Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Çarşamba Sohbetleri, -Okuyucularla Hasbihal /19-

Ramiz Hızarcı: SP Gn. Başkanı M. Kamalak, 16 Temmuz günü yaptığı acıklamada, ’Partimizin içinde yer almadığı hiç bir Meclis, ve Partimizin içinde yer almadığı hiçbir hükümet formülü sorunları çözemez, millete çare olamaz’ demiş.. Ben de derim ki, onun iddiaları tartışılabilir, ama, tartışılmadan kabul edilmesi gereken gerçek herhalde şudur ki, Kamalak gibiler, SP’nin başında olduğu müddetçe o parti, ne Meclis’te bulunmak imkanını elde edebilir, ne de, hükümet’te.. Başka partiler en uzak olduklarıyla bile uğraşmayıp, sırf AK Parti’nin düşürülmesi için birbirleriyle paslaşırken, Kamalak ve Destici gibiler, yüzde değil, binde bir bile oy alamıyanlarla dirsek temasına girip, en solcu ve ata’cı, laik kanallarda Tayyib Erdoğan’ı vurmaya çalışmışlardır. Aldıkları de yüzde 2,5’tur. Kına yaksınlar, şimdi.. 
-Ömer Ali Turhal: Ben siyasetçi değilim, sırtımda yumurta küfesi de taşımıyorum.. Ama, seçim tekrarlanacaksa.. Çıkacak sonuç beni de etkileyecek, onun için kafa yoruyorum.
Aynı sonucun çıkmaması için, AK Parti’ye önerimdir: AK Parti, seçimde tek başına iktidara gelememesi halinde, hiç bir partiyle koalisyona gitmeyeceğini ve muhalefette kalacağını millete kesin bir dille açıklamalıdır, dersem, nasıl olur? Başkaları ilan edebiliyorsa, AK Parti de edebilir.. O zaman, kimlerin nasıl bir kaos hükûmeti oluşturup oluşturmayacağını ‘aziz halk’ımız kararlaştırır ve kendi düşen de ağlamaz..
Aksi halde, bir koalisyon olacaksa, 13 yılda yapılan olumlu hizmetlerin pek çoğunun kendi elleriyle tahrib edilmesi gibi bir durum ortaya çıkacaaktır, koalisyonlarda.. Hele de CHP’li bir koalisyonda.. Madem ki, mizan/ ölçü, halkın rey ve iradesidir, öyleyse böyle.. Siz ne kadar sorumluluk taşırsanız taşıyın, önemli olan halkın da sorumluluk taşıması.. Eğer bir takım hizmetler ve milletin huzuru fedâ edilecekse, bırakınız, millet kendi oyuyla yapsın, kendi ipini kendi çeken idamlık durumuna düşülmesin.. 
-Reha : M. Kemal’in yazısını taklid ederek de olsa, ‘Burası sıcak diye orucu bırakmayın,. Burası daha sıcak..’ yazısı bulan ve k.atatürk imza ve resmiyle yapılan sözde oruç tebligatı yapıldığını zannedenler umarız, gelecek senelerde görülmez..
-Yekta Bıçakçı: HDP m.vekili GaroPaylan ’Ramazan ve Kurban Bayramı tatillerinde, Bakanlar Kurulu Kararı gereği otoyollar ve Boğaz köprülerini kullananlardan geçiş ücreti alınmamaktadır. Ramazan ve Kurban bayramına yönelik bu uygulama, bizlere, Türkiye’de Hristiyan, Musevi, Ezidi vs. dinlerde vatandaşlar olduğu gerçeğini de unutturmamalı. Bu topraklarda kadîm halklar Noel, Paskalya, Roş Aşana ve Çarşamba Sorh gibi dini bayramları da kutlamaktadır.” demiş.. Ben bunu normal karşılıyorum.. Öyle ya, onlar da bu vatanın insanı, vatandaş.. Geçmişte, neler olmuşsa, gelecekte neler olacaktır, demeden, vehimlerle hareket etmeden, bugünkü durumlarnına göre bakıldığında, haklarıdır.Ancak, Müslümanlara tanınanlar bize de tanınsın deniliyorsa, müslümanların faaydalandırıldığı günlerde onlar faydalanmasın, müslümanlar da onların faydalandırıldığı günlerde faydalanmasın.. Var mısın Garo Efendi, böyle bir teklifte bulunmaya? İyi de olur. 
-İdiris: 15 Temmuz, (14 temmuz tarihli, 200 şyıllık bir macera ve ihanetler, ve Serdengeçti başlıklı yazıyl üzerine), Merhum Osman Yüksel Serdengeçti’iye Allah rahmet etsin. O Anadolu”nun garip isimsiz, kavruk kahramanıdır.
-H.Hüseyin ALTIN, 15 Temmuz , Çoğumuzun yaptığı hatayı siz de yaptınız; “O uygulamanın Lousanne (Lozan) Andlaşmasıyla dayatıldığı, bütün kanunların, değiştirildiği, Kur’an alfabesinin bile yasaklandığı, latin alfabesinin zorla dayatıldığı,” cümlenizdeki Kur’an ALFABESİ değil, ELİFBASI olması gerektiğini zannediyorum. Yanılıyor muyum? 
*SEÇ: İtirazınız yerinde sayılabilir. Ama, başka dillerden kelime alınmaz diye bir kural yok..
-Muhyiddin: Size gelen mesajları kim ayıklayıp size sunuyor, kendiniz mi yapıyorsunuz.. 
*SEÇ: Yardımcım, kendimim.. 
***
-selam:16 Temm., (İran’la Amerika’nın nükleer müzakereler konusundaki uzlaşmasıyla ilgili yazı üzerine..) İran zafer kazandi, düşmanlari kaybetti.
-Tunahan:15 Temmuz, Yeni İran doğuyor… Eski Türkiye batıyor!
-El Huseyni:18 Temmuz, ABD,IRAN,arasindaki iliskilerde,perde arkasindaki,kirli iliskileri aralamak lazim, iran safevi devleti,takiye adi altinda,yapmadigi kirli is kalmadi,politik olarak,ABD ile aynilesen politikalari gun yuzune cikmis durumda,simdilik,iran,taseronluk gorevini üstlenmis durumda.. ABD, bu yunuyle buyuk bir basari saglamistir, kendi askerlerini karada savastirmaktansa,kendi halkina karsi risk almadan, iran, vasitasiyle,lubnan ve degisik ulkelerdeki getirilen sii gruplari catistirmak suretiyle daha çok avantaj sagliyacagi aciktir.
Iran, musluman suriye halkinin kanina girdi. ,iran’in,ABD iblisiyle,irtibat kurmaktan amaci da karsilikli menfaate dayalidir oldugudur,
nukleer anlasma konusunda, ise, iki taraf için de zafer diye birsey yok.. isin komik tarafi gözden kacmiyor. iran,yenilgisini kabul etmese de,iblisin,önünde diz cökmüs ve diz cöktürülmüştür, bunu sagir sultan bile anlamistir
-ilke:16 Temmuz, Yazınızdaki, ‘Ama, her halukârda, İran da kolay lokma olmadığını göstermiştir.’ cümlesi, herşeyi ifade ediyor 
-M.Ali Akçay: 16 Temmuz, İmam Humeyni’ye zehir kadehini dayatan H.Rafsancani şu sıralar hükümeti kontrolü altında bulundurmakta ve Ayetullah Hamanei’ye de zehir kadehini dayatmaktadır. Ayetullah Hamanei’nin belirlediği ve ısrarla tekrarladığı kırmızı çizgilerin aşılması bunu gösteriyor. Bu dayatmalar karşısında müzakere heyetini çabalarından dolayı tebrik etmekle yetinen Ay. Hamanei varılan anlaşma konusunda şimdilik susuyor ve anlaşma krizini yönetmeyi zamana yaymaya çalışıyor.
İranda geniş kitleler sevinç gösterileri düzenlediği gibi anlaşmanın içeriğinin açıklanmasıyla muhalfet de çığ gibi büyümektedir.
*SEÇ: Sizinki, farklı bir yaklaşım.. Sadece Refsencanî’yi değil, liderliği üstlenmiş olan herkesi de küçük düşürücü mahiyette.. Lider, Rehber veya İmam yönetilebilir mi? 
O zaman diliminde içinde bulunulan şartlar açısından, 8 yıllık kanlı savaşın nereye varacağını kimse kestiremiyordu. O dönemi hatırlayalım.. 
‚Saddam Irakı‘nın artık savaşı sürdüremiyecek noktaya geldiğini gören B. Amerika ve Sovyet Rusya başta olmak üzere, emperyalist dünyanın maddî açıdan güçlü diğer bütün devletleri de Saddam‘a verdikleri füzeler ve diğer en gelişmiş silahlarla netice almaya çalışıyorlardı. İran güçlerinin eline geçen Irak kasabası olan Halebçe üzerine Saddam‘ın attığı kimyasal gazlarla bir anda 5 binden fazla sivil insanın kavrulması karşısında suskun olan dünya kamuoyu, bir İran yolcu uçağının Amerikan donanmasınca 307 yolcusuyla vurulması karşısında da hiç bir ciddî tepki vermemişti.. Ve aynı yöntemin Tahran üzerine de bir kimyasal bombardıman yapılması veya daha ağır silahların kullanılması şekline dönüşebileceği tehdid, iddia ve ihtimalleri de mevcuddu. Dönemin Amerikan Başkanı Reagan’ın Yardımcısı (Baba) Bush açıkça dile getirmişti.. 
Ulemâ, önde gelen umerâ / kumandanlar, ve diğer seçkin mülkî erkan, İmam Khomeynî‘nin başkanlığında üç gün süren görüşmeler yaptılar. Ama, üç gün boyunca bir yere varılamıyordu. Kimse de cesaretle bir çıkış yolu gösteremiyordu.. 
Refsencanî‘nin, tv. ekranından bütün ülkeye de yayınlanan bir Cum‘a hutbesinde anlattığı ve aynı netlikte reddedilmeyen konuşmasında bizzat dile getirdiği üzere, O, önlerinde iki yol kaldığını;
ya, İran‘ı kocaman bir yeni Kerbelâ olarak bırakacak şekilde, dünyanın başka güçleriyle de önü belirsiz bir savaşa girmeyi göz almaları; 
ya da, Hz. Peygamber (S)‘in imzalamayı tercih ettiği Hudeybiye Andlaşması günlerindeki gibi şartların ortaya çıktığını kabullenmek gerektiğini‘ belirtir ve ‚Ben bu ikinci yolun tercih edilmesi gerektiğini düşünüyorum..‘ der. 
(Ki, savaşın son yılına kadar Savaş Komutanlığı Cumhurbaşkanı Seyyid Ali Khameneî‘nin uhdesinde iken, son yılında savaş komutanlığına, kamuoyuna açıklanmayan bir şekilde Refsencanî getirilmişti.) Refsencanî, bu durumuna değinerek, ‚ 20 yıl da olsa savaşırız diyen Aziz İmamımızdan böyle bir kabulü bekliyemem.. Ben Savaş Komutanı olarak ‚ateş-kes‘i imzalarım ve bu imza uluslararası hukuk açısından İran‘ı bağlar, savaş durur. Ama, iç hukuk açısından ise Siz de beni isterseniz, yetkisiz hareket ettiğim gerekçesiyle cezalandırırsınız..‘ der.
Bunun üzerine, İmam Khomeynî, (Refsencanî‘nin beyanına göre, beklemediği bir kararlılıkla) hemen bir kağıd ister ve Hükûmet‘e yazdığı bir hükümle, ’Güvenlik Konseyi‘nin 598 sayılı ‚Ateş-kes‘ kararının kabul edildiğinin BM. Genel Sekreteri‘ne bildirilmesi‘ni emreder.
Burada, bir dayatma mı sözkonusudur, ya da, iki tercihten birisini kabul etmekten başka yol olmadığı bir çıkmaz‘a saplanıldığında, bir çıkar yolu bulmak cehdi mi?
Ve öyle bir zor durumda, birisini ‚İmam‘ı oyuna getiren‘, ve İmam‘ı da ‚oyuna gelen birisi‘ gibi göstermek ne kadar sağlıklıdır, bilmiyorum. Esasen, lider veya İmam durumunda olanlar başkaları tarafından oynatılırsa, o özelliklerini ne kadar korurlar? 
Konuyu filanı hain, filanı çaresiz olarak nitelemek şeklinde değil, öyle çetin bir karar noktasında nasıl davranılması gerektiği açısından düşünmek gerekir. 
Uzaktan, alevlerin içinde olanlara yol gösterebilirsiniz, ama, alevlerin içinde olanlar sizi dinlemek imkanından bile uzakta olabilir..
-M. Ali Akçay: 20 Temmuz, İleri sürdüğüm görüşümde kararlıyım. İran’ın savaşın sonlarında getirildiği şartlar konusunda aktardığınız cümlelere yüzde yüz katılıyorum, gerçekten de öyle idi. Ama durumda tek yol 598 no.lu BM. GK’ını kabul etmek değildi, başka yöntemler de denenebilirdi. Mâdem İmam buna razıydı niçin, “zehir içtim” desin ki?
-Rahmi Aslan: 19 Temmuz, ‘Eski’ Türkiye bitti, sıra Suudi Arabistan’da. Amerika hastası şii İran toplumu ilaç gibi gelecek Bölge dışı güçlere. Pers İmparatorluğu’nun önü açılacak. Claude Levi Strauss’un ifade ettiği gibi Batı ile Doğu’nun arasına ‘kama’ gibi giren Türkiye’yi kimse bağışlamaz!? (Bkz. Tropische Trophen)
***
-sami deger: 20 Temmuz, (‘Bayram’dan esintiler’ başlıklı yazı üzerine..) “ümmetçi hutbe” ? Yeni mi bu kavram?
’ilahiyatçı akademisyen hoca’yı yadırgamanizi anlayamadim, kalb halden hale degisen degil midir, sizin görüsleriniz de zamanla degismemekte midir?
*SEÇ: ‘Ümmetçi hutbe’den maksad, sadece belli bir coğrafyayı veya belli bölge veya kavimleri esas almayıcı, İslam Milleti’nin -ümmetinin tamamını kavrayıcı hutbe mânâsındaydı.. Değişime gelince.. Elbette, değişmeme bir kemikleşme halidir.. Ama, iki ay önce, ‘şer’an selam verilmesi caiz değildir’ dediği kimseleri bu kadar kısa zamanda başka türlü değerlendirmek, değişme midir, başka bir şey midir, bilmiyorum.. 
-Mensur senyigit: 20 Temmuz, Suleyman Arslantaş abinin kaza haberine uzuldum, yuce Allah’tan hayirli sifalar dilerim. 1991’den beri tanırım. Tlf. numarasını verebilir misiniz?
*SEÇ: Maalesef veremem. Ankara’daki hemen bütün cemaatler tanır onu, onlar aracılığıyla ulaşabilirsiniz, sanıyorum.. 
***

dirilişpostası

Bu yazı toplam 776 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar