Sisi İle Aynı Kasaya Selam Duruyorsunuz

Sisi İle Aynı Kasaya Selam Duruyorsunuz

Habertürk Gazetesi Yazarı Umur Talu, dünkü köşesinde Türkiye’nin Mısır darbesinde karşısına aldığı General Sisi ile Yemen’de aynı safa yazıldığını belirtti.

 

Habertürk Gazetesi Yazarı Umur Talu, dünkü köşesinde Türkiye’nin Mısır darbesinde karşısına aldığı General Sisi ile Yemen’de aynı safa yazıldığını belirtti.

 

“Başkanlık”ta kararların sadece “Ankara’da bir saray”da alınacağını düşünenler bir zahmet Yemen’e bakıversin.

Görüldüğü gibi, “Washington’daki Beyaz Saray” bir yana, ayrıca “Suudi Kraliyet Sarayı”nda alınıyor kararlar.

Suudi Arabistan “Yemen’e müdahale”yi gerekli görüyor; İran’a karşı.

“Sünni Blok”un Körfez sarayları, Fas ve Ürdün sarayları da “Petrolün ve paranın kralı” karşısında hemen hazır ola geçiyor.

Peki biz kimiz, neyiz, nasıl bir devlet ile ülkeyiz?

Nasıl bir ayrım yapıyoruz “demokrasi” ile “despotizm” arasında?..

“Para” ile “ilke” arasında?,.

“Müslüman kardeşliği” ile “mezhep kini” arasında?..

“Tarafsızlık, sağduyu, itidal” ile “İslam iç savaşı” arasında?..

“Halkların baharı” ile “kralların sarayı” arasında?

 

***

 

Hadi S. Arabistan öncelikle kendi halklarına karşı koruduğu Körfez saraylarının hamisi; hadi Ürdün’ün abisi…

Sizin, bizim neyimiz oluyor?

İslam’ın kıblesi o topraklarda diye, Saray başka (Sünni) İslam devlet ve toplumlarının vasisi mi oluyor?

 

***

 

Ankara açısından işin başka ve derin bir rezalet kısmı var elbette.

“Mısır darbesi”ne karşı tutum alan, o konuda “ilkeli” gibi davranan iktidar ve“başkan”; başta S. Arabistan, Körfez saraylarının mesafe koyması, hatta tavır alması,“sıcak para”yı soğutması, sermaye kaçırması ve belki “bağışlar”ı kesmesiyle soluğu Suudi Sarayı’nda aldı.

Kral öldü diye koşuldu…

Yeni Kral istedi diye koşuldu.

Oysa “Mısır darbesi”nin organizatörü, sponsoru, ağası, patronu, “Sisi Paşa”nın paşa babası hep Suudi Sarayı idi.

“Sisi darbesi”ne onca laf edilirken bile, darbenin esas patronuna bir kelime edemedi Ankara yiğitleri.

Peki peki, anladık!

Lakin şimdi n’oluyor:

S. Arabistan’ın (İran’a karşı) Yemen müdahalesinde Türkiye, “Sisi Paşa”nın orduları ve savaş uçakları ile aynı safa yazılıyor.

Saf mıyız, esnaf mı, bilmiyorum.

Yani enayilikten mi böyle, yoksa ticaret, bezirgânlık sonucu mu?

Sisi’yle aynı masaya oturmuyorsunuz, aynı kasaya selam duruyorsunuz!

 

***

 

Peki peki, onu da anladık!

Bu millet yalandan bıkmadı mı öyleyse?

Yani “darbeciler” denen içerideki paşalar şimdi “mağdur komutan” oldu, yetmedi.

“Darbeciyle yan yana gelmeyiz” denen “Sisi Paşa” da Sünni müttefik orduları eş komutanı çıktı!

Nasıl bir oportünizmdir bu; şaşkınlık değilse hepten.

Nasıl bir uyanıklık halidir ki, hep milleti uyutur!

Bakar mısınız, lütfen:

“Kardeşimiz Esad” değil miydi, “düşmanımız Esed” olan?

“İkinci evimiz İran” değil mi, şimdi Suudi gazıyla “Bölgeyi domine etmeye çalışması bizi ve Körfez ülkelerini rahatsız etmeye başladı. Buna tahammül etmek mümkün değil” denen?

Nedir bizim pusulamız? Kimdir? Hangi saraydır?

Bir saray olması şart mıdır?

Bu ülkenin, bu toplumun, bu devletin bölgeye, komşularına, dünyaya anlatabileceği başka şeyler olamaz mı hiç?

 

***

 

Bir ara ne güzeldi:

Hem Suudi ve Körfez parası akıyordu; hem İran, altın ve Reza külçeleri.

Bakın Allah için, bu sermayeden bu ülkede çoğunluğa pay düştü; ama taşan Havuz dolusu, ama bir bardak, yarısı boş olsa da!

Lakin işte üçe, beşe köfte yok:

Öyle “darbeciyle yan yana gelmem” diye atıyorsunuz; kirli petrol parasının yeni kralı,“gel bakim” diyor; aynı günlerde hem Sisi, hem sizi kendi seferine nefer yazıyor!

Adı da ABD’nin bölgeye ilk saldırısından ilhamla, “Nihai Fırtına Operasyonu” paşam!

Ne kadar yerli, ne kadar İslami!

 

***

 

Esasında bunların her biri sorgulanacak; vallahi, caizse, hesabı da sorulacak şeyler ya…

Kim kime ne soracak?

Belki Arınç dayanamaz, Gökçek Wederson’a sorar!