Yeni Türkiye’den Yeni Dünya’ya

Merve Kavakçı

Haftayı Washington’da yapılan Nükleer Zirvenin de aralarında olduğu yoğun bir program içeren Amerika seyahati ile tamamlayan Sayın Cumhurbaşkanımız, Diyanet İşleri Başkanımızla birlikte ABD’nin en büyük camii olan Diyanet Center for America’yı açarak noktaladı. Kavakçı ailesinden de üç kişi Türkiye ayağından katılarak, üç kişi de Dallas’tan katılarak altı kişilik katılımla bu tarihi güne şahitlik edilmiş oldu. Geride kalan, annem ve ben ekranlardan takip ettik. Kızım ve kardeşim görevleri gereği bu seyahate katılırken babam da yirmi altı yıllık, kendi ifadesiyle çeyrek asırlık bir süreyi Amerikalı Müslümanlara hizmet etmek ile geçirmiş bir ilim insanı olarak yakından takip etme imkanı buldu. Caminin yapıldığı bu arsa merhum Abdülbaki Bekir Keskin bey tarafından, Yüksek İslam’dan okul arkadaşı olan babamın da teşviki ile satın alınmış zamanında. Dostlukları öğrencilik yıllarına dayanırken Abdülbaki beyin Scotland’da doktora yapmasına önayak olup beraber çalışacağı Profesör Montgomery Wats’a referans mektubu ile yönlendirmiş. Abdülbaki bey Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olarak ve sonra da Din Müşaviri olarak görev yapmış… Dostluklar da baki kalmış. Emeği geçen herkesten ahirete intikal edenlere rahmet, hayattakilere hayır dileyelim.

Bir de tabii engel olanlar, daha doğrusu olmak isteyenler var, onları da Rabbimize havale edelim…Arsanın alınışı ile Diyanet Center of America’nın cumartesi günkü açılışı arasında olanları (ve de olmayanları) Kemal Öztürk beyin Cuma günkü köşe yazısından okuyabilirsiniz. Okudukça neler neler olmuş demekten kendinizi alamayacağınız entrikaları kimlerin hazırladığını öğrenmiş olursunuz. Olsa olsa bir cami açılışı diyerek olayı sıradanlaştırmayalım diyerek bunu hatırlatmak istiyorum. Daha da önemlisi, Öztürk’ün yazısını okuyunca, bir süre önce merhum Celalettin Öktem hocanın anlatımıyla basına yansıyan ilk imam hatip okullarının açılış hikayesini, rahmetli Adnan Menderes ile beraber verdikleri mücadeleyi anlatışına gidiverdim. Bugün İmam Hatipler deyip geçtiğimiz, çocuklarımızı yolladığımız o okulların, 28 Şubat döneminde değil, daha kuruluş aşamasındaki 50’li yıllarda nasıl bir zorbalığa rağmen, ne zor şartlarda ve ne türlü trick’leri yani alavere dalavereleri atlatarak açıldığını anlatışını hatırladım….

Değişen bir şeyler var. Bir de hiç değişmeyenler. Değişenler isimler. O gün Celalettin Öktem hoca vardı, o gün Mahir İz hoca vardı. O gün Mustafa Sabri vardı. O gün İskilipli Atıf hoca vardı. O gün Adnan Menderes vardı. Bugün Mehmet Görmez hoca var. Bugün Recep Tayyip Erdoğan var. İsimler farklı sadece.

Bir de değişmeyenler…ahh o değişmeyenler…hiç değişmeyecek olanlar… Allah’ın yoluna sed çekenler. Biz ifsad için değil, düzen getirmek için geldik diyenler. Biz sizdeniz deyip diğer tarafa gidince ama biz sizdeniz diye münafıklaşanlar var. Sinsi planlarını, sadece Rabbin görmeye muktedir olduğu kalplerine gizleyen ‘görünüşte Müslüman’lar var. Yani Hak ve karşısında batıl var. Dün Hak ve karşısında batıl. Bugün Hak ve karşısında batıl. Ve sözün bittiği, noktanın konduğu yer. Allah nurunu tamamlayacaktır. Size rağmen. Hepinize rağmen.

yeniakit