İran 17 Aralık Operasyonuna Nasıl Bakıyor ?

İran 17 Aralık Operasyonuna Nasıl Bakıyor ?

ABD her istediğini Türkiye’ye yaptıramıyor artık

Türkiye’de yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonları ile ilgili Önemli açıklamalarda bulunan Fars Haber Ajansı Türkiye temsilcisi İsmail Bendiderya, Her zaman olduğu gibi bugün de iktidara vuran el, ona yakın duran el oldu, ondan en çok desteği alan grup oldu ve Okyanus ötesinden ülkesinin haremine uzanarak huzur bozmaya çalıştığını söyledi. Bendiderya, Seçimlere ramak kala başlayan belli markalı milletvekillerinin zaman ayarlı istifalarından, polis ve yargıdaki bazı ellerin ilginç ittifaklarla Türkiye hükümeti aleyhine çalışan bir saatin gönüllü akrepleri olmaları da hayli düşündürücü olduğuna dikkat çekti.
 
ABD her istediğini Türkiye’ye yaptıramıyor artık
 
Türkiye’de çok derin bir ABD ve kısmen de AB yapılanması olduğu herkesçe bilinen bir gerçek. Türkiye bir Nato ülkesi ve bunu , güney sınırlarına füze radar üssü yerleştirildiğinde bizzat Başbakan Erdoğan da söyledi, Libya olayında da bunun ne anlama geldiği görüldü. Ama Türkiye’nin ne halkının ne de hükümet yapısının bir nato üyesi olarak tanımlanması doğru değildir. İlk bakışta çelişki gibi görünse de bu da Türkiye’nin bir gerçeğidir. ABD her istediğini Türkiye’ye yaptıramıyor artık. Bunun önemli bir nedeni bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bilgilenme ve gerçekleri algılama oranının giderek artması. Bütün bilgi kirlenmesi ve toplum mühendisliklerine rağmen Türkiye’nin İslami ve milli kimliğini koruma hassasiyeti göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Bugün Türkiye’de, neredeyse yarım asra yakın bir zamandan sonra ilk kez halkın büyük çoğunluğunun oyuyla iktidara gelmiş bir hükümet var. Yani koalisyonsuz bir Türkiye.. Bu , siyasi açıdan da çok anlamlıdır. Nedense 1950-1960 arasında ve 12 Eylül darbesinden sonra da halka seçim şansı verildiğinde Türk milleti yine aynı yapmış ve İslami ve milli taleplerini kale alan partilere oy vererek onları iktidara taşımıştı. Bugün AKP iktidarının varlık nedeni de budur, Türk milletinin yıllarca sindirilen kimlik ve varoluş taleplerine verilen olumlu cevaplar bu kadroyu iktidara taşımıştır. Bu süreçte iktidarın hala Nato üyesi bir ülkeyi yönetmeye çalıştığı dikkate alındığında, birçok çelişki görünümün aslında tutarlılık olduğu anlaşılır.
 
AKP iktidarı ile Türkiye büyük bir çöküşün eşiğinden döndü
 
Bu durum mevcut iktidara çok daha ağır sorululuklar yüklemektedir elbet.. Bu da, ayrı bir platformda etraflıca konuşulması gereken bir husustur.
 
Ancak, ortada yalın bir gerçek var:
 
AKP iktidarı öncesinde Türkiye’nin büyük bir çöküşün eşiğinden döndüğü ve faizlerin %80 lere vardığı çok çabuk unutuldu…
 
Orduyla halk karşı karşıya getirilerek her ikisine de kumpas kuruldu.
 
Bugün emperyalizme karşı direnebilecek birçok ismin yargı eliyle ekarte edilmesi de büyük ölçüde bundandır.
O zamanlarda da Türkiye Nato ülkesiydi ve bazı rüşvet veya yolsuzluklar değil, bankaların içinin boşaltıldığı ve her kafasına esenin darbe yaptığı bir ülke vardı. IMF ve Dünya Bankası Türkiye’nin tarımını felç etmiş, verdikleri şartlı faizli “yardımlar”la ülke berhava olmuştu. Müslüman halk, dini kimliği yüzünden aşağılanıyor, vatanseverler tezyif ediliyordu.
 
Hedef Türkiye ve Türk milletinin geleceğidir.
 
Bugün eğer hükümet çevresinde birileri mali yanlışlar yapmışsa mutlaka ısrarla üzerine gidilmelidir ve Başbakan da bunu yapacağı taahhüdünde bulunmuştur zaten.
 
Ama adına ısrarla “yolsuzluk operasyonu” denilen bu durumun yolsuzluktan ziyade bir hükümet devirme ya da Başbakan götürme operasyonu olduğu da açık emarelerle ortadadır.
 
Hedef ise zannedildiği gibi hükümet değil, Türkiye ve Türk milletinin geleceğidir.
 
Tıpkı birçok iç ve dış politikalarda hükümete dayatılan bazı konumlar gibi..
 
Halkın değerlerine değer veren ,halkını kaale alan her hükümet veya yetkili, benzeri operasyonlara uğradı ve uğrayacak.
 
Ama bu operasyonda, başta ABD’nin paralel iktidarları gelmek üzere, artık Türkiye’de istediği gibi at koşturamayan birçok eli de görmek mümkün.. Hatta mayaları görünüşte hiç tutmayan çok farklı grupların bile şimdi aynı şeyleri söylemeye başlamaları, bu gerçeğin tartışma götürmez emarelerinden biridir.
 
Markalı Milletvekillerinin istifaları ile polis ve yargıdaki bazı ellerin ilginç ittifakları
 
Seçimlere ramak kala başlayan belli markalı milletvekillerinin zaman ayarlı istifalarından, polis ve yargıdaki bazı ellerin ilginç ittifaklarla Türkiye hükümeti aleyhine çalışan bir saatin gönüllü akrepleri olmaları da hayli düşündürücüdür.
Keza, sırf uluslararası kartellerin çıkarlarını sağlama amacıyla başta ABD ve onun süngüsü olan askeri , kültürel, ekonomik,medyasal ve sosyal Natolar  yardımıyla hükümetleri devirme, getirip götürme ve gerektiğinde hep “hizaya getirme” ve “balanslama” odağı olarak çalışmaktan başka fonksiyonu olmayan Batı büyükelçilikleri, özellikle ABD ve İngiliz Büyükelçiliklerinin bu dönemlerde pek faalleşmeleri de dikkat çekicidir. (Bu ülkelerin Dışişleri Bakanlarının nedense hep Musevi olmaları gibi tıpkı)
 
Hele ABD büyükelçilerinin, tam da hükümet tarafından Türk-Kürt kardeşliği  vurgusunun yapıldığı bir zaman diliminde çok çirkin bir mesajı halkın gözlerinin içine bakarak verircesine “Ağrı Dağı Tırmanışı, siyasi partilere olduğu kadar terör gruplarına da yakın görünen içten hesaplı “siyasi tırtıklamalar”ı ” gibi oyunların da aynı yıl içinde tezgahlandığı düşünülürse bu konuda söylenecek söz kalmamaktadır.
 
Okyanus ötesi ülkesinin haremine uzanarak huzur bozmaya çalıştı.
 
Her zaman olduğu gibi bugün de iktidara vuran el, ona yakın duran el oldu, ondan en çok desteği alan grup oldu ve Okyanus ötesinden ülkesinin haremine uzanarak huzur bozmaya çalıştı.
 
Bu operasyonun ana argümanına , yine her zaman olduğu gibi ülkenin iç gerçekleri, hata yapanlar, kibire kapılanlar ya da gerçek düşman olan Haçlı ülkeleri değil de ; “İran” yerleştirildi!
 
Türkiye’ye diğer müttefiklerinin hiçbiri kadar zarar vermediği gibi, bütün müttefiklerinin sağladığından bin kat daha fazla yarar sağlayan coğrafi, kan ve din kardeşi İran..
 
Bunu anlamak için Türkiye’nin ABD’yle yaptığı yıllık ticaretten ettiği karı, İran’la yaptığı –üstelik ambargo ve yaptırımlara rağmen ve engellendiği bu dönemde- ticaretten ettiği karla karşılaştırmak yeterli olacaktır.
Biri, birkaç yüz “milyon” dolar, diğeri ise birkaç MİLYAR DOLAR” dır..
 
Yani biri, diğerinin bin katıdır!
 
Hangisidir 1000 katı olan sizce??
 
Başbakan elini İran’a uzatınca Türkiye’nin sözde müttefiklerinden yaygara koptu
 
Gelelim darbelere..
 
12 Eylül askeri darbesi, 28 Şubat postmodern darbesi ve o günden bugüne sayılamayacak kadar çok olan medya ve ekonomik darbelerinin odağına da hep İran oturtulageldi nedense..
 
Başbakan elini İran’a uzatınca Türkiye’nin sözde müttefiklerinden yaygara koptu.. Ve ne acıdır ki aynı şey çevresinde de ve destek verdiği “paralel yapılanmada” da görüldü.
 
Müslüman Mısır halkına destek verildiğinde de aynı reaksiyon yaşandı.
 
Bu ilginç değil midir?
 
İran’ın da Türkiye’nin de hataları vardır elbet
 
Müslüman olduğunu söyleyen “cemaat”in dizilerinin tamamında allem edilip kalem edilip senaryonun en can alıcı yerlerine İran düşmanlığının sokuşturulması ve “kardeş”liğin “düşmanlığa” evriltilmek istenmesi de manidardır..
Üstelik, onlar bunu yaparken, İran devlet televizyonu , hala STV’nin bazı dizilerini dublaj edip yayınlatarak “Müslüman kültür tavrı”nı fiilen göstermektedir.
 
İran’ın da Türkiye’nin de hataları vardır elbet.. Ama bunun, her iki ülke halkının gerçekten kardeş olduğu ve hükümetlerin de; bu küresel kaos ortamında birbirine sımsıkı sarılması gerektiği gerçeğini örtbas edemeyeceği de aşikardır..
 
ABD-İsrail ikilisinin Türkiye’de iç politika ve ekonomiyi hedef alması düşündürücüdür
 
Bugün, Libya’yla Mısır’ın akabinde Suriye’de yaşananlar ise ABD ve İsrail’in, yıllardır adım adım planladıkları ve bizzat neden oldukları fesat ve kumpasların bugünlere vuran tezahürleridir.
 
Bu büyük fitnenin ardı ve önü, belki de yıllar sonra herkese aşikar olacaktır, ama dostunu hak, düşmanını ise batıl olarak belirleyenin bu konuda zor ve çetrefilli bir süreçten geçtiği de unutulmamalıdır.
 
Tam da Suriye operasyonunda hezimete uğrayan ABD-İsrail ikilisinin bu dönemde Türkiye’de iç politika ve ekonomiyi hedef alması düşündürücüdür.
 
Batık bir bankayken, Türkiye’nin en fazla kâr getiren bankasına dönüşmeye başlayan Halk Bankası’nın hedef alınması da manidar değil midir?
 
İran-Türkiye ticari ilişkisinde tamamen kanuni olan ve alınan petrol ve gaz karşılığı ödenen paranın, adeta yolsuzluk gibi gösterilmesi neyi amaçlamaktadır?
 
Birileri bu durumu kötüye kullanarak suistimal etmişse elbet halkın önüne çıkarılmalı ve hesap sorulmalıdır, ama bir pire için yorgan da yakılmamalı, pireler ilaçlanıp temizlenmelidir.
 
Yoksa, Nasrettin Hoca fıkrasındaki gibi, bu gürültüler bittiğinde koca bir millete, “yorgan gitti, kavga bitti” dedirtecek oyunların ard arda tezgahlandığı unutulmamalıdır.
 
Geçmişe kıyasla kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir Türkiye var
 
Babek Zencani adlı İranlı dolar milyarderinin İran’da göz altına alınıp halihazırda Evin Hapishanesi’nde tutulması bu acil “sigaya çekme”nin ya da temizliğin adımlarından biri olarak değerlendirilmelidir.
 
Nitekim İran parlamentosu milletvekilleri meclise verdikleri bir önergede bu tür kişilerin derhal hesaba çekilmeleri ve onca parayı nereden getirdiklerinin halka açıklanması talebinde bulunmuştur.
 
Türkiye’nin büyük badireler atlattığı son yıllarda bu tür fırtınalara da tutulması beklenmeyen bir durum değil aslında.
Geçmişe kıyasla her gün büyüyen ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir Türkiye’nin, iktidarda kim olursa olsun malum odaklarca hedef tahtasına oturtulacağı bilinen bir geçektir. Bu zorlu zamanında kimin dost, kimin düşman olduğu da, ortaya çıkmıştır.. Tabii ki anlayana..
 
“ABD bu işe karışmamıştır” demesi de manidardır
 
Başbakan Erdoğan’ın “Okyanus ötesinden uzanan tezgah” diyerek bazı ülkelerin müdahelelerini gündeme getirdiğinde “bu sözün sahibini bulmuş”  olması ve Beyaz saray’ın eteklerinin tutuşarak sözcünün hemen basın açıklamasıyla “ABD bu işe karışmamıştır” demesi de manidardır.
 
Ve bu zorlu gününde Türkiye’nin yanında duran –herşeye rağmen- yine kardeşleri olmuş ve İran Dışişleri Bakanı Zarif, annesinin vefatına rağmen Türkiye’ye gelerek Başbakan Erdoğan’ı ziyaret etmiştir.
 
Operasyonlar yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar sürecek gibi…
 
Bir Türk yazarın “Mehdix”  adlı bir kurgu romanını okumuştum, bunları konuşurken nedense o roman geldi aklıma…
Birçok şeyin göründüğü gibi olmadığında kuşku yok.
 
Ama görünen köyün kılavuz istemediğinde de hiç kuşku yok..
 
Dünyanın en mazlum ve bir o kadar da mağdur, ama en emektar ve en nezih milletlerinden biri olan Türk milletinin kumpassız geçen bir günü yok neredeyse..
 
Hele yüzünü Batıya çevirdiğinden bu yana..
 
Bu olaylar seçimlere kadar, hatta cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar sürecek gibi görünüyor.
 
Ama Kayseri ve Sivas’ta yapılan destek gösterileri ve o meydanlarda verilen mesajlarla taşınan pankartlar da çok şeyler söylüyor aslında…
 
Ne güzel demiş rahmetli İbrahim Hakkı Efendi: Hak şerleri hayreyler /Zannetme ki gayreyler /Ârif anı seyreyler /Allah görelim neyler Neylerse güzel eyler -- Gönüllere yol eyler./Dağı taşı kül eyler,/Sultanları kul eyler/Allah görelim neyler/  Neylerse güzel eyler.
 
tımetürk