Nasrallah'tan Dünya Kudüs Günü Açıklaması

Nasrallah'tan Dünya Kudüs Günü Açıklaması

Hizbullah Genel Sekreteri, Arap dünyası dışında her yıl Kudüs’ü savunma amacıyla daha geniş kapsamlı gösterilere şahit olurken...

Hizbullah Genel Sekreteri, Arap dünyası dışında her yıl Kudüs’ü savunma amacıyla daha geniş kapsamlı gösterilere şahit olurken, Amerikan-Suudi ekseni dışında kalan Arap dünyasında ise, yürüyüş düzenlemek bir yana, nefes almanın dahi yasak olduğunu ifade etti.

Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri Seyyit Hasan Nasrullah, Dünya Kudüs Günü dolayısıyla yapmış olduğu konuşmada, öncellikle mübarek Ramazan ayında ve yakıcı güneşin altında çoşkuyla bir araya geldikleri için halka teşekkür ettiğini belirterek, İmam Humeyni’nin söylediği gibi mübarek Ramazan ayının son Cumasında Filistin davasını savunmak için Dünya Kudüs Gününde bir araya gelmiş bulunduklarını belirtti.

Kudüs davası İslam ümmeti evlatlarının kalplerinde diridir

Nasrullah, sözlerine şu şekilde devam etti:

“Bu günün dini, cihadi, fikri ve insani bir değeri bulunuyor, bu nedenle İmam Humeyni (r.a) herkes Kudüs’ü yad etsin diye bu günü Kudüs Günü diye ilan ederek temelini atmıştır”.

Ayetullah Hamaney de konuşmasında, Arap gençlerine arapça diliyle seslendi. Dünya Kudüs Gününü anarak bu gün karşısında kendi sorumluluklarını üstlenmeleri çağrısında bulundu.

Trump’ın işgal altındaki Kudüs şehrini siyonist rejimin başkenti olarak tanıması, Amerikan elçiliğinin bu şehre taşınması ve de ‘yüzyılın anlaşması’ adını alan plan başta olmak üzere Kudüs’e yönelik komplolara değinen Nasrullah, yüz yılın anlaşmasıyla Filistin davasının ortadan kaldırılmak istendiğini belirtti.

“Burada, bir araya geldiğimiz işgal altındaki Filistin sınırına yakın bu Marun er-Re’s bölgesinde Filistin’in havasını kokluyoruz” diyen Narullah, “Marun er-Re’s’in işgal altındaki Filistin’e yakınlığın sembolü, 33 günlük savaşta siyonist rejimin tecavüzüne karşı direniş ve mücahitlerin kahramanlık simgesi olduğunu” söyledi.

Hizbullah Genel Sekreteri, “Filistin’e, dünyada yaşananlara, yani Dünya Kudüs Gününe bakarken on binlerce kişinin bugün mübarek Ramazan ayının son Cuma namazını Mescidü-l Aksa’da kıldıklarını, Gazze’de binlerce kişinin geri dönüş yürüşünü düzenlediğini ve İran’a bakarken bu ülke halkının Dünya Kudüs Gününü andığını görüyoruz. Yine, Yemen, Sana, el-Hadide, Irak’tan Pakistan’a, Bahreyn’e kadar dünyanın dört bir yanında aynı görkemde anıldığına şahit olduk. Bu ise, Dünya Kudüs Gününün hergün daha geniş, daha ihtişamlı düzenlendiğini, küresel ve bölgesel düşmanların bugünü gündem dışına çıkarmak için onlarca yıl yürüttükleri çalışma ve propaganlara rağmen Kudüs davasının İslam ümmeti evlatlarının kalplarinde, zihinlerinde, iman ve vicdanlarında dipdiri olduğunu gösteriyor ki kuvvet noktalarımızdan biridir”. ifadelerinde bulundu.

Kudüs üç tehditle karşı karşıyadır

Konuşmasının devamında, Beytü-l Mukaddes’in üç temel tehditle karşı karşıya olduğuna değinen Nasrullah, şu ifadelerde bulundu: 

“Birinci tehdit, Kudüs’ün Amerika tarafından İsrail’in başkenti olarak tanınmasıdır. Böyle olacağı Amerika’nin izlediği politikaya bakarak öngörülebiliniyordu. Fakat İslam ülkeleri, bütün dünya bunu resmiyette tanımamaları gerekir, bu girişime teslis olmamaları gerekir. Arap ve Müslüman ülkeler, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği tarafından ortaya konulacak az bir çaba bile bu mücadelede kazanmamız için ve diğer ülkelerin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaya doğru gitmelerini önlememiz için yeterli olacaktır.

İkinci tehdit, Kudüs’ün demografik yapısını değiştirmeye yöneliktir. Siyonist rejim Kudüs’ü işgal ettiği 1967 yılından beri, bu şehrin kimliğini değiştirme peşinde olup etraftaki siyonist yerleşim yerlerini ‘büyük Kudüs’ adı altında bu şehre ilhak ederek siyonistlerin sayısını artırmayı ve böylece Müslümanları bu şehirden vazgeçme mecburiyetinde bırakmayı hedeflemektedir.

Üçüncü tehdit ise, özellikle Mescidü-l Aksa başta olmak üzere Beytü-l Mukaddes’teki kutsallar, oradaki mevcut bütün eserler ve mekanlarla ilgilidir.”

Seyit Hasan Nasrullah, şu şekilde devam etti:

“İkinci ve üçüncü tehditlere karşı siyonistlerle mücadelenin ağır yükü, Kudüs’te yaşayan Müslüman ve Hıristiyan sakinlerin omuzundadır; diğer deyişle, onların Kudüs’te baki kalmaları, bu şehirde evlerini ve parklarını korumaları gerçek bir savaştır ve bu savaş 1967 yılından başlayarak günümüze kadar devam ediyor”.

Kudüs ehalisine mali yardımda bulunmak herkesin vazifesidir

Lübnan İslami Direniş Hareketi lideri, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Beytü-l Mukaddes halkı İslam ümmetine niyabeten, onlar adına Beytü-l Mukaddes’i, Mescidü-l Aksa’yı savunurken diğer Müslümanların da bu halkın kendi evlerinde kalmaları için, ekonomik baskı altında kendi evlerini, şehirlerini terketmemesi için onlara mali olarak yardımcı olmaları gerekir”.

Nasrullah, ayrıca, “Bazı Arapların ve kimi (Fars) Körfez ülkelerinin ne yazak ki  Beytü-l Mukaddes ehalisinden ev satın almak için para gönderdiklerini ve hain Arap tacirlerin Filistinlilerin evlerini siyonistler için satın aldıklarını da” belirtti.

Suudiler kendi tahtlarını korumanın bedelini Filistin davasını yok etmekle ödemek istiyorlar

Konuşmasnın devamında, siyonist rejimin işgalciliğinin tarihsel tahrifi ve dini olarak meşrulaştırılması tehlikesini ele alan Nasrullah, şu ifadelerde bulundu:

“Geçen 70 yıl boyunca kimse kalkıp yaşadığı yenilgi ve zafiyetten hareketle, acziyet hissine kapılarak siyonistler karşındaki hezimeti dini, felsefi ve tarihi bakımdan kuramsallaştırmaya el atmamıştı. Ama bugün bu kuramsallaştıma, öncelikle Suudiler tarafından yapılmakta ve Arap dünyasında bu amaç için kimi kalemler peydahlanmış durumda. Her kim İsrail’in Kudüs’te tarihsel hakkı olduğubu söylerse, tarihi ve dini tahrif etmiş demektir.

Bölgede, kendi halkı arasında hiçbir değerleri olmayan kimi yöneticiler bulunuyor. Trump’ın kendisi bazı ülkeler hakkında, ‘bir hafta kendi hallerine bıraksak yıkılıp giderler’ demişti. Dolaysıyla bu desteğin bedeli, Filistin davasının hazfedilmesi olsa gerek.

Arap ve İslam dünyasında halk arasında aldanma olasılığı bulunan ya da Filistin meselesinin son bulmasını arzulayan kimseler vardır. Düşünürlerin, medyanın, üniversite ve araştırma merkezlerinin mesuliyeti, fitnelerin önünde durmak ve yayılmadan önce bu saptırıcı düşüncenin önüne geçmektir. Düşmanlar yeni kuşakların umutsuzluğu ve öncelikleri değiştirme üzerinde hesap açmışlardır”.

Lübnan Hizbullah Genel Sekreteri, Gazze’deki geri dönüş gösterilerine ilişkin ise şu şekilde konuştu:

“Gazze halkı onlarca şehit verdi, binlercesi yaralandı ve bölgenin en güçlü ordularından birine karşı, kurşunlara ve katliamlara karşı direniyor ve bu, büyük bir umut kaynağı.

Bütün göstergeler, bu halkın Kudüs’ten, Mescidü-l Aksa’dan, Filistin’den ve geri dönüş hakkından vazgeçmeyeceğine delalet ediyor ve 70 yıl katliam ve çok çeşitli baskılardan sonra bu halk hala güçlü bir dirence sahip”.

Nasrullah, Yemen halkının Kudüs ve Filistin’i destekleme konusundaki tavırlarını karşılayarak, şöyle dedi:

“Bu ülke halkı ablukaya rağmen Kudüs’ü destek olmak için yürüyüş düzenlerken, buna karşın, Bahreyn rejimi İsrail’i savunarak ilişkilerini normalleştirme peşinde. Bugün Filistin’den Yemen’e kadar direniş ekseni, her zamankinden daha güçlü durumda. Filistin halkının direnişi, siyonistlerle süren savaşın temel eksenini teşkil ediyor; zira bu direnişin yüz yılın alaşmasının boşa çıkarılmasında önemli bir yeri vardır

İran eğer Filistin davasında teslim olsaydı bu kadar Amerika’nın, İsrail ve Fars Körfezindeki Arap ülkelerinin düşmanlığına maruz kalmazdı. Doğal olarak, her kim İran’a düşmanlık yaparsa kendini İsrail’e yakınlaştırmış olur ve bu gerçekleşmiş bir vakıa. Direniş ekseninde İran ülkesi, devleti ve halkı Filistin’in yanında ve Kudüs’ü savunuyor. Bu, kuvvet noktasıdır. Ama İran nizamının yıkılışına umut bağlayan kimselere diyorum ki sarap görüyorsunuz, İran direniş ekseninde bölgesel büyük bir ülkedir.

Suriye direniş ekseninde etkili bir ülkedir ve bütün dünyaya diyorum ki, Hizbullah’ın Suriye’de asla bir planı bulunmuyor, biz sadece Suriye liderliğinin talebi üzerine orada bulunuyoruz ve bizi Suriye’den çıkarmak için bütün dünya toplansa dahi, Suriye liderliğinin talebi olmadığı sürece asla çıkmayacağız” 

Lübnan Direniş Hareketi lideri, son olarak ta, şu ifadelerin altını çizdi:

“Kudüs kendi ehalisine geri dönecektir, Filistin özgürleşecek ve Netanyahu’nun yalanları  ona hiçbir fayda vermeycektir. İşgalciler Filistin’den gidip oranın gerçek sakinleri orada kalana kadar direniş sözü teşebbüs ve eylem olacaktır. Büyük bir savaş yaklaşıyor ve o gün geldiğinde, çok geçmez, Kudüs’te namaz kılarız”.