Abdu’d-dinâri ve’d-dirhem

Abdu’d-dinâri ve’d-dirhem

Rızık kaynaklarına dadanan, Allah’ın nimetlerini talan eden, insanlığın sa’yini kemiren, kemirdikçe semiren faredir kapitalist.

Kapitalist

Kapitalizmin “İslamî” versiyonu, “Önce hidayet mi, para mı?” diye sorulacak olsa neredeyse “para” cevabını verecek “Müslümanların” gün geçtikçe çoğalmasına yol açmaktadır. Din’e karşı din bu olsa gerek. Bir zamanlar “Paranın, malın-mülkün ne önemi var, mühim olan Allah’ın davası” denirdi. Ne var ki, geçmişte böyle söyleyen bazı “radikal-devrimci” İslamcıların, bugün Karun’u ikiye katladıkları görülmektedir.

İster Müslüman ister gayrimüslim olsun parayı bulan alkol almış kedi gibi davranmaya başlamakta, kendince dünyanın tek hâkimi oluvermektedir bir anda. İslam nokta-i nazarından böyle olmaktansa parasız kalmak evlâdır.

Dün “Sınırsız ve sınıfsız İslam toplumundan” söz edenler, bugün iktidarın devam ettirdiği neo-liberal politikalar karşısında sağır, dilsiz ve körleri oynamaktalar. Trilyonlar kazanmak için organize olan kapitalist, geçinebilmek için 1.500 TL’ye çalışan amele; bu durumda nasıl ve ne tür bir İslam toplumundan, hangi haktan, adaletten söz edilebilecektir?

Müslüman halk on üç yıl boyunca iktidara istediği bütün makamları verdi. Peki, niçin Allah’ın Kitab’ı, Resulullah’ın Sünnet’i, İslam’ın adaleti hâlâ ortada yok? En azından geride kalan on üç yıl içerisinde Şeriat’ın maksatları gözetilerek bir nevi “acil eylem planı” mahiyetinde sosyal ve ekonomik adaletin sağlanmasına yönelik birtakım düzenlemelerin yapılmış olması gerekmez miydi?

Hikmet -bir yönüyle- insanın neyin, nerede, ne zaman ve niçin lazım olduğunu, neyi, ne zaman, nerede, nasıl ve niçin yapacağını bilmesidir. Kapitalist paranın nerede, ne zaman ve niçin lazım olduğunu, onu nerede, ne zaman, nasıl ve niçin kullanacağını bilmez; ister Müslüman ister gayrimüslim olsun hikmet yoksunudur kapitalist. Hikmet yoksunu olduğu için de yığıp biriktirdiklerinin istidrac’ın/derece derece azaba yaklaştırmanın bir parçası olduğundan gafildir.

Her şeyden önce paranın, malın-servetin kuludur o (abdu’d-dinâri ve’d-dirhem). Varlığa, insana, hayata maddî güç ve başarı zaviyesinden bakar. Dolayısıyla hayatını maddeye endekslemiştir kapitalist. Para-pul, mal-mülk hayatın tek temel gerçeğidir ona göre. Bütün hesaplarını buna göre yapar ve sistemi de bunun üzerine kurar. Rızası eline geçenle doğru orantılıdır. Nebevî Hikmet onu zemmetmiştir: “Altın, gümüş ve iyi cins elbisenin kulu olan kişiler kahrolsun! Böyle kişiye verilirse razı olur, verilmezse razı olmaz.”(1)

Parayı elinde bulunduran kapitalist, paraya ihtiyacı olanı kölesi gibi görmekte, ona istediği her şeyi yapabileceğini ve yaptırabileceğini zannetmektedir ki, bunun açık anlamı ihtiyaç sahibi insanları istismar etmek, onların ihtiyaçlarını yine onlara karşı silah olarak kullanmaktır. İhtiyaç sahibi olduğu veya ondan bir çıkar elde etmeyi umduğu için parayı elinde bulundurana boyun eğen ise kimliğini-kişiliğini kaybeder, onurunu yitirir. Böylelerinin durumu şu hadisteki gibidir:“Kim bir zengine eğilir, onu yücelttiği ve elindekilere göz diktiği için kendini küçültürse, şahsiyetinin üçte ikisi ve dininin yarısı gider.”(2)

Paraya değişilmeyecek değerler var, kapitalistin anlayamadığı şey budur. Nitekim Nebevî Hikmet bize, Allah’ın dış görünüşe ve mala-mülke bakmadığını, kalple ve amelle alakadar olduğunu öğretmiştir: “Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz; ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.”(3) Kapitalist ise paranın her şeyi yapabileceğini, istisnasız her şeyi satın alabileceğini zannetmekte, onu tek üstünlük ölçüsü olarak görmektedir.

Para bize hiç kimseye muhtaç olmadan geçinmek için lazım, bundan ötesi boyumuzu aşar ki, parayı amaç haline getiren kapitalistlerle yollarımızın ayrıldığı nokta burasıdır. Dolayısıyla Müslüman, evvel emirde evlâd-ı iyâlinin geçimini temin etmek için çalışır, dini-imanı, onuru pazarlık konusu değildir; bunlar pazarlık konusu yapılmak istendiğinde Müslüman ihtiyacını ikinci plana atar ve Allah’a tevekkül eder. Buna mukabil kapitalist, kendi elindekine Allah’ın elinde olana güvendiğinden daha fazla güvenmektedir ki, Hz. Ali, böyleleri için “İmanı kâmil olmaz” demektedir.

“Dünya Allahu Teâlâ’nın evidir, sahibinin izni olmadan bu evde tasarrufta bulunan hırsızdır” diyor İbnu’l-Cevzî, siyaseten böyle olduğu gibi iktisaden de böyledir kuşkusuz. Bu tür hırsızlığın cezası ise son derece şiddetli olacaktır. Zira “Kim yeryüzünden haksız bir şey alırsa, kıyamet günü onunla birlikte yedi kat yerin dibine gömülür.”(4) Kapitalist, Allah’ın mülkünde O’nun izini olmadan tasarrufta bulunmakta, her şeyden önce amelenin sa’yini sömürmekte, başkalarının haklarını kendi üzerine geçirmekte, O’nun izni olmadığı halde malı biriktirip yığmakta (kenz etmekte), Allah’ın nimetleri ile kulları arasında set oluşturmaktadır. Dolayısıyla zalim ve gasıptır kapitalist.

Buna mukabil kapitalist, Karun’un akıbetini masal, dünyanın akıbetini ise ninni zannetmekte, Allah’ın Kelâm’ına ve Resul’ünün Sünnet’ine “esâtîru’l-evvelîn/eskilerin masalları” muamelesi yapmaktadır. Oysa servet, şehvet, şöhret ve riyaset düşkünlerinin boyunları bükük, bakışları yerde, ağlayıp sızlayacakları gündür o.

Nebevî Hikmet, Müslüman’ca yaşamın düsturlarını şu şekilde sıralamıştır: Bir Müslüman için,“Ölüm ganimettir, günah işlemek musibettir, fakirlik rahatlıktır, zenginlik cezadır, akıl Allah’tan bir hidayettir, cahillik dalâlet ve sapıklıktır, zulüm ahirette pişmanlıktır, itaat göz nurudur, Allah korkusundan ağlamak ateşten kurtulmaktır, gülmek bedenin felaketidir, günahtan tevbe eden ise günah işlememiş gibidir.”(5)

Rızık kaynaklarına dadanan, Allah’ın nimetlerini talan eden, insanlığın sa’yini kemiren, kemirdikçe semiren faredir kapitalist. Onu etkisiz hale getirecek olan -ana hatlarıyla- İslam’ın Tevhid ilkesi, bu ilkeye dayanan iktisadî nasslar, Hz. Peygamber’in Sünnet’inde geniş yer tutan emek-sermaye ortaklığı, zekât müessesesi, kenz ve faiz yasağıdır. Racumin’den daha etkili ilaçlardır bunlar. Lakin ortada bunu zorlayacak ne azim sahibi bir cemaat, ne “sağlam” bir irade, ne de Nebevî bir siyaset var.

Atilla Fikri Ergun – akilvefikir.org

———————–

1- Ebu Hureyre’den rivayetle Buhârî, Rikâk, 10; Cihad, 70; İbn-i Mâce, Zühd, 8.

2- Beyhakî, es-Sünenu’l Kübrâ; Alâuddin Abidin, el-Hediyye’l-Alâiyye, 249. Buna benzer bir başka hadis için bkz. Fetâvay-i İbn-i Salah,18.

3- Ebu Hureyre’den rivayetle Müslim, Birr, 33; İbn-i Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.

4- İbn-i Ömer’den rivayetle, Buhârî, Kitâbu’l-Mezâlimi bi’l-Gasb, 1120. Hadisin bir başka versiyonu Said b. Zeyd’den rivayet edilmiştir: “Kim yeryüzünden bir şeyi haksız yere alırsa, aldığı şey yedi kat yere kadar onun boynuna dolanır.” (Buhârî, Kitâbu’l-Mezâlimi bil’l-Gasb, 1119)

5- Hz. Aişe’den rivayetle Beyhakî, 7040.