Katar Krizinin 1. Yılı

Katar Krizinin 1. Yılı

Bugün Yeni Şafak gazetesinde “Kuşatmanın Birinci Yılı” başlığıyla yayımlanan Taha Kılınç imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz

Bugün Yeni Şafak gazetesinde “Kuşatmanın Birinci Yılı” başlığıyla yayımlanan Taha Kılınç imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

Geçtiğimiz yılın nisan ayında, Katar Maliye Bakanı Ali Şerif Emadi, bir grup yatırımcıyla birlikte New York’u ziyaret etti. ABD’li finans çevreleriyle görüşen ve yeni yatırım fırsatlarını değerlendiren Katar heyetinden randevu bekleyen ünlü bir isim de vardı: ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı Jared Kushner. Önce babası Charles ve kız kardeşi Nicole’u Katarlılarla görüştürdü, ardından da kendisi heyetle buluştu.

Kushner’ler, New York’un ünlü Beşinci Cadde’si üzerindeki gökdelenlerine yatırımcı arıyordu. 1,8 milyar dolara satın aldıkları binanın 1,2 milyar dolarlık borcu henüz duruyordu. Borcun vadesi hızla yaklaşırken, gökdelenin üçte biri boşalmıştı. Mevkiine rağmen, 41 katlı bina istenen rağbeti görmüyordu ve zarar ettiren bir yatırıma dönüşmüştü. Neresinden bakılırsa bakılsın, gayrimenkul işleriyle zenginleşen Kushner ailesi için çok ciddi bir ekonomik krizin ufukta olduğu anlaşılıyordu.

Katarlılar, Kushner’lerin teklifiyle ilgilenmediler, çünkü bunun makul bir yatırım olmadığını düşünüyorlardı.

(Bu, Kushner ailesinin Katar sermayesiyle işbirliği yapma konusundaki ilk girişimi değildi. ABD’deki 2016 başkanlık seçimlerinin hemen sonrasında, Charles Kushner, Katar eski Başbakanı ve aynı zamanda milyarder bir işadamı olan Şeyh Hamed bin Câsim’le temasa geçmişti. Konu yine aynıydı: Beşinci Cadde’deki gökdeleni kurtarmak. Amerikan basınında konuyla ilgili yazılanlara bakılırsa, taraflar 500 milyon dolarlık bir yatırım konusunda anlaşma sağladılar. Ancak kısa süre sonra anlaşmada pürüzler çıktı ve Katar tarafı yatırımdan vazgeçti.)

2017’nin nisan ayındaki ikinci yatırım davetinin de Katarlılar tarafından reddinin ardından, Jared Kushner’in kinlenerek Körfez ülkelerini Katar’a karşı kışkırttığı ve hâlâ devam eden ablukanın başlatılmasına ön ayak olduğu, bugün genel bir kabul haline gelmiş durumda. Gerçekten de 5 Haziran 2017’de Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır tarafından başlatılan ekonomik ve siyasi ablukanın, New York’ta gerçekleşen söz konusu toplantıdan sadece bir ay sonrasına denk düşmesi, bu tezi destekleyen bir kanıt gibi duruyor.

Fakat bölgeye yakından bakanlar, Katar’ın kuşatılması sürecinin sadece Kushner’in şahsi öfkesine bağlanamayacağını fark edeceklerdir. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in ezilmesi, Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi ve diğer birçok vesileyle AK Parti iktidarını alaşağı etme denemeleri, Gazze’de Hamas’ın hükümetten çekilmeye zorlanması, Tunus’ta Nahda Hareketi’nin altının oyulması için tertiplenen siyasi suikastlar… Tüm bunları Katar hadisesiyle birlikte düşündüğümüzde, BAE-Mısır-Suudi Arabistan ortaklığıyla bölgenin yeniden dizayn edilmeye çalışıldığını net bir şekilde görürüz.

Düz ve direkt biçimde ifade edersek, “Siyasal İslâmcı” tabir edilen iktidarlara düşmanlıktan gözleri dönmüş bir ekip, Ortadoğu’da sazı eline almış görünüyor. ABD’de Donald Trump gibi kendileriyle aynı çizgide bir başkanın işbaşına gelmiş olması, işlerini kolaylaştırıyor sadece. Trump ve çılgın damadı Kushner sahnede olmasaydı, tüm bu operasyonlar yine yapılacaktı. Bir kısmı Trump’tan önce uygulamaya konmuştu zaten.

***

Dün, Katar’a yönelik ablukanın birinci yılı doldu. Suudi Arabistan’ın kara sınırını kapatmasıyla develerin bile açlık ve susuzluktan öldürüldüğü ablukanın ilk haftalarında, Katar’ın ancak “üç-beş ay” dayanabileceği öngörülüyordu. Hatta ülkenin siyasi ve ekonomik kaosa yuvarlanmasının ardından, Emir Temim bin Hamed’in halk ayaklanmasıyla devrileceğini tahmin edenler bile çıkmıştı. Suudilerin “muhalif Katarlılar” diye pazarladığı birkaç kişinin Körfez televizyonlarında arz-ı endam ettiği o ilginç zamanlarda, Katar’ın kısa sürede tümüyle darmadağın olacağı fikri, neredeyse en genel kanıydı.

Aradan bir yıl geçtikten sonra, bugün Katar hâlâ bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürdüğü gibi, ekonomik ve siyasal sistemi de eskisinden çok daha güçlü. Kısacası, BAE-Mısır-Suudi Arabistan troykasının, Katar’ı kuşatarak bir tür “vassal devlet”e çevirme planları tutmadı. Alternatif rotalar oluşturarak (burada Türkiye ve İran’dan yardım alarak) ülkeye mal giriş-çıkışını devam ettirmeyi başaran Katar, özellikle Körfez’de ablukaya katılmayan Umman ve Kuveyt sayesinde kuşatmadan sağ-salim çıktı. Türkiye ve İran hava sahalarını kullanan Katar uçakları, güzergâhın biraz uzaması dışında, herhangi bir sorunla karşılaşmadan seferlerine devam etti, ediyor.

***

Ortadoğu’nun siyasal dizaynı meselesinin, şimdiye kadar yaşanan gelişmelerle sınırlı kalmayacağı anlaşılıyor. BAE-Mısır-Suudi Arabistan troykası, sadece mevcut “Siyasal İslâm” yapılanmalarını veya destekçilerini ezmekle yetinmiyor çünkü. Gelecek yılların da planlanmasına yönelik, uzun vadeli bir program üzerinde çalışıyorlar. “Sorun çıkarmayacak derecede dönüşmüş ve kendi iç dinamiklerini yitirmiş bir coğrafya” hayal ediyorlar.

Fakat gözden kaçırdıkları bir şey var: Şu anda sinmiş ve silinmiş gibi görünse de, savaştıkları damar asla yok olmayacak. Özellikle Ortadoğu’daki zengin ülkelerin günün birinde karşılaşabileceği ekonomik (ve bunun tetikleyeceği siyasi) bir bunalım, bu damarın yeniden bir alternatif olarak ortaya çıkmasına sebep olacak. Tarihi tecrübe bize bunu öğretiyor.