Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

Siyonist Rejim Şimdi Bu Silahıyla Mı Bize Karşı Zafer Kazanacak..?

Dünyanın en gelişmiş modern silahlarına sahip siyonist İsrail rejiminin Lübnan ve Filistin"deki İslami direniş karşısında peş peşe aldığı ağır yenilgilerin başlıca sebebi, kuşkusuz ki, İslami direnişin sahip olduğu manevi gücün bütün modern silahları ve orduları etkisiz bırakan ilahi boyutudur.

Onun içindir ki, tarih boyunca hak ile batılın savaştığı tüm cephelerde, Allah"a iman ve ona tevekkül, düşmanların her türlü saldırılarını, zahiren göz korkutan güçlerini, yenilmez sanılan ordularını alt etmiş, müminleri zaferlere ve Feth-i Mübinlere ulaştırmıştır.

Rabbimiz Bu hakikati Kur"an"da birçok ayette bize öğretmekte, başarı ve zaferin sırrının iman ve tevekkülde olduğunu beyan etmektedir:

"Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler." (İbrahim 12)

"Gerçek şu ki: İman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur." (Nahl 99)

"De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar" (Zümer 38)

"Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir" (Bakara 249)

"Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler." Al-i İmran 173)

"Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resulü'nün bize vadettiği! Allah ve Resulü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını arttırdı" (Ahzab 22)

"(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir." (Enfal 17)

"Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir." (Ankebut 69)


Acaba 11 Şubat 1979"da Ortadoğu"nun en güçlü ordusuna sahip şehinşahlık rejimini alaşağı eden Müslümanlar hangi silaha sahiptiler? Dünyadaki tüm dengeleri alt üst ederek, bir "İslam Asrı"nın doğmasına yol açan "İslam inkılabı" hangi güce dayanmaktaydı? Elinde hiçbir silahı olmaksızın "şah gidecek!" diye gürleyen İmam Humeyni neyine güvenerek böyle haykırıyordu?

1967 Savaşı"nda alt gün içerisinde Arap rejimlerinin birleşik ordularını bozguna uğratatıp sözde yenilmezlik zırhına bürünen siyonist işgal güçleri, 1982"de Lübnan"ı işgal edip Beyrut"a girdiğinde, tarihinin en ağır yenilgilerini almanın eşiğine de gelmiş olduklarını hiç düşünebilir miydi? Ariel Sharon gibi kasaplarıyla önüne çıkan her canlıyı acımasızca kana bulayan bir İsrail ordusunun, 18 yıllık bir direniş sonrasında yenik ve zelil bir şekilde Lübnan"dan kaçmak zorunda kalacağını kim hesap edebilirdi?

Aynı siyonist ordusunun bu kez "Hizbullah"ı tamamen ortadan kaldırmak üzere Temmuz 2006"da topyekun bir savaş başlattığında, dünyaca ünlü "Merkava" tanklarının parçalanmış tenekelere çevrilmesiyle, bir haftada zafer kazanmak üzere yola çıkan İsrail ordusunun 33 gün sonrasında Hizbullah karşısında bozgun yemiş bir şekilde kaçacağını kim düşünebilirdi?

Ve bu siyonist rejim ordusunun 2009 yılının başında tam bir soykırım gerçekleştirmek, "Meşru Filistin hükümeti"ni yıkıp İslami direnişinin askeri kapasitesini bütünüyle yok etmek üzere başlattığı Gazze Savaşı"nda, hava ve kara bombardımanlarında yağdırdığı tonlarca bombanın ve döktüğü onca masum kanının ardından bir avuç Filistinli mücahidin karşısında bir tavşana dönüşüp geri çekilmek zorunda kalmasının sırrı neydi?

Daha dün siyonist rejim medyası, "2011 yılına Mavi Marmara"nın acısı ile girdik" manşetlerini niçin atmıştı? "Mavi Marmara İsrail ordusu ve istihbaratının dünyanın gözündeki imajını ve gücünü bitirdi" derlerken acaba hangi "Mavi Marmara"dan söz ediyordu? İçi nükleer silahlarla, en gelişmiş teknoloji ve özel eğitilmiş binlerce komando ile dolu bir Mavi Marmara mı? Acaba Mavi Marmara"dan ateşlenen nükleer silahlar Tel Aviv"in başına mı düşmüştü? Ya da Mavi Marmara"dan atılan bombalar Akdeniz"de siyonist rejimin savaş gemilerini ve denizaltılarını mı batırmış, ya da savaş uçaklarını ve helikopterlerini mi düşürmüştü?

Bunu kendileri söylüyor: "Silahsız kişiler, gemiye inen askerlerimizi tavuk gibi kovalıyorlardı!"

Peki kimdi bu askerler? Yol kenarlarında, köprü altlarında, kuytu köşelerde yatan sahipsiz-kimsesiz çocuklar mıydı savaş helikopterlerinden gemiye inenenler? Yoksa, adına "The Israeli Shayetet 13 Special Operation Force" İsrail Özel Operasyon Gücü" dedikleri siyonist rejimin deniz kuvvetlerine bağlı özel eğitimli komandolar mı? Hani Amerika"nın filmlere konu olan Delta"ları, ya da İngiliz"lerin SAS"ları gibi...

Ellerinde otomatik tüfeklerle gemiye inen bu komondoların gazoz şişeleri ile yere düşüp ayaklar altına kalacağını kim hayal edebilirdi..?

Allah"a iman edip yalnızca O"na dayanan Müslümanların elleri boş olsa bile nasıl bir güce sahip olduklarını ve en gelişmiş orduları nasıl hüsrana uğratacaklarını "Mavi Marmara" güvertesinde gördük.

Çünkü Akdeniz bir "Kerbela" 31 Mayıs bir "Aşura" idi"

Cevdet'lerin, Furkan'ların, Ali Haydar'ların kanı İsrail'i bitirdi...

Çünkü onlar "Nice az topluluklar vardır ki çok topluluklara galip gelmişlerdir" buyuran Allah Subhanehu ve Teala"nın gaybi yardımlarına güvenmişler, Hz. İbrahim misali "âlemlerin Rabbine teslim oldum" demişlerdi.

Bu birkaç örneğin ardından, siyonist rejim gazetelerinden Jerusalem Post"ta okuduğum bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Haberin başlığı şöyle:

"Savaş Yorgunluklarına Karşı İsrail"in Ey Son Silahı: Sakız"

Haber bu silahın ne olduğunu ve hangi amaçla üretildiğini şöyle açıklıyor:

"İsrail ordusu için üretilen cafein içerikli bir sakız ile pilotlar ve savaştaki askerlerin dinç ve uyanık tutulması amaçlanıyor."

İsrail ordusunun yeni savaşlarda askerlerine bu "silah"ı vereceğini yazan Jerusalem Post, sakız için şu ifadeyi kullanıyor: "bir füze ya da bir zırh parçası değil. Onlardan oldukça küçük bir şey; bir sakız parçası. Hayat kurtarıcı silah"

Siyonist rejim ordusu için üretilen bu silah ile ilgili olarak, İsrail ordusundan bir sağlık yetkilisi, yaptığı bir açıklamada "insanlar uzun süre uyanık kalmak ister. Sorun sadece onların nasıl uyanık kalmasının sağlanacağı değil. Aynı zamanda onların yüksek düzeyde etkileyiciliğinin nasıl sağlanacağı" diyor.

Haberde deniliyor ki:

"İsrail ordusu birkaç ay önce, pilotların ve askerlerin savaş sırasındaki kapasitelerini yükseltmek için cafein içeren değişik tipte sakızların fizibilite etüdünü yaptı. Bu sakızlar geçenlerde kuzeyde bir tatbikat sırasında paraşütçü birliklere verildi.

Amerikan Kongresi askerlere verilmesi kararlaştırılan sakızlar ilgili bir test yapılması için 250 bin dolar ayırdı. Bunun üzerine askerler sıvı veya hap şeklinde cafein içtiler. Ancak araştırmalar bunun bin sakız şeklinde olmasının daha etkili olacağı sonucuna vardılar."

Yani şu kağıttan kaplan, döküntü, aciz ve korkak İsrail ordusunu ayakta tutabilmek için bir "sakız"a tutunabilmek.

Peki Siyonistler öte taraftan başka ne yapıyor?

Lübnan"daki "Aşura merasimi"ni masaya yatırarak, Seyyid Hasan Nasrullah'ın "zaferimizin güç kaynağı" olarak tanımladığı "Aşura kültürü"nün Lübnan Hizbullah"ını ayağa kaldırıp ona nasıl emsalsiz bir güç ve enerji verdiğini araştırıyor:

Bunun için siyonistlerin Memri TV adlı medya takip sitesinde yayınladıkları bir videoda, El Menar televizyonundan kaydettikleri bazı görüntüler üzerinden Lübnanlı annelerin ifadelerini aktarıyor:

O ifadelerden bazıları:

Kucağındaki bebeği ile konuşan bir anne: "İmam Hüseyin çocuğunu Kerbela"ya götürdü ve orada şehid oldular. Biz de buraya onları anmaya geldik. Biz onların cihad yolunu sürdüreceğiz. Ümid ediyoruz ki bizim çocuklarımız da İmam Hüseyin"in yolunu sürdürecek!"

Bir başka anne ise kucağındaki bebeğini göstererek "Kerbela"da çocukları zalimce katletmişlerdi. Hz. Hüseyin"in küçük yavrusu Ali Asgar, hakk batıl cephelerinde her gün katledilen çocuklar için bir semboldür"

El Menar bunun üzerine "Filistin, Irak ve Afganistan"da işgal güçleri tarafından katledilen bebek ve çocuklar"a atıfta bulunarak, Aşura"nın aynı zamanda "Haksızca kanları dökülen bebeklerle Uluslar arası dayanışma günü" olduğunun altını çiziyor.

Bir başka anne kucağındaki bebek ile konuşuyor: "Biz buraya İmam Hüseyin"in şehadetinden dolayı Hz. Peygambere, Hz. Fatıma"ya tesliyet bildirmeye geldik"

Bir başka anne ise kucağındaki bebeği ile konuşuyor: "Biz buraya İmam Hüseyin"e şunu demeye geldik: "Ey Hüseyn! Biz hepimiz senin yolunda kurban olmaya hazırız. Ey Hüseyn! Biz de yavrularımızı senin yolunda feda edeceğiz!"

Bu görüntüleri/konuşmaları izleyen siyonist şefler nasıl bir güç ile karşı karşıya kaldıklarını görüyorlar.

Ve şimdi de "en son silah" dedikleri bir "sakız"dan medet umuyorlar.

Bir tarafta "Aşura kültürü", diğer yanda ise "cafeinli sakız"

Acaba hangisi kazanacak?

Ve şimdi bir kez daha gözlerimizi Azerbaycan"a çevirelim:

Azerbaycanlı Müslümanlar saldırıya uğrayan İslam"ın şiarları ve mukaddesatını savunmak için Aliyev gibi zamanın Yezid"lerine meydan okuyorlar:

"Ey Hüseyin! Biz dün Kerbela"ya senin yanına ve yardımına gelemedik. Ancak bugün senin uğrunda feda olduğun İslam"ı savunmak için ayağa kalkıyoruz!"

Siyonist İsrail rejimi ile derin dostluk ve stratejik ilişkiler içine giren İlham Aliyev"e sormak gerek; sırtını dayadığın dostun siyonistler, Kerbela"nın çocukları karşısında bozguna uğramış döküntü askerlerini ayakta tutabilmek için cafein icerikli "sakız"lara sarılırken, acaba sen, Azerbaycan"daki Kerbela çocuklarının karşısında kendin için de aynı sakızlardan sipariş verecek misin?

Ve bu taraf!

"Aşura"yı geride bırakıp "Erbain"e doğru hazırlanan dostlarımız ve kardeşlerimiz!

"Erbain" aynı zamanda bir "Zeynep Günü"dür"

Azerbaycanlı kardeşlerimizin Hüseyince ayağa kalktığı bir zamanda, eğer bizler burada biraz olsun "Zeynep"leşemiyorsak, onların feryadlarını kuşanıp sıkılmış yumruklarımızla zamanın Yezidleri karşısında haykıramıyorsak, giydiğimiz karaların, bir matem ve şehidlere vefa değil, zillet anlamına geldiğini kabul etmemiz gerekiyor.

Zeyneb, üzerine doğrulan mızraklar ve kılıçlar karşısında elleri zincirli bir halde haykırıyordu zalimlerin yüzüne! Onun her bir cümlesi kurulu sarayların direklerini sarsarken, istikbalin bağrındaki zaferleri müjdeliyordu...

"Serhad" deyince hep Azerbaycan'ı hatırladık. Ruslar'ın Yenvar saldırılarını, Ermenilerin Hocalı katliamını... Şimdi ise Azerbaycan'ın üzerine Karabasan gibi çöken Aliyev zulümlerini... Yani otay..

Ve Serhad deyince butaydaki dostlarımızı, kardeşlerimizi hatırlarız...

Ey Ağrı, ey Aras! Ne zaman tanık olacaksın Serhad'ın şahlanışına? Ne zaman tanık olacaksın, Esedullah dostlarının gürleyen feryadlarına?

Ey Aras! Ne zaman şarkı söyleyecek akan suların? Ne zaman Şehriyar'ın "Heyder baba"sını okuyacak şirin dillerin, ne zaman..?

Dr. Ali Şeriati"nin dediği gibi: Ya Hüseyn ol, ya da Zeyneb! Üçüncüsü Yezid"e uymaktır."

O halde zalimler Erbain"leri görsün, Zeynep"lerin feryadlarını duysun, hem otayda hem butayda...

Ve sen ey İsrail!

Çırpın çırpınabildiğin kadar! İstediğin silahları üret, ister sakız üret, ister bomba. İster tanklarına yeni zırhlar monte et.

Hz. Peygamberin müjdelediği o günlerdir ufkumuzda görünen.

Taşların, ağaçların arkasına gizlensen de fayda yok

Sakız çiğnesen de fayda yok.

Arrow"ları dikip Merkava"ların yerine Trophy"leri koysan da, üst üste tatbikatlar yapıp Amerika ve NATO"yu arkana alsan da, bu ümmet seni mezara koyacaktır.

Haydi sakızlarını çiğnemeye başla, bakalım döküntülerini ayağa kaldırabilecek misin?

Filistin"in Meşru Başbakanı İsmail Heniyye, Hamas İslami Direniş Hareketi"nin kuruluşunun yıldönümünde Gazze"de yüz binlerce Filistinliye hitaben yaptığı son konuşmasında şunu demişti:

"Kardeşlerim, bacılarım sizi temin ederim ki, siyonist işgal Filistin topraklarında daha fazla kalamayacak. "Filistin toprakları" dediğimde, sadece Batı Şeria, Gazze ve Kudüs"ü kastetmiyorum. "Filistin topraklarındaki siyonist işgal sona erecek" dediğimde "denizden nehire" (Akdeniz"den Ürdün Nehri"ne) Rosh Hanikra"dan Refah"a siyonist işgal bu topraklarda asla kalmayacak" diyorum."

Hamas'ın Gazze komutanı Ahmed Ceberi'nin dediği gibi:

"Siyonistlerin önünde sadece iki seçenek vardır: Ya öldürülmek, ya da Filistin'den çıkıp geldikleri yere defolup gitmek"

Ve birkez daha hatrılıyoruz "Kudüs Kurbanı"nın tek cümlecik sözünü:

"İsrail"in işi bitmiştir" Şehid Abbas Musavi

Necip Fazıl'dan "Zindan" mektubu:

"Mehmedim sevinin başlar yüksekte

Ölsek de sevinin eve dönsek de

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte

Yarın elbet elbet bizimdir

Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir."


Ve Mehmed Akif'in şu kutlu sözü:

"Doğacaktır sana vaad ettiği günler hakkın; kimbilir, belki yarın belki yarından da yakın"

Şüphesiz ki azim olan Allah doğru söyledi:

"Sabah yakın değil mi?" (Hud 81)

O halde,

Özgür Kudüs"te buluşmak üzere.

 

Bu yazı toplam 2915 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar