Erke Dönergeci tutmadı... Al sana Erke-mal Dönergeci!

 
 
Hani, "yandaş ve candaş" medya, "Kılıçdaroğlu rüzgârı" filan diyor ya, sonunda hak verdim onlara!.. Gerçekten de bir "Kılıçdaroğlu rüzgârı" esiyor... Adam o kadar "hızlı dönüyor" o kadar "rüzgâr" estiriyor ki, "Rüzgârgülü" haltetmiş yanında!.. Ne "pervane" o kadar hızlı dönebilir, ne "fırıldak", ne de "vantilatör!"...
Bir "söz" çıkıyor ağzından, daha "kulak"lara ulaşmadan, bir söz daha: "Öyle demek istemedim!"
Erke Erke Araştırmaları ve Mühendislik A.Ş."nin geliştirdiği bir "devridaim makinesi"nden söz ediyordu... Firma, 21 Kasım 2006 tarihinde düzenlediği bir basın toplantısıyla Erke Dönergeci"ni "çağın buluşu" adı altında kamuoyuna duyurarak; "...çevreye zarar vermeyen, istenilen güç ve sürati sağlayabilen, doğrudan hareketin elde edilebildiği, yakıt gerektirmeyen bir kuvvet makinesi..." olarak tanımlamıştı...
Basın toplantısında hazır bulunan emekli general ve bürokratlar şunlardı: Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Emekli Orgeneral Necati Özgen, Emekli Orgeneral Kemal Yavuz, Emekli Orgeneral Fikret Boztepe, Emekli Korgeneral Köksal Karabay ve eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş...
Tasarımı yapan firma, buluşun çevreye zarar vermeyen, istenen güç ve sürati sağlayabilen, doğrudan hareketin elde edilebildiği, yakıt gerektirmeyen bir kuvvet makinesi olduğunu açıklamıştı... Bu buluşun "istenen yerde, istenen miktarda sınırsız elektrik üretme yeteneği" bulunduğunu ve tüm taşıtlarda kullanılabileceğini iddia etmişti!..
Firma, 2007"de makinenin seri üretimine geçileceğini belirtmişti... Ancak 12 Aralık 2007 tarihinde web sitelerinde yayınlanan basın açıklamalarında, verilen tarihe uyulmayabileceği, gecikme yaşanabileceği ifade edilmişti!..
Bazı gazeteler, toplantıya katılan "general"lerden mülhem, "General Motor" diye gırgıra almışlardı bu projeyi... Güya, bu proje ile "Türkiye"nin elektrik ihtiyacı" kökünden halledilecekti... Çünkü bu "motor" dönmeye başladığında, "sınırsız elektrik" üretecekti... Sonra, ne oldu bilinmez; ne "Erke"yi görebildik, ne de "general"leri!.. Hepsi de sırra kadem bastı!.. Öyle ya; gündemde "Erge-nekon" varken, "Erke"ye kim bakardı?..
Peki, "Erke" niye rafa kalktı, "general"ler niye kayıplara karıştı biliyor musunuz?.. Öğrendiğim kadarıyla bunlar "motorun dönmesini" sağlamışlar da, "nasıl durduracaklarına" çare bulamamışlar!.. İşte bu yüzden de, "Erke"den vazgeçip, "Erge-nekon"da karar kılmışlar!..
CANLI DÖNERGEÇ: KEMAL KILIÇDAROĞLU
Bana öyle geliyor ki; "asrın buluşu" dedikleri "Erke Dönergeci"ni icat edemeyen "general"lerimiz, sonunda "canlı bir dönergeç" imal etmeyi başardılar!..
Bu "dönergeç"in adı da Kemal Kılıçdaroğlu olsa gerek!.. Kemal Bey, öyle bir "dönergeç" ki, "sınırsız palavra" üretmeye müsait... Bu gidişle, Türkiye"nin "elektrik sorunu"nu kökten çözebilir... Yalnız, küçük bir problem var: "Dönüşü giderek hızlanacak" olan bu "dönergeç"in "nerede, nasıl durdurulacağı" belli olmadığı gibi, "Etro Kemal"in kendi ekseni etrafında yaptığı "dönüş"lerin de nerede "duracağı" belli değil!..
"O kadar hızlı dönüyor" ki, oluşturduğu "rüzgâr"dan "nezle" olmamak mümkün değil!..
Bu "dönüş" hızlanırsa var ya, Allah muhafaza; değil Türkiye"nin, dünyanın bir "buzul çağı"na girmesi işten değil!..
Dönüyor Kemal Bey!.. Habire dönüyor!..
"Erke Dönergeci" gibi dönüyor!..
Ama, "nerede duracağı" belli değil!..
Acaba "general"ler biliyor mu?!?..
ÖYMEN"E ÇATTI, KENDİ ÇARKETTİ!
Buyrun, "Erke-mal Dönergeci"nin giderek hızlanan "dönüş süreci"ne bir bakalım...
Tarih, 11 Kasım 2009... Yer, TBMM...
Kürsüde CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen var... "Terörle mücadele" için taktikler veriyor:
"Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale Savaşı"nda 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı. Kimse çıkıp "Bu savaşı bitirelim" demedi. Kurtuluş Savaşı"nda, Şeyh Said isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs"ta analar ağlamadı mı? Kimse "Analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım" dedi mi?"
Belki de, "Onur Öymen"in ne demek istediğini anlayamadığı" için, konuşmanın sonunda Deniz Baykal"la birlikte Onur Öymen"i "alkışlayan" Kemal Bey, ancak ertesi gün uyanabildi ve Öymen"e "istifa" çağrısında bulundu...
Daha sonra da Tunceli"ye gitti ve bir defa daha çağrıda bulundu Öymen"e;
"Onur Öymen, gereğini yapmak zorundadır!"
Ne var ki; Deniz Baykal, "Onur Öymen"e sahip çıktı" ve onunla "kol kola" girdi CHP Grubu"na!..
Bu durumda, "gereğini yapmak" Kılıçdaroğlu"na düşüyordu... Öyle ya, Öymen "istifa" etmiyorsa, kendisi istifa etmeliydi!..
Ama istifa etmedi!..
Söylediği sözün üzerine bir bardak soğuk su içip, unuttu ağzından çıkanları!..
Bu, onun "ilk dönüşü"ydü!..
Daha doğrusu, "ilk kıvırması!"
"AF" DEDİ, "GAF" OLDU!
Sonra, Batman"da bir söz sarfetti...
Tarih 7 Mart 2010... Partisinin "Batman İl Kongresi"nde, Grup Başkanvekili sıfatıyla konuşup, dedi ki;
"Toplumsal barışın bir parçası olacaksa, biz bir genel affa evet deriz!"
Bu söz, 8 Mart tarihli gazetelerde genişçe bir şekilde yer alınca, hemen "tornistan" edip, şöyle bir açıklama yaptı:
"Genel af olsun diye bir laf etmedim. Batman"da işsizlik, yoksulluk var. Biz Batman"da işsizliği çözeceğiz dedik. Biz sanki genel af istiyormuşuz gibi değerlendirilmesini anlamak mümkün değil. Yanlış yere bilinçli olarak çekiliyor, sözler çarpıtılıyor. Genel af söylemi yanlış. Ben hiçbir yerde genel af söylemini kullanmadım. Toplumsal uzlaşmanın gereği olarak ortaya çıkarsa, CHP de buna destek verir dedim. Kimse farklı şekilde yorumlamasın, farklı yönlere de çekmesin."
"ADAY DEĞİLİM" DEDİ, ADAY OLDU!
Kemal Kılıçdaroğlu, öyle anlaşılıyor ki, "dönme hızı"nı artırıp, "Erke-mal Dönergeci" olma yolunda hızla ilerliyor...
Bunu, "Baykal"ın zina kasedi"nden sonra 10 Mayıs"ta "istifa" etmesinin ardından daha net görmeye başladık... Eskiler; "El kasediyle politikaya girilmez" demişler ya, Kemal Bey de, ilk günlerde bu söze uygun hareket etti!..
Ama, "saatin sarkacı"nın "tik-tak" diye gidip-gelmesi gibi, o da gitti geldi;
"Adayım!.. Değilim!.. Adayım!.. Değilim!"
İşte "10 Mayıs ve sonrası"nda söyledikleri:
¥ 10 Mayıs 2010 Pazartesi- "Genel Başkanlığa aday değilim, Öyle bir şey söz konusu değil."
¥ 11 Mayıs 2010 Salı- "Baykal"a yapılan haksızlık. Üzüldüm. Sadece benim değil, Türkiye"de yaşayan vicdanı olan herkesin vicdanını rahatsız etmiştir. Üzüldüm."
¥ 12 Mayıs 2010 Çarşamba- "Genel Başkanlığa adaylığım söz konusu değil."
¥ 16 Mayıs 2010 Pazar- "Söylediğim her şey açık ve de net... Aday değilim, olmak için de gidip "Adayım" diye dilekçe de vermem."
Gördüğünüz gibi; o süreçte "kıvranmak" ve "kıvırmak" arasındaki o ince çizgide gidip gelen Kemal Bey, sonunda "Adayım" dedi ve 22 Mayıs"taki CHP Kurultayı"nda Genel Başkanlığa seçildi!..
Böylece, bir "Atasözü" de çöpe gitmiş oldu!..
Evet, "elin kasediyle genel başkan" oldu!..
BAŞBAKAN"LA GÖRÜŞÜRÜM!.. HAYIR GÖRÜŞMEM!
"Erke-mal Dönergeci" bundan sonra da "dönmeye" devam etti... Bu dönüş, nasıl bir dönüşmüş, buyrun bir bakalım:
¥ Tarih, 28 Haziran 2010... TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, "Taşeron PKK"nın eylemlerini tırmandırdığı günlerde, şöyle bir çağrıda bulundu:
"Siyasi partilerimizin değerli genel başkanlarının bir araya gelerek teröre karşı birlikte mücadele edildiği izlenimi vermelerinde büyük yarar olduğunu düşünüyorum."
Bu çağrıya ilk cevap veren Başbakan Tayyip Erdoğan oldu... "Hay hay, memnuniyetle" deyince, diğer genel başkanlar da tepki vermeye başladı... MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, daha ilk dakikalarda "Ben yokum" deyince, gözler Kılıçdaroğlu"na çevrildi...
Tarih 26-29 Haziran 2010... Kemal Bey"in gazetelere yansıyan sözleri özetle şöyle oldu:
"Ortamı gerecek bir politika hiç izlemedim. Tam aksine sükûneti her zaman tavsiye ettim. Terör olayına karşı çıktım. Bu konuda ulusal bir politika izlenmesi gerektiği ihtiyacını belirttim. Ama Başbakan böyle bir görüşmeyi arzu ederse, bizim açımızdan sorun yok. Sayın Başbakan ne zaman ziyareti uygun görürse, o zaman görüşürüz... Bu görüşme genel merkezimizde de olur, Parlamento"da da olur!"
Evet, Kemal Bey"in 26-29 Haziran"da "ağzından çıkan sözler" bunlardı... Gelin, görün ki, "Erke-mal Dönergeci" olmayı kabullenmiş Kemal Bey, "dönmeye" mecbur!..
Yine döndü... Bu defa dedi ki;
"Başbakan, kendisini Cumhurbaşkanı mı sanıyor?.. CHP Genel Merkezi"ne gelirse görüşürüz, yoksa davetine katılmam!"
Bu ne çark, bu ne dönüş?..
Ama dedik ya;
"Erke Dönergeci"nin nerede duracağını bilemedikleri için "proje"den vazgeçen "general"lerimiz, herhalde "Erke-mal Dönergeci"nin nerede duracağını da kestiremedikleri için, bu "hızlı dönüş"leri seyrediyor olmalıdır!..
Çünkü, "Erke-mal" dönmeye devam ediyor!..
ÖNCE ÖZGÜRLÜK... SONRA "DEMEDİM!"
Tarih, 1 Temmuz 2010... O günün Radikal gazetesinin manşetinde "Kemal Bey"in açıklamaları" var...
Sormuş Radikal gazetesi:
"Başörtülüler üniversiteye girebilecek mi?"
Cevap vermiş Kemal Bey:
"Herkesin okumasına olanak sağlayacağız. Bu konuda kimsenin endişesi olmasın. Toplumsal desteği yaratacağız. Bu sorunu çözeceğiz."
Aynı gün, CHP Parti Meclisi Üyesi Necla Arat ve "CHP Politbürosu"nun diğer üyeleri, "Bu sözler, Kemal Bey"in şahsi görüşleridir!.. CHP"yi bağlamaz" deyincee, Kemal Bey, "Çarkçı Kemal"liğini yine gösterdi ve "homurdanma"ları durdurmak için dedi ki;
"Benim ağzımdan, kızların üniversiteye türbanla gireceği gibi bir ifade çıkmadı!"
Çıkmadıysa, Radikal mi uydurdu?..
NE ÇÖMELDİ, NE DİK DURDU!
Bugün, 3 Temmuz 2010... Kemal Bey, dün Şemdinli"deki Gediktepe Karakolu"ndaydı!.. Yine bir "pot" kırıp da "gazetelere manşet" olmamak için olsa gerek, dünkü "Gediktepe Ziyareti"ne, sadece "yandaş ve candaş" gazetecileri götürmüş!..
Sizin anlayacağınız;
CHA ve İHA gibi ajanslar ile "Devletin Ajansı AA"yı bile" götürmemiş yanında... "Muhalif gazetecilere" ise, zaten "ambargo" koymuş!..
Öyle ya; sınır karakolunda "çömelmiş" bir fotoğrafını çekerler de, yine rezil ederler diye!..
Çünkü, öyle demişti ya;
"Orada dik mi duracağım, yoksa çömelerek mi duracağım, göreceksiniz!"
Bizler, herhalde "amuda kalkacak" diyorduk ki, saat 18.30 civarında haber geldi:
"Kılıçdaroğlu, o sipere çıkamadı!"
Yani!.. Yani, bir "şov" yapmaya kalktı, onu da beceremedi!.. Ne "dik" durabildi, ne de "çömelerek" poz verebildi!..
Sadece "boyun eğdi" Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ"un uyarılarına!..
Alın size bir "dönüş" daha!..
Şimdi tam "Erke-mal Dönergeci" oldu!..
"Nerede duracağı" belli olmadığından,
Herhalde bu "proje" de rafa kaldırılır!..
=============
"Kıvııır... Kıvır!"
Adamın biri, gece yatakta uyurken, bir sağa dönüyormuş, bir sola... Vücudu, terden sırılsıklam olmuş... Yüzünden de boncuk boncuk ter damlıyor... Belli ki, "kâbus" görüyor... Bir ara, bağırmaya başlamış:
"Kıvııır!.. Kıvır!.. Kıvvır!.. Kıvır!"
O bağırmaya karısı uyanmış...
Dürtmüş kocasını, "Herif, herif uyan!"... Uyanmış adam...
Sormuş kadın; "Herif, niye öyle bağırıyorsun, kıvır, kıvır diye?"
Adam, gözlerini ovuştura ovuştura, şöyle bir doğrulmuş yataktan... Sonra da başlamış anlatmaya:
"Sorma hatun" demiş;
"İşten çıkıp eve gelirken, "delinin biri" takıldı peşime... Yol değiştirdim, sokak değiştirdim ama yine kurtulamadım... Nereye gittiysem, bir gölge gibi takip etti beni... Baktım kurtuluş yok, girdim bir "cami"ye!
Adam yine peşimde!.. Çıktım "minare"ye!..
Deli de arkamda!.. Minarenin "şerefe"sinde yakaladı beni...
Yatırdı yere, parmağını popoma takıp, başladı şerefeden aşağı sarkıtmaya!.. Ben de "aşağı düşmemek" için, başladım bağırmaya;
"Kıvııır, kıvır" diye!..
Parmağını kıvrık tutmayıp, bir düzeltse var ya, aşağı düşeceğim!.."
"Günün mânâ ve ehemmiyetine uygun" bir hikâyeyi, hangi "politikacı"ya uygun görürseniz, ona yakıştırabilirsiniz!..

vakit

Bu yazı toplam 1624 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar