Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

İşkenceye son

Modern, zamane kahinlerinin eline kaldık.. Evet evet ben de şikayet ettiğim şeyin bir parçasıyım.. Hem ağlıyoruz, hem gidiyoruz.. Uyarıyorum, yaşanan süreç toplumun ruh sağlığı açısından tehlikeli.. Böyle ortamlarda sivil bilinç, bireysel sorumluluk, umud kaybolur.. Korku, dar anlamda kollektif davranış, ideolojik, politik iddialar, radikal çözümler, geleceğe ilişkin ezoetrik yorumlar öne çıkar..

İnsanlar gelecek günlerin geçen günleri aratmasından korkuyor.. Örgütlü davranışlar öne çıkıyor, dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik aidiyetler arası iç dayanışma, rekabet ve radikal söylemlerde bir artış gözleniyor..

İnsanların umut ile korku arasında bir yerde durması gerek. Buna “Beynel Havf ile Reca dengesi” diyoruz. Ama yine de umudumuzun korkumuzdan bir adım önde olması gerekir, eğer bir medeniyetin kurucu, öncüsü gibi bir iddia sahibiysek, Merhametimizin gazabımızın, sevgimizin nefretimizin bir adım önünde olması gerekir.  Önce suizan değil, hüsnü zan etmemiz gerekir.. Sabırlı ve affedici olmamız gerekiyor..

Korku ile medeniyet inşa edilmez.. O toplumlarda gelişme değil mevcudu muhafaza etme refleksi güçlüdür. Yeniliklere karşı çekingen ve aşırı ihtiyadlıdırlar.. Önce bir başkasının öne çıkmasını isterler, sonra onun önüne geçmeye çalışırlar.. “Önce güvenlik” diye işe başlarlar.. Tehditler karşısında kollektif davranış gösterenler, nimet ve iktidar paylaşımında rekabetçi ve çatışmacıdırlar.. Daha önce  beladan kurtulmak, ya da kaz gelecek yerden tavuk esirgememek konusunda diyalog ve işbirliğine önem verenler, daha sonra tam tersi bir davranış içine girerler..

Peki bu toplum neden böyle? Mayası mı bozuk bunların..

Yok! Aslında çok ciddi bir kötü örneklik sözkonusu.. Özellikle de iş ve siyaset dünyası, bürokrasinin tavrı, sirayet eden bulaşıcı bir hastalık gibi. Eğer bir bozuk mayadan söz etmek gerekirse o maya işte bu mayadır. Ve tabii nefsimizde ruhani bir ambalajla izole edilmiş bir nefsimizin olduğunu da unutmayalım..

Şu seçim ve sonrası süreçte yaşananlar insanımızın mayasını, akıl ve ruh sağlığını tahrip ediyor. Bakın, “batılın tasfiri saf zihinleri idlal eder”. İster Zarrap, ister 17 Aralık, ister İlgezdi olayına bakın, durum ne! “Marka krizler” üretmeye bayılıyor birileri, birileri kan davalarını kışkırtmak için tarihten kendilerine trajediler bulma konusunda pek mahirler.. Hani, Hz. Yusuf kardeşlerini affetmişti. Hani Hz. Peygamber Hz. Hamza’nın katilini affetmişti ya da Mekke’nin fethinde, Müslümanlara inanılmaz işkenceler yapan Mekke müşriklerini ve Taif halkını affetmişti..

Birileri haksızlığa uğramış olmayı “haksızlık etme hakkı” olarak görüyor sanki..

Hani bir kavme olan düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi gerekirdi. İnsan olmanın gereğiydi bu..

Yaşanan siyasi, iktisadi ve bürokratik süreç, yargı süreçleri insanların hakka, adalete, siyasete ve bürokrasiye güvenini ortadan kaldırıyor.. Daha agresif bir toplum oluyoruz. Ruhaniyetimiz erozyona uğruyor.. Bana kalırsa ruh ve ahlak erozyonu toprak erozyonundan daha tehlikeli bir hal aldı. Kent silüetindeki kasvet, boz bulanık görüntü ve hasta insanların inlemesini hatırlatan uğultu, ruh dünyamızın kente yansımasından başka bir şey değil..

Önce değişmesi gereken kent ve çevre değil, insanın kendisi.. Ruh mimarimizi yeniden inşa etmemiz gerek.. Evet biz çevrenin çocuğuyuz, çevre de bizim eserimiz. Ama çevrenin biyolojik refleksleri var, bizimse aklımız, eğer aklımızı adalet, merhamet, şefkat, hikmet ve fıtratla barıştıramaz isek, aklımızla vicdanımız arasındaki savaş bitmeyecek. İnsanın insanla kavgası bitmeyecek. Çünkü insan insanın kurdudur anlayışının geleceği yer burası. İnsanın hırs ve rekabeti, üstünlük tutkusu sınır tanımayınca intikamını tabiattan alacaktır.. Ve sonu insan Allah’la savaştadır..

Oysa Allah’ın bir adı da Selam / Barıştır. İslam “Silm” kökünden “barışa giden yol” demektir.. Ama peki o “el emin” olan veresetül embiya karakterli Müslüman nerede.. Sözün özü şu ki, Müslümanların atalarının dininden vazgeçip yeniden Müslüman olması gerekiyor, ama “New Müslüman” piyasayı, iktidarı, serveti kutsayan, dini religyolaştıran, aklı ve vicdanı putlaştıran, yeryüzünde güç, başarı, haz peşinde koşan, daha doğrusu yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayatın sırlarını araştıran “mütrefin”ler topluluğuna dönüştü. Şeytan bizimkileri Allah’la aldatıyor.. Onlar din büyüklerini ya da zamane hocalarına dönüşen yaşam koçlarını İlah ve Rab ediniyorlar sanki.

Bugün yaşanan siyasi süreç sivil akla suikast anlamı taşıyor, strateji uzmanlarının modern kahinlere dönüştüğü bir zamana savrulduk.. Allah’ın adının anılmadığı, kader, rızık ve ecelin, işin imtihan boyutunun ıskalandığı bir zaman tünelinden geçiyoruz.. Bu süreç insanların ruh sağlığı için zararlı.. Bu işkenceye bir an önce son verilmeli.. Siyaset bu kadar yorucu, zaman öğütücüsü, pahalı bir organizasyona dönmemeli.. Siyaset reklam ajanları, insanı nesneleştiren yön- eylemci toplum mühendisleri ve sosyologların, kendilerine stratejist denilen siyaset kahinlerinin, toplantı organizasyon şirketlerinin dar alanda paslaştıkları masonik bir derin yapıya dönüşmemeli.. Sonra o derin yapılar, insanların derin nefislerinin karanlık dehlizlerinde yankılanan Hannas’ın vesveseleri ile buluşup içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bir davanın zarar görmesinden endişe ediyorum.

Birileri için bu yazdıklarımın saçma, can sıkıcı, kafa karıştırıcı olduğunu biliyorum.. Onların kınamalarına da aldırmıyorum.. Gözümüze çok yaklaştırdığımız ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel meseleleri, bütün bunların arkasında Şeytanın karanlık yüzünü görmemize mani olmamalı.. Şeytan bugünler de bizim saflarımız arasında uykusuz geceler geçiriyor ve fazla mesai yapıyor, haberiniz olsun. Ve unutmayalım ki, Şeytanın ve onun dostlarının varlıkları ve hileleri, bizim günahlarımızın bahanesi olamaz.. Haberiniz olsun.

Ne mi demek istedim. Hiç!  Sadece kalbimden geçenleri yazıya dökmeye çalıştım.. Anlayana sivri sinek saz! Selâm ve dua ile..

yeniakit

Bu yazı toplam 979 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar