Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

Selam Terör Örgütü Nereden Çıktı?

SELAM TERÖR ÖRGÜTÜ NEREDEN ÇIKTI, BÖYLE BİR ÖRGÜT GERÇEKTEN VAR MI..?

"Selam Terör Örgütü" adı altında binlerce kişinin telefonlarının dinlenmesiyle gündeme gelen "Selam Örgütü" meselesi yeni bir mesele değil. Bu "örgüt" (!) Bundan tam 14 yıl önce Mayıs ayının başında başta İstanbul olmak üzere Ankara, Bursa, Kocaeli, Malatya, Gümüşhane, Edirne gibi Türkiye'nin birçok ilinde "umut operasyonu..." adı altında eş zamanlı olarak başlatılan ve yüzlerce Müslüman'ın tutuklanıp yargılandığı davada adı konulan örgütün ismi "Selam Tevhid Örgütü" olmuştur...

Böyle bir örgüt ismi ortaya çıkmasının sebebi de, tutuklanıp yargılanan müslümanlar 1990-93 arası yayınlanan TEVHİD adlı aylık dergi ile 1994 tarihinde yayına başlayıp 2000 yılında yayınına son vermek durumunda kalan haftalık/günlük SELAM gazetesinin sahipleri, yönetmenleri, çalışanları, dağıtıcıları ve hatta okuyucuları idi...

Dolayısıyla yasal olarak yayınlanan bir dergi ve gazetenin ismi üzerinden örgüt ismi üretildi ve Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kayıtlarına bu isim adlı örgüt geçmiş oldu..

90'lı yılların birçok siyasi suikastları (fail-i maçhulleri) Selam Tevhid adı altında kurgulanan bu "örgüt" (!) mensuplarına yüklendi, ağır cezalar verildi ve bu dava hala sonuçlanmış değil. Önümüzdeki hafta bu Yargıtay'dan karar çıkacak...

Peki bu "Selam Terör Örgütü" diye tanımlanan oluşumla bizim ilişkimiz ne?

Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından "Selam Tevhid Örgütü" davasında hazırlanan iddianame ve gerekçeli kararda biz bu "örgüt"ün yöneticisi olarak gösteriliyoruz.

Aynı şekilde İstanbul DGM'sinin iddianamesinde ise biz bu "örgüt"ün lideri gözüküyoruz.

Bursa ili ve Orhangazi ilçe düzleminde yapılan yargılamalarda ise bu örgütün azmettiricisi gözüküyoruz...

Dolayısıyla, "Selam Terör Örgütü" diye gündeme getirilen, hatta başbakan ve MİT müsteşarının da içine katıldığı bu örgütte merkeze alınan ilk kişi biziz...

İşte böyle....

Dikkat edilmesi gereken nokta; Umut operasyonu adı altında başlatılan bu Selam Örgütü yargılamaları sırasında, biz Ankara'daki Kudüs Gecesi davasından "Lübnan Hizbullah örgütü'nün sair efradı" olmak isnadıyla 17.5 yıl hapis cezasına çarptırılmış, Bandırma kapalı cezaevinde hükümlü bulunuyorduk...

İşin ilginç yanı Lübnan'daki Hizbullah örgütü ile organik (örgütsel) bağımızın olmadığını ısrarla belirtmemize karşın, ayrıca MİT ve Emniyet İstihbarat dairesinin aksi yöndeki raporlarına rağmen Ankara 2 Nolu DGM bizim "Hizbullah örgütü üyesi" olduğumuza hükmetti.

Gel gör ki, yine Umut Operasyonu ile başlatılan Tevhid-Selam Örgütü (!) davası da yine Ankara 2 Nolu DGM tarafından görüldü ve bu davada biz bu yeni örgütün içine yönetici olarak yerleştirilmiş olduk...

İşte 28 Şubat hukuksuzluğunun, diğer bir deyişle hukuk cinayetinin en bariz örneklerinden biri de buydu. Aynı anda iki ayrı örgütün mensubuyum, birisinde üye diğerinde yöneticiyim. Kararı veren de aynı mahkeme....

Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne Bolu F Tipi Ceaevinden müracaatta bulundum ve Tevhid-Selam davasından da yargılanmak istediğimi belirttim. Ama mahkeme bunu kabul etmedi... Niçin?

Mademki büyük bir debdebe ile örgüt oluşturuyor, beni de bu örgütün kurucusu-yöneticisi şeklinde tanımlıyorsun, o halde niçin bu kişinin yargılanma talebini kabul etmiyorsun...?
7 YIL ÖNCE "SELAM ÖRGÜTÜ" İSNADIYLA GÖZALTINA ALINMIŞTIK....

2007 yılının Eylül ayında, İsveç'te Nerikes Allehanda adlı yerel bir gazetede Lars Vilks İmzasıyla, Hz. Resul-i Ekrem'in şahsiyetine yönelik alçakça yeni karikatürler yayınlanınca, İSRA KÜLTÜR MERKEZİ olarak Taksim'de Hüseyin Ağa caminde toplanıp İstiklal Caddesi üzerindeki İsveç konsolosluğuna doğru bir protesto gösterisi düzenlemiştik....

İsveç konsolosluğu önündeki protesto eyleminde İSRA KÜLTÜR MERKEZİ adına bir basın açıklaması metni de okunmuş, Hamza Er kardeşimizin yanısıra, biz de bir konuşma yapmıştık. Protesto gösterisinin ardından polis bizi gözaltına alıp Beyoğlu Karakoluna götürmüştü. Karakolda önüme bir tutanak kondu ve imzalamam istendi.

Tutanakta "Radikal Selam Örgütü mensubu bir grup" ifadesi geçiyordu. Bunun üzerine polise itiraz ettim; İsra Kültür Merkezi adı altında düzenlediğimiz bir protesto gösterisinin "Radikal Selam Örgütü mensupları eylemi" şeklinde niçin tanımlandığını, eğer bir kurum veya organizasyon ismi verilecekse "İsra Kültür Merkezi" isminin verilmesi gerektiğini söyledim.

Karakolda polis bana "bunu imzalamak zorundasın, bu tutanağı biz hazırlamadık, bize yukarıdan gönderildi. Burada bizim ifade tutanağında bu itirazını belirtirsin" demişti.

Ben de polisin dediğini yaptım, karakol ifade tutanağında, yukarıdan gönderilen tutanakta geçen "Radikal Selam Örgütü" tanımlamasını kabul etmediğimi belirtmiştim...

Bakınız 17 Aralık'tan sonra tekrar gündeme getirilen "SELAM ÖRGÜTÜ" suçlaması, bundan 7 yıl önce de emniyet kayıtlarına bu şekilde geçirilmişti...

Görüldüğü üzere, "SELAM ÖRGÜTÜ" kumpası çok daha gerilere gidiyor....

Emniyet ve yargıdaki paralel yapı bizim hakkımızda "SELAM ÖRGÜTÜ" adı altında 7 yıl öncesinden kumpas kurmaya başlamıştı. Onların hesabı, ileride çok daha fazla kişiyi içine katacakları, ve toplu bir operasyonla tasfiye harekatını başlatacakları bir dosya hazırlayıp uygun zaman ve fırsatı kollamaktı....

İşte başbakan Erdoğan ve MİT müsteşarı Hakan Fidan'ın da içine katıldığı telekulak skandalı ile gündeme gelen "SELAM TERÖR ÖRGÜTÜ"nün geriye doğru küçük bir öyküsü....

Bu bölümde İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın da SELAM ÖRGÜTÜ adı altında listeye konulmasının nedenlerini paylaşacağım....
SELAM ÖRGÜTÜ KAPSAMINA İRAN CUMHURBAŞKANI MAHMUD AHMEDİNEJAD NİÇİN DAHİL EDİLDİ....

"Selam Terör Örgütü" adı altında ortaya atılan iddialardan biri de İran eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın da "Selam Terör Örgütü" ile ilişkili olmas...ı...

Böyle bir iddianın ortaya atılmasının nedeni de yine biz oluyoruz. Çünkü, Uluslararası İslami Radyo ve Televizyonlar Birliği'nin daveti üzerine MAVİ MARMARA GAZİLERİ ve ŞEHİT AİLELERİ ile bilikte İran İslam Cumhuriyeti'ne gitmiş, orada İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad tarafından da kabul edilip uzunca bir görüşme yapmıştık.

Mavi Marmara Kafilesini Bağrına Bastı

Uluslararası İslami Radyo ve Televizyonlar Birliği'nin daveti üzerine Tahran'da bulunan 26 kişilik Mavi Marmara Kafilesi İran Cumhurbaşkanı ile görüştü.

Uluslararası İslami Radyo ve Televizyonlar Birliği'nin daveti üzerine Tahran'da bulunan 26 kişilik Mavi Marmara Kafilesi İran Cumhurbaşkanı ile görüştü.

İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Dr. Mahmud Ahmedinejad geçen Salı günü öğle saatlerinde Mavi Marmara kafilesini Cumhurbaşkanlığı binasında kabul etti ve görüşme yaklaşık bir buçuk sürdü.Görüşme çok samimi bir atmosferde gerçekleşti. Ahmedinejad Mavi Marmara Kafilesini bağrına bastı.

Organizasyon adına Nureddin Şirin'in takdim konuşmasını yaptı,Nureddin Şirin konuşmasında, Mavi Marmara kafilesini kabullerinden dolayı Ahmedinejad'a teşekkür ederken, Ahmedinejad'ın devrim yıldönümü törenlerinde yaptığı konuşmaya atıfta bulunarak, "Biz bugün buraya Amerika'sız ve İsrail'siz bir Ortadoğu'nun kurulması özlem ve azmiyle bulunuyor ve bu vesileyle, mavi Marmara şehidlerinin yolunu sürdüreceğimize dair ahdimizi tazeliyoruz. Bizim bu bulaşmamız, İslam ümmetinin birliğinin, özelde de Türkiyeli ve İranlı müslümanlar arasındaki kardeşlik ve vahdetin bir simgesidir. Ümmet olarak, İranlı ve Türkiyeli müslümanlar olarak el ele vereceğiz ve hep birlikte özgür kudüs'de Cuma namazını kılacağız" dedi.

Şehid Çetin Topçuoğlu'nun hanımı Çiğdem Topçuoğlu'nun Mavi Marmara kafilesi adına Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'a çicek verdiği sırada, Ahmadinejad; "bu şehidlerin kanı yerde kalmayacak ve bu kan ile Kudüs'e ulaşacağız, Mavi Marmara yolcuları olarak attığınız bu kutlu adım Ortadoğuda yeni bir sayfa açmasına vesile oldu, Halklara sivil direnişi gösterdiniz. Halklarda mesajınızı aldı. Sizlerle gurur duyuyoruz. Sizin şehitleriniz bizim şehitlerimizdir, İslamın Şehidleridir, siz İsrail zulmünun fotoğrafını dünyaya gösterdiniz, Siyonistleri deşifre ettiniz. ” dedi. Görüşme Mahmud Ahmedinejad’ın Kafiledekilere hediye vermesi ve onlarla tek tek kucaklaşmalarıyla son buldu.

İran halkının ve yetkililerinin bize gösterdiği yoğun ilgi ve teveccüh açıkçası bizi utandırdı. Bu kadar ilgiyi hak ettiğimize inanmıyorum.

8 gün boyunca İran’da çeşitli programlara katılan Mavi Marmara kafilesi Salı günü sabah saatlerinde Türkiye’ye döndü."

Mavi Marmara kafilesi ile birlikte İran'a yaptığımız ziyarete ilk sert tepki yine bizim üzerimizden siyonist rejim istihbarat sitelerinden geldi..

"The Meir Amit Intelligence and Terrorism Information Center" adlı siyonist istihbarat sitesi hem bizim hakkımızda, hem de Mavi Marmara kafilesinin İran yolculuğu hakkında 15 Şubat 2012 tarihli özel bir dosya yayınladı.

"Iranian and Hezbollah Terrorist Attacks against Israeli Targets Abroad The Situation on the Ground and Background Information" başlıklı bu dosyada İran ve Hizbullah'ın siyonist hedeflere yönelik saldırılarını ve siyonizm karşıtı eylem ve etkinlikleri dosyalayarak, dünyanın neresinde siyonist rejimle mücadele eden oluşum ve direniş hareketi varsa doğrudan veya dolaylı bir şekilde bizi bunlarla ilişkilendirdi...

Siyonist rejim istihbarat dosyasının "Nureddin Shirin – Profile of a Pro-Iranian Turkish Activist" başlılı bölümde Mavi Marmara kafilesiyle İran'a yaptığımız ziyarete yer verilerek İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ile görüşme sırasında yaptığımız konuşmaya yer verildi....

İşte "Selam Terör Örgütü" iddiaları ile İran cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın bu örgütle (!) ilişkilendirilmesinin nedeni de Mavi Marmara kafilesini kabul etmesidir.

Çünkü aynı istihbarat dosyasında bizim için şu ifadeye yer veriyorlar:

"At the end of the 1990s he headed the Tevhid-Selam-Quds, an Iranian-run terrorist network whose operatives were involved in terrorist activities in Turkey, as noted above. Nureddin Shirin edited Salam, the network's organ"

(Nureddin Şirin 1990(larda Tevhid Selam Kudus terir örgütüne yöneticilik yaptı. Nureddin Şirin örgütün yayın organı Selam gazetesinde editörlük yaptı."

Dolayısıyla İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın isminin de bu kurgusal projeye dahil edilmesinin nedeni Mavi Marmara.....
 
 
MAVI MARMARA GEMISINDE NİÇİN YOKTUM....

Siyonist rejimin Gazze'ye uyguladığı insanlık dışı ablukayı denizden yararak Gazze'ye doğru yola çıkan Mavi Marmara gemisinde niçin yer almadığımı soran kardeşler oluyor. Bu haklı bir merak ve sorudur. Bu hususu kısaca şöyle açıklayayım.

Mavi Marmara ile gideceklerin isimleri yazılırsın ben de İHH'dan üç kişilik bir yer rezerve etmiştik, bu üç kişiden biri... ben, biri Kudüs TV'den Fatih arkadaşımız biri de Denizli'den Zeki Kaya ağabeyimiz idi...

Fatih kardeşimizin hanımının doğumu dolayısıyla kendisi bu gemiye katılamamıştı, Zeki Kaya ağabeyimiz ise gidebilmişti. Ben ise şu sebeple gidememiştim.

Mavi Marmara yola çıkmadan önce İHH'nın Filistin'deki temsilcisi Izzet Şahin Hamas hareketine destek sağlıyor isnadıyla siyonist rejim güçleri tarafından tutuklanıp Tel Aviv'e götürülmüştü. Bunun üzerine hem dışişleri devreye girmiş, hem de başta İHH olmak üzere bütün Islami camia Izzet Şahin'in siyonistler tarafından tutuklanmasına karşı büyük çaplı protesto gösterileri başlamıştı...

Yine bu sırada Kağıthane Filistin Gönüllüleri platformu tarafından Kağıthane'de Kudüs günleri adı altında programlar düzenleniyordu. Bu programa ben de katılmış bir konuşma yapmış ve Siyonist rejim Izzet kardeşimizi derhal serbest bırakmazsa dünyanın her yanındaki yahudiler hedefimiz olacaktır" şeklinde bir ifade kullanmıştım...

Birkaç gün geçmişti ki İHH'dan Osman Atalay kardeşimiz telefonla arayarak "ya ağacan neler söyletmişsin sen öyle? Bütün yahudileri öldüreceğiz demişsin. Şu anda İsrail televizyonları alt yazı olarak bu sözleri geçiyor, senden bahsediyor!"

Ben de bu sözün aslını söyleyip Izzet Şahin'in tutuklanmasına tepki için bu ifadeleri kullandığımı belirttim. O sırada Izzet Şahin için bir avukat grubu Tel Aviv'e gitmişti, bu durumu da onlar İHH'ya bildirmiş...

Osman kardeşimizle telefon görüşmemiz bittikten sonra iki saat sonra tekrar aradı ve Bülent Yıldırım'ın benim için Taksim'de Izzet Şahin için düzenlenecek protesto gösterisinde gözükmemi, zira bunun Izzet Şahin davasını olumsuz etkileşebileceğini söyleyerek İsrail televizyonlarının da bu durumu İHH'ya karşı istismar edebileceklerini belirtti...

Ben de bu durum üzerine, benim üzerimden İHH'nın sivil ve insanı faaliyetlerinin gölgelenmemesi ve İHH'ya töhmet vurulmalara amacıyla Mavi Marmara gemesine katılmadım...

Zira siyonist rejim bizim hakkımızda daha önceden "terör örgütü" nitelemesinde dosyalar hazırlamış, Izzet Şahin meselesinden sonra bu hususun İHH aleyhinde kullanılabileceğini, özelde de Mavi Marmara üzerinde spekülasyonlar yapılabileceğini düşünerek Mavi Marmara gemisine katılamadım...

Artık siyonistler ve işbirlikçileriyle yeni bir sürece girdiğimiz için bazı hususları islami camianın bilgisine sunmayı gerekli gördüğümden bu hususu da açıklamamış oldum...

Bu noktada Siyonistlerle mücadele konusunda yeni paylaşımlarda da bulunacağız...
SİYONİSTLER 20 YILIMIZI NASIL TAKİBE ALMIŞ...???

İslam ümmetinin izzet, hürriyet ve kurtuluşunun siyonizme karşı mücadele sahnesinden geçtiği, bundan dolayı da gözümüzü hiç bir zaman bu siyonist düşmanın üzerinden ayırmamamız gerektiği bilinciyle yaptığımız çalışmalar yıllar boyu siyonistlerin takibi altındaymış...

Elbette siyonist rejimin peşimize sürekli MOSSAD ajanlarını takmasına gerek yok. ...Onlara hizmet eden o kadar çok işbirlikçi ve ajan var ki, onlar zaten bilgileri, görüntüleri anında patronlarına ulaştırıyorlar..

İşte siyonistlerin 20 yılımızı nasıl takip ettiklerinin küçük bir örneği:

"Nureddin Sirin is an Islamist who writes for the Islamist magazine Tevhid and newspaper Selam on how to free Jerusalem from Israel. He also owns the Islamist website velfecr.com. In the last two decades, Sirin organized or participated in hundreds of events and meetings to keep the Jerusalem issue alive in Turkish politics. As a result of these activities, he spent 10 years in prison... So far Nureddin Sirin’s attempts to recruit Turkish Islamists for Hizbullah’s military wing have been unsuccessful. Because of its large base in Lebanon’s Shiite community, Hizbullah may not actually need any Turkish militants to join its armed struggle. Where Nureddin Sirin is successful, however, is in keeping the anti-Israeli discourse alive in Turkey, as well as his organization of aid campaigns whenever Israeli defense forces strike Palestinian or Lebanese civilians.

Tercümesi:

"Nureddin Şirin Kudüs'ün İsrail'den nasıl kurtarılacağı konularında Tevhid dergisi ve Selam gazetesinde yazılar yazan bir İslamcıdır. aynı zamanda velfecr.com sitesinin sahibidir. Geçen 20 yıl içinde Kudüs konusunu Türk siyasi hayatında canlı tutmak için yüzlerce toplantı ve eylemi ya organize etti ya da bunlara katıldı. Bu faaliyetlerinin bir sonucu olarak 10 yılını hapishanede geçirdi.

Şimdiye kadar Türk İslamcıları Hizbullah'ın askeri kanadına katmak çabaları başarılı olamadıysa da, -çünkü Hizbullah'ın Lübnan'daki Hizbullah'ın silahlı savaşçı için Türk militanlara ihtiyacı yok- Nureddin Şirin, Her ne zaman İsrail ordusu Lübnan ve Filistin'lilere ve Lübnan'daki sivillere saldırı düzenlediyse Türkiye'de İsrail karşıtı söylemleri canlı tutmayı başardı..."

İşte siyonist rejim istihbarat birimlerince hazırlanan bir raporda geçen ifadeler...

Görüleceği üzere, Tevhid dergisi ve Selam gazetesi'nde çalışmış olmamız ve yazılar yazmamız, her şeyden önce siyonistlerin takibi altındaydı, şimdi de bir kez daha karşımıza "SELAM TERÖR ÖRGÜTÜ" adı altında yeni bir kumpasla çıkmaya çalışıyorlar...

Siyonistler elbette bizden ellerini çekmeyecekler, bunu ne yadırgıyoruz, ne de ürküyoruz. Aksine bundan onur ve kıvanç duyuyoruz; sonuçta biz de ellerimizi siyonistlerin boğazından çekmeyeceğiz; ta ki bu ümmet bu kanser mikrobu siyonist rejimi tarihin çöplüğüne atıp "Özgür Kudüs, İsrail'siz bir bir dünya" idealimiz gerçekleşinceye kadar....
SİYONİSTLERİN BAŞINA KİM VURUYORSA, BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE YERİ VARDIR...!

Türkiye'de SELAM TERÖR ÖRGÜTÜ adı altında yapılan yeni kurguda doğrudan ve dolaylı olarak bizleri siyonist rejimle savaşan direniş örgütleri ve yapılarla ilişkilendirmeye çalışan, buradan da hareketle "terörist faaliyetler içinde olmak"la itham etmeye kalkan siyonist lobilere deriz ki;

"Sosyal, siyasal ve kültürel alanda emr-i... bil maruf ve nehy-i anil münker vazifesini yürütmekten başka bir yolumuz ve yöntemimiz yoktur. Ne elimizde silah ve bomba var ne de yer altındayız. Herhangi silahlı bir örgüt ve yapı ile de bir ilişkimiz, bağlantımız yoktur.

Siyonist rejimle savaşan, Kudüs ve Aksa'nın özgürlüğü için namlularını siyonist düşmana çeviren, tüm varlığını Kudüs'e adayan bütün özgürlük ve direniş hareketlerini başımızın üstünde tutuyoruz; onların kavgası bizim kavgamız, onların zaferi bizim zaferimiz, onların menzilleri bizim menzillerimizdir.

Siyonist düşman bölgemizdeki direniş güçlerini yalnızlaştırmak için, bu direniş hareketlerinden uzak durmamızı ister; onlarla ilgili kaygı, endişe ve korku üretmeye çalışır. Onlarla birlikte anılmanın büyük cefa ve mihnetlere yol açacağı intibaını oluşturur.

Bunun için siyonizme karşı direniş cephesinin tüm unsurları aleyhinde kampanya yürütür.

Biz de deriz ki, yeryüzünde siyonist düşmanla savaşıp ona silah doğrultmaktan daha büyük ibadet olamaz. Bu uğurda yola koyulan, siper ve mevzilerde yer alan bütün müslümanların ellerinden, pazularından ve alınlarından öperiz...

Siyonist düşman direniş cephesini her ne kadar yalnızlaştırmaya ve ümmetin bu cephe ile bağını koparmaya çalışsa da, bu cephe Allah'ın izniyle İslam ümmetine fethu'l mübinleri yaşatacak, sırt üstü yere yuvarlanan siyonist rejim bir daha doğrulamayacak ve haritadan tamamiyle silinecektir...

"Sabah yakın değil mi?"

ÖZGÜR KUDÜS'TE BULUŞMAK ÜZERE....!
 
 
www.tevhidhaber.com 

Bu yazı toplam 7914 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar