Yüzümüzü nereye dönelim?

Abdurrahman Dilipak

Yüzümüzü nereye dönelim? Doğu’ya mı batıya mı? Doğu da batı da Allah’ındır. Biz yüzümüzü Hakk’a dönelim. Hakk’ın ipine tutunalım. Yoksa bu işin doğusu, batısı yok!

Dün bazı rakamlar vermiştim bölgemizle ilgili, bugün de devam edelim: Özellikle Malezya’da Çin’lilerin % 80’e yakın bir ekonomik güce sahip olması aynı şekilde Malay-Çin Müslüman topluluklar arası yakın ve sıcak bir temasa da kapı aralamaktadır ki, 45 milyona yakın Doğu Türkistan yanında 70 milyon dolayında bir Hui Müslüman nüfusundan söz edilmektedir.

Türkiye; Balkanlar, Kafkasya, Ön Asya yanında Türk dünyasını da yakından etkilemektedir ki, ekonomik olarak 200 milyona yakın bir Müslüman potansiyelini harekete geçirme imkânına sahiptir.

Çin’e giden yol, eski İpek yolu olarak biliniyor. Burada iki eksik bilgi var. İnsanlık Anadolu’dan dünyaya yayıldı. Doğuya doğru genişleme, Hazar’ın üst ve alt yakası ile denizden oldu. Üst yakasından gidenler Kafkas halkları, Sibirya, Yakutlar, Moğolistan koridoru, alt yakasından gidenler, Hindistan’a doğru ilerlediler. Denizden gidenler Endonezya, Malezya, Filipinler koridorunda ilerlediler.

İpek yolu, Çin’den Hazar’ın alt yakasından Avrupa’ya doğru ilerledi. Çin’den gelenler İstanbul üzerinden ilerlerken, bir diğer yol doğu Akdeniz’den, Güney Avrupa ve Kuzey Afrika koridoru arasında ilerlediler. Hindistan’dan gelen “Baharat Yolu”, karadan İran üzerinden Basra Körfezi, Mısır üzerinden, Kartaca’ya doğru, Kızıldeniz üzerinden Arap Yarımadası ve Etiyopya’ya doğru ilerledi. Kartaca, (MÖ 814-146), Tunus yarımadasında kurulmuş olan bir Fenike kolonisidir. Kartaca, Fenike dilinde Kart-hadaşt yani “Yeni Şehir” anlamına gelmektedir. Roma İmparatorluğu ise MÖ 27’de kuruldu ve Roma Cumhuriyeti’nin (MÖ 510-MÖ 27) Augustus liderliğinde MÖ 1. yüzyılda yeniden örgütlenmesiyle kurulan Antik Roma devletidir. 375 yılındaki Kavimler Göçü’yle başlayan karışıklıklardan sonra 395 tarihinde Roma doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı. İpek yolu Anadolu’yu geçtikten sonra batıya doğru karadan ve deniz yolu ile uzanmaktaydı.

 

 

Malay ve Hint topluluğu, geç zamanda Avustralya üzerinden gelenler, deniz yolu ile Basra Körfezi ve Kızıldeniz’e girerek Güney Afrika’ya doğru ilerlediler.

“İpek yolu” Çin’den İngiltere’ye doğru, Asya-Avrupa hattında bir Avrasya projesi. “Baharat Yolu” ise Endonezya’dan başlayıp, Hindistan üzerinden geçip, Avrupa ve Afrika’ya doğru ilerleyen bir hat. İpek yolu doğrusal bir hat oluştururken, D-8 ülkelerinin içinde olduğu “Baharat Yolu” bir bumerang hattı oluşturuyor. Her iki hattın kesişme noktası Türkiye. Bu iki hattın kesişme noktası hava, kara, deniz ulaşımına açık olmasının yanında doğudan batıya karasal bir aks oluştururken, kuzeyden güneye bir deniz aksı oluşturuyor. Kuzeyde Rusya, güneyde Arap Yarımadası ve Afrika var.

Bu iki hattın potansiyel ekonomik gücü, nüfus gücü, karasal büyüklüğü, jeopolitik ve jeostratejik açıdan hali hazır durumda bile çok büyük kapasitesi yanında yükselen bir değer olarak, gelecek açısından büyük umut vaad ediyor. Pazar, hammadde, ulaşım, enerji alanında son derece büyük önem taşımaktadır. Türkiye bu dengede adeta nirengi noktasında bulunuyor. Bu iki hattın ifade ettiği ekonomik, politik, siyasi ve geleneksel değerler açısından çok önemli bir güç ifade etmektedir.

Özellikle Malezya ve Endonezya ile Türkiye arasında başlatılacak bir hareket, diğer D-8 ülkeleri ve Müslüman ülkeler açısından model oluşturacaktır.

D-8 ülkeleri arasında asimetrik, multidisipliner, barter esaslı, parasız ticaret konusunda birtakım yeni adımlar atılması söz konusu. D-8 ülkeleri arasında ortak bir plastik kart ödeme sistemi oluşturulması, D-8 Üniversitesi ile öğrencilerin lisans ve yüksek lisans seviyesinde her yıl okul değiştirerek okumalarına imkân veren yeni bir üniversitenin hayata geçirilmesi, ortak yatırım imkanlarının artırılması gibi birçok alanda yeniliklerin hayata geçirilmesi için bu ziyaret bir milat olacak. (İnşallah).

 

D8 ülkeleri sadece ekonomik ve politik yönden değil, bunlarla birlikte sosyal, sanat faaliyetleri ile her alanda işbirliğine gitmeleri gerek. Ortak banka, ortak ödeme sistemi, ortak para birimi, mevzuatın iyileştirilmesi, altyapı sorunları ve destek hizmetlerinin mükemmelleştirilmesi gerek. Üniversitelerarası işbirliği yanında Media ve STK, Meslek odaları, Vakıf ve sendikalar arasında ortak çalışma zemini oluşturulması gerek. Ama memlekette kabil bir siyaset, kamil bir medrese, kabil bir sivil toplum ya da media yok ki! Uluslararası sistem, para, makam ilişkileri ve birilerinin zaafları üzerinden hepsinin kılcal damarlarına kadar işlemiş.

Ortak yayınlar, filmler, her türlü ortaklık için ortak bir anlayışın geliştirilmesi gerekmektedir.

Bu kitap, bu işbirliğinin ihtimal, maliyet ve risklerinin not edilmesi, en azından doğru yönde, ileri doğru küçük bir adım olarak önem taşımaktadır.

Hal böyle de bugün bunu nasıl yapacağız. Birileri Global Reset’den söz ediyor, bizler kendi içimizde birbirimizle boğuşuyoruz. Bir “Covid komplosu” bile bütün planları altüst etmeye yetiyor. Kendi içimizde birlik olamıyoruz ki, öteki akraba topluluklarla ile bir araya gelebilelim. Sonunda batılı “dost ve müttefiklerimizle” (!) her türlü aşağılama, tehdide rağmen yine en iyi onlarla anlaşıyoruz (!). Onlardan bir türlü vazgeçemiyoruz. Nasıl olacak bu iş, işte orada takılıp kalıyoruz.

Yüzümüzü Hakk’a döneceğiz. O’nun yardımından başka da bir çıkış yolumuz yok. Bunun dışındaki yollar çıkmaz sokak. Aksi yöndeki her hareket, bizi kaçtığımızı sandığımız şeye bir adım daha yaklaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

 

Hayal gerçeğin anasıdır. Büyük hedeflere küçük adımlarla gidilir. Selâm ve dua ile.