Bekârlığa “meyhane”de veda edenin “zenci” olur bebeği!

Atalarımız; "Ucuz etin yahnisi kara olur" demişler... Son günlerde medyada yer alan haberlerden sonra, artık diyebiliriz ki; sadece "ucuz etin yahnisi kara" olmakla kalmıyor, aynı zamanda "bekârlığa meyhanede veda eden kadınlar"ın bebekleri de "kara" oluyor!..

Ben de; işte bu haberlerden sonra, "tartışma"lara yeni bir boyut kazandırmak için, yazımın başlığını böyle koydum;
"Bekârlığa meyhanede veda edenin zenci olur bebeği!"

NEREDEN ÇIKTI BU YASAK?

Efendim, olayı biliyorsunuz...
AK Parti"li ve MHP"li milletvekillerinin oylarıyla, "alkollü içki" tüketimi, satışı ve reklâmında "yasal bir düzenleme" yapıldı...
Dikkat edin, "düzenleme" diyorum...
Ama, birileri; bu "düzenleme"ye, günlerdir "yasaklama" diyerek karşı çıkıyor.
"Yasak" aşağı, "yasak" yukarı!..
Oysa, ortada "yasaklama" yok, sadece "sınırlama" var... Bu sınırlama da; "çocukları ve gençleri alkolden uzak tutma" amacıyla yapılmış...
Başbakan öyle dedi ya;
"Alkol ve sigarayı kökünden yasaklama diye bir şey sözkonusu değil... Yasaklamak isteyene de müsamaha göstermeyiz... İçeceksen, alkollü içeceğini alır, evinde içersin!"
Başbakan bu kadar açık ve net konuşmasına rağmen; "yasağı protesto"(!) etmek için, "inadına içeceğim" diyenler de var!..
İstediğin kadar iç!..
"Küfelik" oluncaya kadar iç!..
"Zom" oluncaya kadar iç!..
Elinden "kadeh"ini alan yok!..
Ama, "dürüst" ol!..
Çünkü, ortada "yasaklama" yok!..

2001"DEKİ İÇKİ YASASI

Eğer "son düzenleme"ye, ya da "sınırlama"ya yasak diyorsan, o zaman sorarım sana;
"Bugün, düzenlemeyi sırf AK Parti yaptı diye altında çapanoğlu arayan sen, 11 Ocak 2001"de kabul edilen yasaya niye tepki göstermedin?..
Yoksa, o zaman iktidarda Başbakan Ecevit olduğu için mi?..
Eğer böyleyse;
Şimdi yaptığın ikiyüzlülük değil midir?"
Efendim, konuyu biraz açayım:
10 Ocak"ı 11 Ocak"a bağlayan gece; TBMM Genel Kurulu"nda "alkollü içkilerin üretiminde 136 yıldır devam eden devlet tekelini kaldıran tasarı" görüşüldü ve kanunlaştı.
Bu kanun, sadece "alkollü içkilerde devlet tekeli"ni kaldırmakla kalmıyor, "satış ve reklâm"a da "kısıtlama" hatta "yasak" getiriyordu.
Bülent Ecevit"in Başbakan, Rüştü Kazım Yücelen"in Tekel"den Sorumlu Devlet Bakanı olduğu o gün Meclis"ten geçen yasada deniliyordu ki;
l "Öğrenci yurtları, spor kulüpleri, her türlü öğretim ve eğitim kurumları, kahvehane, kıraathane, pastane, bezik ve briç salonlarında alkollü içkilerin satışına izin verilmeyecek.
l Akaryakıt istasyonlarının mağaza ve lokantalarında yüzde 5 alkolden fazla alkol içeren alkollü içkilerin satışı için ruhsat verilmeyecek.
l Alkol, bira ve şarap dahil her türlü alkollü içkinin, televizyon, kablolu yayın, radyo ve kamu yayın araçlarıyla reklamı yapılamayacak.
l İçki satış yerleri ile tüm ticari ve kamuya açık yerlerde, tüketilmek veya beraberinde götürülmek üzere 18 yaşından küçüklere alkollü içki satılması veya sunulması yasak olacak.
l Ruhsat almadan satış yapanlar, alkollü içkilerin reklamını yapanlar ya da 18 yaşından küçüklere alkollü içki satanlar, 60 milyon liradan 600 milyon liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılacak."
Evet; 11 Ocak 2001 tarihli yasa bu "yasak"ları getiriyor ama bugün "İnadına içeceğim" diyenlerin hiçbiri o günlerde yasayı protesto etmiyor, hatta gazetelerinde dolaylı destek veriyordu.

ALKOLLÜ ARAÇ KULLANAN HASTADIR!

Meselâ, 2 Mart 2001 tarihli Hürriyet gazetesinde, o günlerde Trafik Güvenliği Araştırma Komisyonu Başkanı olan DSP İstanbul Milletvekili Ahmet Tan"ın görüşlerine yer veriliyordu...
Tan, alkollü araç kullanmanın hastalık olduğunu, Meclis"in tercihini ölen veya ölecek vatandaşlardan yana kullanarak cezaları arttırması gerektiğini söylüyor ve bu sözler Hürriyet"te "olumlu" olarak yer alıyordu...
Meclis"te; akaryakıt istasyonlarında içki satılmasına imkân veren bir düzenlemenin kabul edilmesini de eleştiren Tan, "Bu, dünya çapında skandaldır" diyor ve ekliyordu: "Bunu Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen"le de konuştum. Onun da haberi yok. Komisyonda görünmez bir el metne bunu eklemiş. Bir ABD firmasının 4.7 alkol değerindeki birasının satılabilmesi için bu düzenleme yapılmış."
Ne ilginç değil mi;
O günlerde, "Alkollü araç kullanmak hastalıktır" diyen Ahmet Tan, o günün Hürriyet"i tarafından hedef tahtasına oturtulmuyor, "şeriatçı" veya "alkol düşmanı" ilân edilmiyordu...
Ecevit"e de sataşan yoktu,
Bahçeli ve Yılmaz"a da!..
Ama bugün, vur abalıya!..
"İçki düzenlemesi" yaptı diye Tayyip Erdoğan"ın ne "dinci"liği kaldı, ne "şeriatçı"lığı!..

ONLAR DA MI ŞERİATÇI?

Merak ediyorum;
2001 yılında "içkiye sınırlama ve yasaklar" getiren Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz, birer "gizli şeriatçı" (!) mıydı?..
Ya da; Kadıköy"de "içki sınırlaması" yaparak, "içme özgürlüğü"nü değil ama "içip içip sıçma özgürlüğü"nü engelleyen CHP"li Kadıköy Belediye Başkanı Selâmi Öztürk de, acaba "gizli bir İslâmcı"(!) mıdır?..
Elbette değiller!..
Tıpkı, ABD"nin, İngiltere"nin, İsveç ve Rusya"nın "şeriatçı birer ülke" olmadıkları gibi...
Herhalde biliyorsunuzdur;
l Türkiye"de kamusal alan olan "park ve bahçeler"de alkol kullanımına ve satışına bir kısıtlama getirilmezken; Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Güney Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Norveç, Polonya, Romanya, Slovakya ve Rusya gibi ülkelerde, bu alanlarda "yasak" veya "kısmî yasak" uygulanıyor...
l New York"ta alkollü içkiler pazartesi ve cumartesi günleri arasında 09.00-24.00 arası satılabiliyor... Pazar günleri 09.00-21.00 saatleri arasında satış yapılabiliyor.
l Rusya"da 23.00-08.00 arasında içki satışı yasak.
l İsviçre"de 22.00-06.00 arasında market ve büfelerde alkollü içki satışı yapılmıyor.
Lütfen dikkat;
"Yasak" ve "kısıtlama"ların uygulandığı bu ülkeler, "İslâmcı bir Başbakan"(!) tarafından yönetilmiyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan"ın;
"Benim, bu düzenlemeyi inancım sebebiyle yaptığımı söyleyenler var... Bir defa; hangi din olursa olsun, bir din yanlışı değil, doğruyu emreder... Din doğruyu emrediyorsa, bunun karşısında mı duracaksın?..
İki tane ayyaşın yaptığı yasa sizin için muteber oluyor da, inancın emrettiği bir gerçek niçin reddedilmesi gereken bir olay oluyor?" sözlerinden, "iki ayyaş"ı cımbızlayan ve "Erdoğan"ın kastettiği 2 ayyaş"ın kimliğini araştıranlar, bence "ABD, Avrupa ve Asya"ya baksalar, çok daha iyi ederler!..
Zira, "ayyaş"lar, sadece Türkiye"nin değil, bütün dünyanın püsküllü belâsı!..

MEYHANEDE BEKÂRLIĞA VEDA!

Olayın "dün-bugün ve dünya" boyutlarını irdelediğimize göre, artık "başlıktaki cümle"ye gelebiliriz...
Efendim; Sabah gazetesinin magazin ilâvesi Günaydın"dan öğreniyorum ki; "Bekârlığa en güzel veda meyhanelerde olur"muş!..
10 Mayıs 2013 Cuma günkü Günaydın"da genç kızlara tavsiyede bulunulup, deniliyordu ki;
"Gelin adaylarının, yakın kız arkadaşları ve akrabalarıyla doyasıya eğlendiği bekarlığa veda partileri; ileride unutulmaz bir anı olarak kalacak. En güzel meyhanelerde kutlanan bu özel geceyi, önceden organize etmeyi unutmayın, kına ritüelini es geçmeyin ve dansöz eşliğinde göbek atın!.. Bekarlığa veda partinizi tarihi bir hamamda verebilirsiniz ama son dönemin en gözde mekanlarının, meyhaneler olduğunu unutmayın. Seçiminiz neresi olursa olsun; bekarlığa veda partisini vereceğiniz tarihten iki ay önce rezervasyon yaptırmayı unutmayın."

ZENCİ BEBEĞİN HİKÂYESİ

Sabah"ın Günaydın ilâvesi; "Bekârlığa en güzel veda meyhanelerde olur" deyip, "en gözde mekânların meyhaneler olduğunu" iddia etse de, "meyhane"lerdeki "veda partileri"nden "zenci bir bebek" peydahlama gibi bir risk olduğu da unutulmamalı!..
Gazetelerde iki haftadır yer alan ve "sosyete dünyası"nı çalkalayan skandalı okumuş olmalısınız...
Haberler, özetle şöyleydi:
"Türkiye"nin önde gelen iki ailesinin çocuğu geçen yaz Çırağan"da muhteşem bir düğünle dünyaevine girdi.
Doğum için ABD"ye giden çift ve aileleri kötü bir sürprizle karşılaştı. Çünkü bebek zenci çıktı...
 Sosyete ve iş dünyası zenci bebek skandalıyla çalkalanıyor.
Olay, Türkiye"nin önde gelen iki ailesinin çocuklarının geçen yaz Çırağan Sarayı"nda evlenmesi ile başladı.
Mutlu çift, düğün öncesinde bekârlığa veda partisi yapmak istedi... Gelin ve damat ayrı ayrı parti düzenledi. Ne olduysa bu partide oldu. Alkolün dozunu kaçıran güzel gelin, partisindeki dansçılarla çılgınlar gibi dans edip eğlendi...
Ama iş bununla bitmedi. Zenci bir dansçıyla birlikte oldu. Ertesi gün hiçbir şey hatırlamayan gelin, hayat arkadaşını koluna takıp davetliler önünde mutluluk pozları verdi.
Düğünün ardından hamile kalan gelin, eşi ile birlikte ailelerine bebek müjdesi verdi. Sevinçten havalara uçan damat, eşini doğum için geçen hafta ABD"ye götürdü. Doğuma alınan gelin sağlıklı bir bebek doğururken; damadın dünyası karardı... Gelin hanım da bebeğini görünce şoke oldu. Çünkü, bebek zenci idi!.. Çocuğun kendisinden olmadığını anlayan damat apar topar Türkiye"ye döndü. Bebeği kabullenemeyen gelini teselli etmek ise kızgın ailesine düştü."

YA YATIRIR YA BATIRIR!

Olay, elbette burada bitmiyor.
Ahlâki yapının ne kadar "dejenere" olduğunu gösteren bu olayın devamı da var... "Zengin kız"ın birlikte olduğu ve kendisinden hamile kaldığı "Nijeryalı zenci dansçı", o geceyi şöyle anlatmış:
"Boğaz"daki o eve çılgınca şov sergilemek için gittik. Bekarlığa veda partisi olduğunu orada öğrendik. Alkol, su gibi akıyordu... Bayanlar müzikle kendilerinden geçmişti... Herkes delice eğlenirken, gelin adayı elimden tutarak boş bir odaya götürdü. Birden öpmeye başladı. Birileri görecek ve işimden olacağım korkusuyla panikledim... Ancak o ısrar edince ben de dayanamadım.
Çok sarhoştu... Her şey birkaç dakika içinde olup bitti. Gecenin sonunda elime 500 dolar sıkıştırdı. Bir daha kendisini hiç görmedim. Olayı bilen arkadaşlarım gazeteyi görünce beni aradı. Şoke oldum. Bebeğimin olduğunu böyle öğrendim. Çocuğumu istemezlerse, ben sahip çıkarım."
Söyleyin Allah aşkına;
Bundan büyük "rezalet" olur mu?..
Atalarımız, boşuna dememiş;
"Şişede durduğu gibi durmaz!"
Gerçekten de;
"Bütün kötülüklerin anası" olan alkol, "şişede durduğu gibi durmaz" ve içenleri ya "yatırır", ya da "batırır!"
Onun içindir ki;
"Bekârlığa en güzel veda partisi meyhanelerde olur" ama, doğacak zina ürünleri de "kara" olur!..

CHP neye karşı ise, Türkiye için hayırlı olan odur!

Malûm, dün İstanbul"da "tarihi bir gün" yaşandı ve "devletin zirvesi"nin katıldığı bir törenle "Yavuz Sultan Selim" adı verilen "3. Boğaz Köprüsü"nün temeli atıldı... İstanbul"a, Türkiye"ye ve hatta "bütün dünyaya" hayırlı olsun...
Herkes biliyor ki; büyük bir isabetle Yavuz Sultan Selim adı verilen bu köprü, "İstanbul trafiği"ni rahatlatacak ve "akaryakıt tüketimi"ni azaltarak, kendi kendini amorti edecektir.
Ama, gelin de, bunu Bay Kemal Kılıçdaroğlu"na anlatın... Dün demiş ki;
"Üçüncü köprünün adı Recep Tayyip Erdoğan Köprüsü olsun... Olsun ki; bugün, yarın hatta 100 yıl sonra o köprüyü gören herkes, Kuzey Marmara"nın son ormanını yok eden kişinin, orman düşmanı olan kişinin adının Recep Tayyip Erdoğan olduğunu görsün... Bunlarda akıl yok, beceri yok, geleceği görme yok!"
Olanları da gördük!.. Hele hatırlayın; Vatan Caddesi"nin "genişliğine" bakıp, merhum Menderes"e; "Niye bu kadar geniş cadde yapıyorsun?.. Buraya uçak mı indireceksin?" diyenler, bu "akıllı"lardı!.. Boğaz Köprüsü"nün temeli atıldığında, karşı çıkıp; "Geçmem de geçmem!.. O köprünün üstünden geçmem" diyen, yine bu "becerikli"lerdi!..
Bilin ki, CHP neye karşı çıkıyorsa, Türkiye için yararlı olan odur...
Çünkü CHP; "hayra fren, şerre motor"dur!..

yeniakit

Bu yazı toplam 1180 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar