Abdullah Gül’ü fazla şişirmeyin... Yoksa Abdüllatif Şener olur!

Başlığı biraz açalım...

Abdüllatif Şener, herkesin bildiği gibi; “AK Parti’nin dört direğinden biri”ydi... Hani, bir binayı ayakta tutan “ana kolonlar” vardır ya, Abdüllatif Şener de, bu “ana kolon”lardan biriydi...

Bu “ana kolon”lar;

Tayyip Erdoğan’dı,

Abdullah Gül’dü,

Bülent Arınç’tı,

Abdüllatif Şener’di!..

O Abdüllatif Şener ki;

Henüz “AK Parti kurulmadan”, hatta “Fazilet Partisi Kongresi bile yapılmadan”; beraberinde Abdullah Gül’ün de bulunduğu bir ekiple gelmiş, “Akit Yayın Kurulu üyeleri” ile buluşmuş ve Gelik Lokantası’nda yediğimiz “yemek”te şöyle demişti:

“Biz bir yola çıkıyoruz... Bu yolda; bize mutlaka destek verin demiyoruz... Yeter ki karşımızda olmayın!.. Eğer karşımızda olmazsanız, yola çıkmakta kararlıyız!”

Ne diyebilirdik ki?..

“Hayırlı olsun, Allah utandırmasın” dedik; “Bizden size bir zarar gelmez...”

ABDULLAH GÜL’LE 5 SAAT!

Gelik Lokantası’nda “4 saat süren” bu yemeğin üzerinden bir-iki hafta geçtikten sonra bu defa Abdullah Gül, tek başına geldi “Akit’in merkez binası”na...

Tarih, 8 Nisan 2000.

Abdullah Gül ile, yaklaşık “5 saat süreyle” sohbet ettik... 

Biz sorduk, Gül cevapladı... 

Doğrusunu söylemek gerekirse, sorularımız, hayli terletmişti Abdullah Bey’i...

Hatta, bir ara; “Ceketimi çıkarabilir miyim?” dedi... Ceketini çıkardı, öyle devam etti, sorularımızı cevaplamaya...

O gece neler konuştuğumuzu; 10 Nisan 2000 tarihli Ayna’da dile getirmiş, yazının başlığını da şöyle koymuştum:

“Abdullah Bey, Fazilet’in yüzünü Gül’dürebilecek mi?”

O yazıda, özetle demiştim ki;

“Önceki akşam, Abdullah Gül Bey ile beraberdik.

Sizlerin bizlere yönelttiği soruları, biz de kendisine yönelttik.

Yönelttik ve “samimi cevaplar” aldık kendisinden.

Ama ben;

Abdullah Bey’in ağzından çıkan “söz”lerden ziyade “göz”lerine baktım.

Mutlaka “söz”ler de çok önemli... Ama “göz”ler, sözlerden çok daha önemli.

Zira, “gözler yalan söylemez.”

İnsan; “söz”lerini yönlendirebilir... “Ses tonu”nu ayarlayabilir, “dozaj”ına hakim olabilir... Ama “göz”ler öyle değil.

İnsanın yüreği, “göz”lerine yansır.

İşte bu yüzden;

“Söz”lerini not ederken, sürekli “göz”lerine baktım Abdullah Bey’in.

Ve gördüm ki; “sıcaklık” var, “samimiyet” var gözlerinde.

İnşallah, yanıltmaz.”

Aynı yazıda, şunları da yazmıştım:

“Abdullah Bey, mutlaka “dört dörtlük” bir insan değil... Geçenlerde de yazdığım gibi, belki de “yeni” olmasından dolayı, farkında olmadan bazı“hata”lar yaptı.

Ama en güzeli;  

Bunların “farkında” olması.

Hem sonra; “tecrübe” dediğimiz şey de, “hataların bileşkesi” değil midir?..

Önemli olan;  

“Hatada ısrar” etmemektir... Abdullah Bey’in de, zaman içerisinde hatalardan arınacağını zannediyorum.

Bende bıraktığı intiba bu.”

Gördüğünüz gibi;

Henüz AK Parti kurulmamış... Henüz Fazilet Kongresi yapılmamış... Abdullah Bey, “Fazilet Genel Başkanlığı’na aday” olmuş ve “istişare”lerde bulunuyor!..

Uzatmayalım... Gül, 14 Mayıs 2000 günü, “Fazilet Kongresi”nde Recai Kutan Bey’le yarıştı, az farkla kaybetti...

Daha sonra da, Tayyip Erdoğan liderliğinde yürütülen “AK Parti’nin kuruluş çalışmaları”nda yer aldı...

Ne enteresan değil mi;

Recai Kutan Bey, bugün “Tayyip Erdoğan’ın yanında” ama, Abdullah Gül,“Erdoğan karşıtı bir operasyonun içinde” gibi bir görüntü veriyor!..

ŞENER GÜZELLEMELERİ!

Herkesin “hatıra kitabı” yazdığı şu günlerde, ben de “geçmişe dair bu notları” ve “hatıra”ları yazdım ki; “kimin, yola nasıl çıktığı” iyi anlaşılsın...

Evet, Abdullah Gül de, Abdüllatif Şener de böyle çıktılar yola...

Evet, “bizden biri”ydiler!..

Ama sonra;

Abdüllatif Şener, bir süre sonra; “kendince sebepler”le,  Erdoğan’la yollarını ayırdı ve “AK Parti’ye alternatif” olarak “Türkiye Partisi” adıyla, yeni bir parti kurdu!..

Hele, o günlerdeki Aydın Doğan Medyası’nda verilen haberleri bir hatırlayın... 

Abdüllatif Şener’e öyle bir “gaz” vermişler, öyle bir “algı operasyonu”yürütmüşlerdi ki, meselâ; Abdüllatif Şener, bir yere “5 araçlık bir konvoy”la mı gidiyor, Aydın Doğan gazeteleri, onu “50 araçlık konvoy”olarak yutturuyordu!..

Hatta, bir ara; “CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı” olarak bile göstermişlerdi... 

Uzatmayalım;

“Abdüllatif Şener’i bir balon gibi şişirdiler, şişirdiler sonunda patlattılar!”

Sorarım size;

“Aydın Doğan medyasının parlatmaya çalıştığı Abdüllatif Şener”in, bugün“esamesi” okunuyor mu?..

Acı ama gerçek;

“Silindi, gitti!”

SİZ DIŞARIDAN, BİZ İÇERİDEN!

Şimdi;

Aynı operasyonu; maalesef “Abdullah Gül üzerinden” yürütmek istiyorlar!..

“Haçlı-Siyonist İttifakı” ile işbirliği yapıp, 7 Haziran’da “zayıflattıkları”ama bir türlü “düşüremedikleri” AK Parti’yi; şimdi “Abdullah Gül eliyle”indirmek ve “Tayyip Erdoğan’ın karizması”nı, çizip, onu “halkın gözünden düşürmek” istiyorlar!..

Abdullah Gül de, maalesef bu “oyun”a alet oluyor, bu “tezgâh”a çanak tutuyor!..

Herhalde hatırlarsınız...

Osmanlı döneminde, Keçecizade Fuat Paşa’nın da bulunduğu bir ortamda;“Dünyanın en güçlü devleti kimdir?” şeklinde bir tartışma yapılıyormuş!..

Keçecizade Fuat Paşa demiş ki: “Dünyanın en güçlü devleti Osmanlı Devleti’dir!”

İngiliz, Fransız, Alman ve Rus diplomatlar şaşırıp, birbirlerinin yüzüne bakınca, Keçecizade Fuat Paşa, devam etmiş sözlerine:

“Evet, dünyanın en güçlü devleti Osmanlı Devleti’dir!.. Öyle ya; siz dışarıdan, biz içeriden uğraştığımız halde, bir türlü yıkamadık!”

Aynı durum, bugün de AK Parti için geçerlidir!.. Bugün, “en güçlü parti, AK Parti”dir!..

Öyle ya;

“Dışarıda Haçlı-Siyonist İttifakı’na mensup ülkeler ve onların medyaları!.. İçeride ise muhalefet, Paralel İhanet Çetesi ve Aydın Doğan’ın medya organları uğraştığı halde, bir türlü AK Parti’yi deviremediler!..

Bütün saldırılara, bütün algı operasyonlarına rağmen, AK Parti, hâlâ birinci parti!.. Erdoğan da, Çatı Aday’lara rağmen yüzde 52 oyla Cumhurbaşkanlığı makamında!”

Ne var ki;

“Türkiye; AK Parti’den, özellikle de Tayyip Erdoğan’dan kurtarılmalı ki; Türkiye üzerindeki plânlar başarıya ulaşsın!.. Erdoğan ve AK Parti olduğu sürece Türkiye parçalanamaz; 17 Mayıs 1916’daki Sykes-Picot Anlaşması ve 8 Ocak 1918’deki Wilson Prensipleri uygulanamaz!”

İşte bu “plân”ları uygulamaya çalışan “Haçlı-Siyonist İttifakı”na mensup ülkeler; baktılar ki AK Parti’yi “dıştan” dize getiremeyecekler, şimdi “içten vurmaya” çalışıyorlar!..

MASON-MARKSİST KILAVUZLAR!

Ne gariptir ki;

Bu plânı hayata geçirebilmek için; “İngiliz Ekolü”ne bağlı Abdullah Gül’ü, onun yanındaki “Mason Gazeteciler” ve “Marksist Danışmanlar”ı kullanıyorlar!..

Eba Müslim Horasani Hazretleri şu “müthiş tesbit”i yapmış ya;

“Zararlarından emin oldukları için dostlarını uzak tuttular.

Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar.

Yakınlaştırılan düşmanlar dost olmadı.

Ama; uzaklaştırılan dostlar düşman oldu.

Herkes düşman safında birleşince,

Yıkılmaları mukadder oldu!..”

Abdullah Bey de; gerek “Başbakanlığı”, gerek “Cumhurbaşkanlığı”dönemlerinde, maalesef “dostlarını uzak” tuttu, “düşmanlarını yakınlaştırdı!”

Kendisine “kılavuz” olarak ya “Bilderbergçi”leri, ya “Mason”ları, ya da“Marksist”leri seçti!..

Hatta, o zamanlar denilirdi ki;

“Tayyip Erdoğan’ın çekirdek kadrosunda ONLARDAN kimse yoktur... 

Abdullah Gül’ün çekirdek kadrosunda ise, BİZDEN hiç kimse yoktur!”

Söyleyin Allah aşkına;

21 Ocak 2003’ten bu yana Abdullah Gül’ün Başdanışmanlığını” yapanAhmet Sever kimdir?..

Ahmet Sever; 

3 Kasım 2002 seçimlerinde; İsmail Cem İpekçi’nin partisi YTP’den“milletvekili adayı” olan bir adamdır!..

Ahmet Sever; “Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün Ekibi”nde çalışmış, CNN Türk’te program yapmış, dünya görüşü olarak “Marksizm’i” benimsemiş, hatta Nisan 1998’de Milliyet’te çıkan yazısında; “Brüksel’den Türkiye’ye dönmeden önce, evimdeki Marks ve Lenin’le ilgili kitapları götürüp satmak istedim... Ama, Marks ve Lenin kitaplarının para etmediğini görünce, arkadaşlara dağıttım... Onlar da, bu kitapları pek istekli almadılar” diyen bir adamdır!..

Aynı zamanda “Gezi isyancıları”na destek veren işte bu Ahmet Sever, şimdi “Abdullah Gül’ün hatıraları”nı anlatan bir kitap yazmış!.. Hem de,“Abdullah Gül’ün onayıyla” yazılan bu kitapta, bol bol “Abdullah Gül güzellemeleri” varmış!.. Tabiî; “Erdoğan da, yerden yere vuruluyor”muş!..

YAPMA ABDULLAH BEY!

Ayrıntılara şimdilik girmeyeceğim... Ama, “Abdullah Gül adına üzüldüğümü” söylemek zorundayım!..

Sonunda, bu mu olacaktı?..

“Cumhurbaşkanı adayımız Abdullah Gül kardeşimdir” diyen ve onu“Çankaya Köşkü”ne taşıyan bir Tayyip Erdoğan’a bu yapılır mı?..

O kitabı “kim” yazdırdı Ahmet Sever’e?.. Aydın Doğan’ın yayınevinin o kitabı basmasını “kim” istedi?..

“İngiliz Kraliçesi mi?”

Yapmayın Abdullah Bey!..

Bu gidişle, olsanız, olsanız;

“İkinci Abdüllatif Şener olursunuz!”

“Yeni bir parti” kurmaya kalkarsanız; “Abdüllatif Şener’den de, Erkan Mumcu’dan da beter” olursunuz!..

Bu “uyarı”larımızı; “Orta Kulak ızdırabı”nızdan dolayı “duyamasanız” bile; lütfen dikkatle okuyun!..

Biz, sana hâlâ “dost”uz!..

Ne olur;

Etrafınızdaki “Bilderbergçi, Mason, Marksist, Liberal ve Paralel”menfaatçilerin “kuşatma”sını kırın, onlara “oyuncak” olmayın!..

Dost, acı söyler!..

 ***********************************************************************************

Firavun Sisi ve “Mursi’ye idam” kararının düşündürdükleri!

Danışmanı Ahmet Sever’in de “yönlendirmeleri” ile “Gezi İsyancı”larına hayli “ılımlı” bakan ve onların rahat “eylem” yapması için “polis bariyerleri”ni kaldırtan Abdullah Gül de çok iyi bilir ki; Türkiye’deki “Gezi isyanı” ile Mısır ve Brezilya’daki “darbe amaçlı isyan”lar, “aynı günlere”denk gelir!..

Batı ülkeleri; “teşvik ve tahrik” ettikleri “Arap Baharı”ndan Muhammed Mursi’nin çıktığını görünce, onu “devirmek” için “gençleri” kullandı ve“ABD’nin yetiştirdiği Sisi”ye “darbe” yaptırıp, Mısır’ı tekrar kontrollerine aldı!..

Sisi başa geçince; “Müslüman Kardeşler”i katlettirmeye, “Mursi’yi ve onu sevenleri zindanlara attırmaya”, kimini de “idam” ettirmeye başladı!..

Dün de; “Muhammed Mursi ve yol arkadaşları”na, hem “idam” hem“müebbet hapis” cezaları verdirtti!.. Bu kararlar, “Firavun Adaleti”nin kararlarıdır ki, “Firavun Sisi”den her şey beklenir!..

Peki ama; “Demokrasi!.. İnsan Hakları!.. Özgürlük” kavramlarını dillerinden düşürmeyen “ABD ve Avrupa ülkeleri” nerede?.. Niye karşı çıkmıyorlar “darbe”ye, niye karşı çıkmıyorlar “Mursi’nin idam kararı”na?..“Dilleri, bir yerlerine mi kaçtı” ki; ağızlarından “demokrasi” nutuklarını duyamıyoruz?..

Artık, iyice anladık: Bunlar “demokrat” filan değil, “Sorospu Çocukları”dır,“Soros-Bush veletleri”dir!..

Mursi; eğer göz göre göre “idam” edilir de, “şehadet şerbeti”ni içerse; sadece “mübarek olsun” diyeceğim!..

ABD ve Avrupa liderleri de; “münasip yerlerine demokrasi kınası yakabilir”ler!..

Dilerim, “içimizdeki beyinsizler” ders alır!

yeniakit

Bu yazı toplam 558 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar