Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Çarşamba Sohbetleri, -Okuyucularla Hasbihal / 23-

Hatice İlknur: 17 Agust. 17, (‘Kalb derdi’yle terennüm ve arayışlar..) başlıkı yazı üzerine..)  Biz yeni nesiller, geçmişte yaşanan acıları olmamış ve bugüne kolayca gelindi sanıyoruz. Bu yazıyı okurken, bunu bir kez daha anlamak imkanı oldu. Teşekkürler.

-eyyub yılmaz: 17 Agust., (‘Mazlum ve mustaz’af halkımızın mevzî’ kaybetmemesi için..’ başlıklı yazı üzerine..) İslam’a ve müslümanlara karşı olanlar nasıl da koordineli çalışıyorlar.. Bu bile ibretlik bir durum değil mi.. Ben müslümanımdiyen herkes de, ‘mü’minler mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinemezler’ diye bir birlik ruhu içinde olmalı değil midir? 
-mehmet TAŞDEMİR: 17 Agust, Yazınızı ilk defa okudum ve çok faydalandım.. Bundan sonra da Takib etmem gerektiğini düşündüm. Ülke tv’deki proğramda, tarihimizi, 1400 yıldan bu olanları özetleyiş de öğreticiydi..

-Murad Kayacan: İran Dışişleri Bak. M. Cevad Zarif, (IŞİD’çiler için) ‘Onların, İslam’ı en doğru ve gerçek şekliyle sadece kendilerinin anladıklarını iddia ettikleri’ni söylediğine göre, bu ifadeden, onların İslam’ı en doğru anlayanlardan olduğunu söylediği mânâsı çıkmıyor mu?

-salih: (7 Agus. tarihli ve ’Yalanlama mı gercek, yalanlanacak şekilde söylenen söz mü?’ başlıklı yazı üzerine..)  Batıl yolda mücadele edenlerin iddiaları hep, halkların özgürlüğü ve barış içerisinde yaşamaları iddiası üzerine kuruludur. Bozgunculuk yaparken de ıslah iddiasıyla ortaya çıkarlar. Yeryüzünde fesad çıkarmayın’denildiği zaman, “Biz ancak ıslah edicileriz” derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamazlar.” mealindeki (Bakara 11-12) âyetlerde de benzer durumda olanlar anlatılmıyor mu?

*

-Ahmed Levend: (11  Agust tarihli ve ‘Benî Âdem, âza-y’ı yekdigerend..’ başlıklı yazınız üzerine..) Yazilarinizi surekli takip ediyor ve faydalaniyorum..
farsca başlayan yazinizla alakali olarak fikirlerimi yazacağım, umarim yanlis anlasilmaz
bu aralar sanki kurdlerin irkcilastigini yazma konusunda yazarlarimiz hemfikir olmuş gibi.. 
kurd kavminden bir musluman olarak hissettiklerimi anlatayim. yanlis dusunuyorsam beni lutfen aydinlatip duzeltin, tum kalbimle samimi soyluyorum. akademik bir bilgim olmadigi icin yazinin duzgun bir siralaması da olmayabilir.kusura bakmayin
sunu da belirtmek isterim ki, pkk’nin hic bir gorusu ve hareketi,  tayyib erdogan’i, muhammed mursi’yi benimseyip sahiplendigim kadar beni kendine cekmiyor. benim kaygim islamdir. tabi insanin yaradilisi geregi bir de kavmi vardir ve ben kürd kavmindenim..
farsca baslayan yazinizda o ortadogu ziyaretinden gelen arkadasiniz oyle bir tablo çizmiş ki, sanki ummet-i muhammed birlesmis, her sey hazir da, bir kurdler buna çelme takiyorlar.
Ben yurt disinda yasiyorum, antep ve adiyaman’dan daha yeni geldim. agirlikla kurdlerin yasadigi yerlerde de suriyeli multeciler var ve yerel halk ve dernekler de onlara bence çok guzel bir ensarlik gösteriyorlar. 
O kardesimizin diyaribekirde ya da mardinde bahsettigi olay bence irkciliktan degil, kurdlerin artık eskisi gibi kimliklerini gizleme geregi duymadiklarindan olsa gerek..  bu da agir gelmis olabilir. ornegin antebin belki yarisi kurddur ve hicbir problem yasanmamistir turklerle aralarinda.. Ama, birisi ne zaman kurdlugunu söylese, hemen dislanir.

Bu açıdan,  sizin bahsettiginiz gorus de bana cok yanlis geldi.. Anadolu’nun diger yerlerinde de baskı ve asimilasyon olmus falan gibi.. Hic bir turk, babaannesiyle tercuman araciligi ile konusmus mu? Ama biz nine ve dedelerimizle annelerimizin tercumanligi ile konusuyorduk.

Ornegin, Orta anadoludaki bir turk kardesimiz kizcocuguna Yeter ismini verecek olsa, öyle yazılır, ama, bir kürd, aynı manada ‘Bese’ adını yazdırmak istese, yazdıramaz, bu tek örnek…

ortadoguda fars, turk, arab kavimlerinin icine dustugu kadar irkcilik bataginin neresine dustu kurtler? bence biraz daha empati.. 
*SEÇ: Tesbitlerinizin bir kısmına katılıyorum. İyi de kardeşim, daha yapılması gerekli yığınla yanlışlar olmasına rağmen, onları ilk kez gidermeye çalışan ve büyük çapta gideren bir siyasî lidere ‘en büyük kürd düşmanı’ gibi bir yaftanın yapıştırılmak istenmesi ve bu suçlamaların benimsendiği gibi bir durumun ortaya çıkması üzerinde de düşünülmeli değil mi? 

*

Talib Yahyaoğlu: Mevlana Celaledddin ne alıp veremediği var, bugünün müslümanlarının?

*SEÇ: Bu hususta, geçen haftaki ‘okuyucu hasbihali’nde gereken söz söylenmişti..

-Bilal Sürgeç: 09 Ağustos, Bir tarihi olay araştırılırken olayın geçtiği zamanın şartlarının da bilinmesi gerekir..
3 Temmuz 1243 Kösedağ Savaşı yapılır Anadolu Moğol istilasına düşer bu istila 70 yıl sürer. Dağlarda bazı Türkmen aşiretleri Moğollara saldırırlarsa da Moğallar bunları silindir gibi ezip geçerler. Karşı koyan her yeri yakıp yıkarlar. Kendi hakimiyetlerini kabul edip vergi ödeyen yerlere ise karışmazlar.
Anadolu’daki bazı beyler Moğollar’a karşı Memlüklerden yardım isterler 1277 yılında Memlükler, Anadoluya girerler, Elbistan savaşında Moğolları bozguna uğratırlar. Bu savaşta Memlükler kendilerini yardıma çağıran Anadolu Selçuklu Beylerinden hiç yardım görmez, çekip giderler. Savaştan sonra Moğollar mezarlardaki müslüman askerlerin cesetlerini bile çıkartır, yakar. Hertarafı yakıp yıkmaya.dağlarda yaşayan kendi idaresini kabul etmeyen, Türkmenleri de yok etmeye başlar. Başkaldıranları ezer. Mevlana “Seni yok edecek bir güce karşı durman haramdır” ilkesinden hareketle diplomatik bir tavır sergilemiştir. Kendisinin askerî bir gücü de yoktur. O, Moğollara elçiler göndererek Konyayı tahrip olmaktan kurtarır.

Bu durumu göze almadan, 800 yıl geriden ona bu açıdan suçlamalar yapmak?!!

*

-Sani Kızgın: Diriliş Postası’nda 17 Agust. tarihli yazınızı bir ilginç özeleştiri olarak okudum.. Üniversitede Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi okuyorum. Üniversitede hocaların peşinden koşmaktan,yakaladığımız hocaların şu veya bu şekilde aşırı taraftar olmaları ve sadece not ders geçme şansı için onlarla görüşebileceğimizi hisettirmeleri bizi epey düşündürüyor. Bizim bu gibi özeleştirilere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Ülkenin son zamanki hali konusunda, İslami düşüncesi olanlar bizim gibi gençleri yönlendirecek bir ortam oluşturabilirlerse,  çok iyi olabilir.

-murad turkay : Aug 8, 1-Büyük devletlerle münasebet canavarla aynı yatağa yatmaya benziyor tesbiti doğru ve yerindedir. Bugün, Türkiye düne kadar sadık bir müttefiki olduğunu söylediği ABD ve AB’den  kötü çocuk muamelesi görüyor.. Bunun sebebi, nedir? Pragmatik bir zihniyetle hareket eden ve politikalarını sürekli güncelleyen ABD, Türkiye’nin bölgede yükselen etkisinin kırılmasını planlamıyor mu ve bölge dizaynında kendisine İran gibi yeni  partnerler seçmeye çalışmıyor mu? Tam bu noktada mezheb ihtilaflarının tahriki ve yatağımızda yeniden bir CANAVAR’ın boy göstermeye başlaması, tesadüf mü?

2-Aug 15 tarihli yazınızda değindiğiniz ve İran’la Türkiye arasındaki psikolojik misilleme taktiklerine de böyle bakmak gerekiyor..

Türkiye, yıllarca dünyada İran’ı tek başına savunmuşken, bugün İran tarafından, kendisinin Ortadoğu siyasetlerindeki en büyük engel olarak görülüyor.. Bunu nasıl izah etmeli?

Tayyip Erdoğan ve  Türkiye’nin,  lider, yol gösterici vasfını kullanmaya başlamasından korkuluyor.. Böyle bir hassas sırada İran’ın Türkiye’yi IŞİD/ DAİŞ’i desteklemekle suçlaması, stratejik bir mücadelinin bir yansıması.. Nasil PKK, baskici 

kemalist rejimin sonucunda ortaya çıkan bir terör örgütü ise, DAİŞ de ayni etmenler sonucu mezhebçi bir baskıya ve tekfirci zihniyete çıkmak adına kurulan ve amma kendisi de aynı yanlışa düşen bir örgüt kimliğine kavuşmuştur. 

-Hasan Tosyalı: (14 Agust. tarihli ve ‘Orkestra Şefinin kontrolünden çıkmak tehlikesi..’ başlıklı yazı üzerine..) ilk k anda, bir taraf gibi yazdığınızı düşündüm, ama, tesbitlerinize katılıyorum.. Her kafadan bir ses de çıkabilir, ama, orkestra şefi onları harmonize etmeli, ahenkli hale getirmelidir.

-İ. H. Kızıl: S.A. Sosyal medya üzerinde sizin adınıza hesaplar açılmış bulunmakta.. Bir tanesini uyardım fakat sizin onayınız ile bu hesabın açıldığını ifade ettiler. Doğru mu?

*SEÇ: Bu konuda daha önce bir açıkmlama koymuştum.. Daha önce yazmıştım, yine de belirteyim ki, benim facebook, twetter gibi iletişim yöntemlerine ilgi göstermediğimi gören bazı dostlar benim adıma bir hesab açmışlar.. Sonra bana da bilgi verdiler. Ben de ‘yanlış şeylerin yazılmasına âlet olmayacak bir çaba ve süzgeciniz olacaksa, pekiy’ dedim.. O gibi yerlerde yazılanları yorum sahibleri, bir de benim e-mail adresime tıklarlasa, haberim ve belki cevabım da olur..

-Yusuf Parlak’a: Facebook’da, hakkımda yazdıklarınız arkadaşlarca gönderildi.. 25 sene öncelere aid bazı iddialarda bulunuyorsunuz. Kim olduğunuzu çıkaramadım.. Muhtelif mekan ve zaman dilimlerinde binlerce insanla karşılaşan bir kimsenin herkesi hafızâsında tutması zor olabilir. Fotoğrafınız olsaydı tanırdım..

İddialarınıza gelince.. Bu gibi bana yabancı iddialara karşı ne diyeyim..

Ömründe kimseye herhangi bir inancın telkınini yapmamış, sadece her görüşün mantığını izah etmeye çalışan ve onların kabul veya reddi konusunda ise, kimseye bir telkınde bulunmayan birisi olarak, size baskı yaptığım şeklindeki iddianızı dürüstbir beyan olarak kabul edemiyorum. Hatırlamasam bile, yapabileceğim ve yapamıyacağım şeyler açısından bakarım bu gibi iddialara.. Sizin iddianız, benim fıtrî yapıma aykırıdır ve yanlış anlamışsınız.. Benim bir takım sorulara karşı yaptığım izahları yanlış anlamış olabileceğinizi düşünüyorum. Kaldı ki, bu hususta bilgi almak isteyenlere, daima, ‘Kardeşim, bunları öğrenmek isterseniz, medreselere gidersiniz, ben, ana hatlarıyla bilgi verdim, o kadar..’  demiş birisiyimdir. Bu konuda siz ilk de değilsiniz.. İran-Irak Savaşı yıllarında Almanya’dan gelen birileri de, ‘Benim söylediğim gibi hareket etmezseniz, sizi savaş cebhelerine sürerim..’  diye tehdid ettiğime dair iddiaları yazıp çizmişti. Bu gibilerle daha sonra karşılaştığımda ise, o sözlerinin bir anlık kızgınlığın neticesi olduğunu söyleyerek özür dilemişlerdi.

-Nurullah: Ağabey, 18 Agust. tarihli yazınızda, Bolu dağlarının tepesinde bir köylü hanım ablanın size taze ayran ikram ettiğini; ama, karşılığında, o kadar ısrar ettiğiniz halde para almadığını anlatırken, bu gibi yüce gönüllü insanların, büyük şehirler dışında Anadolu’da hemen heryerde görülebileceğinizi yazıyordunuz.Alıngan tarafım tutarsa, alınırım doğrusu..

Yani, büyük şehirlerde oturanlardan birisi olarak, ikramda bulunmakta ne kusur ettik ki?

*SEÇ: J

-Ümid Saraç’a: ‘Mazlum ve mustaz’af halkımızın mevzi’ kaybetmemesi için..’ başlıklı ve 16 Ağustos tarihli yazım üzerine yazdığınız ve kendi çevrenizdeki bazı genç insanların kendileri dışındakileri İslam’ı anlamamakla suçlayıp, toplumun genelinden uzak bir hayat yaşamaya ve herkesi suçlamaya yönelik eğilimleri konusunda Facebook’ta yazdıklarınız arkadaşlarca gönderildi. Ama, görüldüğü üzere, yer kalmadı.. Bu konuya, inşaallah, gelecek haftaki ‘Okuyucularla Hasbihal’de değinelim.

*

 Selahaddin E. Çakırgil (secakirgil@yahoo.com)

dirilişpostası

Bu yazı toplam 821 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar