Erdoğan Tahran Dönüşünde Gazetecilere Ne Dedi ?

Erdoğan Tahran Dönüşünde Gazetecilere Ne Dedi ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran gezisinden sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın günübirlik gerçekleştirdiği İran gezisinin çerçevesini ekonomik ilişkiler ve Ortadoğu'daki gelişmeler oluşturdu. İran Cumhurbaşkanı Ruhani ve Dini Lider Hamaney ile yaptığı görüşmelerde siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel tüm konuları görüştüklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, dönüş yolunda geziye katılan gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.
■Siz nükleer konusunda İran'la ilgili arabuluculuk girişimlerini sürdürürken, sizi eksen kaymasıyla suçlayan, İrancılıkla itham edenler, şimdi İran'la gerilimi yükselttiğinizi, Türkiye ile İran'ı bölgede bir soğuk savaşa sürüklediğinizi iddia ediyor?
Herhalde eksen kayması onlarda. Bakın mesela bugün İran'daydım her şeyi gördünüz, gayet güzel buluşma, arka arkaya görüşmeler oldu. Ben bir geceyi orada geçirip dönmeyi düşünüyordum. Seçim atmosferi, bizim Perşembe günkü haftalık rutin görüşmelerimiz bizim bu süreci biraz hızlandırmamızı gerektirdi. Bu arada Ruhani de p5+1 anlaşmasında Türkiye'nin yaptığı katkılardan dolayı teşekkür etti ve “2010 Tahran deklarasyonu uygulansaydı 5 yıl kaybetmezdik" dedi.
■İran'la hep güzel şeyler oluyor sonra hep bozuluyor, böyle bir sıkıntı görüyor musunuz?
Hayır görmüyorum. Önemli olan ekonomik ve ticari ilişkilerimizi de güçlendirmek. Ne kadar fazla petrol alırsak o kadar güzel olacak, ne kadar fazla doğal gaz alırsak o kadar güzel olacak. Ama aynı şekilde bizim de İran'a daha fazla şey satmamız lazım. Mesela otomobil, bizim için onlara verebileceğimiz en önemli ürünlerden biri olabilir. Yüzde 100 yerli olmasa da en azından kendi ülkemizde ürettiğimiz otomobillerden verebilirsek, önemli girdi sağlamış oluruz.
■İran'ın Yemen'e yaklaşımı konusunda nasıl bir yol haritası belirlediniz ve İran ile diğer taraflar arasında ülke olarak bir rol oynayacak mıyız?
Şu anda bölgede aktif rol oynayabilecek önemli ülkeler malum, Türkiye, Suudi Arabistan ve İran. Biz bu konuyla ilgili olarak bazı şeyler yapalım istiyoruz, hatta bu daha da genişleyebilir. Fakat burada her şeyden önce Yemen'deki grupları, siyasi temsil kabiliyeti olanlar başta olmak üzere bir araya getirip birbiriyle anlaşmasına zemin hazırlayacak bir yaklaşım içinde olmamız lazım. Zaten önceki gün Suudi Arabistan Veliahtvekili Prens Naif bizdeydi, görüşmelerimiz oldu bu konuda. Yemen sorununa yönelik düşüncelerimizi paylaştık. Onlar da aynı kanaatte olduklarını söylediler ve biz bu düşüncelerimizi yazılı ve sözlü olarak da İran tarafına verdik. Şimdi dışişleri bakanlarımızın yapacakları görüşmelerle süreci devam ettireceğiz.
■Ortadoğu'da mezhep ayrılığına gidilmesi endişesi var. Türkiye'yi de belli bir mezhep üzerinden politika üretiyor, diye eleştirenler var?
“Türkiye mezhep eksenli bir ayrışmaya veya bir tavra gidiyor" ifadesini kabullenmemiz kesinlikle mümkün değil. Bir defa bizim için belirleyici olan güç mezhep değildir. Bizim için belirleyici olan anlayış ya da inanç İslam'ın ta kendisidir. Birileri Şia olabilir, ülkemde ağırlıklı olarak Sünniler olabilir. Ancak inanç noktamızdaki geleceğimizi ne Sünnilik belirler ne de Şia! Bizim için esas olan İslam'dır. Ama birileri daha fazla silah satabileceğimiz bir pazar oluşturalım mantığıyla hareket ediyorsa, zaten bu işi çözmek mümkün değil. Cuma günü Pakistan Başbakanı Nevaz Şerif Türkiye'deydi. O'nunla da konuştuk. En kısa zamanda bir Endonezya ve Malezya seyahati düşünüyorum. Bu çerçevede düşünceleri paylaşacağız. Sonra tekrar bir Suudi Arabistan ziyareti yapmak suretiyle bu süreci biraz daha etkin ve hareketli hale getireceğiz.
Benim Sünnilik diye bir dinim yok
■Ruhani sizi çok sıcak karşıladı. Dini lider Hamaney ile bölgesel konuları etraflıca konuştuğunuzu söylediniz. Musul'da, Kerkük'te Şii milislerin hareketleri herhalde uzlaşma olmayan noktalar arasında. Bizim dünden farklı olarak İran'la bölgede ortak hareket edebileceğimiz bir durum var mı?
Burada çok açık ve net şunu söylemek durumundayım. Benim hep en büyük korkum hep en büyük endişem, mezhepçilik taassubudur. Bugün de söyledim, Musul'dan Irak ordusunun kaçması, kaçarken de bütün silahlarını orada bırakması bir terör örgütüne, DAİŞ'e hiçbir yerde arayıp da bulamayacağı bir kâr olarak kalmıştır. Çok ciddi bir kısmı konvansiyonel silah. Bu onlara ayrı bir güç kattı. Bugün değil, daha önce de söyledim Tikrit'te DAİŞ'in boşalttığı yere Şia giriyor. Tabii bundan rahatsız oldular. Bugün de söyledim. Sizin bazı mensuplarınız bundan dolayı saygısızca ifadeler kullandılar. Bakın dedim şimdi Abadi açıklama yaptı. “Tikrit'teki Şia mensupları Tikrit'i boşaltsın. Soygunlar dursun" dedi. Her taraf talan edildi. Orada kendisi de kabul etti değil mi? Bunu Sünni de yapsa, aynı şeyi ben yine söylerim. Çünkü benim Sünnilik diye bir dinim yok dedim. Ama Şia'nın da Şialık diye bir dini olmasın dedim. Bizim dinimiz İslam. Bunu her yerde söyleyen birisiyim. DAİŞ konusunda da ben de arkadaşlarım da çok hassasız.
MISIR İÇİN 3 ŞART
■Suudi Arabistan ziyaretinden sonra Mısır'la da Yemen üzerinden bir yakınlaşma olduğuna dair bir analiz söz konusu. Sizin de “Suudi Arabistan üzerine düşeni yaparsa biz de farklı davranırız" gibi bir ifadeniz olmuştu. Mısır'la ilgili bir gelişme var mı?
Açık söylüyorum; siyasetçi olarak, demokrasiye inanmış bir insan olarak bir defa darbecileri tasvip etmem mümkün değil. Sayın Mursi yüzde 52 oyla seçilmiş bir cumhurbaşkanıdır. Bir defa ona özgürlüğünü vermeleri gerekir. Her yerde söylüyorum. İki; şu anda Batı idama karşı olduğunu söylüyor mu? Batı'da idam var mı? Orada şimdi 3 bin kişinin idamı söz konusu. Bunların gözden geçirilerek kaldırılması lazım. Üç; 18 bine yakın siyasi tutuklu var. Bu siyasi tutukluların yeniden yargılanması ve önlerinin açılması lazım. Dört; siyasi partilere kendilerine göre gereksiz yasaklar getirmişler. Eğer bunların zerre kadar demokrasi anlayışı varsa açsınlar önünü. Bu bir gaz sıkışması getirir. Siyasette de gaz sıkışması vardır. Allah muhafaza, ulusların geleceği için de çok ciddi sıkıntılar meydana getirebilir.

Baro siyaset meydanına
■Terörün amacı dehşet duygusu yaratmak. Savcı Kiraz'ın şehit edilmesinden ve onu şehit edenleri mazur gören seslerin çıkmasından sonra bir endişe oluştu. Seçime de az kaldı. Bazı kesimlerde “bu olaylar bir başlangıç mı, devamı gelir mi?" endişesi var. Bununla ilgili bir şeyler yapılıyor mu?
Geçenlerde Sayın Başbakan'la da İçişleri ve Adalet bakanlarıyla da konuştuk. Burada en ufak tavize fırsat verilmemesi lazım, ama medya mensuplarına da çok büyük görev düşüyor. Bu şekilde saygısızlık yapıyorlarsa, böyle bir teröristi kalkıp saldırgan diye, eylemci diye ifade edenlere gereğini söylemek gerekir. Burada hiç çekinmenin anlamı yok. Ben seçimler noktasında bu tür şeylerden çekinmiyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar, 2 ay sonra biz sandığa gideceğiz ve sandıkta demokratik olarak irademizin gereğini ortaya koyacağız. Fakat başka bir vaka var bakıyorsunuz Baro, gazetelere ilan veriyor, bu tam sayfa ilanda da yine tehdit var. Üstelik barolar olarak siz, yargının tamamı da değilsiniz, yargının 3 ayağından birisisiniz. Türkiye'de bir juristokrasi mi oluşturmak istiyorsunuz. Böyle bir şeye mi Türkiye'yi götüreceğinizi zannediyorsunuz. Türkiye bir kabile devleti değil, o işler geride kaldı, o eski Türkiye'ydi. O ilanları görünce güldüm, gerçekten vah zavallılar dedim siz Türkiye'yi ne zannediyorsunuz dedim. Türkiye'yi eğer Barolar Birliği idare etmek istiyorsa, hodri meydan çıksınlar siyaset meydanına. Adalet saraylarında, adliyelerde bu aramaların kesinlikle yapılması lazım. Bu bir. İki, kesinlikle özel güvenliğin kamu kurumlarının tamamından ayıklanması lazım.
■Sadece kamu kurumları mı?
Benim ilk hedefim bu kamu kurumları. Ancak şu olabilir ikinci özel sektörde de bu tür güvenlik talebi olursa bu konuyla ilgili İçişleri Bakanlığı özel bir hazırlık yapabilir. Çünkü özel güvenlik kuruluşlarının bazılarında bazı sıkıntılar var. O gün orada bunların bu kadar rahat içeri girmesi, birinde şemsiye birinde cübbe 6 kat çıkması… Sormazlar mı neredesin sen güvenlik diye. Bu konuda da kararlı bir adım atılması gerekiyor.
■Özel güvenlikçiler işsiz mi kalacak?
Çoğu emekli, gençler varsa gençlerle ilgili üzerinde çalışılır. Emniyet teşkilatı sürekli eleman alıyor, gelirler onlarla ilgili çözümü içişleri bakanlığı rahatlıkla yürütebilir. Ve emniyete veya güvenlik teşkilatına girecek kalitede kapasitede olanlar da oraya rahatlıkla alınabilir.
Paçamızdan çekiyorlar
■Seçim listeleri açıklandı bu konuda bir değerlendirmeniz var mı?
Artık seçim listelerini bana sormayacaksınız.
■Cumhurbaşkanlığı seçimindeki rakibiniz Ekmelettin İhsanoğlu MHP'den aday oldu.
Öyle mi? Hayırlı olsun.
■Görüşmeniz ışığında İran'ın Suriye politikasında bir değişiklik bekliyor musunuz?
Bakalım, bu konuda dışişleri bakanlarımızı görevlendirdik. Onlar görüşmeler yapacaklar, ben de az önce ifade ettiğim gibi bir tura çıkacağım. Bu turdan sonra inşallah bu değerlendirmelerimizi daha kesin bir noktaya oturtacağız.
■Seçime 2 ay kala bir Cumhurbaşkanı olarak nasıl bir seçim atmosferi öngörüyorsunuz ve 8 Haziran'da nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
Benim bütün arzum 7 Haziran seçimlerinden beklentim, parlamentoda yeni anayasayı yeni Türkiye hedefiyle çıkartabilecek bir sayının ortaya çıkması. Ben bunu 400 olarak ilan ettim. Tabii gerekli olan sayı 400 değil, 367 ve yeni anayasa ile birlikte de başkanlık sisteminin ne kadar önemli olduğunu söylemeye devam ediyorum. Çünkü artık burada da bir patinaj var. Bizim kişi başına milli gelirimizi 2023'te 25 bin dolar olarak belirledik. Bunu yakalamamız lazım ama birileri eteğimizden çekiyor. Paçamızdan çekiyor. Son zamanlarda batı medyasında da Türkiye'nin başkanlık sistemine yürüyüşünü engellemek isteyenler var. G20'nin yarısı başkanlık sistemi ve en iyi olanlar. Kaldı ki G20'nin 20'si de ülke değildir. Onların 6 tanesi ülkedir, diğerleri OECD, Avrupa Birliği gibi kurumlardır. O ülkeler dünyanın en iyi olanlarıdır ve bunların hepsi de başkanlık sistemidir. Onlar diktatör olmuyor, onlar padişah olmuyor, onlar asıp kesmiyor ama biz eğer Türkiye olarak başkanlık sistemine geçersek biz böyle oluyoruz. Olmaz.
Terörist diyemeyen teröristin ortağıdır
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Savcı Mehmet Selim Kiraz'ı şehit eden teröristler için 'terörist' diyemeyenlerin terörün açık destekçisi olduğunu söyledi. Erdoğan, “Açık söylüyorum: Teröriste terörist diyemeyen teröristin ortağıdır. Bu eyleme terör eylemi diyemeyen herkes terörün açık destekçisidir” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit edilmesinin ardından teröristlere 'eylemci' diyen basın kuruluşları ve siyasilere sert çıktı. Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda altıncısı gerçekleştirilen muhtarlar toplantısında konuşan Erdoğan, geçen hafta Çağlayan Adliyesi'nde yaşanan terör saldırısını hatırlatarak, “Açık söylüyorum. Teröriste terörist diyemeyen teröristin ortağıdır. Bu eyleme, terör eylemi diyemeyen herkes terörün açık destekçisidir" dedi.
Kimi CHP ve HDP milletvekillerinin teröriste terörist demek yerine müdahale eden güvenlik güçlerini suçladığını belirten Erdoğan, savcı Kiraz'ı şehit eden teröristi masum, onlara müdahale eden güvenlik güçlerini ise devlet terörü uygulayan suçlular gibi göstermeye çalıştıklarını ifade etti.
HERKES ARANACAK
Savcı Kiraz'ın teröristler tarafından paylaşılan rehin görüntülerini yayınlayan basın kuruluşları için de Erdoğan, “Sayfalarını ve ekranlarını teröristlerin propagandalarına sonuna kadar açan bu kuruluşlar, bana göre savcımızın şehit edilmesine ortak olmuşlardır" ifadelerini kullandı. Teröristlerin amacının Berkin Elvan olayının karanlıkta kalmasını sağlayarak bunu bir propaganda aracına dönüştürmek olduğunu, söz konusu basın kuruluşlarının da buna bilinçli olarak katkı sunduğunu belirten Erdoğan, teröristler tarafından otobüste diri diri yakılan masumları görmezden gelenlerin, terör eylemi gerçekleştirirken ölenleri, adeta bayraklaştırdığını vurguladı. Avukatların adliye girişlerinde aranması konusuna da değinen Erdoğan, “Çok açık ve net olarak söylüyorum. Evet herkes aranacak, aranmalıdır" dedi.