Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Malumattan amele

İnsan, Yüce Yaratıcının dünya misafirhanesi için yaratmış olduğu en donanımlı varlıktır. Yaratılış gayesine uygun olarak yaşabilmesi için dünyada ihtiyacı olacak bütün bilgileri elde edebilecek kabiliyet ve donanıma sahiptir. Yaratılan varlıklar içerisinde iradeli bir şekilde bilgi elde edebilme imkânı sadece insana bahşedilmiştir. İnsan dışındaki varlıkların bilgi edinmeleri içgüdüseldir ve kendilerine dünyada çizilen rolü yerine getirebilme yeterliliği ile sınırlıdır. İnsan ise kendisindeki irade nimeti ile birçok bilgiyi öğrenebilecek yeterliliktedir. Yüce Rabbimiz bizlere temelde üç bilgi kaynağı vermiştir;

Bunlardan birincisi, Allah’ın insana vermiş olduğu değerin bir kanıtı olan Vahiy’dir. İnsan, Allah tarafından muhatap alınan tek varlıktır. Allah tarafından muhatap alınmış olmak, insan için en büyük nimettir. Vahiy, insan soyunun dünyaya teşrifinin başlangıcından itibaren insanın en temel bilgi kaynağı olmuştur. İnsan, idrak alanının dışındaki bütün konularla ilgili bilgisini vahye borçludur. İnanmasa dahi insaf sahibi her insan, düşündüğünde bildiklerinin birçoğunun vahiy kaynaklı olduğunu itiraf etmek mecburiyetindedir. İnsanın öğrendiği şeylerden birçoğu zaman içerisinde değerini yitirir, insana faydasız ve anlamsız hale gelebilir. Fakat kaynağı vahiy olan bilgilerimiz, her zaman ve zeminde tazeliğini ve yüzde yüz faydalı olma özelliğini kaybetmez. Vahiy, insana öğrendiği zaman yan etkisi olmayan tek bilgidir. Malumunuz Mutluluk Kitabımız Kur’an’ın surelerinden birinin ismi; Maide’dir. Maide, Arapçada sofra anlamını ifade eder. Kur’an,  adeta Allah’ın insana indirmiş olduğu bir gök sofrasıdır. Kurulan her sofradan nasibi olanlar istifade ettiği gibi, Kur’an’dan da ancak nasibi olanlar istifade edebilecektir. 

İnsanın bilgi edinme yollarından ikincisi; Akıl’dır. İnsana karşılıksız ve bedelsiz olarak bahşedilen nimetlerin en başında akıl gelir. Bu büyük nimet sayesinde insan vahye muhatap olmuştur. Vahiy, kendisine sadece akıl sahiplerini muhatap olarak alır. Kur’an, aklın doğru bir şekilde kullanılması için ısrarlı tavsiyelerde bulunmuştur. Akıl, vahyin aydınlığı olmadan insanı hiçbir yere götüremez. Akıl nimetine gereği gibi şükretmek isteyen, onu vahyin kontrol ve denetimi altında kullanmalıdır.

Allah’ın insana bahşetmiş olduğu duyu organlarının tamamı insan için üçüncü bir bilgi kaynağı mesabesindedir. Göz, kulak, dil, burun vs. her biri kendi işlevleriyle insanın bilmesine imkân sağlar.

İnsan, yukarıda ifade etmiş olduğumuz yollardan her birinin aracılığı ile yaşadığı her gün yeni bir şeyler öğrenir. İçinde yaşamış olduğumuz çağ, insanın en az emekle en fazla bilgiye ulaşmış olduğu bir dönemdir. Her birimiz, evimizde, işyerimizde internet aracılığı ile istediğimiz bilgiye ulaşabiliyoruz. Özellikle dini alanda bilgi elde etmek hiç bu kadar kolay olmamıştı. Merak ettiğiniz konuyla ilgili üretilmiş olan bütün fikirlere zahmetsizce ulaşabiliyorsunuz. Şunu açıkça ifade etmeliyiz ki günümüz Müslümanlarının bilgi problemi yoktur. Problem, öğrenmiş olduğumuz bilgilerin malumattan öteye geçememesidir. Elde etmiş olduğumuz bilgiler ne yazık ki bizde bir bilinç ve şuur oluşturup amele dönüşmüyor. Unutmayalım ki öğreneni için malumat olmaktan öteye geçemeyen bilgiden Efendimiz Allah’a sığınmıştır. Kur’an, imanımızın temeline bilgiyi koymamızı, insanın kendisini, kâinatı ve yaratılan her şeyi bir kitap gibi okumasını ister. Bugün biz, maalesef Kur’an’ı dahi kültürlü olduğumuzu göstermek için okur hale geldik. İçinde bulunmuş olduğumuz sosyal ortamlarda birkaç ayet söyleyerek egolarımızı tatmin ediyoruz. Katılmış olduğumuz dini sohbetler, birer sosyal aktivite haline dönüşmeye başladı. Haftada birkaç kez bu tür sohbetlere katılmak ve birkaç şey öğrenmekle Allah’a karşı sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz vehmine kapıldık. Dini alanda çok şey bilmek insanı dindar ve mutlu yapmaz. İblis, bilgisiyle kendisinde bir bilinç ve şuur oluşturamadığı için hatasında ısrar etmiş ve şeytanlaşmıştır. Yahudiler, bildikleri Tevrat’ı yaşadıkları hayatta tatbik etmedikleri için Kur’an’ın ifadesiyle hımara (eşeğe)  benzetilmişlerdir.

Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olan bir mü’min olmak için, vahiy, akıl ve duyu organlarımızla elde etmiş olduğumuz her bir bilgi ile kendimizde bir bilinç ve şuur oluşturalım. Öğrendiğimiz bilgiler, bizde bir şuur oluşmasına vesile oldukça tevazu ve vakarımız artacaktır. Öğrendikleriyle Allah’a yakınlaşanlar, gerçek mutluluk ve huzuru elde edeceklerdir. Öyleyse bilgili olmak için değil,  şuurlu ve bilge mü’min olmak için bildiklerimizle amel edelim. 

Cumanız mübarek, dualarınız makbul olsun…

yeniakit

Bu yazı toplam 826 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar