Yüzde 52 ne düşünüyor?

Ahmet Taşgetiren

Ak Parti camiasının “Tanınmış” ismi Metin Külünk “15 Temmuz gecesi salalar verilirken ÖTV zammı yapmak neyin nesidir?” diye sormuş. Bu bir “Kötü niyet” arayışı… Belli ki bu ÖTV zamları falan tepki çekecek. Ona bir sorumlu bulmak lazım. Yani “Bu iş kontrol dışı bir iş, birileri çomak sokuyor. Hem de 15 Temmuz gecesi, hem de salalar verilirken…”

Acaba yarınlarda “Mehmet Şimşek’ti her türlü işi yapan” demek için mi?

Baksanıza, ak Parti dünyasında Şimşek aleyhtarı Berat Albayrak taraftarı tweetler TT oluyormuş…

Baksanıza, Yeniden Refah ve Büyük Birlik, “Biz bu işte yokuz” tavrı sergilemiş. “Bu iş” denilen şey, fahiş mi dense, kazık mı dense akaryakıta gelen ve bir anda fiyatları 34 – 35 liraya çıkaran ÖTV zamları…

Geçenlerde “Yüzde 48’in yetimliği”ni yazdım. Muhalefete oy veren 25 milyon insanı ifade eden yüzde 48’in, muhalefet partilerinin darmadağınıklığı karşısında yaşadığı “Kimsesizlik duygusu” içinde o tanımlama…

Seçik sonuçlarında bir de Yüzde 52 vardı. 27 milyon küsur insan. Oylarıyla Cumhur İttifakı’na “Zafer” sunmuşlardı. Zafer kutlamalarına bakıldığında, sadece seçilenlerin değil, seçenlerin de “Zafer coşkusu” yaşadığı söylenebilirdi.

Seçim duyguları sıcacıktı, hamaset zirve yapmıştı, “Vatan mı soğan mı?” geriliminden geliniyordu ve “Vatan kazanmıştı.” Bu heyecanlar normaldi. Gabar’da petrol, Ka radeniz’de doğal gaz bulunmuştu, o doğal gazın bir miktarının bile evlere bedava verilmesi heyecanları tepe yapmıştı. Enerjide yabana muhtaç olmayacaktık. Hem Suriye’deydik, Irak’taydık, Suriyelilerin bir kısmı Türkiye’de imiş, gam mı….

“Soğan’a muhtaç olmak” gibi bir düşünce elimizi yamultabilir miydi?

Acaba od günlerde ekonominin böyle, ”kötü” demek istemiyorum, ama en azından “zor durumda” olduğunu biliyor muyduk?

Liderimiz Muhalefetin meydanlara çıkardığı iki belediye başkanının ekonomik rolünü silerken “Türkiye’nin ekonomisinin sorumlusu benim ben ben. Şu anda devletin başında kim var? Tayyip Erdoğan var. Kim var? 14 tane bakanı var. Kim var? Yardımcıları var” diyordu.

Ekonomiye güvensizlik, en başta sorumluluğunu ilan eden Cumhurbaşkanı adayına, adı üstünde “Reis”in karizmasına güvensizlik demekti.

Kaldı ki “Çözerse Ak parti çözer” gibi bir motto vardı. Yani “sorun” “sıfır” noktasında değildi elbet, ekonominin zorlukları o gün de görülüyordu, zaten “Soğan – Vatan” gerilimi de o günlerde çıkmıştı.

“Liderinizi soğana feda etmeyin” gibi toplumun en duyarlı, yani “Vefa” damarına bunun için hitap edilmişti.

Neyse, 14 Mayıs’ta Meclis’te Cumhur İttifakı’na çoğunluk sağlandığı, 28 Mayıs’ta da toplumun yüzde 52’sinin “Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı”na ikna edildiği görüldü.

Böyle durumlarda “Atı alan Üsküdar’ı geçti” denilirdi.

Atı alan Üsküdar’ı geçmişti de, bir de, ülkeyi yönetenlerin bildiği ama halkın bilmediği bazı gerçekler vardı. Gabar’da bulunan petrolün ve Karadeniz’de çıkarılmaya başlanan doğalgazın, ülkenin dövizini emen enerji ihtiyacının ne kadarını hangi sürede karşılayacağı konusu bir yana, “Para, para, para” ihtiyacı vardı ülkenin. Meteliğe kurşun atar gibi, Döviz için yanıp tutuyorduk. Kurlar zor, zor tutuluyordu. “Seçimlerden sonra bu kurlar fırlar” sözleri ekonomi çevrelerinde konuşulsa da, geniş halk kitlelerinin bundan haberi oluyor muydu, bilinmez.

Neticede seçim bitti “Türkiye gerçeği” geldi oturdu memleketin önüne… Bunun için Mehmet Şimşek getirildi, Hafize Gaye Erkan getirildi… Evet başta asıl sorumlu olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan vardı ama, Şimşek – Erkan ikilisine de ihtiyaç duyulmuştu. Ekonomik vaziyet “onu” gerektiriyordu.

Bakıldı vaziyete ve işe koyulundu. Bir yandan “Para” için dış seferler yapılırken, bir yandan da dağlar gibi açık veren bütçeyi tamamlamak için “İç para operasyonu” başlatıldı. Bu bizim Türkiye insanı olarak zaman zaman yaşadığımız bir operasyondu. Zamlar, vergiler…. Zamlar, vergiler… Zamlar, vergiler…

Bu kadarı olur mu, denecek boyutta dev vergi ve zamlar…ÖTV diye gelen, KDV diye gelen, harç diye gelen zamlar, vergiler…

Yüzde 48’in yakınmasını anlamak mümkün, ya da ne kadar yakınsalar hakları, ama yüzde 52 vatandaşlarımıza sorma zamanı: Bu kadarını bekliyor muydunuz?

Bizde seçimde verilen oyun, sorumluluğu pek dikkate alınmaz. En duyarlısı “Elim kırılsaydı da vermeseydim” der. Ama sonuçta 5 yıllığına seçersiniz insanları… Güvenirsiniz. Canınızın acıtılmasını beklemezsiniz.

Ama herkesin canı yandı değil mi? Aracınıza üç – beş litre yakıt koymak için yanaştığınız akaryakıt istasyonlarının tabelasında 34 -35 lirayı görünce içinizden bir şeyler koptu değil mi?

Biliyorsunuz ki bu iş akaryakıttan ibaret değil. Tüm başka hayat alanları nasibini alacak bu ekonomik fırtınadan… Yöneticilerimiz de fütursuz, gözü kara davranıyorlar… Ne de olsa 5 yıllık çek var ceplerinde…

Şunun şurasında bir de 2024 mahalli seçimleri var ama….

Kim bilir belki orada da Cübbeli Hoca’nın anons ettiği gibi “Cenazelerinizi kim yıkayacak?” türünden bir kampanya, herkesi alıp sürükleyebilir.