Facianın eşiğinden dönmüşüz

Facianın eşiğinden dönmüşüz

Yatıp kalkıp Allah'a şükretmek lazım. Niye mi?

Turgay Güler / Akşam

Facianın eşiğinden dönmüşüz

Yatıp kalkıp Allah'a şükretmek lazım. 
Niye mi? 
Adnan Menderes'in asılması, Özal'ın zehirlenmesi ve 28 Şubat darbesi dâhil Türkiye Cumhuriyeti'nin bugüne kadar gördüğü en alçak darbe girişiminden ufak tefek sıyrıklarla kurtardık diye. 
Bir büyük facianın eşiğinden döndük diye. 
İşte iki cümleyle 17 Aralık darbesinin özeti. 
Başbakan'ı tutukla, Selam diye bir terör örgütü icat et, dinlemeleri yayımla, ardından da bir bir tutukla. 
Sonra da kur maklube sofrasını, geç karşısına seyret. 
Tevekkeli değilmiş 7 Şubat krizinden bu yana İran İran diye yırtındıkları. 
Persli, Parslı diye algı oluşturma çabaları.  
Onu bunu "İrancı" diye yaftalamaları. 
Erdoğan İrancı, Beşir Atalay İrancı, Hakan Fidan İrancı, falanca yazar, gazeteci, siyasi, işadamı İrancı… 
Meğer Selam diye bir terör örgütü uyduracaklarmış! 
Yine tevekkeli değilmiş "internet yasaklanıyor" diye yalandan bağırmaları. 
17 Aralık başarılı olsaydı, sırada Selam terör örgütü davası vardı. Hepimiz şimdi bu örgütün üyesi iftirasıyla kodesteydik! 
Pehhh! 
Ne yalan söyleyeyim, ürperdim doğrusu. 
Heriflerin gözü dönmüş. 

Yuh kulağınıza tüküreyim! 
Sabah uyandım; gazeteleri elime aldım, sonra haber kanallarına ve internet sitelerine göz attım. 
Derin bir of çektim. 
Zira yine güne hızlı başladık. 
Ama ne hız! 
Ortalık yangın yeri. 
Kulağı sağır olasıcalar yedi bin kişiyi dinlemişler. 
Listeye baktım birkaç Turgay var ama numaralar tutmuyor. 
Kendi adıma derin bir oh çektim. 
Abdestimizden şüphemiz olduğundan değil tabii ki, anlık bir refleks. 
Sonra dediler ki; listenin devamı var. 
Hay aksi diye iç geçirdim. 
Sonra bir an durdum, listeye baktım. 
Korkunç gerçekle yüzleştim. 
Listedeki birçok isim, eşim, dostum, arkadaşım, ağabeyim. 
Bu isimlerin her biriyle bugüne kadar yüzlerce kez konuşmuşumdur. 
Alın size basit bir hesap. 
Hepimizin telefon rehberinde yüzlerce isim var. Biz hesabı küçültelim. 
Anne, baba, çoluk çocuk, eş, dost, arkadaş… Rakamı yüz ile sabitleyelim. 
Yüz çarpı yedi bin. 
Sonuç en az yedi yüz bin kişi eder! 
Yedi bin kişilik listede ismi bulunanlardan herhangi biriyle şöyle ya da böyle irtibatı olan kimse, kendi ismini de dinlenenler listesine eklesin. 
Bu gerçeğin ardından yuh dedim. 
Yuh, kulağınıza tüküreyim. 

Dinlemeler devam ediyor mu? 
Tamam, listeyi gördük. 
Şoke olduk, "yuh be" dedik. 
Usulsüz, kanunsuz, alçakça bir iş olduğuna kanaat getirdik. 
Eyvallah. 
İyi ama şu sorunun cevabını da merak ediyoruz doğrusu. 
Öyle ya da böyle bu dinlemeler, uyduruk da olsa bir "mahkeme" kararıyla yapılmış. 
Dolayısıyla sözüm ona bu "mahkeme" kararı hâlâ ortada. 
Bir başka ifadeyle dinlemeyi yapanların elinde "resmi" bir evrak var. 
Bu "resmi" evraka göre hâlâ dinliyor olmalılar. 
Zira dinlemeyi yapan sıradan memur yani emir kulu. 
Dinlemeyi bıraktılarsa suç işliyorlar. 
Dinliyorlarsa da! 
Paradoksa bakar mısınız? 
Şimdi biri çıkıp söylemeli. 
Dinlemeler devam ediyor mu, etmiyor mu? 
Ve son bir soru. 
Biz bu pisliklere bulaşanları kolundan kelepçeyle görecek miyiz, görmeyecek miyiz? 
Yahut ne vakit göreceğiz.