da ambulans görevlisinin dahi bu operasyonda öldürülmediği iddia edildi. Metinde, İsrail’in bu iddiaların aksini kanıtlaması istenirken bugüne kadar bu yönde bağımsız ve somut bir delil ortaya konulmadığı öne sürüldü.

Uluslararası Soruşturma Çağrısı

Raporda, İsrail’in 7 Ekim’e ilişkin iddialarının bağımsız ve tarafsız bir uluslararası soruşturma ile incelenmesi çağrısı yapıldı. Hamas; hem 7 Ekim’de yaşananlara hem de Gazze’de yürütülen savaş sırasında Filistin halkına karşı işlenen suçlara dair uluslararası soruşturmalara açık olduğunu ifade etti. Metinde, İsrail’in bu tür soruşturmalara karşı çıkmasının “gerçeğin ortaya çıkmasından duyulan korkunun göstergesi” olduğu ileri sürüldü.

“İlkesel Tutum”

Raporda şu ilkeler özellikle vurgulandı:

  • Sivillerin kasten hedef alınmasının Filistin direnişinin dini, ahlaki ve ulusal değerleriyle bağdaşmadığı,

  • Sivil ölümlerinin direnişin bilinçli bir tercihi olmadığı,

  • İsrail’in sivil katliamlarının ise kuruluşundan bu yana sistematik bir politika olduğu savunuldu.

Bu bağlamda Hamas, sivillerin korunmasının ilkesel bir tutum olduğunu ve mümkün olan her koşulda buna riayet edildiğini ifade etti.


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: GAZZE’YE YÖNELİK SAVAŞIN SEYRİ

1. “İmha Savaşı”

Raporda, İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaşın benzeri görülmemiş bir şiddet düzeyine ulaştığı ifade edildi. Saldırıların temel amacının, 7 Ekim sonrasında kaybedilen caydırıcılık algısını yeniden tesis etmek olduğu savunuldu. Ancak Hamas’a göre gerçek hedef, İsrailli esirlerin kurtarılması değil, Gazze’nin topluca cezalandırılmasıydı.

2. “Yok Sayma Zihniyeti”

Belgede, İsrail siyasi ve askeri liderliğinin Filistinlileri yalnızca siyasi haklardan değil, temel insani statüden de yoksun gören bir anlayışla hareket ettiği ileri sürüldü. İsrailli yetkililerin kamuoyuna açık açıklamalarında, Gazze halkının “insan dışı” ifadelerle tanımlandığı hatırlatıldı.

3. İki Yıllık Bilanço: Can Kaybı ve Yıkım

Rapora göre iki yıl süren savaşta:

  • 67 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti,

  • Yaklaşık 9.500 kişi enkaz altında kaldı ya da kayıp olarak kayda geçti,

  • Hayatını kaybedenlerin yaklaşık 20 bini çocuk, 12.500’ü kadın oldu,

  • 169 binden fazla kişi yaralandı.

    Gazze nüfusunun büyük bölümünün zorla yerinden edildiği, sivil altyapının ise neredeyse tamamen işlevsiz hale getirildiği belirtildi.

4. Açlık Politikası ve Abluka

Raporda, İsrail’in Gazze’de açlığı bir savaş aracı olarak kullandığı öne sürüldü. Gıda, su, ilaç ve yakıt girişlerinin engellendiği; bu durumun uluslararası hukuka göre “kolektif cezalandırma” ve “soykırım suçu” kapsamına girdiği savunuldu.

5. Eğitim ve Sağlık Altyapısının Çöküşü

Rapora göre Gazze’deki okulların yüzde 95’i zarar gördü. Hastanelerin ve sağlık merkezlerinin büyük bölümü ya tamamen yıkıldı ya da hizmet veremez hale geldi. Yaklaşık 268 bin konutun tamamen, 153 bin konutun ise kısmen yıkıldığı kaydedildi.

6. “Gerçeğe Savaş”: Gazeteciler ve Bilgi Akışı

Belgede, İsrail’in yalnızca Gazze’yi değil, gerçeğin kendisini de hedef aldığı savunuldu. Savaş boyunca 254 gazetecinin hayatını kaybettiği; bunun modern savaş tarihindeki en yüksek rakamlardan biri olduğu ifade edildi.

7. Esirler ve Cenazeler

Savaş sürecinde binlerce Filistinlinin gözaltına alındığı; serbest bırakılan esirlerin ağır işkence ve açlık izleri taşıdığı ifade edildi. Hamas, İsrail tarafından teslim edilen cenazelerde infaz ve işkence bulgularına rastlandığını öne sürerek uluslararası soruşturma çağrısı yaptı.

8. Filistin Halkının Direnişi

Tüm yıkıma rağmen Filistin halkının direncini koruduğu vurgulandı. Gazze’de hiçbir noktada “beyaz bayrak” kaldırılmadığı; halkın topraklarını terk etmeyi reddettiği ifade edildi.

9. Sahadaki Direniş Performansı

Filistinli direniş gruplarının şehir savaşlarında etkili bir savunma yürüttüğü savunuldu. İsrail ordusunun, üstün silah gücüne rağmen kesin bir askeri zafer elde edemediği ve nihayetinde ateşkese zorlandığı ifade edildi.

10. İsrail’in Kayıpları

İsrail’in askeri ve ekonomik kayıplarını gizlemeye çalıştığı iddia edildi. Savaşın maliyetinin yaklaşık 100 milyar dolar olduğu, yüz binlerce kişinin ülkeyi terk ettiği ve yatırım sektörlerinin darbe aldığı belirtildi.

11–14. Toplumsal Dayanışma, Bölgesel Destek ve ABD’nin Rolü

Gazze toplumunun iç bütünlüğünü koruduğu; sağlık çalışanları ve sivil savunma ekiplerinin “sivil kahramanlar” olduğu belirtildi. ABD’nin, silah sevkiyatları ve BM’deki veto kararlarıyla İsrail’in “doğrudan ortağı” olduğu savunuldu.


BEŞİNCİ BÖLÜM: HAMAS’IN SAVAŞI DURDURMA ÇABALARI VE MÜZAKERE SÜRECİ

1. Savaşın İlk Gününden İtibaren Ateşkes Girişimleri

Hamas’ın savaşın başladığı ilk günden itibaren arabulucu ülkeler aracılığıyla yoğun diplomatik çabalar yürüttüğü belirtildi. Önceliğin Filistin halkının korunmasına ve akan kanın durdurulmasına verildiği ifade edildi.

2. Ateşkes Tekliflerine “Sorumlu Yaklaşım” Vurgusu

Hamas’ın sunulan tüm tekliflere “ulusal sorumluluk bilinciyle” yaklaştığı; insani yardımın girişi ve saldırıların tamamen durdurulması gibi temel şartlardan geri adım atmadığı vurgulandı.

3. Netanyahu Hükümetinin Tutumu

Netanyahu ve aşırı sağcı hükümetinin, siyasi ömürlerini uzatmak amacıyla müzakereleri kasıtlı olarak sabote ettiği öne sürüldü.

4. Ocak 2025 Ateşkesi ve İhlal İddiası

Ocak 2025’te varılan ateşkesin İsrail tarafından 58 gün sonra ihlal edildiği, bunun da İsrail’in kalıcı bir çözüm niyetinde olmadığını gösterdiği savunuldu.

6. Trump Planı ve Hamas’ın Tutumu

Eylül 2025’te ABD Başkanı Donald Trump tarafından sunulan planın; savaşın durdurulması, zorla göçün engellenmesi ve yeniden imar gibi maddelerinin olumlu karşılandığı belirtildi. Gazze’nin yönetiminin, ulusal uzlaşıyla belirlenecek teknokrat bir yönetime devredilmesine açık olunduğu ancak nihai siyasi geleceğe yalnızca Filistin halkının karar vereceği vurgulandı.


ALTINCI BÖLÜM: AKSA TUFANI’NIN BAŞLICA SONUÇLARI VE KAZANIMLARI

Aksa Tufanı’nın İsrail’in “yenilmez ordu” algısını sarstığı ve güvenlik doktrinlerini çökerttiği ifade edildi. Filistin meselesinin küresel gündemin merkezine taşındığı ve dünya genelinde Filistin lehine güçlü bir toplumsal hareketin doğduğu kaydedildi.

YEDİNCİ BÖLÜM: HAMAS’IN TECRİT EDİLEMEYECEĞİ

Hamas’ın Filistin toplumunun ayrılmaz bir parçası olduğu, tecrit edilme girişimlerinin başarısız olacağı ve hiçbir planın halkın gerçek temsilcilerini yok sayarak başarıya ulaşamayacağı vurgulandı.

SEKİZİNCİ BÖLÜM: ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMİN ÖNCELİKLERİ

Öncelikler; kalıcı ateşkes, ablukanın kaldırılması, yeniden imar, esir takası ve ulusal birliğin güçlendirilmesi olarak sıralandı.

SONUÇ (KAPANIŞ)

Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlık hakkından vazgeçmeyeceği; Kudüs’ün başkent olduğu bağımsız bir devletin temel hedef olduğu belirtildi. Aksa Tufanı, “uzun bir direniş yolculuğunun dönüm noktası ve geri dönülmez bir tarihsel eşik” olarak tanımlandı.

Filistin Haberleri

Gazze'de Acil Tıbbi Tahliye Bekleyen Hastalar Şehid Oldu!
Siyonist Katiller 15 Milyar Dolar Kazandı!
Cenin’in batısında bir Filistinli genç şehit oldu
Gazze Şeridi'nin güneyinde İsrail düşman ateşi sonucu bir Filistinli Şehid Oldu!
HAMAS'tan Önemli Açıklama!