İşadamından HSYK'ya suç duyurusu

İşadamından HSYK'ya suç duyurusu

17 Aralık Operasyonu kapsamında mallarına tedbir konulan Latif Topbaş, kararı veren hakim ve soruşturma savcısı hakkında HSYK'ya suç duyurusunda bulundu

İstanbul merkezli soruşturma kapsamında mallarına tedbir kararı konulan iş adamlarından Latif Topbaş, bu kararı talep eden savcı Muammer Akkaş ile kararı veren hakim Süleyman Karaçöl hakkında HSYK'ya suç duyurusunda bulundu.

Latif Topbaş'ın avukatı Ali Göksu tarafından HYSK 3. Dairesi Başkanlığına sunulan dilekçede, soruşturmayı yürüten ancak daha sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca dosyadan el çektirilen ve mallara ilişkin tedbir kararı talep eden Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş ile bu kararı veren İstanbul Hakimi Süleyman Karaçöl hakkında, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun ilgili hükümleri gereği, cezai ve disiplin soruşturması, akabinde de kovuşturmaların icra edilmesi talep edildi.

Mustafa Latif Topbaş'ın avukatı Ali Göksu tarafından Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş ve hakim Süleyman Karaçöl hakkında HSYK'ya yapılan 26 sayfalık suç duyurusu dilekçesinde, 7 iş adamı ile 2 şirket hakkında tüm mal varlıklarına el koyma kararının verildiği anımsatıldı.

Dilekçede, savcı Akkaş'ın adliye binası önünde kendisi tarafından kaleme alınmış bildirileri basın mensuplarına dağıttığı, yine akabinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının açıklamasına göre, savcı Akkaş'ın, Başsavcıvekilliğine haber vermeksizin 2 yıl boyunca müvekkilinin de aralarında bulunduğu soruşturmayı yürüttüğü kaydedildi.

Başsavcının bir şekilde soruşturmadan haberdar olup dosyayı incelemek üzere savcıdan talep ettiği anlatılan dilekçede, Akkaş'ın dosyayı göndermeyerek alelacele bir hareketle 25 Aralık'ta İstanbul (TMK 10. maddesiyle yetkili) 2 No'lu hakimi Süleyman Karaçöl'den bir kısım koruma tedbirlerine dair kararlar alıp şüpheliler hakkında gözaltı ve yakalama işlemlerinin icrası için müzekkereler gönderdiği belirtildi. 

SAVCI AKKAŞ'IN BASIN AÇIKLAMASI

''Şikayetli savcı Akkaş'ın, söz konusu soruşturmayı başlatma ve sürdürme yöntemi 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve yetkileri Hakkındaki Kanuna aykırılık teşkil etmektedir'' denilen dilekçede, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunun 5. maddesinin ilk fıkrasının son cümlesinde, ''ağır ceza cumhuriyet başsavcıları, merkezdeki cumhuriyet savcıları ile bağlı ilçe cumhuriyet başsavcıları ve cumhuriyet savcıları üzerinde gözetim ve denetim hakkına sahiptir'' ifadelerinin yer aldığı vurgulandı.

Akkaş'tan dosya alınarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili'nin de aralarında bulunduğu başka savcılara verildiği hatırlatılan dilekçede, dosyadan el çektirilen Akkaş'ın ''soruşturmaya sözde müdahale'' şeklinde bir bildiri hazırlayıp yine adliyede basın mensuplarına dağıttığı ifade edildi.

Bir savcının bu tür davranışların sergilemesinin meslek etiği ve kaideleriyle bağdaştırılmasının mümkün olamayacağı ifade edilen dilekçede, savcı Akkaş hakkında 2802 sayılı kanun kapsamında disiplin muhakemesine ilişkin yasal sürecin başlatılarak gereğinin yapılmasının kanunen zorunluluk arz ettiği kaydedildi.

"Akkaş'ın söz konusu soruşturma içeriklerinin, 'soruşturmanın gizliliği kuralı' alenen ihlal edilerek basın yayın organlarına sızdırılması ve servis edilme vakası, tüm kamuoyunun gözleri önünde vuku buldu" ifadelerinin yer aldığı dilekçede, savcının arama ve el koyma husundaki koruma tedbirlerine dair karar talep ettiği, hakim Süleyman Karaçöl'ün de söz konusu talepler hakkında tahkikat dosyası herhangi bir şekilde okunmadan ve incelenmeden yarım saatlik bir süre içerisinde kabul kararını verdiği öne sürüldü.

Söz konusu kararların aynı gün ve akabinde, basın yayın organlarında yer almasının, soruşturma mercii nezdinde gerçekleştirilmiş olduğuna dair kuvvetli şüphe sebeblerinin hasıl olmasına yol açtığı savunulan dilekçede, şunlar kaydedildi: 

''17 Aralık'ta yapılan operasyonun arkasında çok sayıda emniyet amiri ve müdürlerini görevden almalar veya yer değişiklikleri gerçekleştirilmiştir. Söz konusu bu soruşturmada masumiyet karinesi ayaklar altına alınmış, gizlilik ihlal edilmiş, kamuoyuna arzu edilen doğrultuda yönlendirme amaçlı psikolojik bir harbe dönüştürülmüştür. Şüpheliler de toplum vicdanında peşinen suçlu ilan edilmişlerdir.''

"SAVCI İFTİRA SUÇUNU İŞLEDİ"

Mal varlıklarına el konulmasına dair kararın kaldırılmasına ilişkin tutanakta yer alan bilgilere de yer verilen dilekçede, ''Soruşturmada usule dair kanun ve mevzuata aykırı birçok işlem yapıldığı, tahkikatın kamu yararı dışında farklı amaçlar güdülerek başlatılıp yürütülmüş olduğu, şüpheli kimliklerin yanlış girilmesi ya da hiç girilmemiş olması da dahil birçok usulsüzlükle derdest tutulmakta olduğu, kendi görev ve yetki alanı dışında kalmasına karşı TMK bölümünce soruşturmanın yürütülüyor olması tahkikatın usul ve yasaya aykırı bir şekilde yapıldığını açıkca ortaya koymaktadır'' denildi.

Dilekçede, soruşturmanın başlangıç safhasında kanuna aykırı maksatla işe başlandığı, özel olarak seçilen şahısların şüpheli konuma sokulduğu, söz konusu kişilerle ilgili karar ve hükümlerin sürecin başında farklı yöntemlerle peşinen belirlenmiş olduğu öne sürülerek, bu hususlarının, artık herhangi bir tereddüde yer bırakmadığı anlatıldı. Dilekçede, "Sözde operasyon tarihinin isabet ettirildiği takvimin dikkate şayan oluşunun da tüm bu sıralananları teyit eder nitelik taşıdığı açıklık kazanmıştır" ifadeleri kullanıldı.

Akkaş'ın soruşturmayla iligli yapmış olduğu her iki açıklamada ''basın yayın yoluyla iftira'' suçunu işlediği savunulan dilekçede, bu nedenle savcı hakkında gerekli cezai soruşturmaların yapılması istendi.

"KARAR YASALARA AYKIRI"

Dilekçede, mal varlıklarına yapılan el koyma kararının 1982 Anayasası'nın 35 ve 38. maddelerinde yer alan temel hak ve hürriyetler ile CMK'nın 123 ve 128. maddelerine aykırı olduğu belirtildi.

Topbaş hakkında verilen kararın, 5271 sayılı  CMK'nın 128/1'de öngörülen "kanuni yetki sınırları dışına çıkmak" suretiyle tesis edildiği savunulan dilekçede, şunlar kaydedildi: 

"Şikayet edilen savcı ve hakimin, hukukun açık kaideleri kolayca ihlal edilmek suretiyle temel hak ve hürriyetlere nasıl saldırıda bulunulduğuna, temel insan haklarının  koruyucusu olması gereken yargı mensuplarının kamu yararı haricinde bir amaç gütmeleri durumunda Anayasayı dahi nasıl yok sayabildiklerine, en somut örneği oluşturmaktadır. Cumhuriyet savcısı ve hakim, ölçüsüz şekilde  kanunun kendilerine tanıdığı yetki ve sınırları açıkça aşarak, temel insan hak ve hürriyetlerinden birini ihlal etmişlerdir. Karar,koruma tedbirlerinin ortak özelliklerinden biri olan 'yasallık ilkesi'ne aykırıdır. Yasaya göre suçun işlendiği tarihten önce edinilen mal varlıklarına tedbir uygulanamaz."

Dilekçede, kararda suç tarihinden önce edinilen mal varlığı değerleri hakkında da el koyma tedbirlerinin uygulanmasının koruma tedbirlerindeki kanunilik ilkesine aykırı olduğu vurgulandı.

"KARAR GİZLİ AMACA HİZMET EDİYOR"

Savcı ve hakimin, kararın talep edilişi ve verilişi sırasında kanunun öngördüğü amaç dışında farklı bir amaçla hareket ettikleri öne sürülen dilekçede, "Suç tarihinden önce kazanılan mal varlıklarına tedbir konulması, kamu yararı ve adalet  amacı dışında şüphelileri, özel olarak seçilip, zamanlamasının da gizli amaca hizmet eder tarzda belirlenmiş olduğunu çok açık şekilde gözler önüne sermiştir" denildi.

Savcı ve hakimin kamu düzenine ilişkin görev kurallarını hiçe sayarak, yetki dışına çıkıp koruma tedbirlerinde kanunilik ilkesine aykırı davranarak, Topbaş'ın mülkiyet hakkını ihlal ettiği savunulan dilekçede, kararın Anayasa'ya da aykırı olduğu belirtildi.

Dilekçede, "Gerek söz konusu soruşturmanın yapılışında, gerek alınan kapsamda verilmiş hakimlik kararlarında, kanunla öngörülmüş amaçlar doğrultusunda değil de farklı saikler altına hareket edilmiş olduğunu, dosyada imzası yer alan yargı mensuplarının başlangıç aşamasından itibaren verecekleri kararların belli olduğunu ortaya koyduğu her türlü izahtan varestedir" ifadeleri kullanıldı. 

"HAKİMİN YETKİSİ YOK"

Dilekçenin savcı ve hakim tarafından kamu düzenine ilişkin görev kurallarının alenen ihlal edilmiş olduğu başlıklı bölümde de, iddia edilen "suç işlemek için örgüt kurmak ve yönetmek, ihaleye fesat karıştırmak ile rüşvet" suçları açısından TMK 10. maddesine göre yetkili 2 No"lu hakimliğin tedbir kararı verme yetkisi bulunmadığı kaydedildi.

Yine TMK 10. maddesiyle görevli bölüm tarafından soruşturma yapılması ve 2 No'lu hakim tarafından verilen mal varlıklarına el konulması kararının hukuka aykırı olduğu aktarılan dilekçede, kararın iç hukuk bağlamında Anayasa, TCK ve CMK yanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına da aykırı olduğu vurgulandı.

Hakim Karaçöl'ün kararını hiçbir gerekçe göstermeden verdiği belirtilen dilekçede, hakimin yarım saatte 54 klasör ve 1005  sayfalık fezleke içeren dosyayı hukuka uygun bir karar verebilecek derecede incelemesinin fiili olarak imkansız olduğu, bu durumun da kararında gerekçe göstermemesine yol açtığı savunuldu.